92. DERS (En'am Suresi, 91 - 94) Zâlimlerin Sonu

91- وَمَا قَدَرُواْ اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ “Allah’ı layıkıyla bilemediler.”

Kullarına olan rahmetinde ve nimet vermesinde Allahı hakkıyla bilmediler.

إِذْ قَالُواْ مَا أَنزَلَ اللّهُ عَلَى بَشَرٍ مِّن شَيْءٍ “Çünkü, “Allah, hiç bir insana bir şey indirmedi” dediler.”

Çünkü vahyi ve peygamberlerin gönderilmesini inkâr ettiler. Hâlbuki bunlar, Cenab-ı Hakkın en büyük rahmet ve nimetlerindendir. Cenab-ı Hakkı hakkıyla bilmemek rahmeti ve nimetleri yönüyle olduğu gibi, kâfirlere olan gadabı ve şiddetle cezalandırması yönünden de olabilir. “Allah, hiç bir insana bir şey indirmedi” sözüne cesaret etmek de O’nu tanımamanın bir tezahürüdür. Çünkü böyle bir söz, O’nun gadabını ve ce- zasını gerektirir.

Böyle söyleyenler, Kur’anın indirilmesini inkâr eden Yahudilerdir. Ayetin devamından, Kur’anı inkâr için mübalağa yoluyla böyle dedikleri anlaşılmaktadır.

 قُلْ مَنْ أَنزَلَ الْكِتَابَ الَّذِي جَاء بِهِ مُوسَى نُورًا وَهُدًى لِّلنَّاسِ  “De ki: Mûsâ’nın insanlara bir nur ve bir hidayet olarak getirdiği Kitab’ı kim indirdi?”

تَجْعَلُونَهُ قَرَاطِيسَ تُبْدُونَهَا وَتُخْفُونَ كَثِيرًا  “Siz onu parça parça kâğıtlara çeviriyor, bir kısmını açıklıyor pek çoğunu ise gizliyorsunuz.”

Ayette, Tevratı kabul etmeleri sebebiyle “Allah, hiç bir insana bir şey indirmedi” sözlerindeki çelişkiye dikkat çekilmekte ve bu şekilde ilzam edilmektedirler. Ayette,

-Onların Tevratı iyi bilmedikleri nazara verilerek kendilerinin kınanması,

-Bir kısmını seçip kâğıt parçalarına yazmak sûretiyle Tevratın bir kısmını izhar etmeleri ve hoşlarına gitmeyen kısımları ise gizlemeleri nazara verilerek, bu yaptıklarının zemmi vardır.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre bu sözü söyleyen Malik Bin Sayf’tır. Hz. Peygamber, bu Yahudi hahamına şöyle demişti:

“Tevratı Musa’ya indiren Allah hakkı için söyle! O’nda “Allah, şişman hahama buğzeder” diye bir hüküm buluyor musun?

Malik Bin Sayf, “Evet, dedi. Allah şişman hahama buğzeder.”

Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “İşte sen, şişman hahamsın!”

Bunun üzerine Malik Bin Sayf, “Allah hiçbir insana bir şey indirmedi” dedi.

Bunu diyenlerin müşrikler olduğu da söylendi. Bunlara cevap olarak “öyleyse Tevrat’ı kim indirdi?” denilmesi, onlar nezdinde de Tevrat’ın Allahın kitabı şeklinde meşhur olmasındandır. Bundan dolayı şöyle diyorlardı: “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk” (En’am, 157)

وَعُلِّمْتُم مَّا لَمْ تَعْلَمُواْ أَنتُمْ وَلاَ آبَاؤُكُمْ “O kitapla, sizin de, ecdadınızın da bilmediği şeyler size öğretildi.”

