125. DERS (Tevbe Suresi, 38 - 42) Cihada Teşvik

38- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ “Ey iman edenler! Size ne oldu?”

إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ “Size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız.”

Sebeb-i Nüzûl

Bu, Tebük seferinde olmuştu. Tebük seferi Taif’ten dönüşte gerçekleşti. Mevsim yaz idi, gidilecek mesafe uzak ve düşman da sayıca çoktu. Bu yüzden bu sefere çıkmak Müslümanlara zor geldi.

أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ “Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz?”

Ahirete ve nimetlerine bedel, yoksa dünya hayatına razı mı oldunuz?

 فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ “Oysa dünya hayatının metaı, ahiret yanında ancak pek az birşeydir.”

 

39- إِلاَّ تَنفِرُواْ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا أَلِيمًا “Eğer sefere çıkmazsanız, Allah elem dolu bir azap ile sizi cezalandırır.”

Bu, bir kıtlık veya düşmanın galip gelmesi olabilir.

وَيَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْ “Ve yerinize sizden başka bir kavim getirir.”

Eğer siz Allah yolunda sefere çıkmazsanız, Allah Yemen ehli ve İran halkı gibi itaatkâr olanları sizin yerinize getirir.

وَلاَ تَضُرُّوهُ شَيْئًا “Ve O’na hiçbir zarar veremezsiniz.”

Sizin işi ağırdan almanız Onun dininin galip gelmesine zarar vermez. Çünkü O, her şeyden müstağnidir, hiçbir meselede yardıma ihtiyacı yoktur.

“Ona hiçbir zarar veremezsiniz” ifadesindeki zamir, Hz. Peygambere de raci olabilir. Yani, siz sefere çıkmamakla Peygambere zarar veremezsiniz. Çünkü Allah O’na korumayı ve yardımı/ zaferi vaat etti. O’nun vaadi ise haktır.

وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Allah, her şeye kadirdir.”

Her şeye gücü yetiği için elbette sebepleri değiştirmeye ve medet olmadan zafer vermeye de kâdirdir. Ayetin devamı buna bir misaldir:

 

40- إِلاَّ تَنصُرُوهُ فَقَدْ نَصَرَهُ اللّهُ “Eğer siz Ona (Peygamber’e) yardım etmezseniz, Allah Ona yardım etmişti.”

Şayet siz O’na yardım etmezseniz., Allah geçmişte yardım ettiği gibi gelecekte de yardım eder.

إِذْ أَخْرَجَهُ الَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ اثْنَيْنِ “Hani o inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke’den) çıkarmıştı.”

Peygamberin yanında sadece bir kişi vardı. Şayet siz Ona yardım etmezseniz, Allah O’na zaferi vacip kılmıştır. Ona burada anlatılan zor durumda yardım ettiği gibi, elbette başka durumlarda da zillete maruz bırakmaz.

Ayette Hz. Peygamberin vatanından çıkarılmasının kâfirlere nisbet edilmesi, buna sebebiyet vermelerindendir. Çünkü O’nu öldürmeye veya çıkarmaya kesin niyetlenmişlerdi. Allah da vatanından çıkmasına izin verdi.

إِذْ هُمَا فِي الْغَارِ “Hani o ikisi mağarada idiler.”

Ayette bahsi geçen yer, Sevr dağının tepesinde küçük bir mağaradır. Bu dağ Mekke’nin sağ tarafında yer alır.

إِذْ يَقُولُ لِصَاحِبِهِ“Hani o arkadaşına şöyle diyordu.”

Hz. Peygamberin bu mağaradaki arkadaşı Ebu Bekirdir (r.a.).

لاَ تَحْزَنْ إِنَّ اللّهَ مَعَنَا“Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir.”

“Allah, korumasıyla ve yardımıyla bizimle beraberdir.” Rivayete göre, müşrikler iz sürerek mağaranın üstüne kadar geldiler. Hz. Ebubekir, Hz. Peygambere üzüldü. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: “Üçüncüleri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyorsun?”

Allahu Teâlâ onlara mağarayı göstermedi, etrafında dolaştılar, ama onu göremediler.

Denildi ki: Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir mağaraya girdiklerinde Allah iki güvercin gönderdi. Bunlar, mağaranın alt kısmını yuva edinip yumurtladılar. Örümcek de mağaranın üzerine ağını ördü.

فَأَنزَلَ اللّهُ سَكِينَتَهُ عَلَيْهِ “Allah da ona sekinesini indirdi.”

Burada zamir hem Hz. Peygambere, hem de Hz. Ebu Bekire râci olabilir. Ebubekire râci olması daha açıktır, çünkü sıkıntıdaydı.

