94. DERS (En'am Suresi, 136 - 147) Helâl Ve Haramı Beyan Yetkisi

136- وَجَعَلُواْ لِلّهِ مِمِّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالأَنْعَامِ نَصِيبًا  “Yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan Allaha bir pay ayırdılar.”

فَقَالُواْ هَذَا لِلّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَذَا لِشُرَكَآئِنَا “Ve kendi zanlarınca, “bu, Allah için, bu da bizim şeriklerimiz (putlarımız) için” dediler.”

فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمْ فَلاَ يَصِلُ إِلَى اللّهِ “Şerikleri için olan hisseye gelince, Allah’a ulaşmaz.”

وَمَا كَانَ لِلّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَآئِهِمْ “Allah için olan hisse ise şeriklerine ulaşır.”

Rivayete göre Mekke müşrikleri tarlada elde edilen mahsulden ve hayvanlardan bir kısmını ayırıp bunları misafirlere ve fakirlere sarfediyorlardı. Bir kısmını ilahları (putları) için ayırıyor ve onların giderlerine kullanıyor, onlara kurban kesiyorlardı. Allah için ayırdıklarının daha kaliteli olduğunu gördüklerinde bunu putlar için ayırdıklarıyla değiştiriyorlardı. Putlar için ayırdıklarını daha kaliteli gördüklerinde ise, ilahlarına olan muhabbet sebebiyle bir değişiklik yapmıyorlardı.

“Yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O’na bir pay ayırdılar” ifadesinde onların ne derece cahil olduklarına bir tenbih vardır. Çünkü hiçbir şeye gücü yetmeyen mahlûku, yaratıcıya ortak kılmaktadırlar. Sonra daha temiz olanı o mahlûk için ayırmakla Allaha tercih etmektedirler.

Ayette “kendi zanlarınca” ifadesi, bunun Allah tarafından emredilmeyip kendi uydurdukları şeylerden olduğuna bir tenbihtir.

سَاء مَا يَحْكُمُونَ “Ne kötü hükmediyorlar!”

 

137- وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ “Bunun gibi, onların şerikleri müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi güzel gösterdi ki hem onları mahvetsinler, hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar.”

İşte kurban taksiminde bu yanlış uygulamayı onların cinnî şerikleri kendilerine süslü gösterdikleri gibi, evlatlarını ilahlara kurban etmeyi veya kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi de güzel gösterdiler.

Böyle yapmaları,

-Onları günaha kışkırtarak helâk etmek,

-Ve ataları İsmailin dininden gelen şeyleri onlara karıştırmak veya dinden kendilerine emredilenleri farklı bir şekilde göstermek içindir.

وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ “Eğer Allah dileseydi, bunu yapamazlardı.”

Şayet Allah dileseydi, müşrikler kendilerine süslü kılınan şeyleri yapmazlardı.

Ayetten murat, günahları süslü kılan cinnî şeytanlar da olabilir veya hem müşrikler, hem de onları günahlara kışkırtanlar beraberce düşünülebilir.

فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ “Artık sen onları uydurdukları ile baş başa bırak.”

 

138- وَقَالُواْ هَذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لاَّ يَطْعَمُهَا إِلاَّ مَن نّشَاء بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا “Zanlarınca dediler ki: Bunlar dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir, bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da sırtları (binilmesi) yasaklanmış hayvanlardır.”

Bununla işaret olunan, ilahları (putları) için ayırdıklarıdır.

“Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez” ifadesinden murat, o putlara hizmet edenler ve erkeklerdir. Kadınların yemesini haram sayıyorlardı.

“Bunlar da sırtları yasaklanmış hayvanlardır.”

Sırtları, yani binilmesi haram olan hayvanlar bahira, saibe ve hamie denilen hayvanlardır.[1>

وَأَنْعَامٌ لاَّ يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهَا “Bir kısım hayvanları da keserken üzerlerine Allah’ın adını anmazlar.”

Bir kısım hayvanları keserken Allah adını söylemeyip putların namına kesiyorlardı.

افْتِرَاء عَلَيْهِ(Bütün bunları) Ona (Allah’a) iftira ederek yaparlar.”

سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُواْ يَفْتَرُونَ “Bu iftiraları sebebiyle, (Allah) onları cezalandıracaktır.”

 

139- وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَذِهِ الأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَى أَزْوَاجِنَا “Dediler ki: Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimize ait olup eşlerimize haramdır.”

Bundan murat, bahira ve saibe adı verilen dişi hayvanların karınlarındaki ceninlerdir.

وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاء “Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi onda ortaktırlar.”

Yani, eğer canlı olarak doğarsa, bunlar erkeklerimize helaldir, kadınlara ise haramdır.

سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ (Allah) onların bu nitelemelerini cezalandıracaktır.”

إِنَّهُ حِكِيمٌ عَلِيمٌ “Çünkü O, Hakîm – Alîm’dir.”

Bu şekilde nitelemeleri “Onlar, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah’a isnad ederler. Dilleri ise, en güzel şeylerin onlara ait olduğunu yalan olarak uydurur.” (Nahl, 62) ayetinin de işaret ettiği gibi gerçeği yansıtmayan bir niteleme olduğundan Allaha karşı bir iftiradır ve bunun cezasını göreceklerdir.

 

140- قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُواْ أَوْلاَدَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ اللّهُ افْتِرَاء عَلَى اللّهِ “Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka hüsrana düşmüşlerdir.”

Bundan murat, esaret ve fakirlik korkusuyla kızlarını öldüren bazı Arablardır.

Böyle yapmaları akıllarının kıt olmasından ve onların rızıklarını verecek olanın kendileri değil Allah olduğunu bilmemelerindendir.

“Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar”

Bahira gibi aslında Allahın rızık olarak verdiklerini haram kılıyorlar.

قَدْ ضَلُّواْ “Gerçekten onlar sapmışlardır.”

وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ “Doğru yolu bulmuş da değillerdir.”

Böylece yoldan saptılar, hak ve doğru olana yol bulmadılar.

 

141- وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ “O, çardaklı-çardaksız olarak bahçeleri, ürünleri, çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı birbirine benzer ve birbirinden farklı biçimde yaratandır.”

Çardaklı ve çardaksız üzüm bahçelerinden murat, insan eliyle dikilenler ve sahra ve dağlarda bitenler de olabilir.

“Birbirine benzer ve birbirinden farklı”

Bunların her birinin meyveleri görünüş ve keyfiyet olarak farklı farklıdır.

Bunların bazı fertleri renk ve tatta birbirine benzer, bir kısmı ise benzemez.

كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ “Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin.”

وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ “Hasat günü de hakkını verin.”

Ayetten murat, hasat zamanı sadaka olarak verilmesidir, zekât değildir. Çünkü zekât Medinede farz kılındı, ayet ise Mekkî ayetlerdendir. Bununla beraber ayetin Medenî olup bundan muradın zekât olduğu da söylenmiştir.

Hasad günü zekâtının verilmesini söylemek, buna ihtimam gösterilmesi, tehir edilmemesi içindir.

وَلاَ تُسْرِفُواْ “Ama israf etmeyin.”

Tasaddukta israf etmeyin.

Bu ayet, “Onu (elini) büsbütün de açma.” (İsra, 29) ayeti gibidir.

إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ “Çünkü O, israf edenleri sevmez.”

Allah, israf edenlerin fiiline rıza göstermez.

 

142- وَمِنَ الأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا(O), hayvanlardan yük taşıyanları ve eti yenilenleri (yaratandır).”

Allah, ağırlıklarınızı taşıyan ve kesilip yenilen, derisinden, yününden, kılından dokuma yapılan hayvanlar yarattı.

Denildi ki: O hayvanlardan büyük olanlar yük taşımaya, küçük olup yere yakın olanlar da dokuma yapılmaya müsaittir.

كُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ “Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin.”

O hayvanlardan, Allahın size helâl kıldıklarını yiyin.

وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ “Ve şeytanın adımlarına uymayın.”

Helal kılmak ve haram kılmakta kendi keyfinize göre konuşarak şeytanın adımlarına uymayın.

إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ “Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.”

 

143- ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ “Sekiz adet hayvan.”

مِّنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ “Koyundan iki, keçiden iki.”

قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ “De ki: (Allah), iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi?”

أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ “Ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı?”

Ayetin bu kısmı, bir önceki ayette yer alan insana musahhar kılınan hayvanlardan bedeldir veya yine o ayette geçen “Yiyiniz…” emrinin mefulüdür.

نَبِّؤُونِي بِعِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “Eğer sadık iseniz, bana bir bilgi verin.”

Eğer onun haramlığı davasında doğru söylüyorsanız, Allahın bunlardan bir şeyi haram kıldığına delâlet eden şeyi bana haber verin!

 

144- وَمِنَ الإِبْلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ “Ve deveden iki, sığırdan iki.”

قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ “De ki: (Allah), iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi?”

أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ “Ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı?”

Ayetten murat Allahu Teâlânın bu dört cinsin erkeğinden ve dişisinden veya dişilerinin rahminde bulunanlardan herhangi bir şeyi haram kılmasını inkârdır. Çünkü onlar bu hayvanların erkeklerini, bazan da nasıl olursa olsun bunların yavrularını “Allah bunları haram kıldı” diyerek haram sayıyorlardı.

أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ وَصَّاكُمُ اللّهُ بِهَذَا “Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?”

Allah bunları size haram kıldı da, buna şahit mi oldunuz? Çünkü sizler hiçbir peygambere inanmıyorsunuz. Bu durumda böyle bir bilgiye ancak müşahade ve duyma yoluyla ulaşabilirsiniz!

فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ “Böyle hiçbir bilgiye dayanmaksızın, insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?”

Bir ilme dayanmadan insanları saptırmak için yalan uydurup, bunu da Allaha nisbet ederek O’nun haram kılmadığını harammış gibi gösterenden daha zâlim kim olabilir?

إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”

 

145- قُل لاَّ أَجِدُ فِي مَا أُوْحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُ “De ki: Bana vahyedilenler içinde bir kimsenin yiyecekleri arasında şunlardan başka, haram kılınmış bir şey bulmuyorum:”

“Bana vahyedilenler içinde” ifadesi “bana vahyedilen Kur’anda” manasına gelebildiği gibi, genel anlamda da olabilir. Ayette, bir şeyin haramlığının hevâ ile değil ancak vahiyle bilinebileceğine bir tenbih vardır.

إِلاَّ أَن يَكُونَ مَيْتَةً “Leş.”

أَوْ دَمًا مَّسْفُوحًا “Veya akıtılmış kan.”

Ayette “akıtılmış kan” denilmesi, ciğer ve dalak gibi böyle olmayanları hükümden hariç tutar.

أَوْ لَحْمَ خِنزِيرٍ “Veya domuz eti.”

فَإِنَّهُ رِجْسٌ “Ki o şüphesiz necistir.”

Çünkü domuz, necaset yemeyi âdet hâline getirdiği için bizzat kendisi veya eti necistir.

أَوْ فِسْقًا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ “Ya da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir murdar hayvan.”

Put adına kesilen hayvana “fısk” denilmesi putun Allaha itaatten çıkma işlerinde kullanılmasındandır.

فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلاَ عَادٍ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Fakat talip olmaksızın ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yemek zorunda kalırsa, şüphesiz Rabbin Ğafur – Rahîm’dir.”

Ğafur- Rahim olduğu için, zaruret hâlinde yediğinden dolayı onu hesaba çekmez.

Ayet, “Bana vahyedilenler içinde bir kimsenin yiyecekleri arasında şunlardan başka, haram kılınmış bir şey bulmuyorum” ifadesiyle muhkemdir. Bu üslûb, başka bir şeyde haramlığın olmasını ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu ayete dayanarak haber-i vahidle kitabın neshine veya bunlar dışındakilerin hepsinin helâl olduğuna delil getirmek uygun olmaz.

 

146- وَعَلَى الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٍ “Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini haram kıldık.”

Deve, yırtıcı hayvan ve kuşlar gibi tırnaklı olanları onlara haram kıldık.

Denildi ki: Ayette nazara verilen, pençe ve toynağı olan hayvanlardır. Toynağa “tırnak” denilmesi mecazendir. Belki de zulümlerinin neticesi olarak genel bir haram kılma söz konusu oldu.

وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَا “Sığır ve koyunların ise, içyağlarını onlara haram kıldık.”

إِلاَّ مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَا أَوِ الْحَوَايَا أَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍ “Ancak sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar, ya da kemiklerine karışanlar müstesna.”

ذَلِكَ جَزَيْنَاهُم بِبَغْيِهِمْ “İşte, azgınlıkları sebebiyle onları böyle cezalandırdık.”

Burada işaret edilen, haram kılma veya onlara verilen cezadır.

وِإِنَّا لَصَادِقُونَ “Biz elbette doğru söyleyenleriz.”

Verdiğimiz haberde veya vaad ve vaîdde biz sâdıkız, doğruyu bildiririz.

 

147- فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل “Eğer seni yalanladılarsa, de ki:”

رَّبُّكُمْ ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir.”

Yalanlamanıza mukabil size mühlet verir. Ama mühlet verilmesine aldanmayın, çünkü asla ihmal etmez.

وَلاَ يُرَدُّ بَأْسُهُ عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ “Bununla beraber O’nun azabı mücrim kavimden geri çevrilmez.”

O, itaat edenlere geniş rahmet sahibidir, mücrimlere ise şiddetli bir ceza verendir.

 


[1> Bunlarla alakalı, Maide sûresi 103. ayette bilgi vardır.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
6. En'am
Gönderi tarihi: 01-03-2013
2,360 kez okundu
Block title
Block content