31- وَلاَ تَقْتُلُواْ أَوْلادَكُمْ خَشْيَةَ إِمْلاقٍ “Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin.”
Bazı Arablar, geçim korkusuyla kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlardı. Cenab-ı Hak bu ayetle onları bundan men etti ve rızıklarını taahhüt ile şöyle buyurdu:
نَّحْنُ نَرْزُقُهُمْ وَإِيَّاكُم “Onları da, sizi de biz rızıklandırırız.”
إنَّ قَتْلَهُمْ كَانَ خِطْءًا كَبِيرًا “Çünkü onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.”
Çünkü onların öldürülmesinde, nesillerin devam etmesine engel olmak vardır.
32- وَلاَ تَقْرَبُواْ الزِّنَى “Zinaya da yaklaşmayın.”
Değil zina işlemek, ona azmetmekten ve ona yol açabilecek hâllerden uzak durun.
إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاء سَبِيلاً “Çünkü o pek çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”
Zina, gayr-ı meşru bir beraberlik olup, yeni nesillerin nesebini belirsiz yapar ve pek çok fitnelere kapı açar.
3ّ3- وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ “Haklı bir sebep olmadıkça,Allah’ın haram kıldığı canı öldürmeyin.”
Öldürmenin hak olduğu yerler başlıca üçtür:
-İmandan sonra küfre girmek (irtidat).
-Evli iken zina etmek.
-Bir mü’mini kasden öldürmek (kısas).
وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا “Kim de haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik.”Ölenin velisinden murat, vefatından sonra onun işlerine bakan kanunî varisidir.Katledilen kişinin velisi, kâtilin cezalandırılması veya kısasen öldürülmesinde yetki sahibidir.[1>
فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ “O da öldürmede ileri gitmesin.”
“Öldürmede ileri gitmesin” ibaresi değişik açılardan ele alınabilir:
“Kâtil, aslında öldürülmeyi hak etmeyen kişiyi öldürmekle ileri gitmesin.” Çünkü akıllı kimse, kendi helâkine yol açacak bir şeyi yapmaz.
“Ölenin velisi, kâtilin kısasında taşkınlık yapmasın.’’[2>
إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا “Çünkü zaten ona yardım olunmuştur.”
Bu cümle, yasaklamanın illetini gösterir.
Buradaki zamir, maktûle veya onun velisine racidir. Maktûl yönünden şöyledir: Maktûl, dünyada kâtiline kısas uygulanarak, ahirette de kendisine sevap verilerek ilâhî yardıma mazhar olmuştur.Maktûlün velisi yönünden ise mana şöyledir: Allahu Teâlâ o kimseye kısas yetkisi vererek ve idarecileri de bu konuda kendisine yardımcı yaparak yardım etmiştir.
Maktûlün velisinin taşkınlık yaptığı kişi açısından ise şöyledir: Taşkınlık yapan maktûlün velisi, kısas veya tazirle cezalandırılır, ayrıca büyük bir günahı yüklenmiş olur.
34- وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ “Yetim malına yaklaşmayın.”
إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ “Ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel bir şekilde olması müstesna.”Yetim malında değil tasarrufta bulunmak, ona yaklaşmayın bile…
Öyle anlaşılıyor ki, yetim kimse rüşdüne erdiğinde, artık kendi malında dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olur.
وَأَوْفُواْ بِالْعَهْدِ “Ahde vefa gösterin.”Ahde vefadan murat,
-Allahın insanları mükellef kıldığı hususlar,
-Veya insanların Allaha ve insanlara verdikleri sözler olabilir.[3>
إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً “Çünkü ahid, mes’uliyet gerektirir.”Ahdin sorumluluğu gerektirmesi,
-Ahid yapılan kimseden, ahdi zâyi etmemesi ve ona vefa göstermesi istendiği cihetledir.
-Veya yaptığı ahde uymadığında “niçin ahdi bozdun” diye suale tâbi olmasındandır.
