115. DERS (Enfal Suresi, 29 - 37) Bedir Savaşı-3

29- يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, O size bir furkan verir.”

Ayette geçen “furkan”

-Hak ile batılı ayırt ettirecek kalplerdeki hidayet,

-Mü’minleri aziz, kâfirleri zelil kılmak sûretiyle hak yolda ve batıl yolda olanları birbirinden ayıracak bir yardım,

-Şüphelerden bir çıkış,

-Dünya ve ahirette sakınılan şeylerden bir kurtuluş,

-Veya sizin hâlinizi ortaya çıkaracak, sesinizi yayacak bir zuhur manası taşıyabilir.

وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ “Ve seyyielerinizi örter.”

وَيَغْفِرْ لَكُمْ “Ve sizi bağışlar.”

Denildi ki: Ayette geçen seyyielerden murat küçük günahlardır. Ayetin devamı ise büyük günahlara işarettir.

Denildi ki: Ayetten murat, onların geçmiş ve gelecek günahlarıdır. Çünkü ayet Bedr’e katılanlar hakkındadır. Allah onların geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamıştır.

وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ “Ve Allah büyük lütuf sahibidir.”

Ayet, Allahın onlardaki takvaya mukabil vaat ettiklerinin kendisinden bir lütuf ve ihsan olduğunu; keza, efendinin bir amel karşılığı olarak kölesine nimetler vaat etmesi misali, onların takvasının bunları icap ettirici şeylerden olmadığına bir tenbihtir.

 

30- وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ “Hani bir vakit, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı.”

Ayet, Hz. Peygamber Mekkede iken Kureyş müşriklerinin bir hilesini hatırlatarak, Allahın kurtarma nimetine mukabil şükretmesini hatırlatır.

Bağlayarak veya hapse koyarak veya yaralayıp güçten kuvvetten düşürerek etkisiz hâle getirmek veya Mekkeden çıkarmak istemişlerdi.

Çünkü Ensarın Müslüman olduklarını ve Hz. Peygambere Akabede bîat ettiklerini duyunca Dâru’n-Nedve’de Hz. Peygamber hakkında meşveret ettiler. İblis de aralarına yaşlı bir kişi sûretinde girmişti. Dedi ki: “Ben Necid’denim. Toplandığınızı duydum, sizinle beraber olmak istedim. Benim görüş ve nasihatlerimden asla pişman olmayacaksınız.”

Ebu’l-Buhtari dedi: Benim reyim onu bir eve hapsetmenizdir. Evin pencerelerini kapatırsınız, sadece bir delik bırakır, oradan yiyeceğini ve içeceğini verirsiniz, ta ki ölür gider.”

Yaşlı adam dedi: “Kötü bir görüş. Onun kavminden kimseler gelir, sizinle savaşır, O’nu elinizden kurtarırlar.”

Bunun üzerine Hişam Bin Amr dedi: “Bana göre yapılması gereken O’nu bir devenin sırtına bindirip diyarımızdan çıkarmanızdır. O zaman ne yaparsa artık size zararı olmaz.”

İhtiyar buna da şöyle dedi: “Bu da kötü bir görüş. Başka kavmi ifsad eder. Onlarla size karşı savaşır.”

Ardından Ebu Cehil söze katılıp şöyle dedi: “Bana göre, her kabileden bir genç seçin, bunların her birinin eline keskin bir kılıç verin. Hepsi beraber olup vursunlar. Böylece O’nun diyeti bütün kabilelere taksim edilir, Haşim Oğulları da bütün Kureyş’e karşı cephe alamaz. Diyetini istediklerinde ise, diyetini veririz.”

Yaşlı adam “bu yiğit doğru söyledi” dedi, böylece bu rey üzerine ittifak ettiler. Hz. Cebrail gelip durumu haber verdi. Ve ona hicret etmesini bildirdi. Hz. Peygamber yatağına Hz. Aliyi yatırdı, Hz. Ebubekir ile beraber mağaraya doğru yola çıktı.

وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّهُ “Onlar tuzak kurarlar, Allah da karşılığında tuzak kurar.”

Onlar tuzak kurarlar, Allah da onların tuzağını aleyhlerine çevirerek tuzak kurar.

Veya onları o tuzaklarından dolayı cezalandırır. Veya onlara tuzak kuran kimselerin muamelesini yapar. Mesela onları Bedr’e çıkarır, Müslümanları onların gözünde az gösterir, böylece saldırırlar, ardından da öldürülürler.

وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Ve Allah en hayırlı tuzak kurandır.”

Çünkü Allahın mekri karşısında onların tuzaklarının bir kıymeti yoktur.

Tuzak gibi aslında Allaha nisbeti uygun olmayan şeylerin ayetlerde Allaha isnadı müşakele içindir. Bunlarda bir nevi zemmî vehme getiren bir mana olduğundan, tek başına Allaha ıtlakı caiz değildir.

 

31- وَإِذَا تُتْلَى عَلَيْهِمْ آيَاتُنَا قَالُواْ قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَاء لَقُلْنَا مِثْلَ هَذَا “Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman şöyle dediler: İşittik, dilersek bunun gibisini biz de söyleriz.”

إِنْ هَذَا إِلاَّ أَسَاطِيرُ الأوَّلِينَ “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.”

Bu söz, Nadr Bin Haris’in sözüdür. Bunun hepsine isnad edilmesi, bir kavmin reisinin yaptığının diğerlerine de nispet edilmesi gibidir. Nadr, onların kıssacısı idi.

Veya bu söz, Hz. Peygamber hakkında toplanan kimselerindir. Bu, onların kendilerini son derece büyük görmelerini ve aşırı inatlarını gösterir. Çünkü şayet bunu yapabilseler, bunu demelerine engel olan kimse yoktu, yaparlardı. Kur’an onlara meydan okumuş, yirmi yıl boyunca onların Kur’anın mislini getirmekten aciz olduklarını ilan etmişti. Ama onlar şiddetli kinlerine rağmen özellikle beyan hususunda Kur’anın bir sûresinin mislini getirmeye güç yetiremediler.

 

32- وَإِذْ قَالُواْ اللَّهُمَّ إِن كَانَ هَذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِّنَ السَّمَاء أَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٍ “Bir de şöyle demişlerdi: Allahım, eğer bu Senin katından gelmiş hak ise, üstümüze gökten taş yağdır veya bize çok elim bir azap ver.”

Bu da aynı şekilde, önceki sözün sahibine aittir, inkârda daha ileri bir ifadedir. Rivayete göre Nadr “bu ancak öncekilerin masalları” dediğinde Hz. Peygamber ona “Yazıklar olsun sana! O, Allahın kelâmı” dedi. O ise, üstteki ifadeyle cevap verdi.

Mana şöyledir: Allahım, eğer o Kur’an semadan indirilmiş hak bir kitap ise, biz onu inkâr ettiğimiz için, buna ceza olarak üzerimize taş yağdır veya ondan başka elim bir azap ile bizi cezalandır.

Böyle demelerinden murat,

 Müşakele: Şekilde bir olma ve uygunluk demektir. Aynı ifadenin birbirinden farklı anlamda kullanılmasını anlatır. Mesela ayette “Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır).” denilir. (Şura, 40) Buradaki ikinci “kötülük” kelimesinin birincisi gibi olmadığı aşikârdır.

-Tehekkümdür,

-O’nun batıl olduğu hususunda hiçbir şüpheleri olmadığını ve tam bir kanaat taşıdıklarını bildirmektir.

Ayette “hak” kelimesinin elif-lâmlı olmasında şöyle bir incelik vardır:

Onların inkâr ettiği hak oluş ciheti Hz. Peygamberin iddia ettiği tarzda Allah tarafından indirilmiş hak olmasıdır, yoksa indirilmemiş olmakla beraber öncekilerin masallarında vakıa mutabık gerçekler olduğu gibi, Kur’anda da olması, onlarca da mümkündür.

 

33- وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ “Hâlbuki Sen içlerinde iken Allah, onlara azab edecek değildir.”

