173. DERS (Nahl Suresi, 1 - 18) Sayısız Nimetler

 1- أَتَى أَمْرُ اللّهِ فَلاَ تَسْتَعْجِلُوهُ “Allah’ın emri geldi, öyleyse onunla alakalı acele etmeyin.”

Sebeb-i Nüzûl

Müşrikler, Hz. Peygamberin bildirdiği “kıyametin kopması veya Bedir’de olduğu gibi Allahın onları helâk etmesi” şeklindeki haberleri alay ederek ve yalanlayarak bir an önce gerçekleşsin istiyorlar, “dediklerin doğru bile olsa, putlar bize şefaat eder ve kurtarır” diyorlardı. Bunun üzerine ayet nâzil oldu.

Mana şöyledir: Onlara vaad edilen durum, tahakkuk etmiş ve gelmiş sayılır. Çünkü, vukuu kaçınılmazdır. Öyleyse onun vukuunu acele edip istemeyin. Meydana geldiğinde, size bir hayır yoktur ve sizin için de ondan bir kurtuluş yoktur.

سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ “Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.”

Allah, herhangi bir şeriki olmaktan müberra ve münezzeh olduğundan, Onun müşriklerle ilgili iradesine hiçbir şey engel olamaz.

Ayet, mü’minlere hitap da olabilir.[1>

Hz. Peygambere “Allahın emri geldi” kısmı indiğinde Hz. Peygamber heyecanla sıçradı. Mü’minler başlarını kaldırdılar, ardından devamı nazil oldu: “Öyleyse onunla alakalı acele etmeyin.”

 

2- يُنَزِّلُ الْمَلآئِكَةَ بِالْرُّوحِ مِنْ أَمْرِهِ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ “Kullarından dilediğine, kendi emrinden olan ruh ile melekleri indirir.”

أَنْ أَنذِرُواْ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنَاْ فَاتَّقُونِ “Şununla uyarın” diye: Benden başka hiçbir ilâh yoktur, öyleyse ancak benden korkun.”

Ruhtan murat, vahiy veya Kur’andır. Çünkü cehaletle ölen kalpler onunla hayat bulur.

Veya o, ruhun cesedde fonksiyonu gibi, dinde fonksiyon sahibidir.

Onlarla ilgili vaadin tahakkukunu bildiren ayetten sonra bunun yer alması, Hz. Peygamberin bunu öğrenme yoluna bir işarettir. Ve onların Hz. Peygamberin bunu bilmesini akıldan uzak görmelerine bir cevaptır.

Ayet, vahyin gelmesinin melaike vasıtasıyla olduğuna delâlet eder. Vahyin de esası,

-İlmî kuvvetin kemâlinin nihayeti olan tevhidi hatırlatmak,

-Amelî kuvvetin kemalinin en ilerisi olan takvayı emretmektir.

-Ayetten öyle anlaşılıyor ki, nübüvvet Cenab-ı Hakkın bir ihsanıdır. Devamında gelen ayetler, Allah’ın vahdaniyetine (birliğine) bir delildir. Şöyle ki: Bu ayetler O’nun hikmet ve maslahata göre âlemin hem usulünü, hem de füru’unu yarattığına delâlet eder. Şayet Onun bir şeriki olsaydı, o şerik bunları yapmaya kâdir olurdu. O zaman da temanu (yani birbirine engel olma) lazım gelirdi.

 

3- خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ بِالْحَقِّ “Gökleri ve yeri hikmetle yarattı.”

Allah gökleri ve yeri hikmetiyle takdir ve tahsis ettiği belli miktar, şekil, çeşit çeşit vaziyetler ve sıfatlar üzere yarattı.

تَعَالَى عَمَّا يُشْرِكُونَ “Onların ortak koştuklarından yücedir.”

Allah, insanların göklerden ve yerden kendisine şerik kıldığı şeylerden, onları yaratmakta ve devam ettirmekte muhtaç olmaktan, onları yaratmaya gücü yetmemek gibi noksanlıklardan yücedir, münezzehtir.Ayette Allahu Teâlânın ecram kabîlinden olmadığına bir delil vardır.

 

4- خَلَقَ الإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ “İnsanı bir nutfeden yarattı.”

Allah insanı, câmid, kendisinde bir his ve hareket olmayan akıcı, belli bir vaziyet ve şekli koruyamayan bir nutfeden yarattı.

فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ “Bir de bakarsın ki o, apaçık bir hasım oluverir.”

