22- وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَمِيعًا “O gün hepsini mahşere toplayacağız.”
ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَيْنَ شُرَكَآؤُكُمُ الَّذِينَ كُنتُمْ تَزْعُمُونَ “Sonra müşriklere: Hani nerede iddia ettiğiniz ortaklarınız?” diyeceğiz.”
Sualden murat, onları kınamaktır. Belki de kendilerine ümit bağladıkları batıl mabutlarla aralarına bir set çekilir. Onları görmeleri muhtemeldir. Lakin onlardan bir fayda olmayınca sanki o batıl mabutlar onlardan kaybolup gitmiş olur.
23- ثُمَّ لَمْ تَكُن فِتْنَتُهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ “Sonra onların fitnesi, ancak şöyle demek olacak:”
Sonra, onların küfrünün akıbeti şu olur:
Veya kendisiyle kurtulacaklarını tevehhüm ettikleri mazeretleri şu olur:
Denildi ki: Ayette onların cevabının “fitne” kelimesiyle ifade edilmesi, yalan olmasından dolayıdır veya bununla kurtulmak istemelerindendir.
وَاللّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِكِينَ “Vallahi ey Rabbimiz, biz müşriklerden değildik.”
“Vallahi ey Rabbimiz, biz müşriklerden değildik” demeleri, onların şaşkınlık ve dehşetini anlatır. Kendilerine bir faydası olmayacağını bilmelerine rağmen yalan söylemekte ve yemin etmektedirler. Nitekim Kur’anın başka yerinde, ebedi kalacaklarını yakinen bilmelerine rağmen onların “Ya Rabbena! Bizi buradan çıkar” demeleri nazara verilir. (Mü’minun, 107)
24- انظُرْ كَيْفَ كَذَبُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ “Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler.”
Kendilerinin müşrik olmadığını söyleyerek, bak nasıl da kendilerine karşı yalancı duruma düştüler. Ayetin bir benzeri şu ayettir:
“Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, size yemin ettikleri gibi O’na da yemin ederler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar yalancıların ta kendileridir.” (Mücadile, 18)
وَضَلَّ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ “Ve iftira edip durdukları şeyler kendilerinden kaybolup gitti.”
Ve Allaha iftira ile şerik edindikleri batıl mabutların hepsi ortadan kalktı.
25- وَمِنْهُم مَّن يَسْتَمِعُ إِلَيْكَ “İçlerinden seni dinleyenler de var.”
Sen Kur’an okurken onlardan Sana kulak verenler de var.
Sebeb-i Nüzûl
Ayetten murat Ebu Süfyan, Velid, Nadr, Utbe, Şeybe ve Ebu Cehil gibi kimselerdir. Bunlar toplandılar, Rasulullahı Kur’an okurken dinlediler. Nadr’a dediler: “Ne söylüyor?” Nadr, “ne dediğini bilmiyorum ama dilini hareket ettiriyor, benim size anlattığım gibi eski masallardan söylüyor” cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Süfyan “ben onun hak olduğu görüşündeyim” dedi. Ebu Cehil ise “asla” diye tepkisini gösterdi.
وَجَعَلْنَا عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَن يَفْقَهُوهُ “Ve Onu anlamaları noktasında biz kalpleri üzerine perdeler koyduk.”
وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا “Kulaklarında da bir ağırlık…”
Kulaklarında onu duymaya engel olan bir ağırlık var. Bunların ne demek olduğu hususunda ayrıntılı açıklama Bakara sûresinin evveliyle ilgili kısımda yapılmıştı.[1>
وَإِن يَرَوْاْ كُلَّ آيَةٍ لاَّ يُؤْمِنُواْ بِهَا “Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar.”
Çünkü onlar,
-Son derece inatçıdırlar.
-Ayrıca ileri derecede bir taklidin içindedirler.
حَتَّى إِذَا جَآؤُوكَ يُجَادِلُونَكَ “Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar.”
Onların ayetleri yalanlamaları o dereceye vardı ki, Senin yanına gelip Seninle mücadeleye başladılar.
يَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَآ إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأَوَّلِينَ “O kâfirler: “Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” derler.”
Çünkü sözlerin en doğrusunu, evvelkilerin hurafeleri olarak görmek, onu yalanlamanın en ileri derecesidir.
26- وَهُمْ يَنْهَوْنَ عَنْهُ “Onlar, insanları ondan menederler.”
“Ondan” ifadesi hem Kur’ana, hem Hz. Peygambere râci olabilir.
وَيَنْأَوْنَ عَنْهُ “Kendileri de ondan uzak dururlar.”
Kendileri de ondan uzaklaşıyorlar.
Ayet, Ebu Talib gibilerin haline işaret de olabilir. Yani, böyleleri bir yandan Hz. Peygambere gelebilecek taarruzlardan sakındırırlarken, kendileri de uzak kalıp iman etmemektedirler.
وَإِن يُهْلِكُونَ إِلاَّ أَنفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ “Böylece yalnız kendilerini mahvediyorlar, ama farkında değiller.”
Bunun zararının başkasına değil ancak kendilerine olacağının farkında değillerdir.
27- وَلَوْ تَرَىَ إِذْ وُقِفُواْ عَلَى النَّارِ “Ateşin üzerinde durduruldukları zaman, onların hallerini bir görsen!”
Sen onları cehenneme atılıp, o ateşi ayan beyan gördüklerinde veya o ateşe girip azabının ne kadar dehşetli olduğunu anladıklarında bir görsen, çok şeni’ bir durumu görmüş olursun.
