19- وَاللّهُ يَعْلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعْلِنُونَ “Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.”
Allah sizin inanç ve amellerinizden hem gizlediklerinizi hem de açıkladıklarınızı bilir.
Cenab-ı Hak daha önce kudret yönüyle şirki tahkir etmiş, o şeriklerin bir şey yaratamayacağını bildirmişti. Burada da ilim itibariyle şirke karşı bir tehdid ve bir tahkir yapılmaktadır.
2ّ0- وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ لاَ يَخْلُقُونَ شَيْئًا “Onların Allah’tan başka yalvardıkları, hiçbir şey yaratamazlar.”
Cenab-ı Hak daha evvelinde yaratanla yaratmayanın bir olmayacağını söylemişti. Burada da o batıl mabutların herhangi bir şeyi yaratamayacaklarını beyan etti, ta ki onların Allaha şerik olamayacakları ortaya çıksın.
Sonra onların ulûhiyete aykırı sıfatlara sahip olduklarını bildirerek bunu te’kid etti ve şöyle dedi:
وَهُمْ يُخْلَقُونَ “Onlar, kendileri yaratılmışlardır.”
Onlar mümkin (imkân dairesinde, olması da olmaması da eşit olan) varlıklardır. Vücud için yaratılmaya muhtaçtırlar. Hâlbuki ilahın Vacibu’l-vücud olması gerekir.
21- أَمْواتٌ غَيْرُ أَحْيَاء “Onlar hep ölüdürler, diri değillerdir.”
Onlar, kendilerine hayatın arız olmadığı ölülerdir. Onların ölü olmaları, hâlen olabileceği gibi, sonuç itibarıyla da olabilir.[1>
Onlar bizzat hayat sahibi değillerdir. Böyle açıklandığında, bütün batıl mabutları içine alan bir özellik olur. Hâlbuki ilâhın bizzat hayat sahibi olması, ölümün kendisine hiç gelmemesi gerekir.
وَمَا يَشْعُرُونَ أَيَّانَ يُبْعَثُونَ “Ve ne zaman diriltileceklerinin de şuurunda değillerdir.”
Onlar, kendilerinin veya kendilerine ibadet edenlerin ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. Dolayısıyla nerede kaldı kendilerine ibadet edenlere bir mükâfat günü getirebilsinler! Hâlbuki ilahın gaybı bilmesi, sevap ve cezaya kâdir olması gerekir.
Ayette, öldükten sonra diriltmenin mükellef kılmanın gereklerinden olmasına bir tenbih vardır. Yani mabud olanın, ibadetle mükellef kıldığı kimselere mükâfat ve ceza vermesi, mabud olmasının gereğidir.
22- إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ “İlâhınız bir tek ilâhtır.”
Ayet, delilleri ortaya koyduktan sonra, müddeayı tekrarlamak üslûbuyla gelmiştir.[2>
فَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٌ “Ahirete inanmayanların kalpleri münkirdir.”
وَهُم مُّسْتَكْبِرُونَ “Ve onlar, kibirlenen kimselerdir.”
Ayet, hak bu kadar açık olmasına rağmen, onların ısrarını iktiza eden durumu beyandır. Bu da onların ahirete iman etmeyişleridir. Çünkü ahirete iman eden kimse delillere talip olur, bu konuda duyduklarına dikkat eder ve faydalanır. Ahirete inanmayanın hâli ise, bunun tersidir.
Kalplerinin, ancak delille bilinen şeyleri inkâr etmesi,
-Öncekilere körü körüne uymaktan ve
-Alıştıkları duruma meyletmektendir. Çünkü ülfet, tefekküre manidir.
Böyle kimseler, Peygambere tâbi olmayı, O’nu tasdik etmeyi ve sözüne yönelmeyi kibrine yedirememektedir.
Bunlardan ilki, yani ahirete iman etmemeleri bu babta temel sebeptir. Bundan dolayı diğerlerinin sübutu buna bağlı kılındı.
2ّ3- لاَ جَرَمَ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ “Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.”
Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir, ona göre kendilerini cezalandırır.
إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْتَكْبِرِينَ “Doğrusu O, kibirlenenleri sevmez.”
Şüphesiz Allah her hâl ü kârda, kibirlenmek isteyen, büyüklük taslayanları sevmez. Nerede kaldı Allahı bir olarak tanımayı ve Peygambere tâbi olmayı kibrine yediremeyenlere muhabbet etsin!
24- وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ “Onlara, “Rabbinizne indirdi?” denildiğinde, “öncekilerin masalları” dediler.”Onlara bunu soran,
-Alay etmek için kendi içlerinden biri,
-Onlara elçi olarak gelenler,
-Veya Müslümanlar olabilir.
Cevaben şöyle dediler: İndiğini iddia ettiğiniz veya inen şeyler öncekilerin masallarıdır.
25- لِيَحْمِلُواْ أَوْزَارَهُمْ كَامِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَمِنْ أَوْزَارِ الَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيْرِ عِلْمٍ “Böylece, kıyamet günü hem kendi günahlarını tam olarak yüklenecekler, hem de bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını yüklenecekler.”
Onlar Allahın indirdiğine “öncekilerin masalları” ifadesini, insanları yoldan çıkarmak, dalalete sevk etmek için söylediler. Böylece dalaletlerinin günah yüklerini tam olarak sırtlandılar. Çünkü başkalarını saptırmaları, kendilerinin dalalette iyice kökleşmelerinin bir sonucudur.
Kendi günah yüklerine ilâve olarak, saptırdıklarının da günahlarından bir kısmını yüklenecekler. Bu, onların dalaletine sebebiyet verme günahıdır.
Ayetteki “biğayri ilm” yani “bilgisizlikleri yüzünden” kaydı, yoldan saptırılanların hâlidir. Yani bunlar kendilerini yoldan çıkaranların dalalet üzere olduklarını bilmemişler, cahilce onlara uymuşlardır. Bu da gösteriyor ki, onların cehaletleri kendileri için bir özür olmayacak. Çünkü araştırma yapmaları, hak yolda olanla batıl yolda olanı ayırmaları gerekirdi.
أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ “Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!”
26- قَدْ مَكَرَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Onlardan öncekiler de tuzak kurdular.”
فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ “Fakat Allah onların binasına temelinden vardı.”
فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ “Böylece tavan tepelerinden üzerlerine çöktü.”
وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ “Ve azap onlara fark edemedikleri bir yönden geldi.”
Azap kendilerine hiç hesap etmedikleri ve beklemedikleri yerden geldi.
Ayet, onların hile ve tuzaklarının boşa gitmesini temsil yoluyla anlatmaktadır.
Denildi ki: Bundan murat Nemrud’dur. Nemrud, Babil şehrinde semanın durumunu rasat etmek niyetiyle çok büyük bir bina yaptırmıştı. Allah, kuvvetli bir rüzgar estirdi, o binayı Nemrudun ve kavminin üzerine yıktı, böylece helâk olup gittiler.,
27- ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ “Sonra kıyamet günü, onları rezil edecek ve şöyle diyecek:”Sonra Allah onları kıyamet günü zelil kılar veya “Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan, onu rezil etmişsindir.” (Âl-i İmran, 192) ayetinde aynı kelimenin kullanılması işaretiyle, onlara cehennem ateşiyle azap verir.
أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ “Hani kendileri uğrunda mücadele ettiğiniz şeriklerim nerede?”
Cenab-ı Hakkın, şeriki olmadığı halde onlara “şeriklerim nerede?” demesi, onlarla bir istihzadır.Veya onlar Allaha şerikler nisbet ettikleri cihetle, onları ziyadesiyle kınamak için sözlerini hikâye etmektir.Onlar, o şerikler yüzünden mü’minlere düşmanlık yapıyordu.
قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ “Kendilerine ilim verilmiş olanlar şöyle derler:”
“Kendilerine ilim verilenlerden” murat,
-Peygamberler veya âlimlerdir. Bunlar o müşrikleri tevhide çağırıyor, onlar ise düşmanca tavırlar sergiliyor, tekebbürde bulunuyorlardı.
-Veya melekler olabilir.
إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir.”
Onların böyle söylemesinde,
-Müşriklerin hak ettiği cezayı bulduklarını izhar etmek,
-Zelil hâllerini ortaya koymak vardır.
Bunun Kur’anda hikâye edilmesi, işitenlere bir lütuf ve öğüt olması içindir.
28- الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ ظَالِمِي أَنفُسِهِمْ “Melekler onların canlarını,onlar nefislerine zulmetmiş kimseler oldukları halde alır.”
Bunlar, kendilerini ebedi azaba maruz bırakmak suretiyle nefislerine zulmetmişlerdir.
فَأَلْقَوُاْ السَّلَمَ “O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar:”
Ölümle karşı karşıya geldiklerinde mecburen teslimiyet gösterirler.
مَا كُنَّا نَعْمَلُ مِن سُوءٍ “Biz, kötülük olarak bir şey yapmıyorduk.”
“Biz, küfür ve taşkınlık gibi kötü bir şey yapmıyorduk” derler.
“Biz kötülük olarak bir şey yapmıyorduk” ifadesinin, onların teslim oluşuna delâlet eden bir söz olması da caizdir.[3>
بَلَى إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “(Onlara denilir): “Hayır, elbette Allah ne yaptığınızı çok iyi bilendir.”Melekler onlara şöyle cevap verir:
Her ne yapmışsanız Allah hepsini bilir ve ona göre karşılık verir.
Denildi ki: “O vakit onlar şöyle diyerek teslim olurlar…:” kısmı, ayetin sonuna kadar, yeni bir cümledir ve kıyamet günü onların hâlini açıklamaya dönmektir. Bu durumda, “o gün yalan olmayacak” esasını benimseyenlerce “Biz, kötülük olarak bir şey yapmıyorduk” ifadesi şöyle te’vil edildi: “Biz kendi zannımızca ve itikadımızca kötü bir şey yapmıyorduk.”
Onlara “Allah ne yaptığınızı çok iyi bilendir” şeklinde cevap veren,
-Ya Allahu Teâlâdır.
-Veya ilim sahipleridir.
29- فَادْخُلُواْ أَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِدِينَ فِيهَا “O halde, ebedî kalmak üzere girin cehennem kapılarından.”
Öyleyse, sizden her bir grup, kendisine hazırlanan kapıdan olmak üzere, girin cehennem kapılarından.
Denildi ki: Cehennem kapıları, cehennem azabının sınıflarını ifade eder.
فَلَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّرِينَ “Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!
30- وَقِيلَ لِلَّذِينَ اتَّقَوْاْ مَاذَا أَنزَلَ رَبُّكُمْ قَالُواْ خَيْرًا “Kötülüklerden sakınanlara “Rabbiniz ne indirdi?” denilince, “hayır indirdi” derler.”Üslûbtan öyle anlaşılıyor ki, bu cevabı verirken “acaba ne indirmişti” şeklinde bir duraklama yaşamadılar. Kâfirlere aynı soru sorulduğunda indireni itiraf etmeden Kur’an ayetleri hakkında “eskilerin masalları” demişlerdi. Mü’minler ise Kur’anın indirildiğini kabul ettiler ve indirilenin de hayır olduğunu söylediler.
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Arab kabileleri hac mevsimi geldiğinde Hz. Peygamberin durumunu anlamak üzere elçiler gönderirlerdi. Elçi, müşriklere gelip de “Rabbiniz ne indirdi” diye sorduğunda “eskilerin masalları” diye cevap alırlardı. Mü’minlere sorduğunda ise, “hayır indirdi” cevabını duyarlardı.
لِّلَّذِينَ أَحْسَنُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌ “Bu dünyada, iyilik yapanlara bir iyilik var.”Yani, dünyada ona bir mükâfat verilir.
