1- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَوْفُواْ بِالْعُقُودِ “Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine getirin.”
Akitleri yerine getirmek, ahdin gereğini yerine getirmektir.
Ayette uyulması emredilen akitler, Allahın kullarıyla yaptığı ve uymalarını istediği bütün mükellefiyetler olabileceği gibi, insanların kendi aralarında yaptıkları her türlü muamele ve emanet sözleşmeleri de olabilir.
أُحِلَّتْ لَكُم بَهِيمَةُ الأَنْعَامِ “Behimetü’l- en’am, size helâl kılındı.”
Ayet, önceki cümlede emredilen akitleri tafsil etmektedir.
Behime, aklı olmayan canlılara verilen isimdir. “Dört ayaklı hayvan” anlamında da kullanılmıştır.
“Behimetü’l- en’am” şeklinde en’ama nisbet edilmesi beyan içindir. Yani, “koyun, keçi, deve, sığır gibi en’am cinsinden olan hayvanların yenilmesi size helâl kılındı” anlamına gelir. Vahşi sığır cinsi ve ceylan da bu dört türe ilhak edilmiştir.
Behime’den muradın geviş getirmek ve parçalayıcı dişi olmamakta en’ama benzeyen ceylan ve vahşi sığır gibi hayvanlar olduğu da söylenir.
إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ “Ancak okunacak (bildirilecek) olanlar müstesna.”
Ancak, birazdan anlatılacağı üzere, ölü eti, domuz gibi olanlar size haram kılınmıştır.
Veya, haram olduğu size açıklanan behimetü’l-en’am, helâl değildir.
غَيْرَ مُحِلِّي الصَّيْدِ وَأَنتُمْ حُرُمٌ “İhramlı iken avlanmayı helâl saymamanız kaydıyla.”
إِنَّ اللّهَ يَحْكُمُ مَا يُرِيدُ “Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.”
2- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ “Ey iman edenler!”
لاَ تُحِلُّواْ شَعَآئِرَ اللّهِ وَلاَ الشَّهْرَ الْحَرَامَ وَلاَ الْهَدْيَ وَلاَ الْقَلآئِدَ وَلا آمِّينَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّن رَّبِّهِمْ وَرِضْوَانًا “Allah’ın şeairine saygısızlık etmeyin. Haram aya, hac kurbanına, bu kurbanlıklara takılı gerdanlıklara ve Rab’lerinden bir lütuf ve rıza bekleyerek Kabe’ye yönelenlere de (saygısızlık etmeyin).”
Burada “Allahın şeairi”nden maksat, hac ibadetinin esaslarıdır. Bunlara “menasikü’l-hacc” denilir.
Şeair kelimesi “şeîra” kelimesinin çoğuludur. Bu ise, şiar, yani alamet kılınan şeylerdir. Hacda yapılan ibadetler ve haccın Ka’be, Müzdelife gibi mekânlarına “Allahın şeairi” denilmesi, bunların haccın alâmetleri ve ibadetin sembolleri olması cihetiyledir.
Şeairden muradın “din” olduğu da söylenmiştir. Cenab-ı Hak şöyle bildirir.
“Ve kim Allah’ın şeairine saygı gösterirse, şüphesiz o kalplerin takvasındandır.” (Hacc, 32)
Keza, Allahın şeairinden muradın, kulları için belirlediği farzları olduğu da söylenmiştir.
“Haram aya.”
Haram ayda savaşarak veya o haram ayları keyfinize göre değiştirerek ihlalde bulunmayın.
“Hac kurbanına.”
Ka’beye adanmış kurbanlıklar konusunda da Allahın hükümlerini ihlal etmeyin.
“Bu kurbanlıklara takılı gerdanlıklara.”
