176. DERS (Nahl Suresi, 51 - 64) Gerçek Tevhid

5ّ1- وَقَالَ اللّهُ لاَ تَتَّخِذُواْ إِلهَيْنِ اثْنَيْنِ “Ve Allah şöyle buyurdu: İki ilâhedinmeyin.”

Ayette, ilahın iki olmasının ulûhiyete aykırı olduğuna bir ima vardır.[1>

إِنَّمَا هُوَ إِلهٌ وَاحِدٌ “O, ancak bir tek ilâhtır.”

Bundan, vahdetin ulûhiyetin gereklerinden olduğuna bir tenbih vardır.

فَإيَّايَ فَارْهَبُونِ “Onun için yalnız benden korkun.”

Cenab-ı Hak bu ayetin evvelinde gıyabî olarak insanlara hitap ederken burada doğrudan seslendi. Bunda, başka ilahlar edinmekten kuvvetli bir şekilde sakındırmak ve maksadı da açıktan söylemek vardır. Sanki şöyle demiştir: “İşte o tek ilah benim. Öyleyse benden korkun, başkalarından değil.”

 

52- مَا فِي الْسَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.”

Göklerde ve yerde, gerek yaratma gerekse tasarruf etme yönüyle ne varsa, hepsi O’nundur.

وَلَهُ الدِّينُ وَاصِبًا “İtaat edilmesi gereken din de O’nundur.”

Tek ilah O olduğu ve korkulmaya layık olanın ancak O olduğu anlaşılınca, itaat edilmesi gereken de O’dur.Denildi ki: “Din” kelimesi “ceza” anlamına da gelmesi yönüyle mana şöyle olabilir:“Onun daima cezası, yani amellere karşılık vermesi vardır. İman eden için sevabı ve inkâr eden için ikabı hiç bitmez.”

أَفَغَيْرَ اللّهِ تَتَّقُونَ “Böyle iken, siz Allah’tan başkasından mı korkarsınız?”Ondan başka zarar verecek yoktur, O’ndan başka fayda verecek de yoktur. Nitekim ayet şöyle devam eder:

 

5ّ3- وَمَا بِكُم مِّن نِّعْمَةٍ فَمِنَ اللّهِ “Size gelen her nimet Allah’tandır.”

ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فَإِلَيْهِ تَجْأَرُونَ “Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman yalnız O’na yalvarır yakarırsınız.”

 

54- ثُمَّ إِذَا كَشَفَ الضُّرَّ عَنكُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِّنكُم بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَ “Sonra bu sıkıntıyı sizden kaldırdığında, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk hemen Rablerine ortak koşarlar.”Sizden kâfir olanlar, başkasına ibadet etmek suretiyle Rablerine şirk koşarlar.

 

55- لِيَكْفُرُواْ بِمَا آتَيْنَاهُمْ “Bunu, kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek için yaparlar.”Kendilerini sıkıntıdan kurtarma nimetine nankörlük yaparlar, bunu Allahtan değil, başka şeylerden bilirler.[2>

فَتَمَتَّعُواْ “Şimdi eğlenin bakalım!”“Eğlenin bakalım” ifadesi, emir suretinde tehdittir.

فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ “Fakat sonra bileceksiniz.”Onun tehdidinin ne demek olduğunu sonra bileceksiniz.

 

56- وَيَجْعَلُونَ لِمَا لاَ يَعْلَمُونَ نَصِيبًا مِّمَّا رَزَقْنَاهُمْ “Bir de kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden mahiyetini bilmedikleri şeylere bir pay ayırıyorlar.”

Bir şey bilmeyen, cansız olduğu için ilimden nasibi olmayan put şeklindeki ilahlarına, kendilerine rızık olarak verdiğimiz ekin ve davarlardan bir pay ayırıyorlar.

Burada nazara verilen “bir şey bilmemek” kendi özellikleri de olabilir.

 

Yani, o müşrikler, batıl mabutlarını kendilerine fayda verir, şefaat eder itikad ederek, bizim verdiğimiz rızıktan cahilcesine onlara bir pay veriyorlar.

