128. DERS (Tevbe Suresi, 61 - 66) Tebük Seferi-3

61- وَمِنْهُمُ الَّذِينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ“Onlardan öyleleri var ki, Peygamber’i incitiyorlar.”

وَيِقُولُونَ هُوَ أُذُنٌ “Ve “O bir kulaktır” diyorlar.”

“O her söyleneni dinleyen ve tasdik eden bir kulak” diyorlar.

“Kulak” denilmesi mübalağa içindir. Sanki O, çokça kulak vermesi hasebiyle tamamen bir kulak sayılmıştır. Benzeri bir yaklaşımla casusa da “göz” denilir.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre münafıklar şöyle demişlerdi: “Muhammed, dinleyen bir kulak. Dilediğimizi deriz, sonra O’na varırız, O da bizim dediğimizi tasdik eder.”

قُلْ أُذُنُ خَيْرٍ لَّكُمْ “De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır.”

“Evet, O bir kulaktır. Lakin O’nu kınadıkları şekilde değil, hayrı dinleyen ve kabul eden bir kulaktır.”

Ardından bunu şöyle tefsir etti:

يُؤْمِنُ بِاللّهِ “Allah’a inanır.”

O Peygamber, vasıl olduğu delillerle Allahı tasdik eder.

وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِينَ “Mü’minlere güvenir.”

Onların halis niyetini bilip tasdik eder.

وَرَحْمَةٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ مِنكُمْ “Ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir.”

O, sizden iman izhar edenleri kabul etmesi, sırrını açığa çıkarmaması yönüyle bir rahmettir.

Bunda şu manaya tenbih vardır: Onun sizin sözünüzü kabul etmesi, sizin halinizi bilmemesinden değil, size şefkat ve merhametindendir.

وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّهِ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ“Allah Rasûlünü incitenlere elem dolu bir azap vardır.”

Verdikleri eza sebebiyle, onlar için elîm bir azap vardır.

 

62- يَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَكُمْ لِيُرْضُوكُمْ “Sizi razı etmek için, Allah’a yemin ederler.”

Ey mü’minler! O münafıklar söyledikleri bu söz veya seferden geri durmaları sebebiyle mazeret hususunda size yemin ederler.

وَاللّهُ وَرَسُولُهُ أَحَقُّ أَن يُرْضُوهُ إِن كَانُواْ مُؤْمِنِينَ “Eğer mü’min iseler, Allah ve Rasûlü’nü razı etmeleri daha layıktır.”

Hâlbuki Allah ve Rasulü, taat ve muvafakat ile razı edilmeye daha layıktır.

Ayette Allah ve Rasulünden bahisle beraber, “layıktır” şeklinde müfret zamir getirilmesi şu cihetlerden olabilir:

-İki razı olma olayı, aslında birbirinin lâzımıdır.

-Kelâm, Hz. Peygambere eziyet edilmesi ve O’nun râzı edilmesi hakkındadır.

-Veya kelam şöyle takdir edilebilir: Allah razı edilmeye en layıktır, peygamber de böyledir.

 

63- أَلَمْ يَعْلَمُواْ أَنَّهُ مَن يُحَادِدِ اللّهَ وَرَسُولَهُ فَأَنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِدًا فِيهَا“Allah’a ve Rasûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi?”

ذَلِكَ الْخِزْيُ الْعَظِيمُ “İşte, büyük zillet budur.”

Daimi helak, böyle olan kimse içindir.

 

64- يَحْذَرُ الْمُنَافِقُونَ أَن تُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ سُورَةٌ تُنَبِّئُهُمْ بِمَا فِي قُلُوبِهِم “Münafıklar, onlara kalplerinde olanı tek tek haber verecek bir sûrenin indirilmesinden sakınırlar.”

“Onlara”

Münafıklar, kalplerinde ne olduğunu haber veren, perdeyi üzerlerinden kaldıran bir sûrenin mü’minlere inmesinden sakınırlar.

Zamirin münafıklara raci olması da caizdir. Yani münafıklar, kendileri hakkında, kendi niyetlerini açığa çıkaran bir sûre inmesinden rahatsız olurlar. Çünkü onlar hakkında inen, okunması ve kendi aleyhlerinde kullanılması cihetiyle, onların zararınadır. Bu, onların küfürlerinde de mütereddit olduklarına, Hz. Peygamberin durumu hakkında net bir hükme varamadıklarına delalet eder.

Denildi ki: Ayetin üslûbu, emir manasında haberdir. Yani, “o münafıklar kendileri hakkında bir sûre inmesinden sakınsınlar!”

Denildi ki: Onlar kendi aralarında istihza yollu “ya hakkımızda sırlarımızı açığa vuran bir sûre inerse” diyorlardı.

قُلِ اسْتَهْزِؤُواْ “De ki: Alay edin bakalım!”

إِنَّ اللّهَ مُخْرِجٌ مَّا تَحْذَرُونَ “Şüphesiz Allah, sakındığınız o şeyi ortaya çıkaracaktır.”

 

65- وَلَئِن سَأَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ “Eğer kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lâfa dalmıştık ve oynuyorduk” derler.”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, münafıklardan bir grup Tebük seferinde İslâm ordusu içinde Hz. Peygamber hakkında şöyle dediler: “Şu adama bakın, Şamın saraylarını ve kalelerini fethetmek istiyor, heyhat, heyhat!”

Allahu Teâlâ onların dediklerini Hz. Peygambere haber verdi. O da onları çağırdı. “Şöyle şöyle dediniz” dedi. Onlar ise inkâr ile “Vallahi öyle bir şey olmadı. Ne senin hakkında bir şey dedik ne de ashabın hakkında. Lakin bu uzun yolda sefer daha rahat geçsin diye kendi aramızda şakalaşıyorduk” dediler.

قُلْ أَبِاللّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِؤُونَ “De ki: Allah’la, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi alay ediyordunuz?”

Yani, bunlar hakkında şakayla da olsa istihza olmaz.

Ayet, onların yalandan mazeretlerinin bir kıymet ifade etmediğini anlatır.

 

66- لاَ تَعْتَذِرُواْ “Boşuna özür dilemeyin.”

Özür beyanıyla meşgul olmayın. Çünkü bunun yalandan bir özür olduğu bellidir.

قَدْ كَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ “İmanınızdan sonra küfre girdiniz.”

Daha evvelinde iman izhar etmişken, Hz. Peygamberi üzmekle ve O’nun aleyhinde konuşmakla küfür izhar etmiş oldunuz.

إِن نَّعْفُ عَن طَآئِفَةٍ مِّنكُمْ نُعَذِّبْ طَآئِفَةً بِأَنَّهُمْ كَانُواْ مُجْرِمِينَ “İçinizden bir kısmını affetsek bile, mücrim oldukları için bir kısmını azaplandıracağız.”

Tevbe ve samimiyetleri veya eza etmek ve dalga geçmekten sakınmaları sebebiyle sizden bir taifeyi bağışlasak da, münafıklıkta ısrar eden veya eza ve istihzaya atılanları cezalandıracağız.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
9. Tevbe
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,457 kez okundu
Block title
Block content