Ve özellikle o adanmış hayvanlardan kurbanlık olduğunu gösteren gerdan sahibi olanlara… Bunun kurbanlık olana atfedilmesi, daha ziyade ihtimam gösterilmesi açısındandır. Çünkü, bunlar daha itibarlıdır.[1>
Veya, ayette yasaklanan durum doğrudan doğruya o gerdanlıkların kendileridir. Bundan nehyetmek, kurbanlık hayvanlara taarruzdan etkili bir şekilde yasaklamayı ifade eder. Bunun bir benzeri, “…zînetlerini göstermesinler.” (Nur, 31) ayetidir.[2>
Ayette geçen “Galâid” kelimesi “gılade” kelimesinin çoğuludur. Bu kelime, kurbanlık olduğu bilinsin de kendisine taarruz edilmesin diye hayvana takılan alametleri ifade eder.[3>
“Ve Rab’lerinden bir lütuf ve rıza bekleyerek Kabe’ye yönelenlere de (saygısızlık etmeyin).”
Ka’beyi ziyaret için gelenlere engel olmayın.
“Rab’lerinden bir lütuf ve rıza bekleyerek yönelenlere”
Bu kısım, öncekinin sıfatı olmayıp, onların hâlini beyan eder. Yani, Rablerinin lütfunu ve rızasını arar oldukları halde Kabeyi ziyarete gelenlere engel olmayın. Bu durumda olanlara saldırılmaz, kendilerine engel olunmaz.
وَإِذَا حَلَلْتُمْ فَاصْطَادُواْ “İhramdan çıktığınızda avlanın.”
İhramda iken avlanma yasağı vardır. Bu ise, ihramdan çıktıktan sonra avlanmaya izin olduğunu gösterir. Buradaki emir, ibaha bildirir. Yani “ihramdan çıktığınızda avlanın” denilmesi, “isterseniz avlanabilirsiniz” demektir.
Ancak, bu misalden hareketle “yasaktan sonra gelen emir mubahlık ifade eder” şeklinde genelleme yapmak uygun değildir.[4>
وَلاَ يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ أَن صَدُّوكُمْ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ أَن تَعْتَدُواْ “Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye bir kavme beslediğiniz kin, sakın ha sizi haddi aşmaya sevk etmesin.”
Bir kavmin size olan şiddetli buğzu ve düşmanlığı veya sizin onlara olan şiddetli buğz ve düşmanlığınız onlara karşı haddi aşmaya sizi sevk etmesin.
Mekke müşrikleri Hudeybiye barışının meydana geldiği olayda Müslümanları Mescid-i Harama girmekten alıkoymuşlardı.
وَتَعَاوَنُواْ عَلَى الْبرِّ وَالتَّقْوَى “İyilik ve takva üzere yardımlaşın.”
وَلاَ تَعَاوَنُواْ عَلَى الإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ “Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.”
وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun.”
إِنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Çünkü Allah’ın azabı çok şiddetlidir.”
3- حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ “Ölü (ölmüş hayvan) size haram kılındı:”
Birinci ayette, “Behimetü’l- en’am, size helâl kılındı. Ancak okunacak (bildirilecek) olanlar müstesna” denilmişti. Burada ise, haram kılınanlar beyan edilmeye başlandı.
Ayette geçen “meyte”, kesilmeden ölen hayvanların haramlığını bildirir.
وَالْدَّمُ “Kan.”
Başka bir ayette, yasaklanan kanın “akıtılmış kan,” (dem-i mefsuh) olduğu ifade edilir. Cahiliye insanı, kanı bağırsaklara koyup kızartırlar ve yerlerdi.
وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ “Domuz eti.”
وَمَا أُهِلَّ لِغَيْرِ اللّهِ بِهِ “Allah’tan başkası adına boğazlanan hayvan.”
Hayvanı keserken “Lât adına, Uzza adına” demek gibi Allahın adı dışında bir isimle kesilen hayvanlar.
وَالْمُنْخَنِقَةُ “Boğulmuş hayvan.”
وَالْمَوْقُوذَةُ “Darbe sonucu ölmüş hayvan.”
Odun, taş gibi bir şeyle vurulup ölen hayvan.
