6- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ “Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi yıkayın ve dirseklere kadar kollarınızı da.”
Namaza kalkmaktan murat, “namaz kılmayı murat ettiğinizde” demektir. Benzeri bir üslûbu şu ayette görürüz: “Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” (Nahl, 98)
Burada veciz ifade etmek için “Kur’an okumaya niyetlendiğinizde önce şeytanın şerrinden Allaha sığınınız” demek yerine “Kur’an okuduğunuzda” denilmiştir. Ayrıca, bu şekilde ifade edilmesinde ibadeti yapmak isteyen kimsenin araya bir şey girmeden hemen onu yapmaya yönelmesi gerektiğine bir tenbih vardır. Öyle ki, ibadetle ilgili fiili, onu irade etmesinden ayrı kalmamalı, iradeyi amel takip etmelidir.
Ayetin zâhiri, namaza kalkan herkes için –velev abdestli de olsa- abdest almayı gerekli kılar. Ama, böyle olmadığı konusunda icma’ vardır. Hz. Peygamberle ilgili şöyle rivayet edilir:
Hz. Peygamber Mekkenin fethi günü bir abdestle beş vakit namaz kılmıştır. Bunun üzerine Hz. Ömer “Ya Rasulllah, daha önce yapmadığınız bir şey yaptınız” deyince, Hz. Peygamber şöyle cevap verir: “Bilerek yaptım.”
Buradaki emrin mendup olduğunu söyleyenler de olmuştur.[1>
Bazıları “başlangıçta her namaz için abdest hükmü vardı, sonra bu neshedildi (hükmü kaldırıldı)” demişlerse de, bu görüş zayıftır. Çünkü Hz. Peygamber şöyle bildirir:
“Maide sûresi en son inen sûredir. Onun için, onda helal olduğu bildirilenleri helâl kabul edin, haram kılınanları da haram sayın.”
“Yüzlerinizi yıkayın.”
Burada emredilen bu azalara su dökmektir. İmam Malik ise, “ovalamak da gerekir” der.
“Ve dirseklere kadar kollarınızı da.”
Ayetin bu kısmı, abdest alırken kolların dirseklere kadar yıkanmasını emreder.
Acaba dirsekler de yıkanacak mıdır? Çoğu fıkıh âlimine göre yıkanması gerekir. Onlar ayete “kollarınızı, dirseklerle beraber yıkayınız” manasını verirler.
Bazı âlimler ise, ayetin lafzında buna bir delâlet olmadığını, dirseklerin de yıkanmasının dıştan bir delille sabit olduğunu söylediler. Bu durumda, dirseklerin de yıkanması en azından ihtiyata daha uygun olarak değerlendirildi.
وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ “Başlarınızı meshedin.”
Âlimler, abdestte başın ne kadarının meshedileceği konusunda farklı sonuçlara vardılar. İmam-ı Şafiî, “mesh” tabirini sahih kılacak şekilde bir kaç tele değmesini yeterli buldu. Ebu Hanife ise, “başın dörtte biri meshedilmeli” dedi. O’na göre, Hz. Peygamber (asm) alnın üst kısmına meshederdi. Bu da, yaklaşık başın dörtte biri yapar. İmam-ı Malik, ihtiyat açısından tamamını meshetmek gerekir kanaatine vardı.
وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ “Topuklara kadar da ayaklarınızı (yıkayın).”
Nâfi, İbnu Amir, Hafs, Kisâî ve Ya’kub “ercülekum” şeklinde mansup okudular. Bu okumada, bu ifade ayetin “yüzünüzü yıkayın” kısmına atfedilmiş olur. Diğerleri ise, ayetin öncesinde yer alan “başlarınızı meshedin” kısmına atfederek “ercülikum” şeklinde okudular. Birinci okuyuşa göre ayakların yıkanması, ikinci okuyuşa göre ise meshedilmesi gerekir.
Birinci okuyuşun delilleri:
-Hz. Peygamberin şâyi olan sünnetinde, abdestte ayaklar yıkanır.