تَاللّهِ لَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَفْتَرُونَ “Allah’a andolsun ki, yaptığınız iftiralardan mutlaka hesaba çekileceksiniz.”Onlara ibadet etmekle, batıl mabutları ilah edinmenin hesabını elbette ve elbette vereceksiniz, bu iftiranız karşılıksız kalmayacak!

Ayet, onların bu hatalı durumuna karşı şiddetli bir uyarıdır.

 

5ّّّ7- وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ الْبَنَاتِ “Onlar, Allah’a kızlar isnad ediyorlar.”

Huzaa ve Kinane kabileleri, “melekler Allahın kızlarıdır” diyorlardı.

سُبْحَانَهُ “O, bundan münezzehtir.”

Bu ifade, onların sözlerinden Cenab-ı Hakkın münezzeh olduğunu anlatır.

Veya onların sözüne taaccübü, hayret etmeyi bildirir.

وَلَهُم مَّا يَشْتَهُونَ “Kendilerine ise canlarının istediğini...”

Erkek çocuklarını ise kendilerine veriyorlardı.

 

58- وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُمْ بِالأُنثَى ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظِيمٌ “Hâlbuki onlardan birine kızı olduğu müjdelendiği zaman, içi öfkeyle dolduğu halde, yüzü kapkara kesilir.”Yüzün kapkara kesilmesi, üzüntü ve kederden kinayedir.

 

59- يَتَوَارَى مِنَ الْقَوْمِ مِن سُوءِ مَا بُشِّرَ بِهِ “Kendisine verilen müjdeninkötülüğü dolayısıyla kavminden gizlenir.”

أَيُمْسِكُهُ عَلَى هُونٍ “Şimdi acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak yanında mı tutacak?”

أَمْ يَدُسُّهُ فِي التُّرَابِ “Yoksa toprağa mı gömecek?”

أَلاَ سَاء مَا يَحْكُمُونَ “Dikkat edin, verdikleri hüküm ne kötüdür!”

Çünkü, veledden münezzeh olan Zâta çocuk nispet ediyorlar.

 

60- لِلَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ مَثَلُ السَّوْءِ “Ahirete iman etmeyenler için kötü mesel vardır.”

Ahirete inanmayanlar için,

-Ölüme mahkumiyetten dolayı, neslin devamı için çocuğa muhtaç olmak,

-Üstün görerek erkek çocuklarını tercih etmek,

-Kız çocuklarını kerih görmek, geçim korkusuyla onları diri diri toprağa gömmek gibi kötü sıfatlar vardır.

وَلِلّهِ الْمَثَلُ الأَعْلَىَ “En yüce mesel ise, Allah’ındır.”

Mesela O,

-Vacibu’l-vücud olmak,

-Mutlak ğına, yani hiçbir şeye ihtiyacı bulunmamak,

-Sınırsız bir cömertlik,

-Mahlukların sıfatlarından münezzeh olmak gibi sıfatlara sahiptir.

وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “O, Azîz’dir – Hakîm’dir.”

Kudret ve hikmetin kemâli sadece Ondadır.

 

61- وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ “Şayet Allah insanları zulümleri yüzünden cezalandırsaydı, orada (yeryüzünde) tek canlı bırakmazdı.”

Şayet Allahu Teâlâ insanları küfür ve isyanları sebebiyle hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı, İbnu Mes’ud, Hz. Peygamberden şöyle nakleder:

“Âdemoğlunun günahı veya zâlim bir hayvanın zulmü yüzünden, neredeyse mayıs böceği yuvasında helak olacaktı.”Denildi ki: Şayet ecdad küfürleri yüzünden toptan helâk edilseydi, bunların oğulları da olmaz, nesiller devam etmezdi.

وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى “Fakat onları ecel-i müsemmaya kadarerteler.”

Lakin Allah, nesillerinin devamı için, belli bir süre onlara mühlet verir.

Ecel-i müsemma, onların ömürleri veya azapları için belirlenen süredir.

فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ “Ecelleri geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.”Ama onların vadesi gelince, ne tehir edilirler ne de öne alınırlar, o vakitte helâk olur veya azaplandırılırlar.