Bir de bakarsın o insan, delil getiren, cedelci biri hâline gelir.Veya tutar da Hâlıkına karşı mücadeleye girişir, “çürümüş kemikleri kim diriltir?” der. (Yasin, 78)

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Übey Bin Halef’in Hz. Peygamberin yanına çürümüş kemikle varıp “Ya Muhammed! Ne dersin, Allah bu çürümüş kemiğe hayat verecek mi?” demesi üzerine, ayet nazil olur.

 

5- وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا “En’amı da O yarattı.”En’amdan murat; deve, sığır, koyun ve keçidir.

لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ “Onlarda sizin için bir sıcaklık ve birçok faydalar vardır.”

Onlarda sizi soğuktan koruyacak bir sıcaklık ve nesillerinden, sütlerinden yararlanmak, bir kısmının sırtına binmek gibi faydalar var.

وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ “Hem de onlardan yersiniz.”Onların yenilebilecek et ve yağlarından yer, sütten yapılan mamullerinden yararlanırsınız.

Onların etinden yemek, insanların maişetinin en temel esasından biridir. Diğer eti yenen hayvanlardan yemek, tedavî kabilinden veya meyve yemek türündendir.

 

 6- وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ “Akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik vardır.”

Hayvan ağılları, mezkur iki vakitte bu hayvanlarla ziynetlenir, bu hayvanlara sahip olanlar, onlara bakanların nazarında büyük kabul edilir.

Ayette akşam dönmelerinin önce zikredilmesi, hayvanların akşam dönüşündeki cemâlin daha zâhir olmasındandır. Çünkü o vakitte hayvanların karınları toktur, sütle dopdolu olarak gelirler. Sonra ağıllarına dönerler, sahiplerinin yanına varırlar.

 

7- وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إِلَى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ “Bunlar, ancak güçlükle varabileceğiniz yerlere yüklerinizi taşır.”

Bu hayvanlar olmasaydı ve yaratılmasaydı, eşyalarınızı çok büyük bir külfet ve meşakkatle kendiniz taşımak zorunda kalacaktınız.

إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ “Rabbiniz şüphesiz Rauf – Rahîm’dir (çok şefkatli, çok merhametlidir.)

Öyle ki, bu rahmetinin bir tezahürü olarak sizi faydalandırmak ve işlerinizi kolaylaştırmak için bunları yarattı.

 

8- وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً “Kendilerine binmeniz için ve zînet olsun diye atları, katırları ve merkepleri yarattı.”

Ayette “binmeniz için ve zînet olsun diye…” denilmesinde şöyle bir incelik vardır: Zînet, Allahın yaratmasıyladır, binmek ise insanlara aittir. Bundan dolayı “binmek ve zînet olarak” demek yerine “binmeniz için ve zînet olsun diye …” denilmiştir.

Öte yandan, bunların yaratılışından maksat, bunlara binilmesidir. Bunların zînet olması ise, birinci derecede olmayıp, arızî bir maksattır.

Ayetle, bunların etlerinin haram olduğuna delil getirilmişse de ayette buna bir delalet yoktur. Çünkü, bir fiilden ana maksat söylendiğinde, asla bundan başka bir maksat olmaması lazım gelmez. Buna, bu ayetin Mekkî olması ve bütün müfessir ve hadiscilerin ittifakıyla yabanî olmayan ehli eşek etinin Hayber’in fethi senesinde haram kılınması delâlet eder.

وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ “Ve bilmediğiniz daha nice şeyleri yaratır.”

Cenab-ı Hak, insanların zarurî veya zarurî olmayan bir ihtiyaçla muhtaç olduğu hayvanları ayrıntılı anlattıktan sonra, bunların dışında olanları da mücmel olarak bildirdi.

Ayetin, şu anda bilmediğimiz bazı mahlûkları haber vermesi caizdir.

Keza, bundan muradın insanın hatır ve hayaline gelmez bir şekilde cennette ve cehennemde yaratılacak bazı binekler olması da düşünülebilir.

 

9- وَعَلَى اللّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ “Doğru yolu göstermek Allah’a aittir.”

Hakka ulaştıran doğru yolu beyan etmek Allaha aittir.

Veya bir rahmet ve lütuf olarak yolu ortaya koymak ve inhıraflardan, eğriliklerden uzak olmasını sağlamak Allaha aittir.

Veya yoldan maksat O olmalıdır. Ona doğru yola çıkan, şüphesiz O’na ulaşır.

وَمِنْهَا جَآئِرٌ “Ondan sapanlar da var.”