-Sahabe, uygulamalarında abdestte ayaklarını yıkamışlardır.
-Ekser fıkıh âlimleri ayeti böyle anlamışlardır.
-Ayette “topuklara kadar” denilmesi yıkanmasına bir delildir. Meshetmede ise böyle bir tahdid söz konusu olamaz.
وَإِن كُنتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواْ “Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin.”
وَإِن كُنتُم مَّرْضَى أَوْ عَلَى سَفَرٍ أَوْ جَاء أَحَدٌ مَّنكُم مِّنَ الْغَائِطِ أَوْ لاَمَسْتُمُ النِّسَاء فَلَمْ تَجِدُواْ مَاء فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدًا طَيِّبًا “Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin.”
فَامْسَحُواْ بِوُجُوهِكُمْ وَأَيْدِيكُم مِّنْهُ “Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin.”
مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُم مِّنْ حَرَجٍ “Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez.”
وَلَكِن يُرِيدُ لِيُطَهَّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ “Fakat O, sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak ister.”
لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Ola ki şükredersiniz.”
Ayet, maddî kirlerden insanın tertemiz kılınmasını nazara verdiği gibi, günahlardan temiz kılmaya da bir işaret olabilir. Çünkü abdest, günahlara kefarettir, onlardan temizler.
Abdestle ilgili bu ayet, hepsi ikili olmak üzere yedi durumu içine alır.
1-Biri asıl biri de bedel olmak üzere iki taharet.
2-Asıl olan da iki kısımdır: Biri bütün vücudu kuşatır, diğeri kısmî bir temizliktir.
3-Kısmî temizlik olan abdest, fiil itibariyle ya yıkama veya mesh şeklinde olur. Mahal (yer) itibariyle ise mahdud ve gayr-ı mahduttur.
4- Bu iki temizliğin aleti ikidir: Su ve toprak.
5-Bu temizliği gerektiren durum da ikidir: Küçük ve büyük hades.
6-Asıl temizlikten, ona bedel olan meshe cevaz verdiren hâl ikidir: Hastalık ve sefer.
7-Bu temizliklere va’dedilen şey ikidir: Günahların temizlenmesi ve nimetlerin tamamlanması.
7- وَاذْكُرُواْ نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَمِيثَاقَهُ الَّذِي وَاثَقَكُم بِهِ “Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve sizi kendisiyle bağladığı misakını hatırlayın.”
Allahın İslâm ile sizin üzerinizde olan nimetini hatırlayın ki, bu hatırlama size Mün’imi hatırlatsın ve O’na şükür için rağbetinizi uyandırsın.
Ayette bahsedilen misak, Hz. Peygamberin Müslümanlardan aldığı sözdür.
إِذْ قُلْتُمْ سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا “Çünkü “işittik ve itaat ettik” demiştiniz.”
Müslümanlar hem kolay hem zor günde, hem hoşlandıkları hem de nefislerine zor gelen hâllerde peygamberi dinleyip itaat edecekleri hususunda biat ettiler.
Ayet, Akabe veya Rıdvan biatına işaret de olabilir.
وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun!”
O’nun nimetini unutmak, misakını bozmak hususunda Allahtan korkun.
إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Şüphesiz Allah, kalplerde olanı hakkıyla bilendir.”
Allah, kalplerde gizli olanları da bilir, ona göre karşılık verir. Nerede kaldı açıktan işlediklerinizi bilmesin?
8- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُونُواْ قَوَّامِينَ لِلّهِ شُهَدَاء بِالْقِسْطِ “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun.”
وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَى أَلاَّ تَعْدِلُواْ “Bir kavme olan kininiz, sakın sizi adaletsizliğe itmesin.”