وَلَدَارُ الآخِرَةِ خَيْرٌ “Ahiret yurdu ise, elbette daha hayırlıdır.”Ahiretteki sevapları ise, dünyadakinden çok daha ziyadedir.
وَلَنِعْمَ دَارُ الْمُتَّقِينَ “Müttakilerin yurdu ne güzeldir!”
“Müttakilerin yurdundan” murat, ahirettir. Üstte ahiret kelimesi geçtiğinden burada hazfedilmiştir.
31- جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا “O girecekleri yer, Adn cennetleridir.”
تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ “Onların altlarından ırmaklar akar.”
لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَآؤُونَ “Onlar için orada diledikleri her şey var.”
“Onlar için orada diledikleri her şey var” denilmesinde, insanın bütün istediklerini ancak cennette bulacağına bir tenbih vardır.
كَذَلِكَ يَجْزِي اللّهُ الْمُتَّقِينَ “İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükafatlandırır.”
32- الَّذِينَ تَتَوَفَّاهُمُ الْمَلآئِكَةُ طَيِّبِينَ “Melekler onların canlarını hoş bir halde alırlar.”
Ayet, yirmisekizinci ayette “nefislerine zulmetmiş kimseler” şeklinde anlatılanlara mukabil olarak, küfür ve günahları terk ile nefsini tertemiz yapanların vefatını anlatmaktadır.
“Hoş bir halde” denilmesi şu cihetlerden olabilir:
-Bunlar, meleklerin kendilerini cennetle müjdelemesi karşısında sevinç içindedirler.
-Veya ruhlarının kabzedilmesiyle nefislerinin tümüyle Cenab-ı Hakka yönelmesindendir.
يَقُولُونَ سَلامٌ عَلَيْكُمُ “Onlara derler: Selam size!”
“Selam size! Selâmete erdiniz, artık bundan sonra nahoş bir şey size gelmeyecek.”
ادْخُلُواْ الْجَنَّةَ بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Yaptıklarınıza mukabil girin cennet’e!”
Cennet, yaptığınız amellere mukabil sizin için hazırlanmıştır.
33- هَلْ يَنظُرُونَ إِلاَّ أَن تَأْتِيَهُمُ الْمَلائِكَةُ أَوْ يَأْتِيَ أَمْرُ رَبِّكَ “Onlar ancak meleklerin veya Rabbinin emrinin gelmesini bekliyorlar!”
Zikri geçen kâfirler, başka değil ancak ruhlarını kabzetmek üzere meleklerin gelmesini veya kıyamet veya kendilerini toptan helâk edecek bir azabın gelmesini bekliyorlar.
كَذَلِكَ فَعَلَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı.”
Onların yaptıkları şirk ve yalanlama fiili gibi, kendilerinden öncekiler de böyle fiiller yapmışlardı da, başlarına gelen gelmişti.
وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّهُ “Allah onlara zulmetmedi.”
Allah onları helak etmekle kendilerine zulmetmedi.
وَلكِن كَانُواْ أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ “Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.”
Lakin onlar, bu azabı netice veren küfür ve isyanlarıyla kendilerine zulmediyorlardı.
34- فَأَصَابَهُمْ سَيِّئَاتُ مَا عَمِلُواْ “Böylece yaptıklarının cezası onlara isabet etti.”
وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ “Ve alay edip durdukları şey, kendilerini kuşattı.”
Yani yaptıklarının cezasını çektiler.
[1>Mesela putlar cansız maddelerdir. Firavun gibi ilah zannettikleri hayat sahipleri ise, sonunda ölümü tatmaktadırlar.
[2>Allah’ın tek olduğu daha önce ifade edilmişti. (Nahl, 2) Burada tekrarlanması, delillerini ortaya koyduktan sonra zihinde yerleştirmek içindir.
[3>Suçüstü yakalanan birinin, aslında suçlu olduğunu gösterir bir heyecanla “vallahi ben kötü bir şey yapmıyordum” demesi gibi