89. DERS (En'am Suresi, 56 - 62) Gaybın Anahtarları

56- قُلْ إِنِّي نُهِيتُ أَنْ أَعْبُدَ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللّهِ “De ki: Gerçekten ben, Allah’tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmekten nehyolundum.”

 

De ki, ben tevhid konusunda bana gösterilen deliller ve indirilen ayetlerde sizin Allahtan başka taptıklarınıza veya ilah ismini verdiklerinize itaat etmekten men edildim.

 

قُل لاَّ أَتَّبِعُ أَهْوَاءكُمْ “De ki: Ben sizin hevâlarınıza uymam.”

 

Ayetin bu kısmı,

 

-Onların beklentilerini kesme hususunda bir te’kidir.

 

-Ve nehyi icab ettiren şeye işarettir.

 

-Ve onlara uymanın söz konusu olamayacağının illetini beyandır.

 

-Ayrıca, onların cehâletlerini ortaya koymaktır.

 

-Dalaletlerinin başlangıcını beyandır.

 

-Yollarının doğru bir yol olmayıp hevâya uymak olduğunu bildirmektir.

 

-Hakkı araştıran kimselere de hüccete uymalarını, taklid etmemelerini hatırlatmaktır.

 

قَدْ ضَلَلْتُ إِذًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ (Şayet uyarsam) o zaman sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.”

 

Ayette onların dalalette olduklarına, doğru bir yol üzere olmadıklarına bir tariz vardır.

 

57- قُلْ إِنِّي عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي “De ki: Ben Rabbimden apaçık bir beyyine üzereyim.”

 

“Ben Rabbimin marifetinden, Ondan başka mabud olmadığı hususunda apaçık bir delil üzereyim.”

 

Önceki ayette, kendisine uyulması caiz olmayan şey beyan edilmişti, burada da, ittibaı gerekli olana dikkat çekildi.

 

Beyyine, hakkı batıldan ayıran açık delildir.

 

Beyyineden muradın Kur’an ve vahiy olduğu veya aklî deliller olduğu söylenmiştir.

 

Bunların hepsini içine alması da düşünülebilir.

 

وَكَذَّبْتُم بِهِ “Siz ise onu yalanladınız.”

 

Siz ise O’nu yalanlıyorsunuz, başkasını O’na şerîk kılıyorsunuz.

 

مَا عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ “O çabuk gelmesini istediğiniz azap, benim elimde değildir.”

 

Onlar “Allahım, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize çok elim bir azap ver.” (Enfal, 32) ayetinde nazara verildiği üzere kendilerine vaat edilen azabın bir an önce gelmesini istiyorlardı.

 

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “Hüküm ancak Allah’a aittir.”

 

Azabın hemen gelmesi ve tehir edilmesinde hüküm ancak Allahındır.

 

يَقُصُّ الْحَقَّ “O, gerçeği anlatır.”

 

وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ “Ve O, (hakkı bâtıldan) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”

 

58- قُل لَّوْ أَنَّ عِندِي مَا تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ لَقُضِيَ الأَمْرُ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ “De ki: Çabuk gelmesini istediğiniz azap şayet benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş bitirilmiş olurdu.”

 

وَاللّهُ أَعْلَمُ بِالظَّالِمِينَ “Allah, zalimleri en iyi bilendir.”

 

Lakin iş Allaha râcidir. O ise kimin hemen cezalandırılacağını, kime mühlet verileceğini en iyi bilendir.

 

59- وَعِندَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ “Gaybın anahtarları O’nun katındadır.”

 

Ayetteki “Mefatihu’l gayb” ifadesi,

 

-Gaybın hazineleri

 

-Gaybın anahtarları anlamına gelir.

 

لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ هُوَ “Onları O’ndan başkası bilmez.”

 

Azabın vaktini, öne alınması veya tehir edilmesindeki hikmetleri ancak

 

O bilir, hikmetinin iktizasına ve meşietinin taallukuna göre bunları ortaya koyar.

 

Ayette, Allahu Teâlânın, eşyayı vukuundan önce bilmesine bir delil vardır.

 

وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ “Karada ve denizde olanları bilir.”

 

Görülmeyenleri ancak Allahın bildiğinin ifade edilmesinden sonra, görülenleri de bilmesi nazara verildi.

 

وَمَا تَسْقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلاَّ يَعْلَمُهَا “Ve hiçbir yaprak Onun ilmi dışında yere düşmez.”

 

Ayetin bu kısmı, Cenab-ı Hakkın ilminin cüz’iyatı kuşatmasını etkili bir şekilde beyan eder.