Doğru yolu beyan etmenin Allaha ait olduğunu ifadeden sonra, üslûbun değişip “o yoldan sapanlar da var” denilmesi şundandır: Dalalet yollarını beyan etmek Allaha ait değildir.

Veya şundan olabilir: Burada asıl maksat Allah yolunun beyanı olduğundan, ondan uzaklaştıran yolu ifade etmek arızî olarak burada yer almıştır.

وَلَوْ شَاء لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ “Şayet dileseydi, hepinize hidayet ederdi.”

Şayet Allah hepinizin hidayetini istemiş olsaydı, doğru yola gelmeyi netice veren bir hidayetle sizi istikametli yola sevkederdi.

 

10- هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء لَّكُم “O ki, gökten sizin için bir su indirdi.” Suyun semadan gelmesi,

-Buluttan gelmesini,

-Veya sema canibinden gelmesini ifade eder.

مِّنْهُ شَرَابٌ “İçecek su ondandır.”

Ayette “içecek su ondandır” denilmesi, netice itibariyle diğer suların da gökten inen sudan olmasındandır. Nitekim diğer ayetlerde şöyle bildirilir:

“Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı.” (Zümer, 21)

“Bir kaderle (belli bir ölçüyle) gökten bir su indirdik. Ardından onu yeryüzünde tuttuk.” (Mü’minun, 18)

وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ “Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.”

Şecer’den murat, hayvanların otladığı şeylerdir.

Denildi ki: Toprakta biten her şey şecerdir.

 

11- يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ “O su ile sizin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir.”

Ayette, gökten inen su ile meydana gelen mer’alarda insanların hayvanları otlatmaları, o su ile elde edilen diğer mahsullerden önce nazara verilmesi, hayvanlardan elde edilen gıdanın daha şerefli olmasından dolayıolabilir. Ardından ekinin, zeytin, hurma ve üzümün nazara verilmesinde ve bunların tertibinde de benzeri bir incelik vardır.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ “Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için büyük bir ayet/ibret vardır.”

İşte bunlarda, düşünenler için Sani’in varlığına ve hikmetine bir alâmet vardır.

Çünkü, görüyoruz ki, mesela buğday tanesi toprağa düşüyor, azıcık bir ıslaklık kendine erişiyor ve içine nüfuz ediyor. Üst kısmı yarılıp içinden o bitkinin gövdesi çıkıyor. Aşağı kısmı yarılıp oradan kökler çıkıyor. Sonra gelişip büyüyor, yapraklar, çiçekler, tomurcuklar, meyveler meydana geliyor. Topraktan çıkan bu mahsullerin her biri,

-Aynı maddelerden yapılmasına,

-Süflî tabiatların ve felekî tesirlerin hepsine aynı oranda olmasına rağmen çeşitli şekiller ve özellikler gösterir. Elbette buna dikkatle bakan kimse, bu fiillerin bir Fail-i Muhtara ait olduğunu, O Zatın zıddı ve benzeri olmaktan münezzeh bulunduğunu bilir.

İşte, ayetin “Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için büyük bir ayet/ibret vardır.” diyerek bitmesinde böyle bir incelik olması muh temeldir.

 

12- وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالْنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.”Bütün bunlar, Allahın emrine musahhardırlar. Allah onları yaratmış ve dilediği gibi onları idare etmektedir.

وَالْنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ “Ve yıldızlar O’nun emrine boyun eğmişlerdir.”

Bunların tamamının Allaha itaat hâlinde olduğunun beyan edilmesinde “yıldızların hareketleri ve konumunun bunların meydana gelmesine bir tesiri yok mu?” şeklinde hatıra gelebilecek bir soruya cevap vardır.

Onların bir tesiri olduğu kabul edilse bile, yıldızların hem zât, hem sıfatları mümkün ve çok ihtimaller içinde meydana geldiğinden, elbette devir ve teselsülü ortadan kaldırmak için onları yaratan, bu özelliklerle donatan ve seçen bir Vacibu’l-vücud zorunludur.

 

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ “Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için nice ayetler/ibretler vardır.”Önceki kısımda bitkilerin hallerinden bahsedilmiş ve ayetin sonunda, “Şüphesiz ki bunda düşünen bir topluluk için büyük bir ayet/ibret vardır” denilmişti. Burada ise, “bunda aklını kullanan kimseler için nice ayetler/ibretler vardır” denilmesi, bozulmamış selim akla sahip olanların fazla bir fikrî harekete ihtiyaç olmadan bunların Allaha delâletlerini görebilmesindendir.