-Veya diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna “hangi günahtan dolayı böyle katledildiğinin” sorulması kabilinden cevap bulmak için değil, kınamak için sorulacaktır. Bu yoruma göre, buradaki ahitten sorulma, gerçek anlamıyla değildir.
-Bundan murat, ahit sahibinin sorumlu bir kimse olduğunun bildirilmesi de olabilir.
35- وَأَوْفُوا الْكَيْلَ إِذا كِلْتُمْ “Ölçtüğünüz zaman tam ölçün.”Onda noksanlık yapmayın.
وَزِنُواْ بِالقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ “Ve doğru kıstas ile tartıp değerlendirin.”
“Kıstas” kelimesi esas olarak Rumcadır, Arabçaya sonradan girmiştir. Ama bu, Kur’anın Arabça olmasına zarar vermez. Çünkü başka dilden gelen bir kelimeyi Arab kullandığında ve onu Arabça dil kurallarına uygun bir kalıba soktuğunda o kelime Arabça bir kelime olur.
ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً “Bu hem daha hayırlıdır ve hem de sonuç itibariyle daha güzeldir.”
36- وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ “Ve hakkında bilgin bulunmayan birşeyin ardına düşme!”
Takliden veya racmen bilgayp ilminin kendisine taalluk etmediği şeyin peşine düşme.[4>
Zanna tâbi olmayı uygun görmeyenler bu ayetle delil getirdiler.
Buna cevaben deriz: İlimden murat, bir senedden (delilden) istifade ile meydana gelen itikaddır. Bunun katî ve zanna dayalı olması fark etmez. İlmin bu manada kullanımı hem makul, hem de yaygındır.[5>
Denildi ki: Ayet iftira atmaktan ve yalan şehadetten men etmektedir. Hz. Peygamberin şu sözü bunu teyid eder: “Kim bir mü’mine iftira etse dediğinden dönünceye (cezasını çekinceye) kadar Allah onu irin bataklığında hapseder.”
إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً “Çünkü kulak, göz,gönül, bunların her biri ondan sorumludurlar.”
Yani, hem kulak, hem göz, hem de kalbin her birinin sorumluluğu vardır. Kişi, bütün bu azalarıyla yaptığı şeylerden tek tek sorumludur. Ve burada nazara verildiği şekliyle lüzumsuz, faydasız peşe düşmelerden mesuldür.[6>
Ayette, kulun günaha azmetmekten hesaba çekileceğine bir delil vardır.[7>
37- وَلاَ تَمْشِ فِي الأَرْضِ مَرَحًا “Yeryüzünde çalımla yürüme!”
إِنَّكَ لَن تَخْرِقَ الأَرْضَ “Çünkü sen asla yeri yaramazsın.”
Sen şiddetle basarak yeri yaramazsın.
وَلَن تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً “Ve boyca da dağlara varamazsın.”
Ayet, kendini beğenmiş kimselere bir tehekküm, inceden inceye bir alaydır. Çünkü kendini beğenip çalımla yürümek, sadece bir ahmaklıktır, tezellülden başka bir fayda getirmez.
38- كُلُّ ذَلِكَ كَانَ سَيٍّئُهُ عِنْدَ رَبِّكَ مَكْرُوهًا “İşte bunlardan kötü olanların her biri, Rabbin nezdinde sevilmeyen şeylerdir.”“İşte bunlar” ifadesi, yukarıdan beri sayılan yirmibeş özelliğe işarettir.[8>
İbnu Abbas, bu sayılanların Hz. Musaya verilen Tevrat levhalarında da olduğunu söyler.
Bu bölümde nazara verilenler, emirler ve yasaklardan ibarettir. Bu yasaklar, Allah nezdinde hoş karşılanmayan fiillerle alâkalıdır. Emredilenler Allahın razı olduğu durumları, yasaklananlar ise buğzettiği hâlleri bildirir.
Gerçi kulların bütün fiilleri Allahın iradesiyle meydana gelir, ama Allahu Teâlâ kötü fiillerden hoşlanmaz, iyi fiillere ise rıza gösterir.