فَقَالُواْ يَا لَيْتَنَا نُرَدُّ وَلاَ نُكَذِّبَ بِآيَاتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “O zaman şöyle derler: Ne olurdu dünyaya geri döndürülsek de, Rabb’imizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak!”
28- بَلْ بَدَا لَهُم مَّا كَانُواْ يُخْفُونَ مِن قَبْلُ “Hayır, (böyle demeleri) daha önce gizlemekte oldukları şeyler onlara göründü (de ondandır).”
Onların gizlemiş oldukları nifak veya çirkin amelleri ortaya çıktı, dolayısıyla “ah dünyaya döndürülsek de…” şeklindeki sözleri, gerçekten dünyaya döndürülseler iman etmeye azimli olduklarından değil, içinde bulundukları sıkıntılı hâlden dolayı bir temenni oldu.
وَلَوْ رُدُّواْ لَعَادُواْ لِمَا نُهُواْ عَنْهُ “Şayet dünyaya döndürülselerdi, kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi.”
Meselelere vakıf olduktan ve her şey ayan beyan ortaya çıktıktan sonra bunlar dünyaya döndürülseler, daha önce kendilerine yasaklanan küfür ve günahlara tekrar dönerlerdi.
وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ “Şüphesiz onlar yalancıdırlar.”
Onlar, kendileriyle ilgili verdikleri vaadde yalancıdırlar.
29- وَقَالُواْ “Ve dediler ki:”
Burası, onların dünyada iken söylediklerinin zikri olabilir.
إِنْ هِيَ إِلاَّ حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ “Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz.”
30- وَلَوْ تَرَى إِذْ وُقِفُواْ عَلَى رَبِّهِمْ “Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman, onların hallerini bir görsen!”
Ayet, sual ve kınama için onların alıkonulmalarından bir mecazdır.
Denildi ki: “Rab’lerinin hükmü veya cezası için tutuklandıklarında sen onların hallerini bir görsen!”
Veya “Rab’lerini hakkıyla tanıdıklarında sen onların hallerini bir görsen!”
قَالَ أَلَيْسَ هَذَا بِالْحَقِّ “(Rableri onlara) der: Bu, hak değil mi?”
Ayetin bu kısmı sanki “O zaman onların Rabbi ne dedi?” sualine bir cevaptır. “Bu hak değil mi?” derken soru üslûbu kullanılması, yalanlamalarına mukabil onları azarlamaktır.
“Bu” kelimesi ise, öldükten sonra dirilmeye ve peşinde gelen mükâfat ve cezaya bakar.
قَالُواْ بَلَى وَرَبِّنَا “Onlar derler: “Ya Rabbena, yemin ederiz ki haktır.”
Onların “Ya Rabbena, yemin ederiz ki haktır” demeleri ise, durum son derece açık olduğundan, yeminle te’kid edilmiş bir ikrardır.
قَالَ فَذُوقُواْ العَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ “(Rableri de onlara) der: “Öyleyse inkârınız sebebiyle tadın azabı!”
“Küfrünüz sebebiyle veya küfrünüze bedel olarak tadın bakalım azabı!”
31- قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَاء اللّهِ “Allah’a kavuşmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır.”
Onların hüsrana uğramaları
-Kaçırmış oldukları nimetlerdir.
-Ayrıca, daimi azabı hak etmeleridir.
Allaha kavuşmak ise, öldükten sonra dirilme ve bunu izleyen durumları anlatır.
حَتَّى إِذَا جَاءتْهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً “Kıyamet günü ansızın onlara gelir.”
Onların bunu yalanlamaları, kendilerine ansızın ölüm gelinceye kadardır.
قَالُواْ يَا حَسْرَتَنَا عَلَى مَا فَرَّطْنَا فِيهَا “Şöyle derler: Dünyadaki ihmallerimizden dolayı yazıklar olsun bize!”
O zaman, “görevlerimizde ihmallerimizden dolayı yazıklar olsun bize” derler.
وَهُمْ يَحْمِلُونَ أَوْزَارَهُمْ عَلَى ظُهُورِهِمْ “Onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş bir haldedirler.”
أَلاَ سَاء مَا يَزِرُونَ “Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!”
Ayet, günahların yükünü çekmeye müstehak olduklarını anlatan bir temsildir.
32- وَمَا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ لَعِبٌ وَلَهْوٌ “Dünya hayatı, oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.”
Dünyanın amelleri ancak bir oyun ve eğlencedir, insanları asıl görevlerinden alıkor, sonunda daimi bir menfaat ve hakiki bir lezzet veren şeylerden onları meşgul eder.
Ayetin bu kısmı, biraz önce nazara verilen “Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur” demelerine bir cevaptır.
وَلَلدَّارُ الآخِرَةُ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَ “Ahiret yurdu ise, müttakiler için daha hayırlıdır.”
Çünkü ahiret yolu hem devamlıdır, hem de menfaatleri ve lezzetleri seçkindir.
Ayette ahiret yurdunun müttakiler için olduğunun söylenmesi, müttakilerin amelleri içinde oyun ve eğlence olmadığına bir tenbihtir.
أَفَلاَ تَعْقِلُونَ “Aklınızı kullanmaz mısınız?”
Hangi durumun daha hayırlı olduğunu akletmez misiniz?
[1> Bkz. Bakara, 6-7