 

13- وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ “Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize vermiştir.”Allah, arzda yaratmış olduğu çeşitli hayvan ve bitkileri de emrinize verdi.

Ayette nazara verilen “bunların renklerinin farklı olmasından” murat, sınıflarının farklı olmasıdır. Çünkü, hayvan ve bitkilerin renkleri, genelde sınıf sınıf farklılık arzeder.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ “Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.”

Çünkü bunların özellik, şekil ve görünüm itibarıyla farklı farklı olmaları, ancak ve ancak bir Sani-i Hakîmin sanatı iledir.

 

14- وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا “Taze et yemeniz ve ondan takındığınız süs eşyası çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur.”

Denizi, üzerinde gemilerle gidebileceğiniz, avlanabileceğiniz, dalıp yüzebileceğiniz özelliklerde yarattı.

Ayette, denizden elde edilen balık etinin “taze” özelliğiyle nazara verilmesinde şöyle bir incelik vardır: Balık eti, en yaş ettir, çabuk bozulmaya müsaittir. Dolayısıyla geciktirilmeden taze olarak yenmesi lâzımdır.

Tuzlu bir suda tatlı, taze bir etin yaratılması, Allahın kudretini gösteren durumlardandır. İmam-ı Malik ve Süfyan-ı Sevri, et yememeye yemin eden birinin balık eti yemekle yeminini bozmuş olacağına bu ayetten delil getirdiler.

Elcevap: Yeminler örfe göre değerlendirilir. Örfen ise, bir kimse “et yemiyeceğim” dediğinde balık eti de yemeyeceği anlaşılmaz. Görmez misin Allahu Teâlâ kâfiri “dâbbe” (hayvan) olarak nitelendirdi. Şimdi biri “ben dâbbeye binmeyeceğim” diye yemin etse, sonra da bir kâfirin sırtına binse yeminini bozmuş olmaz.

Ayette nazara verilen “hılye” kadınların kullandığı lü’lü (inci), mercan gibi zînetlerdir. Ayette bunun erkeklere hitap şeklinde gelmesi,

-Kadınların da bu hitaba dâhil olmasından,

-Kadınların erkekler için süslenmelerindendir.

وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ “Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görürsün.”

Gemileri de görürsün ki, suyu yara yara denizde yol alırlar. Ve siz bu gemilerle ticaret seyahatleri yapar, Allahın geniş rızkından nasibinizi alırsınız.

وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için (Allah) böyle yapmıştır.”

İşte bütün bunlar Allahın nimetlerini bilip de, o nimetlerin hakkını eda etmeniz içindir.

Ayette, denizle ilgili durumlardan sonra şükrün nazara verilmesi, bunların nimet olarak çok kuvvetli olmasındandır. Çünkü, Cenab-ı Hak tehlikelerle dolu deniz seyahatini faydalanmaya ve geçim elde etmeye bir sebep kılmıştır.[2>

 

15- وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ “Sizi sarsmasın diye arzda sabit dağlar yerleştirdi.”Arz, kendisinde dağlar yaratılmadan önce, tabiatı sade, hafif bir küre idi. Bu durumda felekler gibi dairesel hareket yapması veya tahrik için en küçük bir sebeple hakeket etmesi gerekirdi. Arzın yüzünde dağlar yaratılınca, arzın yanları birbirinden farklı oldu ve dağlar ağırlığıyla merkeze doğru yöneldi. Böylece dağlar harekete engel olan kazıklar gibi oldu.Denildi ki: Allahu Teâlâ arzı yarattığında, arz bir o yana bir bu yana gidip geliyordu. Melekler dediler: “Bunun üzerinde kimse duramaz.” Ardından dağlar yaratıldı, dağlar ile dünya istikrar buldu.

وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar (yarattı.)

Ta ki o yollar ile maksatlarınıza ulaşasınız.

Veya onlarla Allahın marifetine yol bulasınız.

 

16- وَعَلامَاتٍ “Ve birçok alâmetler (yarattı).”Ve Allah, yolda gidenin kendisiyle istidlâlde bulunacağı dağ, ova, rüzgar gibi alâmetler, ayırıcı özelikler koydu.

وَبِالنَّجْمِ هُمْ يَهْتَدُونَ “Onlar yıldızla da yollarını bulurlar.”

İnsanlar gece vakti karada ve denizde yıldız ile yollarını bulurlar.