Hz. Muhammedin lisanıyla sizin ve ecdadınızın bilmedikleri şeyler size öğretildi. Böylece Tevratta bildirilenlere ilâve şeyler öğrendiniz. Size ve sizden daha ziyade bilgi sahibi olan ecdadınıza kapalı olan şeylerin bilgisi size anlatıldı. Ayetin bir benzeri, şu ayette bildirilir: “Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor.” (Neml, 76)

Hitabın, Kureyş’ten iman edenlere olduğu da söylendi:

قُلِ اللّهُ Sen “Allah” de.”

De ki: Allah O’nu indirdi.

Allahu Teâlâ böyle diyerek, onlara bedel cevap vermesini emretti.

Bu üslûbta, “cevap bellidir, başka türlü olamaz” manasını hissettirmek vardır.

Öte yandan, yine bu üslûbta onların münazarada mağlup olduklarına, cevap vermeye güçleri yetmediğine bir tenbih söz konusudur.

ثُمَّ ذَرْهُمْ فِي خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ “Sonra bırak onları, içine daldıkları ba- takta oynayıp dursunlar.”

Sen “Allah!” de, sonra da onları batılları içinde terk et. Tebliğden ve on- ları delil ile susturduktan sonra, artık sana onlardan dolayı bir vebal yoktur.

 

92- وَهَذَا كِتَابٌ أَنزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ  “Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”

Bu; faydası, menfaati çok olan bir Kitaptır.

مُّصَدِّقُ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ  “Kendinden önceki kitapları tasdik eder.”

Kendisinden önceki Tevratı ve diğer kitapları tasdik eder.

وَلِتُنذِرَ أُمَّ الْقُرَى وَمَنْ حَوْلَهَا “Ana şehri (Mekke’yi) ve bütün çevresini uyarman için (onu indirdik).”

Ayet metnindeki “Ümmü’l- Kurâ”, Mekke’nin ismidir. Böyle isimlendirilmesi, etraftaki belde insanlarının kıblesi olması, hac ve toplantı için Mekke’de bir araya gelmeleri ve en şerefli belde olmasındandır.

Mekke’nin Ümmü’l- Kurâ, yani anaşehir - ana belde olması, arzın onun altından yayılması, Onun merkezde yer almasından veya insanlar için ilk Beyt’in (mabedin) burada vaz edilmesindendir.

Hz. Peygamber hem Mekke ahalisini, hem de etrafında yer alanları uyarmakla mükelleftir. Etrafında yer alanlar ise, şark ve garb ahalisinin tamamıdır.

وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِهِ  Ahirete iman edenler, ona da iman ederler.”

Çünkü ahireti tasdik eden, akıbetten korkar, bu korku onu tefekkür ve tedebbüre sevk eder, böylece peygambere ve Kitaba inanır.

Ayetteki “ona iman ederler” ifadesinin hem peygambere, hem de kitaba raci olması muhtemeldir.

وَهُمْ عَلَى صَلاَتِهِمْ يُحَافِظُونَ “Ve onlar namazlarını muhafaza  ederler.”

İbadetler içinde namazın zikredilmesi, dinin direği ve imana alâmet olmasındandır.

 

93- وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا أَوْ قَالَ أُوْحِيَ إِلَيَّ وَلَمْ يُوحَ إِلَيْهِ شَيْءٌ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثْلَ مَا أَنَزلَ اللّهُ “Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde, “bana vahyedildi” diyenden ve “Allah’ın indirdiği gibi ben de (kitap) indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir?”

Müseylime ve Esved-i Anesî gibi “Allah beni peygamber olarak gön- derdi” diye dava edip Allaha iftira edenden daha zalim kim olabilir?

Veya Amr Bin Luhey ve emsali gibi Allah namına ahkâm uydurandan daha zalim kim olabilir?

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre Abdullah Bin Sa’d Bin Ebî Sarh, vahiy kâtiplerindendi. (Mü’minun, 12) ayeti nazil olup ta iki ayet sonrasında “Sonra onu başka bir yaratılışla inşa ettik.”  ayetini Rasulallahın emriyle yazınca, insanın yaratılışının fasıl fasıl anlatılmasından hayret içinde kalıp “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı yücedir!” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) “o dediğini yaz, aynen böyle nazil oldu” buyurdu. Bunun üzeri ne Abdullah tereddüt içinde kaldı ve şöyle söyledi:

“Muhammed sadıksa, O’na vahyedildiği gibi bana da vahyedildi. Yalancı ise, ben de O’nun dediği gibi demiş oldum.”