Ayette “İnsanlar” ifadesinin genel olması ve zulmün onlara nisbet edilmesi, peygamberler de dahil hepsinin zâlim olmasını gerektirmez. Zulmün insanlar arasında şüyu bulması ve pek çoğundan sadır olması cihetiyle böyle ifade edilmiştir.

 

62- وَيَجْعَلُونَ لِلّهِ مَا يَكْرَهُونَ “Onlar, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah’a isnad ederler.”

Mesela, bu müşrikler, kendileri için,

-Kız evlat olmasını istemiyorlar.

- İdarede ortakları bulunmasından hoşlanmıyorlar.

-Elçilerinin ve mallarının hafife alınmasından rahatsızlık duyuyorlar. Ama tutup böyle şeyleri Allaha nisbet ediyorlar.

وَتَصِفُ أَلْسِنَتُهُمُ الْكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ الْحُسْنَى “Dilleri ise, en güzel şeylerinonlara ait olduğunu yalan olarak uydurur.”Böyle cinayetleri olmakla beraber, dilleri yalan bir şekilde “Andolsun, Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için en güzeli vardır.” (Fussılet, 50) ayetinde nazara verildiği üzere, kendileri için en güzel akıbetin olduğunu söyler.

لاَ جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ الْنَّارَ “Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır.”

Ayetin bu kısmı, onların kelâmını reddeder ve bunun zıddını da ispatlar.

وَأَنَّهُم مُّفْرَطُونَ “Oraya en önde alınacaklardır.”Böyle söyleyenler o ateşe en önde gireceklerdir.

 

63- تَاللّهِ لَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَى أُمَمٍ مِّن قَبْلِكَ “Allah’a yemin olsun ki, biz senden önce birçok ümmetlere peygamberler gönderdik.”

فَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ “Ne var ki şeytan, onlara amellerini süslü kıldı.”

Böylece onlar çirkin ameller yapmakta ısrar ettiler, peygamberleri yalanladılar.

فَهُوَ وَلِيُّهُمُ الْيَوْمَ “O, bugün de onların velisidir.”

Şeytan, bugün de dünyada onların velisidir.“Bugün” ifadesinden murat, o ümmetlerin yaşadıkları zamandır.

Veya genel anlamda, insanlara kötü amelleri süslü gösterdiğinde onların velisi durumundadır.

Veya bundan murat kıyamet günü de olabilir.

“Şeytan onlara amellerini süslü kıldı” derken, bundan kastedilenler Kureyş olabilir. Onları kandıran şeytan, bugün de başkalarını kışkırtmakta, hak yoldan saptırmaktadır.

Veli, yakın veya yardımcı anlamına gelir. Şeytanın onlara veli olduğunu bildirmek, aslında onların yardımcısı olmadığını en beliğ bir şekilde söylemektir.[3>

وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Onlar için çok elîm bir azap vardır.”Onlar için kıyamette çok elîm bir azap vardır.

 

64- وَمَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ إِلاَّ لِتُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِي اخْتَلَفُواْ فِيهِ “Biz, Sana bu Kitabı, sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyleri insanlara açıklaman için indirdik.”

İnsanların ihtilaf edip de Kur’anın beyan ettiği meseleler,

-Tevhid,

-Kader,

-Ahiretin hâlleri,

-Fiillerle ilgili helal - haram gibi hükümlerdir.

وَهُدًى وَرَحْمَةً لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ “Ve o, iman edecek kimseler için bir hidayet ve bir rahmettir.”


[1>Mesela Mecusiler biri “hayır ilâhı” diğeri de “şer ilâhı” namıyla iki ayrı ilâh kabul ederler.

[2> Hastalıktan kurtulan birinin “beni doktor kurtardı, ilaçlar iyileştirdi” demesi gibi… Gerçi doktor ve ilaçlar vardır, ama bunlar birer sebeptir. Sebepleri inkâr etmeden, Allahın bunlarla tasarrufta bulunduğunu bilmek gerekir. O zaman insan “doktor ve ilaçlar vesilesiyle Allah bana şifa verdi” der, şirkten kurtulur.

[3> Bu, “falanın evine hırsız bekçilik yapıyor” demek gibi bir ifadedir. Hırsızın malı korumayacağı ortadadır. 

 

 

 

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
16. Nahl
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,958 kez okundu
Block title
Block content