وَالْمُتَرَدِّيَةُ “Yüksekten düşerek ölmüş hayvan.”
وَالنَّطِيحَةُ “Boynuzlanarak ölmüş hayvan.”
وَمَا أَكَلَ السَّبُعُ “Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvan.”
Bu ifade, av hayvanlarının avladıkları hayvanın etinden yemeleri durumunda, bu etin de helâl olmadığına delâlet eder.
إِلاَّ مَا ذَكَّيْتُمْ “Ancak bunlardan henüz canı çıkmamış iken kestikleriniz helaldir.”
Yani, bütün bu hallerde yetişip de boğazlarsanız, o hayvanın eti helâl olur.
Bu istisnanın, vahşi hayvanların yemesinden istisna olduğu da söylenmiştir.
Ayet metninde geçen “tezkiye”, bıçak gibi bir aletle hayvanın boğazının kesilmesidir.
وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ “Dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan.”
Bunlar, Kabe’nin etrafına dikilmiş taşlardı. Bunların orada kurban kesiyorlar ve bunu Allaha yakınlık vesilesi sayıyorlardı. Ayet metnindeki “nusub” ifadesinden muradın “putlar” olduğu da söylenmiştir.
وَأَن تَسْتَقْسِمُواْ بِالأَزْلاَمِ “Bir de fal oklarıyla kısmet aramanız (size haram kılındı).”
Cahiliye Arabları bir işi yapmak istediklerinde üç fincanla fala bakıyorlardı. Bunlardan birinde “Rabbim bana emretti”, diğerinde “Rabbim beni yasakladı” yazıyor üçüncüsü ise boş bulunuyordu. Emreden fincan çıktığında yapıyorlar, yasaklayan çıktığında kaçınıyorlardı. Boş çıktığında ise, yeni baştan başlıyorlardı.
ذَلِكُمْ فِسْقٌ “İşte bütün bunlar fısktır.”
Bu şekilde fal yoluyla kaderini anlamaya çalışmak, elbette Allaha itaatten çıkmaktır. Böyle bir yolla, bir şeyin hayırlı olup olmadığı anlaşılmaz.
Böyle bir yol ile “Rabbim bana emretti”, veya “Rabbim beni yasakladı” demek, şayet “Rab” ile Allah kastedilirse Allaha bir iftira olur, put kastedilirse de cehâlet ve şirk olur.
الْيَوْمَ يَئِسَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمْ “Bugün kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler.”
“Bugün” ifadesinden maksat, bizatihi o gün olmayıp şimdiki ve gelecek zamanlardır. Bizâtihi o günün kendisi olduğunu söyleyenler de olmuştur.
Sebeb-i Nüzûl
Bu ayet Hz. Peygamberin Veda haccında, Cum’a günü ikindiden sonra inmiştir. Bu şekilde din tamamlanmış, kâfirler size galip gelmekten veyaburada ve başka ayetlerde bildirilen haram şeyleri sizin helâl sayıp da dininizi ibtal etmelerinden ve dininizden dönmenizden ümitlerini kesmişlerdir.
فَلاَ تَخْشَوْهُمْ “Artık onlardan korkmayın.”
وَاخْشَوْنِ “Benden korkun.”
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ “Bugün dininizi kemale erdirdim.”
Size nusret vererek ve dininizi diğer bütün dinlere üstün kılarak dininizi kemâle erdirdim.
Dinin kemâle erdirilmesi, inanç esaslarının, dinin usullerinin ve içtihad kanunlarının bildirilmesi şeklinde de olabilir.
وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي “Size olan nimetimi tamamladım.”
Bu,
-Hidayet ve tevfikle,
-Veya dinî kemâle erdirerek,
-Veya Mekkenin fethi ile,
-Veya cahiliye alâmetlerinin kaldırılmasıyla olabilir.
Ayetin bu kısmı, daha önce bildirilen haramlarla alakalıdır. Yani, haram olduğu bildirilen bu şeyler de, dinle alakalı hükümlerdir. Bunların bildirilmesiyle dindeki hükümler tamamlanmış, din kemâlini bulmuştur.
وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا “Ve din olarak size İslâm’ı seçtim.”
فَمَنِ اضْطُرَّ فِي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِّإِثْمٍ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Artık kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden yerse), şüphesiz ki Allah Ğafur –Rahimdir.”
“Şüphesiz ki Allah Ğafur –Rahim’dir.”
İşte, her kim -şiddetli ihtiyaç halinde ve günaha meyletmeksizin- bu haram kılınanlardan yemeye muzdar kalsa, şüphesiz Allah Ğafur –Rahim’dir, onu bağışlar ve ona merhamet eder.
“Fakat talip olmaksızın ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yemek zorunda kalırsa, şüphesiz Rabbin Ğafur – Rahîm’dir.” (En’am, 145) ayetinde, bu gibi muzdar haller için iki esas getirilir:
1-Bu haram şeylere doğrudan talip olmamak.
2-Zaruret mikdarıyla yetinmek.
Yoksa, mesela lezzet için yese veya ruhsat verilen miktarı aşsa, mes’ul olur.
4- يَسْأَلُونَكَ مَاذَا أُحِلَّ لَهُمْ “Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar.”
Onların sormuş oldukları, kendilerine helâl kılınan yiyeceklerdir. Sanki, haram kılınanlar onlara okunduğunda, nelerin helâl kılındığını sormuşlardır.
قُلْ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ “De ki: Size temiz ve hoş olan şeyler helâl kılındı.”
Ayet metnindeki tayyibattan murat, selim fıtratın çirkin görmediği ve tiksinmediği şeylerdir. Bu ifadenin mefhum-u muhalifinden “habis şeylerin” haram kılındığı anlaşılır.[5> Haram olduğu hakkında bir nass veya kıyas olmayanlar, tayyibattan sayılır.
وَمَا عَلَّمْتُم مِّنَ الْجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ اللّهُ “Bir de Allah’ın size öğrettiği şeylerle eğitip alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar).”
Ayette geçen “cevarih”, köpek ve atmaca gibi avda kullanılan hayvanlardır.
Ayet metnindeki “mükellebîne” ifadesi, eğitim vermeyi ifade eder. Av işinde genelde köpek kullanıldığından, bu kelime de “köpek” anlamına gelen “kelp” kelimesinden türetilmiştir.
Keza, “kelp” kelimesi her yırtıcı hayvan için de kullanılmaktadır. Mesela Hz. Peygamber (asm) Ebu Lehebin oğlu Utbe için beddua ederken “Allahım, kelplerinden bir kelbi ona musallat kıl” demiş, bir arslan onu parçalamıştır.
“Bir de Allah’ın size öğrettiği şeylerle”
Çünkü, onların eğitimi ile ilgili bilgi, Allahın ilhamı iledir. Akıl ile bulunan bazı metotlar, bu ilmin Allahtan olmasına engel değildir. Çünkü, akıl Allahtan bir hediyedir. Sahibinin göndermesiyle av hayvanının gitmesi, “dur” demesiyle durması, çağırmasıyla yönlendirilmesi, avı yakalaması ve yememesi, hep Allahın talimine dayanan şeylerdir.
فَكُلُواْ مِمَّا أَمْسَكْنَ عَلَيْكُمْ “Avcı hayvanların sizin için tuttuklarından yiyin.”
Av hayvanının yemediği avdan yiyin.
Hz. Peygamber Adiy Bin Hateme şöyle der: “Av hayvanı, tuttuğu avdan yerse, sen ondan yeme. Çünkü o avı kendisi için tutmuştur.”
Ekser fıkıh âlimleri bu hadise dayanarak, av hayvanının yediği av etinden yemenin haram olduğunu söylerler.
Bazısı ise şöyle der: Bu şart, av hayvanı olarak kullanılan kuşlarda aranmaz, çünkü bu dereceye gelinceye kadar onları eğitmek çok zordur.
