148- سَيَقُولُ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ “Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki:”
لَوْ شَاء اللّهُ مَا أَشْرَكْنَا وَلاَ آبَاؤُنَا “Eğer Allah dileseydi, ne biz ortak koşardık, ne de babalarımız.”
وَلاَ حَرَّمْنَا مِن شَيْءٍ “Hiçbir şeyi de haram kılmazdık.”
Ayet, gelecekle ilgili bir durumu haber vermektedir. Haber verilenin vukuu, Kur’anın mu’cize oluşuna delâlet eder.
Böyle demelerinden maksatları, Allah katında meşru ve O’nun rızasına muvafık bir hal üzere olduklarını söylemektir, yoksa çirkin işleri Allahın iradesiyle yaptıklarını söyleyip mazeret bildirmek değildir.
كَذَلِكَ كَذَّبَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِم “Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı.”
حَتَّى ذَاقُواْ بَأْسَنَا “Sonunda azabımızı tatmışlardı.”
قُلْ هَلْ عِندَكُم مِّنْ عِلْمٍ فَتُخْرِجُوهُ لَنَا “De ki: Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var?”
إِن تَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ “Siz, sadece zanna uyuyorsunuz.”
وَإِنْ أَنتُمْ إَلاَّ تَخْرُصُونَ “Ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
Ayette, özellikle dinin usulüne dair meselelerde zanna uymaktan men edilmesine bir delil vardır.
149- قُلْ فَلِلّهِ الْحُجَّةُ الْبَالِغَةُ “De ki: En üstün delil yalnızca Allah’ındır.”
İsbat husunda gayet metin ve kuvvetli olan apaçık delil Allahındır. Elinde böyle gayet kuvvetli hücceti olan kimse, davasının sahih olduğunu isbat eder.
فَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ “O, dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.”
Şayet Allah dileseydi, muvaffak kılarak ve ona sevkederek hepinize hidayet ederdi. Lakin O, bazılarınızın hidayetini, bazılarının da dalaletini diledi.
150- قُلْ هَلُمَّ شُهَدَاءكُمُ الَّذِينَ يَشْهَدُونَ أَنَّ اللّهَ حَرَّمَ هَذَا “De ki: Haydi, “Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin.”
Ayette “şahitlerinizi getirin” deniliyor. Bunlardan murat, önderleridir. Cenab-ı Hak bununla önderlerini de ilzam ile davalarının batıl olduğunu, taklid edenlerin tutunacağı bir delil olmadığı gibi, önderlerinin de olmadığını göstermek istedi.
فَإِن شَهِدُواْ فَلاَ تَشْهَدْ مَعَهُمْ “Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme.”
Onlar “evet şahidiz, bu böyledir” diye şehadet ederlerse, Sen şehadet etme, onları onaylama. Davalarının fasit olduğunu beyan et, açıkla. Çünkü, ses çıkarmamak, batıl şehadette onlara muvafakat anlamına gelir.
وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاء الَّذِينَ كَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا “Âyetlerimizi yalanlayanların hevâ’larına uyma.”
“Onların hevâsına uyma” yerine “ayetlerimizi yalanlayanların hevâ’larına uyma” denilmesi, ayetleri yalanlayan kimsenin sadece hevâya uyduğuna, delile uyan kimsenin ise ancak delili tasdik ettiğine delâlet içindir.
وَالَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ بِالآخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمْ يَعْدِلُونَ “Ve o ahirete inanmayanlar, Rablerine, başka şeyleri denk tutarlar.”
151- قُلْ تَعَالَوْاْ أَتْلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمْ عَلَيْكُمْ “De ki: Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım:”
أَلاَّ تُشْرِكُواْ بِهِ شَيْئًا “O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.”
وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا “Anne babaya iyilik edin.”
Ayette önce “O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın” denildi. Devamında aynı üslûb üzere “anne-babaya kötülük yapmayın” denilebilirdi. Bunun yerine “onlara iyilik edin” denilmesi, kötülükten daha ziyade sakındırmak ve ayrıca kötülük yapmamanın yeterli olmadığını, iyilik yapmak gerektiğine delâlet etmek içindir. Anne-baba dışındakilere ise, çoğu durumda kötülük yapmamak yeterli olabilir.
وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلاَدَكُم مِّنْ إمْلاَقٍ “Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.”
نَّحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ “Sizi de onları da biz rızıklandırırız.”
وَلاَ تَقْرَبُواْ الْفَوَاحِشَ “Çirkin işlere yaklaşmayın.”
Ayette geçen “fevahiş” büyük günahlar veya zina anlamına gelir.
مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَمَا بَطَنَ “Açığına da, gizlisine de.”
