90. DERS (En'am Suresi, 63 - 73) Alttan Ve Üstten Azap

63- قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ  “De ki: “Eğer bizi bundan kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız” diye, tazarru ile ve gizlice O’na dua ederken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”

“Kara ve denizin karanlıklarından” murat, bunlarda yaşanan çetin hâllerdir. Karanlık, çetin haller için istiare yoluyla kullanılmıştır. Çünkü her ikisinde de dehşetli hâller ve görmenin devre dışı kalması vardır. Bundan dolayı, zor gün için “kara gün” ifadesi kullanılır.

Yeryüzünde çöküntü ve denizde de batmak, kara ve denizin karanlıkla- rına birer misal olabilir.

 

64- قُلِ اللّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ   “De ki: Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır.”

 ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ “Sonra siz O’na şirk koşarsınız.”

Ama sonra siz şirke dönersiniz, verdiğiniz söze vefa göstermezsiniz.

Ayette “şükretmezsiniz” yerine “şirk koşarsınız” denilmesi, Allaha ibadette şirk koşan birinin sanki hiç ibadet etmediğine bir tenbih içindir.

 

65- قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ  “De ki: O, size üstünüzden bir azap göndermeğe kadirdir.”

 Hz. Nûh, Hz. Lût ve Ashab-ı file yaptığı gibi, Allah üstünüzden bir azap göndermeye kadirdir.

أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ  “Veya ayaklarınızın altından.” Firavunu suda boğması, Karunu yerin dibine geçirmesi gibi alttan azap vermeye de kâdirdir.

Üstten azap kötü idarecilere, alttan azap ise aşağı tabaka kimselerden gelecek sıkıntılara da işaret eder.

أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ  “Ya da sizi grup grup birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya da kadirdir.”

Sizi birbirinize düşürüp farklı hizipler halinde birbirinizle savaştırmaya da gücü yeter.

انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ  “Bak, âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz.”

Bak, vaad ve vaîd ile ayetleri nasıl anlatıyoruz?

لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ  “Ola ki iyice anlarlar.”

 

66- وَكَذَّبَ بِهِ قَوْمُكَ وَهُوَ الْحَقُّ  “O, hak olduğu hâlde, kavmin onu yalanladı.”

“Kavmin onu yalanladı” ifadesindeki zamir, başlarına gelecek azaba veya Kur’an’a işarettir.

قُل لَّسْتُ عَلَيْكُم بِوَكِيلٍ  “De ki: Ben size bir vekil değilim.”

Ben ancak bir uyarıcıyım. Hafîz olan, yani sizi yalanlamaktan men edebilecek veya yalanlamanıza ceza verecek ise Allah’tır.

 

67- لِّكُلِّ نَبَإٍ مُّسْتَقَرٌّ  “Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır.”

Burada haberden murat, azap vaadidir. Her azap vaadinin gerçekleşeceği belli bir vakit vardır.

وَسَوْفَ تَعْلَمُونَ  Sonra bileceksiniz.”

 Dünya ve ahirette azap vâki’ olduğunda o zaman bunu bileceksiniz.

 

 68- وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ  “Âyetlerimiz hakkında münasebetsizliğe dalanları gördü-ğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki, ondan başka söze dalsınlar.”

Ayetlerimiz hakkında

-Yalanlamak

-Alay etmek

-Tenkit etmek şeklinde haddi aşanları gördüğünde, onlardan yüz çevir, onlarla beraber oturma, onların yanından kalk git.

وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ “Eğer şeytan bunu sana unutturursa, hatırladıktan sonra hemen kalk, o zalim kavim ile beraber oturma.”

Ayette “onlarla oturma!” yerine “zâlim kavim ile beraber oturma!” denilmesi, onların Kur’an’a karşı tasdik etmek ve saygı göstermek yerine yalanlamak ve dalga geçmek sûretiyle zulmettiklerine delâlet içindir.

 

69- وَمَا عَلَى الَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنْ حِسَابِهِم مِّن شَيْءٍ “Sakınanlara, o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur.”

وَلَكِن ذِكْرَى “Fakat bir hatırlatma yapmaları uygun olur.”

Müttaki kimseler için, beraberce oturdukları kimselerin çirkin amel ve sözlerinden dolayı hesaba çekilmek söz konusu değildir. Lakin onlara dü-şen, o çirkin iş ve çirkin amel sahiplerini uyarmak, öğüt vermek, onların o çirkin işlere büsbütün dalmalarına engel olmak, yaptıkları şeyin çirkinliğini göstermektir.

لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ “Ola ki sakınırlar.”

Olur ki utanarak veya çirkin olduğunu fark ederek yaptıkları işe son verirler.

“Ola ki sakınırlar” ifadesi, biraz önce bahsi geçen müttakilere de bakabilir. Yani “ola ki böylece takva üzere sebat ederler, kötü kimselerle aynı mecliste bulunmaktan manen yara almazlar.”

 

70- وَذَرِ الَّذِينَ اتَّخَذُواْ دِينَهُمْ لَعِبًا وَلَهْوًا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا  “Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri terket!”

Bunlar, dinlerini teşehhi üzere bina ettiler, dünyada ve ahirette kendile- rine bir fayda vermeyecek putlara tapmak, bazı helâl hayvanları kendilerine haram kılmak gibi şeyleri din edindiler.

Veya kendilerine gönderilen hak dini hafife aldılar, onunla dalga geçti-ler, bu şekilde onu oyun ve eğlence edindiler.

