131. DERS (Tevbe Suresi, 81 - 89) Tebük Seferi-6

81- فَرِحَ الْمُخَلَّفُونَ بِمَقْعَدِهِمْ خِلاَفَ رَسُولِ اللّهِ “Seferden geri kalanlar (münafıklar) Allah Resûlünün hilafına oturup kalmalarına sevindiler.”

وَكَرِهُواْ أَن يُجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ “Ve mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar.”

Onlar, Allaha itaat ile mallarıyla ve canlarıyla cihad etmek yerine, gevşekliği ve rahatı tercih ettiler.

Ayette, mal ve canını Allahın rızasını tahsil uğrunda feda etmek yerine rahata talip olan mü’minlere de bir tariz vardır.

وَقَالُواْ لاَ تَنفِرُواْ فِي الْحَرِّ “Bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler.”

Münafıklar bunu birbirlerine söylemiş olabilirler, mü’minleri durdurmak için onlara da söylemiş olabilirler.

قُلْ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرًّا “De ki: Cehennem ateşi daha sıcaktır.”

Ama siz bu muhalefetle cehennem ateşini yazın sıcaklığına tercih ettiniz.

لَّوْ كَانُوا يَفْقَهُونَ “Keşke anlasalardı!”

Varacakları yerin cehennem olacağını keşke bilselerdi!

Veya oranın nasıl bir yer olduğunu bilselerdi, rahatı Allaha itaate karşı tercih etmezlerdi.

 

82- فَلْيَضْحَكُواْ قَلِيلاً وَلْيَبْكُواْ كَثِيرًا جَزَاء بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ “Kazandıklarının cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.”

Ayet, dünya ve ahirette akıbetlerinin ne olacağını haber vermektedir. Bunun mutlaka olacağını ifade için geniş zaman sığası ile ifade etmek yerine, emir sığasıyla bildirdi.

Gülmek ve ağlamak, sürur ve gamdan kinaye de olabilir. “Az” ifadesinden murat, bunun hiç olmamasıdır. Yani, “az gülsünler” ifadesi “gülmesinler” demektir.

 

83- فَإِن رَّجَعَكَ اللّهُ إِلَى طَآئِفَةٍ مِّنْهُمْ فَاسْتَأْذَنُوكَ لِلْخُرُوجِ فَقُل “Eğer Allah seni onlardan bir grubun yanına döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki:”

Ayette “onlardan” ifadesiyle Tebük seferine katılmayan münafıklar kastedilmiştir. Ayrıca, Medinede kalanların hepsi münafık da değildi.

İşte, Medineye varırsan ve oradaki münafıklar başka bir sefer için çıkmaya izin isterlerse, onlara de ki:

لَّن تَخْرُجُواْ مَعِيَ أَبَدًا “Benimle birlikte artık asla çıkamazsınız.”

وَلَن تُقَاتِلُواْ مَعِيَ عَدُوًّا “Ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla savaşamazsınız.”

Ayetin nehiy manasında ihbarda bulunması daha etkili bir anlatım içindir.

إِنَّكُمْ رَضِيتُم بِالْقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٍ “Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz.”

Ayet, önceki hükmün sebebini beyan eder. Onların mücahitler divanından düşürülmesi, birinci defa Tebük seferine çıkmada geride kalmalarına bir cezadır.

فَاقْعُدُواْ مَعَ الْخَالِفِينَ “Şimdi de geri kalanlarla birlikte oturun.”

Geride kalan kadınlar, çocuklar gibi siz de kalın, çünkü cihada layık değilsiniz.

 

84- وَلاَ تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِّنْهُم مَّاتَ أَبَدًا “Ve onlardan ölen birinin asla namazını kılma.”

Münafıkların reisi İbnu Selûl, hastalandığında Hz. Peygamberi çağırdı. Hz. Peygamber geldiğinde kendisi için istiğfarda bulunmasını, kendi elbisesini kefen olarak kullanmasını ve cenaze namazını kıldırmasını istedi. Öldüğünde Hz. Peygamber, onun tekfininde kullanılmak üzere elbisesini gönderdi ve cenaze namazını kıldırmak üzere yola çıktı, ayet nazil oldu. Ayetin cenaze namazını kıldırdıktan sonra indiği de rivayet edilir.

Ayette cenaze namazından nehiy olmakla beraber, elbisesini vermekten nehiy gelmemesi şu cihetlerdendir:

-Elbiseyi esirgemek, cömertliğe aykırıdır.

-Ayrıca, Hz. Peygamberin amcası Abbas Bedir savaşında esir olduğunda, İbnu Selûl ona giydirmişti.

