50- وَإِلَى عَادٍ أَخَاهُمْ هُودًا “Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u (gönderdik).”
قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ “Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin.”
مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ “Sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur.”
إِنْ أَنتُمْ إِلاَّ مُفْتَرُونَ “Siz, ancak iftira ediyorsunuz.”
Siz putları şerikler edinmekle ve onları şefaatçiler kılmakla Allaha iftira eden kimselersiniz.
51- يَا قَوْمِ لا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْرًا “Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum.”
إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى الَّذِي فَطَرَنِي “Benim ücretim, ancak beni yaratana âittir.”
Her peygamber tebliği esnasında ücretinin Allaha ait olduğunu, muhataplarından bir beklentisi olmadığını ifade etmiştir. Bu, töhmeti ortadan kaldırır, nasihatı daha etkili kılar. Çünkü nasihatte maddi bir beklenti şaibesi olduğunda, fayda vermez.
أَفَلاَ تَعْقِلُونَ “Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?”
Ta ki hak yolda olanı bâtıl yolda olandan, doğruyu eğriden ayırasınız.
52- وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُواْ رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin.”
يُرْسِلِ السَّمَاء عَلَيْكُم مِّدْرَارًا “Ta ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.”
İman ile Allahtan mağfiret talep edin, sonra tevbe ile o mağfirete yol arayın.
Masivadan teberri, ancak imandan ve Allah indinde olana rağbetten sonra olur.
وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً إِلَى قُوَّتِكُمْ “Ve kuvvetinize kuvvet katsın.”
Ta ki kuvvetinizi kat kat yapsın.
Hz. Hûd’un onları çokça yağmur ve ziyade kuvvet vaadi ile tevbe ve istiğfara teşviki, onların tarımla uğraşmaları ve kuvvet gerektiren işler yapmaları sebebiyledir.
Denildi ki: Allah otuz yıl onlardan yağmuru kesti, hanımlarının çocuğu olmadı. Bundan dolayı Hz. Hûd onlara iman ve tevbelerine mukabil bolca yağmur ve nesillerinin devamı için kat kat kuvvet vaad etti.
وَلاَ تَتَوَلَّوْاْ مُجْرِمِينَ “Ve mücrimler olarak yüz çevirmeyin.”
Sizi davet ettiğim şeylerden, günahlarınızda ısrar ederek yüz çevirmeyin.
53- قَالُواْ يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ “Dediler ki: Ey Hûd! Sen bize açık bir mu’cize getirmedin.”
Aslında kendilerine bazı mu’cizeler gelmişti. Ama kuvvetli inadları ve bunları bir şey saymamaları nedeniyle, davasına delil istediler.
وَمَا نَحْنُ بِتَارِكِي آلِهَتِنَا عَن قَوْلِكَ “Biz senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz.”
وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِنِينَ “Biz sana iman edecek de değiliz.”
Onların bu ifadelerinden icabet ve tasdik etmeyecekleri manası anlaşılmaktadır.
54- إِن نَّقُولُ إِلاَّ اعْتَرَاكَ بَعْضُ آلِهَتِنَا بِسُوَءٍ “Ancak şu kadarını diyebiliriz ki, ilahlarımızdan bazısı seni fena çarpmış!”
Bizim senin hakkındaki sözümüz şudur: İlahlarımızın bir kısmı seni fena çarpmış! Çünkü sen onlar aleyhinde konuşuyor, onlardan alıkoymaya çalışıyorsun. Bundan dolayı hezeyanlar savuruyor, hurafe şeyler söylüyorsun!
قَالَ إِنِّي أُشْهِدُ اللّهِ وَاشْهَدُواْ أَنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ “O da dedi: Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki, ben Allah’a ortak koştuklarınızdan uzağım.”
Masiva, “Allah dışında her şey” demektir.
55- مِن دُونِهِ “O’ndan başka (her şeyden uzağım).”
فَكِيدُونِي جَمِيعًا “Artık hepiniz toplanın, bana tuzak kurun.”
ثُمَّ لاَ تُنظِرُونِ “Sonra bana hiç göz açtırmayın.”
Hz. Hûd, onların bu ahmakça sözlerine mukabil onların ilahlarından beri olduğuna Allahı şahit tutarak cevap verdi ve bunu te’kid ve tesbit olarak onların zararlarından korkmadığını bildirdi. “Siz de şahit olun” demesi ise, onları hafife almaktır.
“Artık hepiniz toplanın, bana tuzak kurun” demesi ise, onların akıllarını başlarına almaya sevketmek içindir. Çünkü böyle bir teşebbüste bulunduklarında kuvvetli, şiddetli kimseler olmakla beraber ona zarar vermekten aciz olduklarını anlayacaklar, ilahlarının ne zarar vermeye ne de fayda vermeye gücü olmayan cansız varlıklar olduğunu göreceklerdir.
Hz. Hûdun bu durumu da onun mu’cizelerinden biridir. Çünkü bir tek kişinin zorba, suikastçı, kanını akıtmaya susamış bir topluluk karşısında böyle söz söylemesi, ancak Allaha olan tam güvenindendir. Onların Hz. Hûd’a zarar vermemeleri ise, ancak Allahın onu koruması iledir. Bundan dolayı, sözünün devamında şöyle dedi:
56- إِنِّي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ رَبِّي وَرَبِّكُم “İşte ben, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim.”
