183. DERS (Nahl Suresi, 120 - 128) Tek Başına Bir Ümmet

120- إِنَّ إِبْرَاهِيمَ كَانَ أُمَّةً “Şüphesiz İbrahim bir ümmetti.”

قَانِتًا لِلّهِ حَنِيفًا “Allah’a itaatkar, Hakk’a yönelen bir kimseydi.”

Şair “Âlemi bir kişide cem etmek Allah için garip karşılanacak bir şey değildir” dediği gibi, Hz. İbrahim de kemâl sahibi olması ve ancak şahıslarda parça parça bulunan nice faziletleri kendinde cem etmesiyle tek başına bir ümmet idi.

O,

-Tevhid ehlinin reisidir.

-Müşrik fırkalarla mücadelesiyle, tahkik ehli olanların önderidir. Onların batıl yollarını, karşısında durulmaz kuvvetli delillerle ibtal etmiştir. Bundan dolayı, müşriklerin şirk koşmaları, nübüvvete saldırmaları ve Allahın helâl kıldığını haram kılmaları nazara verildikten sonra, söz Hz. İbrahime getirilmiştir.

Hz. İbrahimin tek başına bir ümmet olması, çevresindeki diğer insanların hepsinin kâfir olmalarından da olabilir.

Veya buradaki “ümmet”, “önder” anlamında kullanılmıştır. İnsanlar O’ndan istifade için kendisine yönelmekte ve Onun siretine uymaktadırlar. Nitekim başka bir ayette “Ben seni insanlara bir önder kılacağım.” denilmiştir. (Bakara, 124)

وَلَمْ يَكُ مِنَ الْمُشْرِكِينَ “Ve O, müşriklerden değildi.”

Kureyş kendilerinin Hz. İbrahimin dini üzere olduklarını dava ediyorlardı. Hâlbuki O, iddia ettikleri gibi, müşriklerden değildi.

 

121- شَاكِرًا لِّأَنْعُمِهِ “Allah’ın nimetlerine şükredendi.”

O, Allahın en küçük nimetlerine bile şükrediyordu. Ayette geçen “en’um” kelimesi cem-i kıllet denilen bir sığayla gelmiştir. Yani O, küçük nimetlere bile şükrederken, çok ve büyük olanlara hayli hayli şükretmekteydi.

اجْتَبَاهُ “Onu seçti.”Allah O’nu Peygamberlik için seçti.

وَهَدَاهُ إِلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ “Ve Onu doğru bir yola iletti.”

Allah O’nu, Hak yola davette dosdoğru bir yola sevketti.

 

 122- وَآتَيْنَاهُ فِي الْدُّنْيَا حَسَنَةً “Ve biz Ona dünyada bir iyilik verdik.”

Allah, O’nu insanlara sevdirdi. Öyle ki değişik din mensupları O’nu önder kabul eder, kendisine senada bulunurlar. Ayrıca Allah O’na şu dünyada tertemiz evlatlar, genişlik ve taatle geçen uzun bir ömür nasip etti.

وَإِنَّهُ فِي الآخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِحِينَ “Şüphesiz ki O, ahirette de salihlerdendir.”

O, ahirette de cennet ehli olan salihlerdendir. Nitekim kendisi bunu “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” (Şuara, 83) diyerek Allahtan istemişti.

 

123- ثُمَّ أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ أَنِ اتَّبِعْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا “Sonra da sana: “Hanif olarak İbrahim’in dinine tabi ol” diye vahyettik.”

Ayetteki “sonra” ifadesi “ayrıca, bir de…” anlamına gelebilir. Yani, Hz. İbrahime verilen en büyük imtiyaz, Hz. Peygamberin (asm) O’nun milletine (dinine) tâbi olmasıdır.