Ayetin bu kısmı, “Günahın zahir olanını da bırakın, batın olanını da.” (En’am, 120) ayeti gibidir.
وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالْحَقِّ “Hak ile olması dışında Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın.”
Hak ile öldürmek; kısas, irtidad (dinden dönme) ve evli kimsenin zina yapması gibi durumlarda olur.
ذَلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ “İşte size (Allah) bunu tavsiye etti.”
“İşte” ifadesi, üstte mufassal olarak zikredilenlere işarettir.
İşte Allah, bu sınırları korumanızı size tavsiye etti.
لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “Ola ki aklınızı kullanasınız.”
Ta ki bu şekilde doğru yola ulaşasınız. Çünkü aklın kemâli rüşde ermek, doğru yola ulaşmaktır.
152- وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ “Ve rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.”
Yetimlerin malına, o malı korumak ve o malla kazandırmak şeklinde yapılabilecek en güzel fiile yaklaşın.
وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ “Ve ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın.”
لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا “-Ki, biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz-.”
Biz hiçbir nefse, kendisine zor gelip de yapamayacağı bir şeyi teklif etmeyiz. Yetim malına en güzel şekilde yaklaşmayı bildiren emirden sonra bunun gelmesi şu manayı ihtar eder: Hakkı ifa etmek size zor gelir. Ama size düşen, takatiniz nisbetinde bunu yapmaktır, onu aşan durumlardan ise sorumlu değilsiniz.
وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ “Ve konuştuğunuz zaman âdil olun.”
Hüküm verme gibi durumlarda, adaletli olun, sözünüz adaleti yansıtsın.
وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى “Yakınınız bile olsa.”
Leh veya aleyhinde konuştuğunuz, hüküm verdiğiniz kimse akrabalarınızdan da olsa adaletten ayrılmayın.
وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ “Ve Allah’ın ahdine vefa gösterin.”
ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ “İşte size (Allah) bunu tavsiye etti.”
لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ “Ola ki öğüt alıp düşünesiniz.”
153- وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيمًا “İşte bu, benim dosdoğru yolumdur.”
“İşte bu” ifadesiyle bu sûrede zikrolunanlara işaret edilmiştir. Çünkü bu sûre baştan sona tevhid, nübüvvet ve şeriatla ilgilidir.
فَاتَّبِعُوهُ “Artık ona uyun.”
وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ “Başka yollara uymayın.”
Benim bu dosdoğru yoluma tâbi olun, muhtelif dinlere veya hevâya tâbi yollara ittiba etmeyin. Çünkü delilin muktezası birdir, hevânın muktezası ise tabiatler ve âdetler farklı olduğu için çeşit çeşittir.
فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ “Ta ki (o yollar) sizi O’nun yolundan ayırmasın.”
Diğer yollara uymayın ki vahye ittiba ve bürhan ile iktifa yolundan ayrılmayasınız, fırka fırka olmayasınız.
ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ “İşte size (Allah) bunu tavsiye etti.”
İşte bu ittiba, Allahın size tavsiye ettiği bir ittibadır.
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ola ki sakınasınız.”
Buna uyun ki dalaletten ve haktan ayrı düşmekten sakınasınız.
Ayet, öncesinde yer alan “Allah size bunu tavsiye etti” ifadesine at
fedilmiştir. Sanki şöyle denilmiştir: “İşte eskide ve şimdi Allahın size tavsiyesi budur.
154- تَمَامًا عَلَى الَّذِيَ أَحْسَنَ “Sonra Mûsâ’ya Kitab’ı verdik.”
Sonra bundan daha büyüğü de şudur: Biz Musa’ya kitabı verdik.”
تَمَامًا عَلَى الَّذِيَ أَحْسَنَ “O, iyilik yapanlara nimeti tamamlamaktır.”
Hz. Musa’ya kitabın verilmesi, onun hakkını en güzel bir şekilde veren herkes için ikram ve nimetin tam olmasıdır.
Veya mana şöyle de olabilir: Hz. Musa zaten güzel bir şekilde bir ilme sahipti. Biz, O’nun ilmine bir ziyade ve tamamlayıcı olmak üzere Kitabı verdik.
وَتَفْصِيلاً لِّكُلِّ شَيْءٍ “Her şeyin açıklamasıdır.”
Ona verilen Kitap, dinde ihtiyaç duyulan her şeyi beyan ve tafsil eder.
وَهُدًى وَرَحْمَةً “Bir hidayet ve rahmettir.”
Hz. Musaya verilen Kitap bir hidayet ve rahmettir.
لَّعَلَّهُم بِلِقَاء رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ “Ola ki, Rablerine kavuşacaklarına iman ederler.”
Ola ki İsrailoğulları karşılık görmek için Rablerine kavuşacaklarına iman ederler.