Yani, müşriklere olan şiddetli kininiz, sakın onlar hakkında sizi âdil olmaktan çevirip de helâl olmayan bir takım şeyleri irtikâp etmenize, onlar hakkında haddi aşmanıza yol açmasın. Bu yasaklama, savaşta düşmana müsle yapmak (yani gözünü oymak, kulağını kesmek gibi taşkınlıklar) kadınları ve çocukları öldürmek gibi durumlar, yapılan sözleşmeyi bozmak gibi hâlleri içine alıır.
اعْدِلُواْ “Âdil olun.”
هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَى “Bu, takvaya daha yakındır.”
Kâfirlere bile âdil olunması gerektiği anlaşılınca, mü’minlere karşı âdil olmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılır.
وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun!”
Biraz önce “Allahtan korkun!” denilmişti. Burada da aynı emrin gelmesi
-Ya sebebin farklılığındandır. Denildiğine göre birincisi müşriklerle ilgili indi, bu ise Yahudiler hakkında.
-Veya adalete ziyadesiyle ihtimam gösterilmesi ve öfke ateşini söndürmede mübalağa içindir.
إِنَّ اللّهَ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”
9- وَعَدَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ “Allah, iman eden ve salih amel işleyenlere şöyle vaat etmiştir: Onlar için bir mağfiret ve çok büyük bir mükafat vardır.”
10- وَالَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَحِيمِ “İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar cehennem ashabıdır.”
Allahu Teâlâ Kur’anda ehl-i iman ve ehl-i küfrü mukayeseli olarak anlatır. Birinin durumunu anlattıktan sonra, diğerinden de bahseder. Bu anlatımda, mü’minlere olan vaadini pekiştirmek ve onların gönüllerini hoş etmek vardır.
11- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اذْكُرُواْ نِعْمَتَ اللّهِ عَلَيْكُمْ “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.”
Sebeb-i Nüzûl
Rivayet edilir ki: Müşrikler Hz. Peygamber ve ashabının Asefan’da beraber öğle namazı kılmak üzere kalktıklarını görürler. Namaz bittiğinde müşrikler “neden onlar namazda iken üzerlerine çullanmadık” diye pişman olurlar. İkindi namazında saldırmak üzere planlarını yaparlar. Ama Allahu Teâlânın “korku namazı” ile ilgili ayetleri indirmesiyle tuzakları boşa çıkar.[2>
Ayet, bu olaya işaret etmektedir.
Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır:
Hz. Peygamber (asm) yanında dört halife de olduğu halde Kurayza Yahudilerine varır. Amr Bin Ümeyye, müşrik zannederek iki Müslümanı öldürmüştü. Hz. Peygamber, bu iki Müslümanın diyeti için onlardan borç istedi. Kurayza Yahudileri “Ey Ebu’l-Kasım, hele sen otur, önce bir ikramımız olsun, borç kolay iş” dediler. Niyetleri ise, suikastla Hz. Peygamberi öldürmekti. İçlerinden Amr Bin Cahhaş kalktı, büyük bir taşı peygamberin üzerine yuvarlamak istedi. Hz. Cebrail inip onların niyetlerini Hz. Peygambere haber verdi. Bunun üzerine Peygamber kalkıp oradan çıktı.
Bir başka rivayette ise şöyle anlatılır: Hz. Peygamber bir seferde bir yerde konakladı. Silahını da bir ağaca astı. İnsanlar etrafından dağılmışlardı. Derken bir bedevî geldi, kılıcını sıyırarak “Seni benden kim kurtaracak?” dedi. Hz. Peygamber “Allah” dedi. Kılıç, bedevinin elinden yere düştü.
إِذْ هَمَّ قَوْمٌ أَن يَبْسُطُواْ إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ فَكَفَّ أَيْدِيَهُمْ عَنكُمْ “Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de, O onların ellerini sizden çekmişti.”
وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun!”
وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”
Çünkü hayrı ulaştırmada ve şerri def etmede Allah kâfi ve vâfidir.
[1> Yani, insan abdestli bile olsa, her namaz için yeniden abdest alması müstahsendir.
[2> İlgili ayet için bkz. Nisa, 102.