“Allah’ın indirdiği gibi ben de (kitap) indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir?”

Bazıları “istesek biz de böyle bir kelâm söyleriz” demekteydi.

وَلَوْ تَرَى إِذِ الظَّالِمُونَ فِي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ “O zalimleri şiddetli ölüm dalgaları içindeyken bir görsen!”

وَالْمَلآئِكَةُ بَاسِطُواْ أَيْدِيهِمْ “Melekler onlara ellerini uzatırlar (ve şöyle der- ler):”

أَخْرِجُواْ أَنفُسَكُمُ  “Ruhlarınızı teslim edin!”

Melekler onlara kaba ve sert bir şekilde şöyle derler: “Ruhlarınızı ceset- lerinizden çıkarıp bize verin bakalım.”

Veya “Ruhlarınızı çıkarın, onları bizim elimizden kurtarın bakalım.

الْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنتُمْ تَقُولُونَ عَلَى اللّهِ غَيْرَ الْحَقِّ وَكُنتُمْ عَنْ آيَاتِهِ تَسْتَكْبِرُونَ  “Allah’a karşı gerçek dışı söyledikleriniz ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için bugün aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız.”

Ayette bildirilen günden murat, ölüm zamanı veya ölümden sonsuzluğa doğru uzanan vakittir.

Allah hakkında gerçek dışı sözleri,

-O’nun –haşa- çocuğu olduğunu iddia etmeleri,

-O’na şerîk nisbetleri,

 -Yalan söyleyerek kendilerine vahiy geldiğini, nebi olduklarını iddia etmeleri gibi durumlardır.

 

94-  وَلَقَدْ جِئْتُمُونَا فُرَادَى كَمَا خَلَقْنَاكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ “Bugün siz, ilk defa yarattığımız gibi birer birer bize geldiniz.”

Sizler bize mal ve evlattan ve dünya hayatında seçmiş olduğunuz şeylerden ayrılmış bir şekilde veya yardımcılardan ve size şefaatçi olacakları- nı iddia ettiğiniz putlardan ayrı olarak hesap vermek ve ceza görmek üzere geldiniz.

Nitekim dünyaya geldiğinizde de bütün bunlardan ayrı idiniz.

İlk yaratılışınızda üzerinizde ne elbise vardı ne de ayakkabı. Muhasebe için huzurumuza aldığımızda da bir şeyiniz olmayacak.

وَتَرَكْتُم مَّا خَوَّلْنَاكُمْ وَرَاء ظُهُورِكُمْ “Size verdiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız.”

Dünyada size verdiğimiz şeyler sizleri oyaladı, ahiretten alıkoydu. Onlardan hiçbir şeyi buraya getiremediniz, en ufak bir şeyi bile yanınıza alamadınız.

وَمَا نَرَى مَعَكُمْ شُفَعَاءكُمُ الَّذِينَ زَعَمْتُمْ أَنَّهُمْ فِيكُمْ شُرَكَاء “Hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınız- da görmüyoruz?!”

Siz onları sizin terbiyenizde ve sizin ibadetinize layık olmakta Allaha şerikler kılmıştınız.

لَقَد تَّقَطَّعَ بَيْنَكُمْ “Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuştur.”

وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمْ تَزْعُمُونَ “Allah’ın ortağı olduklarını iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.”

Şefaatçiniz olduğunu iddia ettikleriniz kaybolup gitti. Veya “öldükten sonra dirilme yok, ceza yok” diyordunuz. Böyle iddialarınız ortadan kayboldu.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
6. En'am
Gönderi tarihi: 08-02-2013
2,058 kez okundu
Block title
Block content