9ّ0- إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاء ذِي الْقُرْبَى “Şüphesiz ki Allah, adaleti, ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder.”Allah, yapılan işlerde aşırılıklardan uzak orta yolu emreder. Mesela,İtikadda ta’til ve teşrîk aşırı uçlardır, tevhid orta yoldur.[1>
Kader meselesinde, kaderi inkâr etmek veya yaptığı fiillerde kendini tamamen kader mahkûmu görmek aşırı uçlardır. “Kesb bizden, yaratmak Allahtan” demek orta yoldur.
Amel noktasında, emredilen ibadetleri yapmamak veya kendini tümüyle ruhbanlığa vermek aşırı uçlardır, emredilenleri yapmak orta yoldur.
Ahlâk noktasında, mesela cimrilik yapmak veya saçıp savurmak aşırı uçlardır, cömertlik orta yoldur.
Allahın ihsanı emretmesi, yapılan taatlerin düzgün olmasını istemesidir.
Bu da ya kemiyet yönüyle olur, farz ibadetlere ilâve olarak nafileleri de yapmak gibi.
Veya keyfiyet yönüyle olur. Hz. Peygamberin şöyle demesi gibi:
“İhsan, Allahı görür gibi Ona ibadet etmendir. Her ne kadar sen Onu görmüyorsan da O seni görüyor.”
Ayette emredilen diğer bir husus, yakınlara muhtaç oldukları şeyleri vermektir. Aslında, üstteki ibarede geçen “ihsan” kelimesi bunu da içine alır. Önemine binaen ayrıca zikredilmiştir. Buna “tamimden sonra tahsis” denilir.
وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ “Fahşa, münker ve bağy’den ise yasaklar.”
Fahşa, şehvet kuvvesine tâbi olmakta aşırıya gidip zina gibi fiiller işlemektir. Çünkü zina, insanın en çirkin ve şeni’ bir hâlidir.
Münker, gadap kuvvesinin galeyanıyla meydana gelecek kötü işlerdir.
Bağy ise, insanlara galip gelmek istemek, onlara zorla hükmetmeye çalışmak durumlarını ifade eder. Bu hâl, vehim kuvvesinin gereği olarak bir şeytanlıktır.
İnsanda görülen bütün şerler, bu üç kuvvenin istikametli kullanılmamasından meydana gelir. Bundan dolayı İbnu Mes’ud şöyle demiştir:
“Bu ayet, Kur’anda hayır ve şerri en ziyade cem eden ayettir. Ve bu, Osman Bin Maz’un’un İslama girmesine sebep oldu. Kur’anda bundan başka ayet olmasaydı “Sana bu kitabı, her şeyi açıklayıcı olarak indirdik” (Nahl, 89) sözü yine de doğru olurdu.”
Belki de “Sana bu kitabı, her şeyi açıklayıcı olarak indirdik” (Nahl, 89) ayetinin peşinde bu ayetin gelmesi, buna bir tenbih gibidir.
يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ “Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.”
Allah emir ve nehiyde bulunarak, hayır ve şerri birbirinden ayırarak size öğüt veriyor.
91- وَأَوْفُواْ بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدتُّمْ “Ve anlaşma yaptığınızda Allah’ın ahdini yerine getirin.”
“(Ey Peygamber) Sana bîat edenler ancak Allah’a bîat etmiş olurlar.” (Fetih, 10) ayetinde dikkat çekildiği üzere, Hz. Peygambere İslâm üzere yaptığınız biate sahip çıkınız, ahde vefa gösteriniz.
Denildi ki: Bundan murat, adaklardır. “Nezirlerinizi yerine getiriniz.”
Denildi ki: Bundan murat, Allaha imandır.
وَلاَ تَنقُضُواْ الأَيْمَانَ بَعْدَ تَوْكِيدِهَا “Ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın.”
Bundan murat biat yeminleri olabileceği gibi, genel anlamda bütün yeminler de olabilir.
Allah adı verilerek bu yeminler daha kuvvetli olmuştur.
وَقَدْ جَعَلْتُمُ اللّهَ عَلَيْكُمْ كَفِيلاً “Hâlbuki Allah’ı üzerinize kefil tuttunuz!”
Siz, biatı yapmakla Allahı buna şahit kılmış oldunuz. Kefil olan, kefil olduğu kimsenin hâline dikkat eder, ona müfettiş olur.
إِنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ “Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.”
Allah, sizin yemin ve ahitlerden neler noksanlaştırdığınızı bilir.
92- وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّتِي نَقَضَتْ غَزْلَهَا مِن بَعْدِ قُوَّةٍ أَنكَاثًا تَتَّخِذُونَ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ “Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın.”
Yani, yeminlerinizi aranızda bir fesat aracı yaparak, eğirdiğini çözen o kadın gibi olmayın.
Ayetten murat, yeminini bozan kimseyi, böyle yapan kimseye benzetmektir.
Denildi ki: Kureyş kabilesinde aklı kıt bir kadın vardı, ayette tasvir edildiği şekilde kendi eğirdiğini söküyordu.
“Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çok olduğu için…” kaydı şunu anlatır: Sayınız çok diye sayısı az olan bir topluluğa haksızlık yapmayın.
Veya bir topluluğun imkânları ve kuvveti daha fazla diye, bunu yeminlerinizi bozmaya vesile yapmayın.
Çünkü onlar, müttefiklerinin düşmanlarında bir kuvvet görünce, müttefikleriyle olan ahitlerini bozup düşmanlarıyla ittifak yapıyorlardı.