Ayet, onlara mühlet verilmesinin ve dualarına hemen icabette bulunulmamasının sebebini beyan eder. Hz. Peygamber onların içinde olduğu halde Cenabı-ı Hakkın onları toptan helâk edecek şekilde azaplandırması, âdetullah kanunlarının dışındadır ve verdiği hükümlere uymamaktadır.

وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ “Ve istiğfar ettikleri sürece de Allah onlara azab edecek değildir.”

Onların istiğfarından murat,

-Ya içlerinde bulunan mü’minlerin istiğfarıdır.

-Veya onların “Allahım, bizi bağışla” şeklindeki sözleridir.

-Veya “Ahalisi ıslah edici kimseler iken, Rabbin beldeleri bir zulümle helâk etmez.” (Hûd, 117) ayetinde nazara verildiği üzere “şayet istiğfar etseler kendilerine azap edilmez” anlamında farazî bir durumdur.

 

34- وَمَا لَهُمْ أَلاَّ يُعَذِّبَهُمُ اللّهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ “Onlar Mescid-i Haram’dan menederlerken Allah kendilerine niye azab etmesin?”

Onların Hz. Peygamberi ve mü’minleri hicrete zorlamaları ve Hudeybiye senesinde kuşatmaları, Mescid-i Haramdan alıkoymalarına dâhildir.

وَمَا كَانُواْ أَوْلِيَاءهُ “Üstelik onun hizmetine ehil kişiler de değillerdir.”

Onlar şirkleriyle beraber Mescidi-i Haramın hizmetini deruhte etmeye lâyık değillerdir. Onlar “biz Beytullahın ve Haremin sahipleriyiz. Dilediğimize engel olur, dilediğimizi içeri alırız” diyorlardı. Ayet, onların bu sözlerini reddir.

Yani alay etmek için böyle demiş olabilirler.

إِنْ أَوْلِيَآؤُهُ إِلاَّ الْمُتَّقُونَ “Onun hizmetine ehil olanlar ancak müttakilerdir.”

Mescid-i Haramın sahipleri, ancak ve ancak şirkten sakınan, orada Allahtan başkasına ibadet etmeyen müttakilerdir.

Denildi ki: Ayette geçen iki zamir Allaha râcidir. Yani,

-“O müşrikler Allahın velileri değillerdir.”

-“Allahın velileri ancak müttakilerdir.”

وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ “Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.”

Lakin onların çoğu, kendilerinin Mescid-i Harama bir velayete sahip olmadıklarını, bilmezler.

Ayette “onların çoğu” denilmesinde,

-Ya bir kısmının bunu bilmekle beraber inadına böyle bir tavır sergilediğine,

-Veya “az” ifadesiyle bazan o şeyin hiç olmaması ifade edildiği gibi “onların çoğu” ifadesiyle de tamamının kastedilmesine bir tenbih vardır.

 

35- وَمَا كَانَ صَلاَتُهُمْ عِندَ الْبَيْتِ إِلاَّ مُكَاء وَتَصْدِيَةً “Ve Beyt çevresinde onların namazı ıslık çalıp el çırpmaktan başka bir şey değildir.”

Müşriklerin Ka’bedeki ibadetine “salât” yani “namaz” denilmesi

-Dua anlamında olabilir.

-Veya “onların namaz dediği şey” manasını ifade eder.

-Veya Müslümanların namazı yerine orada icra ettikleri şeyi anlatır.

Ayetin konu içindeki yeri, onların azaba layık olduklarını ortaya koymak veya Mescid-i Haram velayetine ehil olmadıklarını anlatmaktır. Çünkü namazı böyle olanların O’na layık olmaları söz konusu olamaz. Rivayete göre, onlar Kabeyi kadın-erkek çıplak olarak tavaf ederlerdi. El ele tutuşurlar, ıslık çalarak, alkış tutarak Beytin etrafında dolaşırlardı.