وَأَيَّدَهُ بِجُنُودٍ لَّمْ تَرَوْهَا “Sizin görmediğiniz birtakım ordularla onu destekledi.”

“Görülmeyen ordular” meleklerdir. Allah, peygamberini mağarada korumak için onları gönderdi.

Veya murat, Cenab-ı Hakkın düşmana karşı Bedir, Hendek ve Huneyn savaşında melekler göndermesi de olabilir. Bu durumda bu cümle, ayetin başındaki “Allah O’na yardım etmişti” cümlesine atfedilmiş olur.

وَجَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِينَ كَفَرُواْ السُّفْلَى “İnkâr edenlerin kelimesini en aşağıda kıldı.”

Kâfirlerin kelimesi, şirk ve küfre davettir.

وَكَلِمَةُ اللّهِ هِيَ الْعُلْيَا “Allah’ın kelimesi ise, en yücedir.”

Allahın kelimesi ise tevhid ve İslam’a davettir.

Allah bunu, peygamberini kâfirlerin elinden kurtarıp salimen Medineye ulaştırarak yaptı.

Veya Bedir ve benzeri savaşlarda meleklerle teyid ederek yaptı.

Veya genel anlamda, nerede olursa olsun O’nu koruyarak ve yardım ederek yaptı.

“Allahın kelimesi” derken, bu öncesine atıfla nasb ile okunabilecek iken merfu okunmasında Allahın kelimesinin kendi zâtında yüksek olduğunu hissettirmek vardır. Allahın kelimesinden başkası ise, her ne kadar bazan yüksek görülse de, bu yükselişte ne bir sebat vardır ne de bir itibar.

وَاللّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ“Allah, Azîz’dir,  Hakîm’dir.”

İşinde Azîzdir, tedbirinde hikmetlidir.

انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً “İster hafif, ister ağır olarak seferber olun.”

Bu, şu şekillerde olabilir:

-Hoşlansanız da, nefsinize zor gelse de,

-Aileniz az da olsa, çok da olsa,

-Binekli veya yürüyerek,

-Hafif veya ağır silahlarla,

-Sağlam veya hasta iken her hâl u kârda Allah yolunda sefere çıkın.

Sefer emri geldiğinde, âmâ bir zât olan İbnu Ümmi Mektum “Benim de sefere çıkmam gerekiyor mu?” diye sordu. Hz. Peygamber “evet” cevabını verdi. Bunun üzerine “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da güçlük yoktur.” (Nur, 61) ayeti indi.

وَجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ Ve mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin.”

Bunlardan biri veya her ikisi, hangisine imkân bulabilirseniz Allah yolunda cihad ediniz.

ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

Böyle cihad etmeniz, elbette cihadı terk etmenizden sizin için daha hayırlıdır. Eğer hayrın ne olduğunu biliyorsanız, bunun da hayır olduğunu bilirsiniz.

Veya “eğer bunun hayır olduğunu bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır. Çünkü Allahın bunu haber vermesi doğrudur, öyleyse bu hayra koşuşunuz.”

 

42- لَوْ كَانَ عَرَضًا قَرِيبًا وَسَفَرًا قَاصِدًا لاَّتَّبَعُوكَ“Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, mutlaka sana uyarlardı.”

Şayet onların çağrıldığı şey kolay elde edilir dünyevî bir fayda veya orta halli bir sefer olsaydı, Sana muvafakat ederlerdi.

وَلَكِن بَعُدَتْ عَلَيْهِمُ الشُّقَّةُ “Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi.”

Lakin meşakkatle kat edilecek mesafe kendilerine uzak geldi.

وَسَيَحْلِفُونَ بِاللّهِ لَوِ اسْتَطَعْنَا لَخَرَجْنَا مَعَكُمْ “Onlar, “Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık” diye Allah’a yemin edecekler.”

Sen Tebük seferinden döndüğünde, geride kalanlar özür beyan ederek yemin edecekler. “Biz şayet mal ve beden itibariyle müsait olsak elbette sizinle beraber çıkardık” diyecekler.

Bu, Kur’an mu’cizelerindendir. Çünkü vukuundan evvel, olacak olayı haber vermektedir.

يُهْلِكُونَ أَنفُسَهُمْ “Kendilerini helâke sürüklüyorlar.”

Azaba maruz bırakmakla kendilerini helâk ediyorlar.

Ayetin bu kısmı, biraz önce geçen “Allah’a yemin edecekler” kısmından bedeldir. Çünkü yalan yere yemin etmek, nefsi azaba bırakmaktır.

وَاللّهُ يَعْلَمُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ “Allah biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.”

 

Allah onların bu meselede yalancı olduklarını bilmektedir. Çünkü isteseler sefere çıkabilirlerdi.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
9. Tevbe
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,652 kez okundu
Block title
Block content