77. DERS (Maide Suresi, 64 - 71) Ehl-i Kitabın Bazı Yanlışları

 

64- وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ “Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler.”

Yani, bir kısım Yahudiler –haşa- “Allah cimridir, rızkı bol vermiyor!” dediler.

Elin bağlı ve açık olması cimrilik ve cömertlikten mecazdır. Ayetin bu ifadesinde bir elin olması, bu elin bağlı veya açık olmasını isbat yoktur.

Üstteki ayetin, -haşa- “Allah fakirdir” manasına geldiği de söylenmiştir. Nitekim bir başka ayette şöyle anlatılır:

“Şüphesiz Allah fakirdir, biz ise zenginiz” diyenlerin sözünü Allah elbette duydu.” (Âl-i İmran, 181).

غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ “Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar!”

Ayetin bu kısmı, onlara cimrilik ve darlık veya fakirlik ve zillet içinde olmaları için bir bedduadır. Gerçekten dünya da esir kimseler olarak ellerinin bağlanması ve ahirette de aynı şekilde cehennem ateşine doğru sürüklenmelerine bir beddua anlamına da gelebilir.

بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ “Hayır, O’nun iki eli de açıktır.”

Ayette, “Onun iki eli” denilmesi, onların bu iftiralarını reddetmede ve Allahu Teâlâdan cimriliği inkârda ve Allah’ın son derece cömert olduğunu bildirmede daha kuvvetli bir anlatımdır. Çünkü cömert insan malını iki elle dağıttığında daha kuvvetli bir şekilde cömertliğini göstermiş olur.

Ayrıca bu ifadede Allahın dünya ve ahirette bol bol verdiğine, keza hem istidraç hem de ikrâm için verdiklerine bir tenbih vardır.[1>

يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء “Dilediği gibi infak eder.”

Ayetin bu kısmı, öncesini te’kiddir. Yani, O Allah infak edip verirken tam bir irade sahibidir, meşiet ve hikmetinin gereği olarak bazan bolca verir, bazan da daraltır. Yoksa aynı elde genişlik ve darlığın ardı ardına meydana gelmesi şeklinde değildir.

Sebeb-i Nüzûl

Ayet, Finhas Bin Azura hakkında indi. Yahudiler Hz. Peygamberi inkâr ettiklerinde, Allahu Teâlâ önceden onlara bolca vermiş olduğu imkânları kısınca, mezkûr şahıs “Allahın eli bağlı” ifadesini kullandı. Diğer Yahudiler de bu söze rıza yoluyla ortak oldular.

وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا “Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır.”

Yani onlar azgın, inkârcı kimselerdir. Nasıl ki, sağlam bir insanın yediği gıdaları hasta biri yediğinde hastalığının daha da artması gibi, bunlar da dinlemiş oldukları Kur’an ayetleriyle gittikçe daha da azarlar, inkârlarını artırırlar.

وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ “Biz onların arasına kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin saldık.”

Dolayısıyla, kalpleri birbiriyle uyuşmaz, sözleri birbirine uymaz.

كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ “Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür.”

Onlar ne zaman Hz. Peygambere zarar vermek isteseler, Allah onların kendi aralarında bir niza meydana getirir ve bununla Hz. Peygamberi onların şerrinden korur.

Ayet, şu manada da düşünülebilir: “Onlar her ne zaman biriyle savaşmak isteseler mağlup olurlar.”

Gerçekten de, onlar Tevrat’ın hükmüne muhalefet ettiklerinde Allah onlara Buhtunnasrı musallat kıldı. Sonra ortalığı fesada verdiklerinde Allah Rum hükümdarlarından Fetras’ı onlara saldırttı. Sonra tekrar ortalığı karıştırdıklarında Mecusileri musallat etti. Ardından tekrar ifsat ettiklerinde Müslümanları onlara hâkim kıldı.

وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا “Onlar yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışırlar.”

Maide Sûresi - 80. Ders b 653

Onların arzda fesat çıkarmak için gayret içinde olmaları,

-Başkalarına tuzak hazırlamaları,

-Savaş ve fitne kışkırtıcılığı yapmaları,

-Ve haramları çiğnemeleri gibi durumlardır.

وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ “Allah, müfsitleri sevmez.”

 

65- وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ آمَنُواْ وَاتَّقَوْاْ لَكَفَّرْنَا عَنْهُمْ سَيِّئَاتِهِمْ وَلأدْخَلْنَاهُمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ “Eğer ehl-i kitap iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık.”