Veya aslında ibadet vakti olan bayramlarını oyun ve eğlence zamanı hâline getirdiler.[1>

Ayet şu manayı ders vermektedir: Böyle yapanlardan yüz çevir! Onların fiillerine ve sözlerine aldırma!

Ayetin “Tek olarak yarattığım o kimseyi bana bırak.” (Müddesir, 11) ayeti gibi onlara bir tehdit olması da caizdir.

Bazıları, bu ayetin “seyf ayeti” ile mensuh olduğunu söylerler. Onlar, ayetteki “terk et” ifadesini “onlardan elini çek, onlara taarruzda bulunma” şeklinde değerlendirirler.

وَذَكِّرْ بِهِ أَن تُبْسَلَ نَفْسٌ بِمَا كَسَبَتْ  Her bir nefsin kazandığı yüzünden helâkete sürüklenmemesi için, onun ile öğüt ver.”

Kur’an ile şunu hatırlat ki, nefisler için kendilerini helake maruz bırakmak ve kötü amelleri sebebiyle rehin tutulmak vardır.

لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللّهِ وَلِيٌّ وَلاَ شَفِيعٌ  Ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi.”

وَإِن تَعْدِلْ كُلَّ عَدْلٍ لاَّ يُؤْخَذْ مِنْهَا  Eğer kurtuluşu için her türlü fidyeyi verse de, bu ondan kabul edilmez.” أُوْلَئِكَ الَّذِينَ أُبْسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْ  “İşte onlar kazandıkları yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir.”

 İşte bunlar çirkin amelleri ve bozuk inançları sebebiyle azaba teslim edilmişlerdir.

لَهُمْ شَرَابٌ مِّنْ حَمِيمٍ وَعَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُواْ يَكْفُرُونَ  “İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için, kaynar bir içecek ve elîm bir azab vardır.”

Bu ayet, önceki ayetin te’kidi ve tafsilidir. Onlar küfürleri sebebi ile karınlarında kaynar bir su ve bedenlerini yakan bir ateş ile azap görürler.

 

71- قُلْ أَنَدْعُو مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُنَا وَلاَ يَضُرُّنَا  “De ki: Biz Allah’ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım?”

وَنُرَدُّ عَلَى أَعْقَابِنَا بَعْدَ إِذْ هَدَانَا اللّهُ “Allah bize hidayet ettikten sonra gerisin geri (şirke) mi döndürülelim?”

Allah bizi şirkten kurtarıp İslâm ile rızıklandırdıktan sonra, tutup da bize fayda ve zarar vermeye gücü yetmeyen şeylere ibadet edip tekrar şir- ke mi dönelim?

كَالَّذِي اسْتَهْوَتْهُ الشَّيَاطِينُ فِي الأَرْضِ حَيْرَانَ لَهُ أَصْحَابٌ يَدْعُونَهُ إِلَى الْهُدَى ائْتِنَا  Arkadaşları “bize gel” diye doğru yola çağırdıkları halde, yer- yüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların ayarttığı kimse gibi mi olalım?”

Azgın cinler kendisini çöle götürmüşler, şaşkın, yolu kaybetmiş biri gibi mi olalım?

قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَىَ  “De ki: “Hiç şüphesiz asıl doğru yol, Allah’ın yoludur.”

 Allahın hidayetinin tecellisi olan İslâm, işte gerçek hidayet onunladır. Onun dışındakiler dalalettir.

وَأُمِرْنَا لِنُسْلِمَ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ “Bize, âlemlerin Rabbine teslim olmamız emredildi.”

 

72- وَأَنْ أَقِيمُواْ الصَّلاةَ وَاتَّقُوهُ  “Bir de bize, “Namazı dosdoğru kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” denildi.”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Hz. Ebubekirin oğlu Abdurrahmân, babasını putlara tapmaya davet etmişti. Ayet, bu münasebetle nazil oldu. Bu rivayete göre, Hz. Ebubekir yerine Hz. Peygambere bunları söylemesinin emredilmesi, Ebubekir-i Sıddîkın şanına bir tazimdir ve Hz. Peygamberle aralarında olan ittihadı (birliği) bir izhardır.

وَهُوَ الَّذِيَ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Sizler, O’nun huzuruna sevk edileceksiniz.”

Kıyamet günü O’nun huzuruna götürüleceksiniz.

 

73- وَهُوَ الَّذِي خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ “O, gökleri ve yeri hak olarak yarattı.”

وَيَوْمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُ “Onun “ol” demesiyle her şeyin oluvereceği günü hatırla.”

قَوْلُهُ الْحَقُّ  “O’nun sözü haktır.”

Onun hak sözü kâinatta nâfizdir.

وَلَهُ الْمُلْكُ يَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّوَرِ “Sûr’a üfürüldüğü gün de mülk ancak O’nundur.”

Cenab-ı Hakkın bu sözü, şu ayette olduğu gibidir: “Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Vahid – Kahhar olan  Allah’ındır.” (Mü’min, 16)

عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ “Gaybı da, görülen âlemi de bilendir.”

وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ  “O, Hakîm – Habîr’dir (hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.)

 Ayetin bu kısmı, ayetin bir fezlekesi ve hülasası gibidir.

 


[1> Bir zamanlar TV’lerde “Ramazan Özel Eğlence Proğramları” olur, o mübarek ibadet ayı, kasıtlı olarak sanki bir eğlence zamanıymış gibi sunulurdu.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
6. En'am
Gönderi tarihi: 26-01-2013
2,003 kez okundu
Block title
Block content