هِيَ أَرْبَى مِنْ أُمَّةٍ إِنَّمَا يَبْلُوكُمُ اللّهُ بِهِ “Allah sizi bununla imtihan eder.”
Allah, onların daha kuvvetli olmasıyla sizi deniyor, “bakalım Allahın ahdi ve Rasûlünün biatı ipine mi yapışacaksınız, yoksa Kureyşin çokluğuna ve kuvvetine, mü’minlerin azlığına ve zayıflığına mı aldanacaksınız?” diye bakmak istiyor.
Denildi ki: Zamir, vefa emrine racidir. Yani, “Allah sizi vefa ile deniyor…”
وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ “Ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü mutlaka size açıklayacaktır.”
Allah kıyamet günü amellerinizin karşılığını sevap ve ceza olarak verdiğinde, hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri bir bir size açıklayacaktır.
9ّ3- وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً “Allah dileseydi elbette hepinizi tekbir ümmet yapardı.”Allah dileseydi hepinizi İslâm üzere ittifak eden bir topluluk yapardı.
وَلكِن يُضِلُّ مَن يَشَاء وَيَهْدِي مَن يَشَاء “Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir.”
Lakin O, yardımı keserek dilediğini saptırır. Dilediğini de muvaffak kılmak suretiyle hidayete iletir.
وَلَتُسْأَلُنَّ عَمَّا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Şüphesiz ki, bütün yaptıklarınızdan tek tek sorulacaksınız.”
Buradaki sual, onlara tekdir sualidir.[2> Sorulmalarından murat ise, yaptıklarının cezasını çekmeleridir.
94- وَلاَ تَتَّخِذُواْ أَيْمَانَكُمْ دَخَلاً بَيْنَكُمْ “Yeminlerinizi aranızda aldatma vesilesi etmeyin.”
فَتَزِلَّ قَدَمٌ بَعْدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُواْ الْسُّوءَ بِمَا صَدَدتُّمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ “Yoksa sağlam basmışken ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, (dünyada) kötü azabı tadarsınız.”
Aslında iki önceki ayette, zımnî olarak böyle bir yasaklama vardı. Burada açıktan yasaklanması, yasaklanan fiilin çirkinliğini daha te’kidli ve etkin bir şekilde göstermek içindir.
Şayet yeminlerinizi bir fesat aracı yaparsanız, sağlam basmış olan ayağınız sürçer, kayar.
Ayette ayak (kadem) ifadesi tekil ve elif-lâmsız geldi. Bunda, “bir tek ayak bile kaysa büyük bir olay iken, ya çok ayaklar kaysa nasıl olur?” mesajı vardır.
“Allah yolundan saptığınız için” ifadesi, şuna dikkat çeker: Yoksa vefa’dan ayrılmanız veya başkalarını vefadan ayırmanız sebebiyle dünyada azabı tadarsınız.
Çünkü biati bozan ve geri dönen, bunu başkası için de bir âdet haline getirir.
وَلَكُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ “(Ahirette de) size büyük bir azap vardır.”
95- وَلاَ تَشْتَرُواْ بِعَهْدِ اللّهِ ثَمَنًا قَلِيلاً “Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin.”
Allahın ahdini ve rasûlünün biatını az bir menfaate değiştirmeyin.
Kureyş, zayıf ve fakir Müslümanlara vaatlerde bulunuyor ve bu vaatlerini yerine getirmek için onların dinden dönmelerini şart koşuyorlardı.
إِنَّمَا عِندَ اللّهِ هُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Eğer bilirseniz, Allah katındaki sizin için daha hayırlıdır.”Allah katında olan,
-Dünyada zafer ve ganimet,
-Ahirette ise sevap verilmesidir. Bu ise, onların size vaat ettiklerinden çok daha hayırlıdır.
“Eğer bilirseniz” yani, “şayet ilim ve temyiz ehli iseniz, bu böyledir.”
9ّ6- مَا عِندَكُمْ يَنفَدُ وَمَا عِندَ اللّهِ بَاقٍ “Sizin yanınızdaki tükenir, Allah katındaki ise bakidir.”
Sizin yanınızda olan dünya malı biter, tükenir. Allahın rahmet hazineleri ise bitmez, tükenmez.
Ayetin bu kısmı, önceki hükmün illetini gösterir ve cenet ehline verilecek nimetlerin sonsuz olduğuna da bir delildir.
وَلَنَجْزِيَنَّ الَّذِينَ صَبَرُواْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ “Muhakkak ki biz,Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.”
Fakirliğe, kâfirlerin eziyetlerine sabretmelerine karşılık, Allah o sabredenlere mükâfatlarını verecektir.
Veya bundan murat mükellefiyetlerin zorluğuna sabretmek de olabilir.
“…Yaptıkları amelin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.”
Buna iki şekilde mana verilebilir:
-Vacip ve mendup gibi yapılması sevap kazandıran amelleri sebebiyle mükafatlandırır.
-Veya, yaptıkları amellerinden çok daha güzel bir karşılıkla mükafatlandırır.
[1>Ta’til, Allahın varlığını veya sıfatlarını inkâr etmek, teşrîk Onu kabulle beraber ilah olarak başkasını veya başkalarını kabul etmektir. Tevhid ise, Allahı tek ilah olarak bilmektir.
[2> Sormak, genelde öğrenmek için yapılır. Ama Allah onların neler yaptıklarını zaten bilmektedir. Dolayısıyla, onlara sorması, onları kınamak, zillete maruz kılmak için olacaktır