Yani, siz bütün imkânlarınızı kullansanız da bana asla zarar veremezsiniz. Çünkü ben Allaha dayandım, beni koruyacağına güveniyorum. O, benim Malikimdir, sizin de Malikinizdir, Onun dilemediği bir şey bana erişmez. O, takdir etmedikçe, onlar bana bir şey yapamazlar.
Ardından da Hz. Hûd buna şöyle delil getirdi:
مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلاَّ هُوَ آخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا “Yeryüzünde bulunan hiçbir canlı yoktur ki, (Allah), onun dizgininden tutmuş olmasın.”
Her canlının mâliki O’dur, ona dilediğini yapmaya kadirdir. Dilediği şekilde onu evirir, çevirir.
Ayette anlatılan “her canlının dizgini O’nun elindedir” manası, temsil yoluyla bunu ifade etmektedir.
إِنَّ رَبِّي عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ “Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzeredir.”
Benim rabbim adalet ve hak üzeredir. O’na sığınan biri asla zayi olmaz, hiçbir zalim de O’ndan kaçıp kurtulamaz.
57- فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ “Eğer yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim.”
Ben, benim görevim olan tebliği ve delil getirmeyi edâ ettim. Bu noktada benim bir kusurum yok, artık sizin de bir özrünüz yok. Benimle gönderilen mesajı size ulaştırdım.
وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ “Rabbim sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir.”
وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا “Ve siz O’na bir zarar veremezsiniz.”
Ayetin bu kısmı, kavmine karşı bir uyardır. Yani, şayet akıllarını başlarına alıp da inkârdan vazgeçmezlerse Allah onları helâk edecek, onların yerine başlarını yurtlarına ve mallarına sahip kılacaktır.
إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ “Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”
Benim Rabbim her şeyi görür, gözetir, yaptıklarınız O’na gizli kalmaz, size ceza vermekten gaflet etmez.
58- وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا “Emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık.”
Azabımız, vaya azapla ilgili emrimiz geldiğinde Hûd’u ve beraberinde olan ehl-i imanı bizden bir rahmetle kurtardık.
Rivayete göre, sayıları dört bin idi.
وَنَجَّيْنَاهُم مِّنْ عَذَابٍ غَلِيظٍ “Ve onları bir azab-ı galizden (ağır bir azaptan) kurtardık.”
Önceki ayette “onları kurtardık” denilmişti. Burada da ne tür bir azaptan kurtarıldıkları anlatıldı. Ayette “azab-ı galiz” şeklinde ifade edilen azap, zehirli bir havadır. O kâfirlerin burunlarından girip arkalarından çıkıyor, bu arada azalarını parçalıyordu.
Bu ayette “onları kurtardık” şeklinde tekrar edilmesi, ahiret azabından kurtarılmaları olabilir.
Bu durumda Hûd’un inkârcı kavmi için ahiretteki azaplarına dikkat çekilmiş olur. Yani, onlar şu dünyada zehirli bir hava ile azaplandırıldıkları gibi, ahirette de “ğaliz bir azapla” azap göreceklerdir.
59- وَتِلْكَ عَادٌ “İşte Âd kavmi!”
Ayette “İşte Ad” derken işaret isminin müennes olarak وَتِلْكَ “tilke” ile
gelmesi, ya bununla kabile kastedilmesi veya kabirlerine ve geride bıraktıklarına işaret olması cihetiyledir.
جَحَدُواْ بِآيَاتِ رَبِّهِمْ “Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler.”
وَعَصَوْاْ رُسُلَهُ “Ve Onun peygamberlerine isyan ettiler.”
Ayette peygamber olarak sadece Hz. Hûd’dan bahis varken “Onun peygamberlerine isyan ettiler” denilmesi, bir peygambere isyanın hepsine isyan hükmünde olmasındandır. Çünkü, her peygambere itaatle emrolunmuşlardı.
وَاتَّبَعُواْ أَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ “Ve inatçı her zorbanın emrine tabi oldular!”
Tuğyan içinde olan büyüklerine tâbi oldular. Yani, kendilerini imana ve necat verecek hale çağıran peygambere isyan ettiler, küfre ve alçaltacak duruma çağıranlara ise itaat ettiler.
60- وَأُتْبِعُواْ فِي هَذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ “Onlar, bu dünyada lânete uğratıldılar, kıyamet gününde de.”
أَلا إِنَّ عَادًا كَفَرُواْ رَبَّهُمْ “Dikkat edin! Âd kavmi Rablerini inkâr etti.”
أَلاَ بُعْدًا لِّعَادٍ قَوْمِ هُودٍ “(Yine) Dikkat edin! Hûd’un kavmi Âd, Allah’ın
rahmetinden uzak oldu.”
Lanet halkası hem dünya, hem de ahirette onların peşini bırakmayacak, kendilerini azaba sevkedecektir.
Bundan murat, başlarına gelen felaketi hak ettiklerini göstermektir. Onların kıssası açıkça buna delalet eder.
Ayette “dikkat edin” ifadesinin yer alması ve Ad kavminin isminin tekrarı, durumlarının korkunçluğunu göstermek ve hallerinden ibret almaya teşvik içindir.
“Hûd’un kavmi” ibaresi ikinci Ad kavmi denilen İrem’den ayırmak ve bir de böyle bir helake layık olmalarının kendileriyle Hz. Hûd arasında geçen olaylar dolayısıyla olduğuna ima etmek içindir.