 

وَلاَ حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الأَرْضِ وَلاَ رَطْبٍ وَلاَ يَابِسٍ إِلاَّ فِي كِتَابٍ مُّبِينٍ “Toprağın karanlıklarındaki bir tane, ayrıca yaş- kuru ne varsa hepsi Kitab-ı mübindedir.”

 

Bunlar, ayetin önceki kısmında geçen “yaprak” kelimesine atfedilmiştir.

 

“Kitab-ı mübin” ifadesi ise önceki istisnadan bedeldir.

 

Yani, “kitab-ı mübin”, Allahın ilmini ifade eder.

 

Bundan murat levh-i mahfuz da olabilir.

 

60- وَهُوَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُم بِاللَّيْلِ “O ki, gece vakti sizi vefat ettirir (ölü gibi uyutur).”

 

“Teveffî” kelimesi, asıl olarak “bir şeyin tamamını almak” anlamına gelir. Burada istiare yoluyla uyku için kullanılmıştır. Çünkü hem ölümde, hem de uykuda duyuların ve temyizin ortadan kalkması vardır.

 

وَيَعْلَمُ مَا جَرَحْتُم بِالنَّهَارِ “Gündüz ne kazandıklarınızı bilir.”

 

Gecenin uykuya, gündüzün ise kazanmaya tahsisi, genelde böyle olmasındandır.[1>

 

ثُمَّ يَبْعَثُكُمْ فِيهِ لِيُقْضَى أَجَلٌ مُّسَمًّى “Sonra belirlenmiş ecel tamamlanıncaya kadar gündüz sizi tekrar diriltir (uyandırır).”

 

Sonra gündüz vakti sizi uyandırır, uyanmış kimsenin dünyada belirlenmiş eceline ulaşması için mühlet verir.

 

ثُمَّ إِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ “Sonra dönüşünüz ancak O’nadır.”

 

ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Sonra da bütün yaptıklarınızı size tek tek haber verecektir.”

 

Denildi ki: Ayetteki hitap kâfirleredir. Yani, sizler gece vakti leş gibi bırakılırsınız, gündüz de günahlar kazanırsınız. Allahu Teâlâ ise amellerinize muttalidir. Gece uyumakla ve gündüz günah kazanmakla geçen ömürleriniz sona erdiğinde bir müddet kabirde sizi bırakır, sonra hesap vermek üzere dönüşünüz O’nadır. Ardından, yaptıklarınızı bir bir size haber verir, ona göre cezalandırır.

 

61- وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ “O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir.”

 

وَيُرْسِلُ عَلَيْكُم حَفَظَةً “Üzerinize koruyucu melekler gönderir.”

 

Bundan murat insanların amellerini muhafaza eden Kiramen Kâtibin melekleridir.

 

Bunun hikmeti şudur: İnsan, amellerinin yazıldığını ve herkesin huzurunda arz edileceğini bilince, kendini günahlardan daha iyi muhafaza eder. Köle efendinin lütfuna güvense, affına ve gizlemesine itimat etse, işine o kadar da önem vermez.

 

حَتَّىَ إِذَا جَاء أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ تَوَفَّتْهُ رُسُلُنَا “Nihayet birinize ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canını alırlar.”

 

Elçilerden murat ölüm meleği ve avaneleridir.

 

وَهُمْ لاَ يُفَرِّطُونَ “Ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.”

 

Onlar gevşeklik göstermezler, mühlet de tanımazlar, görevlerini tam yaparlar.

 

62- ثُمَّ رُدُّواْ إِلَى اللّهِ مَوْلاَهُمُ الْحَقِّ “Sonra gerçek Mevlâlarına (Sahiplerine) döndürülürler.”

 

Sonra Allahın hüküm ve cezasına gönderilirler.

 

Allah onların Mevlâ’sıdır, onların işini üstlenir.

 

Aralarında tam bir adalet ile hükmeder.

 

أَلاَ لَهُ الْحُكْمُ “Dikkat edin, hüküm ancak O’nundur.”

 

Dikkat edin, o günde Allahtan başkasının hüküm vermesi söz konusu değildir.

 

وَهُوَ أَسْرَعُ الْحَاسِبِينَ “Ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.”

 

Bütün mahlûkatın muhasebesini bir anda görür. Bir hesap diğerine mani olmaz.


[1> Yoksa insan gündüz de uyuyabilir, gece de bir şeyler kazanabilir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
6. En'am
Gönderi tarihi: 07-12-2012
2,295 kez okundu
Block title
Block content