Denildi ki: Hz Peygamber Ka’bede namaz kılmak istediğinde böyle yaparlardı, hem Peygamberi namazından şaşırtmak isterler, hem de kendilerinin namaz kıldığını söylerlerdi.

 فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ “O halde inkârınızdan dolayı tadın bakalım azabı!”

İnanç ve amel olarak inkârınıza mukabil, tadın azabı!

Azaptan murat, Bedir günü öldürülmeleri ve esir alınmalarıdır.

Denildi ki: Ahiretteki azaplarıdır.

 

36- إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ “Şüphe yok ki, inkâr edenler mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcarlar.”

Ayet, Bedir Savaşı için harcama yapanlar hakkında indi. Bunlar Kureyşten on iki kişi idi. Bunlardan her biri her gün için on hayvan kesiminin masrafını üstleniyordu.

Veya Uhud Savaşı için normalde savaşa katılanlar dışında iki bin Arabı ücretle tutan Ebu Süfyan hakkında indi.

Veya Bedir Savaşında bahsi geçen kervan sahipleri hakkında indi. Kureyş Bedir’de mağlup olunca bunlara denildi: “Bu malla Muhammede karşı yapılacak savaşa yardım edin. Böylece O’ndan intikamımızı alırız.” Onlar da kabul ettiler.

“Allah yolu”ndan murat, Allahın dini ve Rasulüne ittibadır.

فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ “Mallarını harcayacaklar, sonra bu mallar onlara bir iç acısı olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır.”

Ayetin evvelinde geçen harcama, onların Bedir Savaşı için yaptıkları harcamaları haber veriyor olabilir. Geleceğe yönelik yapacakları harcamayı haber veren ikincisi ise, Uhud için olabilir.

Veya her ikisiyle aynı olayın anlatılması da mümkündür. Bu durumda, birinci harcama niçin harcadıklarını anlatır, ikinci harcama ise, ayetin indiği döneme nispetle henüz gerçekleşmemiş olan bu harcamanın akıbetini beyan eder.

Bu harcamalardan dolayı ellerine bir şey geçmeyeceğinden, bunun akıbeti kendileri hakkında pişmanlık ve gam olacaktır.

Her ne kadar savaş, başlangıçta galibiyet-mağlubiyet şeklinde münavebeli olsa da, işin sonunda mağlup olacaklar.

وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ “Ve o inkâr edenler toplanıp cehenneme sürüleceklerdir.”

Onlardan küfür üzere sebat edenler, cehenneme sevk edileceklerdir. Bir kısmı ise iman etmiş olduklarından, bu hükümden hariçtirler.

 

37- لِيَمِيزَ اللّهُ الْخَبِيثَ مِنَ الطَّيِّبِ “Böylece Allah, pis olanı temizden ayıracak.”

Allah kâfiri mü’minden, fesadı salahtan ayıracaktır.

Bu ayırma,

-O kâfirlerin cehenneme sevkedilmesiyle,

-Veya mağlup olmalarıyla tahakkuk eder.

Bu ayırma, müşriklerin Rasulullaha düşmanlıklarından dolayı yaptıkları harcamalarla, müslümanların O’na yardım için yaptıkları harcamalarda da söz konusudur.

وَيَجْعَلَ الْخَبِيثَ بَعْضَهُ عَلَىَ بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَمِيعاً فَيَجْعَلَهُ فِي جَهَنَّمَ “Ve pis olanların hepsini birbiri üstüne koyup yığacak, cehenneme koyacaktır.”

Böylece Allah o habis şeyleri toplar, birbirine katar, aşırı sıkışıklıktan hepsini birbiri üstüne yığar.

Veya malı depolayanlara o mallarla azap verdiği gibi, azabın artması için kâfirin bu harcamalarını yanına kor.

أُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ “İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”

“İşte onlar” ifadesi habise işarettir, “İşte o habîs fırka” demektir.

Veya bu ifade, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcayanlara işarettir.

 

Bunlar, hüsranda kemâlde olanlardır. Çünkü hem kendilerine, hem de mallarına zarar verdiler.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
8. Enfal
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,501 kez okundu
Block title
Block content