Şayet onlar Hz. Muhammede ve O’nun getirdiklerine iman etseler ve biraz önce sayılan günahlardan ve benzerlerinden sakınsalardı, kendilerine henüz ceza vermediğimiz kötülüklerini elbette örter, onları Naîm cennetlerine koyardık.

Ayette, onların isyanlarının büyüklüğüne ve günahlarının çokluğuna bir tenbih vardır.

Ayrıca, İslam dininin önceki dinleri iptal ettiğine bir uyarı vardır.

Keza, kitap ehli birinin Müslüman olmadıkça cennete giremeyeceği ayetten anlaşılmaktadır.

 

66- وَلَوْ أَنَّهُمْ أَقَامُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيهِم مِّن رَّبِّهِمْ لأكَلُواْ مِن فَوْقِهِمْ وَمِن تَحْتِ أَرْجُلِهِم “Şayet onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yerlerdi.”

Şayet onlar Tevrat, İncil ve diğer kitaplardaki Hz. Peygamberin vasıflarını insanlara ulaştırsalar ve bunlardaki hükümleri uygulasalardı, altlarından ve üstlerinden nimetlere gark olurlardı. Allah onlara bolca rızık verirdi, gökten ve yerden bolluk ve bereket kapılarını açardı. Ağaçlar bol meyve verir, tarlalardan çok mahsul alırlardı. Onları olgunlaşmış meyve bahçeleriyle rızıklandırır, böylece hem o ağaçların başlarından meyve toplarlar, hem de yere düşenlerden istifade ederlerdi.

Allahu Teâlâ bu ayetle beyan etti ki, onların böyle nimetlerden mahrum kalmaları küfür ve isyanlarının uğursuzluğu nedeniyledir, yoksa ilâhî feyizde bir kusur olmasından değildir.

مِّنْهُمْ أُمَّةٌ مُّقْتَصِدَةٌ “Onlardan orta yolu tutan bir ümmet vardır.”

Ayette “muktesid ümmet”ten murat, âdil olan, taşkınlık yapmayan, görevlerini tam ifaya çalışanlardır.

Bunlar, Hz. Muhammede (asm) iman etmiş olan kitap ehlidir.

وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ سَاء مَا يَعْمَلُونَ “Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!”

Ayette hayret (taaccüp) manası vardır. Yani, onların ameli ne de kötüdür. Çünkü, inatlaşma, hakkı tahrif etme, ondan yüz çevirme, düşmanlıkta aşırılık gibi kötü ameller yapmaktadırlar.

 

67- يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et.”

Ey Peygamber! Hiç kimseden çekinmeden ve hiçbir şeyden korkmadan Rabbinden sana indirilenlerin hepsini tebliğ et!

وَإِن لَّمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ “Eğer bunu yapmazsan, O’nun risalet görevini yerine getirmemiş olursun.”

Nasıl ki namazın bazı rükünleri terk edilse, o namaz namaz değildir. Onun gibi, sana bildirilenlerin bir kısmını gizlemek, ondan ifade edilenleri de zâyi etmek demektir.

“Kim bir canı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, sanki o bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide, 32)

Ayette bir insanı öldürmenin sanki bütün insanları öldürmek gibi olduğu anlatılmıştır. Benzeri bir üslûb, bu ayette görülmektedir. Şayet Hz. Peygamber, kendisine indirilenin tamamını tebliğ etmezse, sanki hiçbir şey tebliğ etmemiş gibi olacaktır. Çünkü Kitaptan bir kısmını veya tamamını gizlemek, ilâhî cezayı celbetmekte müsavidir.

وَاللّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ Allah, seni insanlardan koruyacaktır..

Ayetin bu kısmı, düşmanların taarruzundan, suikastından Hz. Peygamberin mahfuz kalacağına, taraf-ı ilâhîden bir vaat ve teminattır, ayrıca tebliğe engel olabilecek mazeretleri ortadan kaldırmaktır.[2>

إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ “Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.

Seninle alakalı düşündükleri kötü şeylere imkân vermez, fırsat tanımaz.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Allah beni, mesajlarını iletmek üzere gönderince önce çok daraldım. Allah bana vahyen şöyle bildirdi: “Mesajımı iletmezsen seni azaba düçar ederim.” Ayrıca, korunacağımı da taahhüt etti. Bunun üzerine kuvve-i maneviyem kuvvetlendi.”

Hz. Enesten rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber bu ayet nâzil oluncaya kadar muhafızlar tarafından korunuyordu. Bu ayet inince onlara şöyle dedi: Ey insanlar, artık gidebilirsiniz. Allah beni insanlardan korudu.”