39- ذَلِكَ مِمَّا أَوْحَى إِلَيْكَ رَبُّكَ مِنَ الْحِكْمَةِ “İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir.”“İşte bunlar” ifadesi, buraya kadar anlatılan hükümlere işarettir.
İşte bunlar bizzat gerçeğin bilgisi ve amel noktasında hayrın ta kendisidir.
وَلاَ تَجْعَلْ مَعَ اللّهِ إِلَهًا آخَرَ “Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme!”Bu ibare, yirmiikinci ayette de yer almıştı.Konunun hem başında hem de sonunda yer alması, işin hem başlangıç hem de sonunun tevhid olduğuna bir tenbihtir. Çünkü insan bir işi yaparken niyetini devreye sokmazsa, dinen o ameli boşa gitmiş olur. Keza, bir şeyi yaparken veya terk ederken Allahtan başkasını kastederek yapan ve terk edenin ise, çalışması boşa gider. Tevhid, hikmetin esası ve ana umdesidir.
فَتُلْقَى فِي جَهَنَّمَ مَلُومًا مَّدْحُورًا “Yoksa, yerilmiş ve kovulmuş biri olarak cehenneme atılırsın.”Yirmiikinci ayette “Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme!” denildikten sonra “Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.” denilerek şirkin dünyadaki zararına dikkat çekildi. Burada ise “Allah ile beraber bir ilah daha tanıma” denildikten sonra “yoksa yerilmiş ve kovulmuş biri olarak cehenneme atılırsın” denilerek ahiretteki neticesine dikkat çekildi.Ayette geçen “medhur”, Allahın rahmetinden uzak kılınmayı ifade eder.
[1> Dilerse diyete razı olur, dilerse de kısas yapılarak kâtilin öldürülmesini talep eder.
[2>Bizzat kısası kendisi uygulaması, ölen bir kişiye karşı çok kişileri öldürmesi, öldürdüğünü işkenceyle öldürmesi, öldürdükten sonra hızını alamayıp göz oymak ve kulak kesmek gibi hareketler birer taşkınlıktır.
[3> Birincisi, iman ve namaz gibi mükellefiyetlerdir. İkincisi ise, insanların Allaha adadıkları adaklar ve insanlara verdikleri sözler, onlarla yaptıkları anlaşmalar gibi durumlardır.
[4> Racmen bilgayp, “gayba taş atmak” anlamında bir deyimdir. Bir belge ve bilgiye dayanmadan verilen hükümler için kullanılır.
[5> Yani, insanın bir şeyi kabullenebilmesi için illa kesin bilgiye ulaşması şart değildir, bazen zann-ı galip denilen bir kanaat oluşması da yeterli olabilir. Kaldı ki her meselede mutlaka yakînî bilgiye ulaşmak hem şart değildir, hem de mümkün değildir. Yoksa, mesela tarih kitaplarında anlatılanların hiçbirine inanmamak gerekirdi.
[6> Yani, kulak, göz ve kalp kendilerini ilgilendirmeyen şeylere daldıklarında günaha girerler. Sözgelimi, kulağın lüzumsuz sohbetleri dinlemesi, gözün hedefsiz bir şekilde rastgele etrafı seyre dalması, kalbin boş hülyalarla oyalanması, diğer âlemde hesabı gerektiren günahlardır.
[7> İnsanın kalbine kötü bir fiili işlemek gelse ve sadece bunu yapmayı hayal etse sorumlu olmaz. Ama, ciddi ciddi bu işe karar verir, ölçer, biçer ve yapmaya katî niyetlenirse, o fiili yapmasa veya yapamasa bile günaha girer. Gözün-kulağın fiilleri olduğu gibi, kalbin de fiilleri vardır. Mesela küfre ve zulme razı olmak veya rıza göstermemek kalbe ait bir fiildir. Küfre rıza küfür olduğu gibi, zulme rıza dahi zulümdür.
[8>Bunlar, yirmiikinci ayetten buraya kadar olan bölümde anlatılanlardır