Ayette geçen “salât”tan murat, ölüye dua etmek ve istiğfarda bulunmaktır. Kâfir kimseye bunların yapılması yasaktır. Nehiy, küfür üzere ölmek durumundadır.

Ayette ölüm kelimesinden sonra “ebeden” ifadesinin yer almasında şöyle bir incelik söz konusudur: Kâfir artık ölmüştür, onun yeniden diriltilmesi nimet görmesi için değil, azap görmesi için olduğundan, sanki diriltilmemiş olacaktır.9

وَلاَ تَقُمْ عَلَىَ قَبْرِهِ “Ve kabrinin başına gidip durma.”

Onun kabrinde defin veya ziyaret gibi bir amaçla durma.

إِنَّهُمْ كَفَرُواْ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ “Çünkü onlar Allah’ı ve Rasûlünü inkâr ettiler.”

وَمَاتُواْ وَهُمْ فَاسِقُونَ “Ve fasık olarak öldüler.”

Ayetin bu kısmı, nehyin illetini veya ebedi ölümlerinin sebebini beyan eder.

 

85- وَلاَ تُعْجِبْكَ أَمْوَالُهُمْ وَأَوْلاَدُهُمْ “Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin.”

Böyle bir emrin gelmesi önemlidir. Çünkü gözler mal ve evlada tamah eder, nefisler bunlara gıpta ile bakar.

إِنَّمَا يُرِيدُ اللّهُ أَن يُعَذِّبَهُم بِهَا فِي الدُّنْيَا “Allah, bunlarla (mal ve evlatla) ancak, dünyada kendilerine azap etmeyi istiyor.”

وَتَزْهَقَ أَنفُسُهُمْ وَهُمْ كَافِرُونَ “Bir de canlarının kâfir olarak çıkmasını.”

 

86- وَإِذَآ أُنزِلَتْ سُورَةٌ أَنْ آمِنُواْ بِاللّهِ وَجَاهِدُواْ مَعَ رَسُولِهِ اسْتَأْذَنَكَ أُوْلُواْ الطَّوْلِ مِنْهُمْ “Allah’a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihad edin” diye bir sûre indirildiğinde, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler.”

Yani, kâfirin ebedi hayatı vardır, ama bu hayat hep azapla geçeceğinden sanki hayat değildir. Zor şartlarda yaşayanların zaman zaman “bizimki de hayat mı? Sen buna yaşamak mı diyorsun?” dedikleri duyulur.

“Bir sûre indirildiğinde” ifadesi müstakil bir sûre olabileceği gibi, sûrenin bir kısmı da olabilir.

Ayet metnindeki “Ulu’t-tavl”, geniş imkân sahibi kimselerdir.

وَقَالُواْ ذَرْنَا نَكُن مَّعَ الْقَاعِدِينَ “Ve bizi bırak da oturup kalanlarla birlikte olalım” dediler.

 

87- رَضُواْ بِأَن يَكُونُواْ مَعَ الْخَوَالِفِ “Geride kalan kadınlarla birlikte olmaya razı oldular.”

وَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ “Ve kalpleri mühürlendi.”

فَهُمْ لاَ يَفْقَهُونَ “Artık onlar anlamazlar.”

Dolayısıyla artık onlar cihadın önemini, Peygamberle beraber olmanın nasıl bir saadet ve cihaddan geri kalmanın nasıl bir şekavet olduğunu anlamazlar.

 

88- لَكِنِ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ جَاهَدُواْ بِأَمْوَالِهِمْ وَأَنفُسِهِمْ “Fakat peygamber ve beraberindeki mü’minler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler.”

Şu münafıklar her ne kadar geride kalsalar ve cihad etmeseler de, onlardan hayırlı olanlar cihadlarını yapmışlardır.

وَأُوْلَئِكَ لَهُمُ الْخَيْرَاتُ“İşte onlardır hayırlara nail olanlar.”

Dünya ve ahiretin faydaları bunlar içindir.

Dünyada zafer ve ganimetle, ahirette cennet ve ikrama mazhariyetle nimetlendirileceklerdir.

Ayetteki “hayrat”tan muradın huriler olduğu da söylenir.

Çünkü (Rahmân, 70) de hurilerden bu kelime ile bahis vardır.

وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ“İşte onlardır felaha erenler.”

 

89- أَعَدَّ اللّهُ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ “Allah onlara, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı.”

خَالِدِينَ فِيهَا “İçlerinde ebedi kalacaklar.”

ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ “İşte büyük kurtuluş budur.”

Ayet, onlara ahirette verilecek hayırlı şeyleri beyan eder.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
9. Tevbe
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,381 kez okundu
Block title
Block content