Ayette “necm”, yani yıldızdan murat belli bir yıldız olmayıp yıldız cinsini ifade eder.

Bununla beraber Süreyya, ferkadan (küçük ayının iki parlak yıldızı) gibi yıldızlarla açıklayanlar da olmuştur.

Ayetteki zamir Kureyş’e bakıyor olabilir. Çünkü onlar ticaret için sıkça sefere çıkıyorlardı. Seyahatleri esnasında yıldızlarla yönlerini belirlemekte ve yollarını bulmakta meşhur idiler. Kelâm, daha evvelinde hitap yoluyla iken burada gıyabiye çevrilmesi, yıldızın önce zikredilmesiyle tahsis manası ve “onlar” şeklinde ayrıca belirtilmesi, ayetin özellikle Kureyşe bakmasına birer karinedir. Sanki şöyle denilmiştir:

“Özellikle yıldızla, hassaten bunlar yol bulurlar. Dolayısı ile bundan ibret almak ve buna şükretmek, özellikle onlara elzem ve vaciptir.”

 

 17- } أَفَمَن يَخْلُقُ كَمَن لاَّ يَخْلُقُ “Şu halde, yaratan yaratmayan gibi olur mu?”

Ayet, Cenab-ı Hakkın kudretinin kemâline, hikmetinin nihayetsiz olduğuna bu kadar deliller varken hâlâ inkâr edenlerin hâline hayretle baktırır. Bütün bu sayılanlar, yaratanın sadece ve sadece O olduğunu bildirir. Nazara verilenlerden birini hatta herhangi bir şeyi yaratmaya gücü yetmeyenin Allaha denk olamayacağını, ortaklık dava edemeyeceğini ders verir.

Normalde kelâmın hakkı “Yaratmayan, yaratan gibi midir?” iken aksinden söylenmesi şuna dikkat çeker: Onlar, Allaha şerikler kılmakla Allahı mahlûkata benzettiler, onu aciz varlıklar cinsinden saydılar.

Ayetteki “yaratmayan” ifadesinden murat, Allahın dışında ibadet edilenlerin hepsidir. Onlar putlarına “âlihe” (ilahlar) dediler. Hâlbuki ilah olanın bilmesi de gerekir. Bundan dolayı ayette akıl sahipleri için kullanılan sığa kullanıldı.

Veya ayette müşakele olabilir.

Veya bununla daha etkili bir anlatım yapılmış ve sanki şöyle denilmiştir: Yaratan, ilim sahibi olmakla beraber, yaratmayan gibi değildir. Nerde kaldı hiçbir ilmi olmayanla kıyaslanabilsin!

 

أَفَلا تَذَكَّرُونَ “Artık düşünmez misiniz?”Tezekkür edip de batıl mabutları Allaha şerik yapmanızın fesadını bilmez misiniz? Çünkü böyle bir netice, gayet açık olduğu için en ufak bir tezekkür ve yönelmekle akılda hazır gibidir.

 

18- وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا “Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız, saymakla bitiremezsiniz.”Onları saymakla bitiremezsiniz, nerde kaldı şükrünü eda edebilesiniz?

Cenab-ı Hak bu ayetten önce nimetlerinin bir kısmını saymış, ibadete layık olanın sadece kendisi olduğunu anlatmıştı. Peşinde de böyle diyerek, saymış olduğu bu nimetlerin ötesinde sayılamayacak kadar başka nimetler olduğuna ve kendisine hakkıyla ibadet edilemeyeceğine tenbihte bulundu.

إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ “Şüphesiz ki Allah Ğafur’dur, Rahîm’dir.”

 

O, Ğafur’dur, nimetlerin şükründe yapılan kusuru cezalandırmaz, bağışlar. Rahîm’dir, şükrünü eda etmediğinizde o nimetleri sizden hemen almaz, nankörlüğe cezada acele etmez.


 

[1> Yani, müşriklerle ilgili vaat edilen azap hususunda acele etmeyin. “Her gelecek yakındır” sırrıyla, onların başına gelecek olan azap da sanki tahakkuk etmiş gibidir.

 

[2> İnsan, macera ve heyecanlarla dolu bir deniz seyahatinden sâlimen ve gânimen döndüğünde “oh, elhamdülillah” demesi gerekir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
16. Nahl
Gönderi tarihi: 12-04-2014
2,469 kez okundu
Block title
Block content
mehmet kitapci (doğrulanmadı)

bilgilendirme çok hoş okuyanı da bilgilendiriyor ve doyuruyor