“Sonra” ifadesi, Hz. İbrahimle Hz. Peygamber arasındaki uzun süreden dolayı da gelmiş olabilir. “Hanif olarak İbrahim’in dinine tabi ol”

Ey peygamber! Tevhide ve tevhide davet

-Rıfk ile,

-Ardarda deliller getirmek ile,

-Herkesle, anlayışı derecesinden mücadele ile İbrahim gibi ol, O’na ittiba et.

وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ “Ve O, müşriklerden olmadı.”

Değil müşriklerden olmak, O tevhid ehlinin önderi idi.

 

124- إِنَّمَا جُعِلَ السَّبْتُ عَلَى الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ “Cumartesi günü, ancak onda ihtilafa düşenlere (farz) kılındı.” “Cumartesi günü” ifadesinden murat, o güne saygı veya onu ibadetle geçirmek meselesidir.

Onda ihtilaf edenler, Yahudilerdir. Hz. Musa onlara Cum’a gününü ibadete ayırmalarını emrettiğinde “Biz Cumartesi gününü istiyoruz. Çünkü Allah da gökleri ve yeri yaratmaktan o gün boş kalmıştı” dediler. Allahu Teâlâ da Cumartesi gününü onlara ibadet günü yaptı ve bu konudaki emrini onlara şiddetli kıldı.

Denildi ki: Bunun manası, Cumartesi yasağını çiğnemenin vebalini anlatmaktır. O yasağı çiğneyen bir grup maymun hâline getirildi:

“İçinizden cumartesi yasağını çiğneyenleri elbette bildiniz. Onlara “sefil maymunlar olun!” demiştik.” (Bakara, 65)

“Böylece onlar yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, onlara ‘hor ve zelil maymunlar olun’, dedik.” (A’raf, 166)

Bunlar o gün avlanmayı bazen helal kıldılar, bazen haram kıldılar. Bu konuda yasağı aşmak için çok hileler düşündüler. Burada onların nazara verilmesi, daha önce yüz onikinci ayette Allahın nimetlerine nankörlük yapan beldenin nazara verilmesi gibi, müşrikleri tehdid içindir.

وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ “Ve şüphesiz Rabbin ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında kıyamet günü, onlar arasında hüküm verecektir.”

Allah o günde o ihtilafa karşı ceza vermek suretiyle aralarında hükmedecektir.

Veya Allah her fırkaya layık olduğu karşılığı vermek suretiyle aralarında hükmedecektir.

 

125- ادْعُ إِلِى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et!” Kendilerine elçi olarak gönderildiğin kimseleri Allahın yolu olan İslâma davet et.

“Hikmetle” davetten murat, hikmetli sözle çağırmaktır. Bu, şüpheleri izâle eden, hakkı açıklayan delil ile olur.

Güzel öğüt ise, ikna edici hitablar ve faydalı öğütlerle anlatmaktır.

Hikmetle Allah yoluna davet etmek, ümmetin gerçeği arayan seçkin fertleri içindir.

Güzel öğüt ise, avama yönelik hitap şeklidir.

وَجَادِلْهُم بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ “Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.”

Onların inatçı olanlarıyla ise en güzel bir şekilde mücadele et.

Bu ise,

-Rıfk ile,

-Yumuşaklıkla

-En kolay şekli göstermekle

-En bilinen mukaddemeleri kullanarak yapılır.[1> Çünkü bu şekilde delillerden destek almak, hem onların saldırganlığını yatıştırır, hem de muhalefetlerinin iç yüzünü ortaya koyar.

إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِ “Şüphesiz Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir.”

وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ “Ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.”

 

126- وَإِنْ عَاقَبْتُمْ فَعَاقِبُواْ بِمِثْلِ مَا عُوقِبْتُم بِهِ “Ve eğer cezalandırırsanız, size yapılanın aynısıyla ceza verin.”Yani, “Ey Peygamber! Sana düşen ancak tebliğ ve davettir. Ama hidayet ve dalaletin meydana gelmesi ve bunlara terettüp eden netice Senin görevin değildir, bu Allaha aittir. O, dalalette ve hidayette olanları en iyi bilendir ve onlara karşılığını verecektir.

