69- وَلَقَدْ جَاءتْ رُسُلُنَا إِبْرَاهِيمَ بِالْبُشْرَى “Andolsun ki, İbrahim’e elçilerimiz müjde ile geldiler.”
قَالُواْ سَلاَمًا “Selâm” dediler.”
قَالَ سَلاَمٌ “O da “selâm” dedi.”
فَمَا لَبِثَ أَن جَاء بِعِجْلٍ حَنِيذٍ “Ve çok geçmeden onlara kızartılmış bir buzağı getirdi.”
Bazı rivayetlerde dokuz melek geldiği ifade edilir. Bir rivayette ise Cebrail, Mikail ve İsrafilin geldiği söylenir.
Meleklerin verdiği müjde, çocuğunun olacağını bildirmeleri veya Lût kavminin helâk haberidir.
70- فَلَمَّا رَأَى أَيْدِيَهُمْ لاَ تَصِلُ إِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً “Fakat onların buzağıya el sürmediklerini görünce, onları garipsedi ve içinde onlara karşı bir korku uyandı.”
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onların bu hâlini yadırgadı, kendisine nahoş bir şey yapmalarından korktu.
قَالُواْ لاَ تَخَفْ “Dediler: Korkma.”
إِنَّا أُرْسِلْنَا إِلَى قَوْمِ لُوطٍ “Biz Lût’un kavmine gönderildik.”
Onun korktuğunu hissettiklerinde “korkma, dediler, biz melekleriz. Lûtun kavmine azap için gönderildik. Elimizi uzatmayışımız, yemek yemediğimizdendir.”
71- وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ “(İbrahim’in) hanımı ayaktaydı, bunu duyunca güldü.”
فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَقَ وَمِن وَرَاء إِسْحَقَ يَعْقُوبَ “Ona İshak’ı ve İshak’ın arkasından da Ya’kub’u müjdeledik.”
Hz. İbrahimin hanımı da perde arkasından onları duyuyordu veya onlara hizmet için ordaydı.
Hz. İbrahimin hanımının gülmesi şu cihetlerle açıklandı:
-Korkunun son bulmasının sevinciyle güldü.
-Fesat ehlinin helaki sebebiyle güldü.
-Veya kendi görüşünün isabetli olmasına güldü. Çünkü Hz. İbrahime şöyle diyordu: “Lûtu yanına al. Biliyorum ki bu kavme azap gelecek.”
“Ona İshak’ı ve İshak’ın arkasından da Ya’kub’u müjdeledik.”
Melekler, Hz. Zekerriyaya oğlu Yahyanın doğacağını ismen de söylemişlerdi. Burada da öyle olabilir.
Veya doğduktan sonra kendilerine bu isim verildiğinden, Kur’an bize böyle hikâye etmiştir.
Müjdenin Hz. İbrahimin hanımına yapılması, müjdelenen çocuğun Hacerden değil, kendisinden olacağına delalet içindir.
Bir de, daha önceden kısır olması sebebiyle çocuğa çok arzulu olmasındandır.
72- قَالَتْ يَا وَيْلَتَى أَأَلِدُ وَأَنَاْ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِي شَيْخًا “Hanımı dedi: Vay başıma gelenler! Ben yaşlı bir kadın ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım?”
Doksan veya doksan dokuz yaşındaydı.
Hz. İbrahim ise yüz veya yüz yirmi yaşındaydı.
إِنَّ هَذَا لَشَيْءٌ عَجِيبٌ “Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!”
İki ihtiyardan çocuk olması, çok acip bir şey.
O’nun bu durumu hayret verici görmesi Allahın kudreti yönünden değil, âdeti yönündendi.
73- قَالُواْ أَتَعْجَبِينَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ “Melekler dediler: Allah’ın emrine mi şaşıyorsun?”
رَحْمَتُ اللّهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الْبَيْتِ “Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı!”
Yani, böyle harika olaylar peygamber hanesinde ve mu’cizelerin indiği mahalde garip karşılanmamalı. Peygamber hanesinde olanlara daha ziyade nimetler ve ikramlar olması, ilk defa meydana gelen bir durum değildir.
Aklı başında biri, bu durumu garip karşılamaz. Harika halleri görerek yetişmiş, olgunlaşmış olanların ise hiç garip karşılamamaları gerekir.
إِنَّهُ حَمِيدٌ مَّجِيدٌ “Şüphesiz O, Hamîd’dir, Mecîd’dir.”
Allah Hamîd’dir, hamdi gerektiren tasarrufların sahibidir. Mecîd’dir, hayır ve ihsanı çoktur.
74- فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ إِبْرَاهِيمَ الرَّوْعُ وَجَاءتْهُ الْبُشْرَى يُجَادِلُنَا فِي قَوْمِ لُوطٍ “İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizimle tartışmaya başladı.”
Onları tanımanın neticesinde Hz. İbrahimden korku hâli gidip kalbi mutmain oldu, korkuya bedel kendisini müjdenin heyecanı sarınca bizimle mücadeleye başladı.
Bu, Kur’anda başka yerde bildirildiği üzere, “Ama orada Lût var!” (Ankebut, 32) demesidir.
75- إِنَّ إِبْرَاهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّاهٌ مُّنِيبٌ “Çünkü İbrahim halîm, evvah, münîb idi.”
İbrahim halîmdir, kendisine kötülük yapandan intikam almakta acele etmez; evvâhtır, günahlara karşı çok ah u vah eder, insanların hâline çok üzülür; münibtir, Allaha yönelir.
Ayette Hz. İbrahimin bu özelliklerle anlatılması, O’nu bu mücadeleye sevkeden durumu beyan etmektir. Yani o rikkat-i kalbe mazhardır, (yufka yüreklidir) ve çok çok merhametlidir.
76- يَا إِبْرَاهِيمُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا “Ey İbrahim! Bundan vazgeç.”
Allah onların hâlini en iyi bilendir.
إِنَّهُ قَدْ جَاء أَمْرُ رَبِّكَ “Çünkü Rabbinin emri kesin olarak geldi.”
Ezeli kader gereğince, bunlar hakkında azabı takdir etmiştir.
وَإِنَّهُمْ آتِيهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ “Ve onlara geri çevrilmez bir azap gelecektir.”
Bu azap mücadeleyle, duayla veya başka bir şekilde onlardan çevrilecek değildir.
77- وَلَمَّا جَاءتْ رُسُلُنَا لُوطًا سِيءَ بِهِمْ “Elçilerimiz Lût’a gelince onlar sebebiyle endişelendi.”
Melekler delikanlı suretinde gelmişlerdi. Hz. Lût da onları insan zannetti, kavminin onlara sataşıp da kendisinin onları savunamamasından korktu.
وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا “Göğsü daraldı.”
Bu ifade, nahoş bir durumu engelleyememek ve bir çıkış yolu bulmamaktan aciz kalmak sonucu olarak meydana gelen şiddetli inkıbazdan kinayedir.
وَقَالَ هَذَا يَوْمٌ عَصِيبٌ “Ve “bu çok zor bir gün” dedi.”
78- وَجَاءهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ إِلَيْهِ “Ve kavmi Ona koşarak geldiler.”
وَمِن قَبْلُ كَانُواْ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ “Daha önceleri çirkin işler yapıyorlardı.”
Kavmi Hz. Lût’a koşarak geldi. Niyetleri onun misafirleriyle eşcinsel beraberlikti. Böyle bir şeyi adet haline getirmişlerdi. Bundan sıkılmıyorlardı. Hatta alenî olarak bunu ilan ediyorlardı.
قَالَ يَا قَوْمِ هَؤُلاء بَنَاتِي هُنَّ أَطْهَرُ لَكُمْ “Dedi: Ey Kavmim! İşte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir.”
Kızlarını misafirlerini himaye için feda etti. Yani, “işte bunlar kızlarım, onlarla evlenin!” Daha önceden kızlarını istemişler, ama pis ahlakları ve kızlarına denk olmamaları sebebiyle onlara icabet etmemişti.
Veya bu ifade, onların arzularının ne kadar çirkin olduğunu anlatmak içindir. Öyle ki, aslında istemediği hâlde kızlarını vermek bile bunun yanında basit kalır.
Veya bununla canının ne kadar sıkıldığını gösterip kalplerini yumuşatmak istedi.
Veya “kızlarım” ifadesinden murat, kavminin kadınlarıdır. Çünkü her peygamber şefkat ve terbiye noktasında ümmetinin babasıdır.
فَاتَّقُواْ اللّهَ “Gelin, Allah’tan korkun.”
“Fuhşiyatı terk ile veya kızlarımı misafirlerime tercih ederek Allahtan korkun!
وَلاَ تُخْزُونِ فِي ضَيْفِي “Ve misafirlerime beni rezil rüsvay etmeyin.”
“Beni misafirlerim hususunda rezîl-rüsvay etmeyin.” Çünkü misafirlere yapılan çirkin hareket, ev sahibine yapılmış demektir.
أَلَيْسَ مِنكُمْ رَجُلٌ رَّشِيدٌ “İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
79- قَالُواْ لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّ “Dediler: İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok.”
وَإِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُرِيدُ “Sen bizim ne istediğimizi çok iyi biliyorsun.”
80- قَالَ لَوْ أَنَّ لِي بِكُمْ قُوَّةً أَوْ آوِي إِلَى رُكْنٍ شَدِيدٍ “Dedi: Keşke size karşı bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir yere dayanabilseydim.”
Hz. Peygamber şöyle der: “Allah kardeşim Lût’a rahmet etsin. Aslında o, sağlam bir yere dayanmıştı.”
81- قَالُواْ يَا لُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ “Melekler dediler: Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz.”
لَن يَصِلُواْ إِلَيْكَ “Onlar sana asla zarar veremezler.”
Rivayete göre Hz. Lût misafirlerini içeri aldı, kapı arkasından kavmiyle mücadeleye başladı. Bunun üzerine kavmi duvara tırmandılar. Misafirleri Hz. Lûtun başına gelen sıkıntıyı görünce dediler:
“Merak etme, bize zarar vererek seni incitmiş olmayacaklar. Gönlünü ferah tut, onları bize bırak.”
Bunun üzerine Hz. Lût onların girmesine izin verdi. Hz. Cebrail kanadıyla bunların yüzüne vurdu, gözlerini kör etti. Bu durum karşısında “kaçın, kaçın! Lûtun evinde sihirbazlar var!” diyerek evden çıktılar.
فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِّنَ اللَّيْلِ “Sen, gecenin bir kısmında ehlinle birlikte hemen buradan ayrıl.”
وَلاَ يَلْتَفِتْ مِنكُمْ أَحَدٌ “İçinizden hiç kimse geri kalmasın.”
Sizden hiçbiri geri kalmasın veya arkasına dönüp bakmasın!
إِلاَّ امْرَأَتَكَ “Hanımın başka.”
Bazıları “Hz. Lût hanımını da yanlarına aldı. Hanımı azap seslerini duyunca geriye döndü “vah kavmime!” dedi. Derken bir taş da kendisine isabet etti, öldü” şeklinde bir rivayete yer vermişlerse de, ayetin bu manaya hamli uygun değildir. Zira, ayetin sarih ifadesiyle çelişmektedir.
إِنَّهُ مُصِيبُهَا مَا أَصَابَهُمْ “Çünkü onlara gelecek musibet ona da gelecektir.”
إِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُ “Onların helâk zamanı sabah vaktidir.”
Ayetin bu kısmı, sanki gece yola çıkmalarının illetidir.
أَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَرِيبٍ “Sabah yakın değil mi?”
Böyle demeleri, Hz. Lûtun azabın sabaha kalmasını geç bulup hemen gelmesini istemesine bir cevaptır.
82- فَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا “Emrimiz geldiğinde, o beldelerin üstünü altına getirdik.”
Azabımız veya azapla ilgili emrimiz geldiğinde, görevli melekler onların beldelerinin üstünü altına getirdiler.
Cenab-ı Hakkın bunu kendisine nisbet etmesi ise, asıl faili bildirip meselenin azametini göstermek içindir. Olay, rivayette şöyle anlatılır:
“Cebrail (as) kanadını onların şehirlerinin altına koydu, şehirleri olduğu gibi semaya kaldırdı. Öyle ki gök ehli köpeklerin havlamasını ve horozların ötmesini duydular. Sonra tersyüz edip yere bıraktı.”
وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ مَّنضُودٍ “Ve üzerlerine pişmiş balçıktan taş yağdırdık.”(Zariyat, 33) de ifade edildiği gibi, bunlar taşlaşmış çamurdandı.
Ayette geçen “siccil” ifadesi, bunların tarafı-ı ilâhîden bir kayıtla onlara azap için gönderilmesini de ifade etmektedir.
83- مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ “Rabbinin katında işaretlenmiş olarak.”
Bu taşlar, azap için özeldir. Dünya taşlarından farklıdır. Hangi taşın kime isabet edeceği üzerinde yazılıdır.
وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِمِينَ بِبَعِيدٍ “Bunlar zalimlerden uzak değildir.”
Çünkü onlar, zulümleri sebebiyle üzerlerine taş yağmuru gönderilmesini hak etmişlerdir.
Ayette bütün zalimlere bir uyarı vardır.
Zamirin, Lût kavminin yaşadığı beldeleri ifade ettiği de söylenir. Yani o helak edilen o beldeler Mekke zalimlerine çok da uzak yerde değillerdir. Mekke müşrikleri Şama giderlerken yolları oradan geçiyordu.