Diğerleri ise, “mutlak manada yememe şartı yoktur. Av hayvanının tuttuğu yenilir” derler.
وَاذْكُرُواْ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ “(Av için salarken) üzerine Allah’ın adını zikredin.”
Yani, “o av hayvanlarını ava salarken Allah adını anarak salın, veya size tutup getirdiklerini Allah adıyla kesin.”
وَاتَّقُواْ اللّهَ Allah’tan korkun.”
إِنَّ اللّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ “Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”
5- الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ “Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı.”
وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ حِلٌّ لَّكُمْ “Ehl-i kitabın yiyecekleri size helâldir.”
Ehl-i kitabın taamının helâl olması, hem kesilen hayvanların etlerini, hem de diğer yiyecekleri içine alır. Ehl-i kitap ifadesi, Yahudi ve Hristiyanları içine alan genel bir ifadedir.
Ancak Hz. Ali, Beni Tağlib Hristiyanlarını istisna etmiş ve şöyle demiştir: “Onlar Hristiyanlık dini üzere değiller, Hristiyanlıktan içki içmekten başka bir şey almadılar.”
Bu meselede Mecusiler ehl-i kitaptan sayılmazlar. Hz. Peygamber onlarla ilgili şöyle bildirmiştir:
“Onlara ehl-i kitap muamelesi yapın. Ama onların kadınlarıyla evlenmeyin, kestiklerini de yemeyin.”
وَطَعَامُكُمْ حِلُّ لَّهُمْ “Sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.”
Böyle olunca, onlara yedirmenizde, onlara satmanızda bir sorumluluk yoktur. Eğer sizin taamınız onlara haram olsaydı, satmanız da caiz olmazdı.
وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ “Mü’min kadınlardan muhsanat olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden (Ehl-i kitab’tan) muhsanat olan kadınlar da, kendilerine mehirlerini vermeniz, onlarla evlenip zina etmemeniz ve gizli dost tutmamanız kaydıyla size helâldir.”
Burada “muhsanat” ile ifade edilen kadınlar, “hür kadınlar veya iffetli kadınlar” anlamındadır. Bu özellikte olanlarla evlenmenin nazara verilmesi, daha evlâ olana sevk etmek içindir.
Kitap ehlinden olan kadın, harbî de olsa evlenilebilir. İbnu Abbas ise, “harbî olan ehl-i kitap kadınlarla evlenmek helâl değildir” der.
وَمَن يَكْفُرْ بِالإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ “Her kim imanı inkâr ederse, ameli boşa gider.”
Burada imandan murat, İslâmın hükümleri ve küfürden murat ise, bunları inkâr etmek ve bunlardan kaçınmaktır.
وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ “Ve o, ahirette ziyana uğrayanlardandır.”
[1> Yani, Kabeye kurban için adanmış hayvanlara engel olmayın, hele hele onlardan kurban olduklarına alamet takılanlara hiç engel olmayın.
[2> Kadınlarla ilgili “… zînetlerini göstermesinler” ifadesi “zînet yerlerini göstermesinler” anlamına geldiği gibi, kurbanlık hayvanlara takılan gerdanlıklara gösterilmesi istenen hürmet, kurbana hürmet edilmesini istemektir.
[3> Mesela, ülkemizde kurbanlık hayvanlara kına sürülür. Birisinin hayvanını çalmak suçtur, günahtır. Ama kınalı bir kurbanlığı çalmak daha büyük bir günahtır.
[4> Çünkü emir, genelde vücup ifade eder. Aslında mubah olan bir şey yasaklanmış ve bir süre sonra “haydi yapın” denilmişse, “artık yapabilirsiniz” manasına gelir. Ama özel durumlarda “mutlaka yapın” şeklinde bir mana da söz konusu olabilir.
[5> Mefhum-u muhalif, bir sözün ters anlamına denilir. Mesela “Allah çalışanı sever” dediğimizde “çalışmayanı ise sevmez” manasına bir işaret vardır.