Cenab-ı Hak Peygamberine Allah yoluna daveti emretti ve bunun yollarını gösterdi. Burada da hem O’na, hem de O’na tâbi olanlara mücadele ettikleri kimselere karşı aşırılığı terk ve adalete riayet etmelerine işaret etti. Çünkü hakka davet,

-Bazı âdetleri kaldırmak,

-Şehevî şeyleri terk etmek

-Eskilerin dinini tenkid etmek,

-Onların küfür ve dalaletine hükmetmek gibi durumları bünyesinde barındırdığından muhataplara ölçülü davranmayı gerektirir.

Sebeb-i Nüzûl

Denildi ki: Hz. Peygamber (asm) Hz. Hamzayı vücudu delik deşik edilmiş vaziyette görünce “Vallahi, Allah bana onlara karşı zafer nasip ettiğinde, Senin yerine onlardan yetmiş tanesini delik deşik edeceğim” demişti, bunun üzerine bu ayet nâzil oldu. Hz. Peygamber, yemininden dolayı kefaret ödedi.

Ayette, kısas yapan kimsenin dengi bir muamele yapabileceğine, ama bunu aşmaya hakkı olmadığına bir delil vardır.

Ayrıca devamında sabrı nazara vererek, açıktan, “Ve eğer cezalandırırsanız” ifadesiyle de faraziye yoluyla affetmeye teşvikte bulunur.[2>

وَلَئِن صَبَرْتُمْ لَهُوَ خَيْرٌ لِّلصَّابِرينَ “Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.”İntikam almaya bedel sabretmek, çok daha hayırlıdır.

Cenab-ı Hak ardından sabrı açıktan Hz. Peygambere emretti. Çünkü Allahı en iyi bilmesi ve O’na tam güvenmesiyle, böyle durumlarda sabra en uygun kişi O olduğundan, kendisine hitapla şöyle buyurdu:

 

127- وَاصْبِرْ “Sabret!”Ey Peygamber! Sen sabret.

وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ “Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir.”

Senin sabrın ancak Allahın tevfiki ve sebat vermesiyledir.

وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ “Onlara üzülme!”

“Onlara üzülme” ifadesi, hem kâfirleri hem de mü’minleri içine alabilir.

Yani, “O kafirler hakkında üzülme.”

“Mü’minlere yapılanlara karşı üzülme!”

وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ “Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!”

 

1ّ28- إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ “Şüphesiz Allah, takva sahipleriyle ve muhsin olanlarla beraberdir.”Allah, günahlardan sakınan ve amellerini güzel yapanlarla beraberdir, onlara sahip çıkar, lütufta bulunur.

Şöyle de mana verilebilir: “Allah, emrini saygıyla karşılayıp kendisinden korkan ve mahlûkata da şefkatle muamelede bulunanlarla beraberdir.”

Hz. Peygamberden şöyle rivayet edilir:

“Her kim Nahl sûresini okursa, Allah ona dünyada verdiği nimetlerin hesabını sormaz. Okuduğu gün veya gecede vefat etse, güzel bir vasiyet yapıp imanla ölen kimse gibi ecri olur.”


 

[1>Mukaddeme, maksada hazırlık olarak önden bazı temel esasları nazara vermektir. Bu şekilde yapan kimse, hedefine daha kolay ulaşır, muhatabını ikna eder. Muhatabı inatçı ise, ikna edemese bile onu ilzam eder, susturur

[2> “Eğer cezalandırırsanız” ifadesi “mutlaka cezalandırın” şeklinde bir katiyet bildirmediği gibi, “cezalandırmayabilirsiniz” şeklinde bir çağrışımla, aynen mukabele etmemeye bir teşviki de tazammun eder.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
16. Nahl
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,543 kez okundu
Block title
Block content