Ayetin zâhiri, indirilenlerin hepsini tebliğ etmeyi gerekli kılar. -Allahu a’lem-, bundan murat “kulların maslahatı olan ve inzali ile onların muttali olmaları istenen her şeyin tebliğ edilmesidir. Çünkü İlâhi sırlardan ifşası haram olanlar da bulunmaktadır.

 

68- قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّىَ تُقِيمُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ De ki: Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncili ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.

Hz. Muhammede iman etmek ve hükmünü izan ile kabul etmek de, bu kitapları ikâme etmeğe dâhildir. Çünkü ilâhî kitapların tamamı O’nu tasdik etmeyi emreder. Mu’cize ise, O’na itaatin vücubunu söyler.

Ayette bildirilen bu ilâhî kitapların ikâmesi, dinin asıllarının yerine getirilmesi ve neshedilmemiş olan fürüatın uygulanmasıdır.

وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا Andolsun ki sana Rabbinden indirilenler, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır.

فَلاَ تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ “Öyle ise o kâfir kavim için üzülme.

Öyleyse, onlara tebliğ edeceğin şeylerle onların tuğyan ve küfürlerinin artmasından mahzun olma. Çünkü, bunun zararı onlara gelecektir.

 

69- إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالصَّابِؤُونَ وَالنَّصَارَى مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وعَمِلَ صَالِحًا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ “Şüphesiz inananlar (müslümanlar), Yahudiler, Sabiîler ve Hristiyanlardan kim Allaha ve ahiret gününe iman eder ve salih amel işlerse, bunlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.

Bunun tefsiri Bakara sûresinde geçti.[3>

 

70- لَقَدْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz aldık.

وَأَرْسَلْنَا إِلَيْهِمْ رُسُلاً Ve onlara peygamberler gönderdik.

Peygamberlerin gönderilmesi, onları uyarmak ve dinleriyle ilgili meseleleri beyan etmek içindir.

كُلَّمَا جَاءهُمْ رَسُولٌ بِمَا لاَ تَهْوَى أَنْفُسُهُمْ فَرِيقًا كَذَّبُواْ وَفَرِيقًا يَقْتُلُونَ Fakat her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürüyorlar.

Peygamberlerin getirdikleri hükümler ve mükellefiyetler, onların hevâ’larına ters şeylerdir.

Ayette, “onların bir kısmına da öldürdüler” demek yerine “öldürüyorlar” denilmesi, geçmişteki bu tür olayları göz önünde cereyan eder tarzda hikâye etmek içindir.

Ayrıca, böyle bir katlin ne derece çirkin – korkunç olduğunu göstermektir.

Keza, böyle bir hâlin geçmişte ve gelecekte onların âdeti olduğuna bir tenbihtir.

Bir de, ayet sonlarında ses uyumuna da bu şekilde müraat edilmiştir.

71- وَحَسِبُواْ أَلاَّ تَكُونَ فِتْنَةٌ “Bir fitne olmayacağını sandılar.”

Yani, İsrailoğulları, peygamberleri öldürmek ve onları yalanlamak sebebi ile kendilerine bir bela ve azap gelmeyecek sandılar.

فَعَمُواْ وَصَمُّواْ “Böylece kör ve sağır kesildiler.”

Bunun sonucu olarak dine karşı veya dinin delillerine ve yol göstermesine karşı kör oldular, buzağıya tapma olayında görüldüğü gibi, hakkı dinlemekten sağır oldular.

ثُمَّ تَابَ اللّهُ عَلَيْهِمْ “Sonra Allah onların tevbesini kabul etti.”

Sonra tevbe ettiler, Allah da tevbelerini kabul etti.

ثُمَّ عَمُواْ وَصَمُّواْ كَثِيرٌ مِّنْهُمْ “Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler.”

وَاللّهُ بَصِيرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ “Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir.”

Allah onların ne yaptıklarını bilir ve amellerine uygun bir şekilde onları cezalandırır.

 

 


[1> Cenab-ı Hak birisine verdiğinde, verdiği bu ikramlar kimsenin dalaletini artırırsa, buna istidraç denilir. Şeklen nimet olmakla beraber, bu verilenler onun azabının artmasına vesile olacaktır. Firavun gibilere verilen dünyevî ikramlar bu türdendir.

[2> Yani, “Ey Peygamber! “Ben bunları tebliğ edersem insanlar bana cephe alır, düşman kesilirler, hayatıma kastederler” deme. Sen, sana indirilenlerin hepsini tebliğ et. Allah Seni insanların şerrinden, suikastından koruyacaktır.”

[3> Bkz. Bakara 62. ayet

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
5. Maide
Gönderi tarihi: 25-05-2012
2,600 kez okundu
Block title
Block content