116. DERS (Enfal Suresi, 38 - 44) Bedir Savaşı-4

38- قُل لِلَّذِينَ كَفَرُواْ إِن يَنتَهُواْ يُغَفَرْ لَهُم مَّا قَدْ سَلَفَ “O kâfirlere de ki: Yaptıklarına son verirlerse, daha önce yaptıkları bağışlanacak.”

Bundan murat, Ebu Süfyan ve yanında yer alanlardır. İslama girerek peygamber düşmanlığına son verirlerse, geçmiş günahları bağışlanır.

وَإِنْ يَعُودُواْ فَقَدْ مَضَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينِ “Eğer dönerlerse, öncekilere uygulanan ilâhî kanun gözler önündedir.”

Eğer O’nunla savaşa dönerlerse Peygamberlere karşı toplanıp savaşanların akıbeti ortadadır, Bedir’de olduğu gibi helâk olup gitmişlerdir. Öyleyse, yeni savaşlarda da bu akıbeti beklesinler.

 

39- وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لاَ تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ كُلُّهُ لِلّه “Bir fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.”

Onlarda şirk kalmayıncaya kadar, batıl dinler kendilerinden sönünceye kadar onlarla savaşın.

فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَصِيرٌ “Eğer vazgeçerlerse, muhakkak ki Allah onların ne yaptıklarını görendir.”

Şayet küfre son verirlerse, şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görendir; küfre son vermeleri ve İslâma girmelerine göre kendilerine karşılık verir.

Yakub kıraatinde “şüphesiz Allah sizin ne yaptığınızı görendir” şeklinde okunmaktadır. Yani, Allah sizin yapmış olduğunuz cihadı, İslama daveti, küfür karanlığından iman nuruna çıkarmanızı elbette görür, ona göre size karşılık verir.

Onlar küfre son vermekle sevap kazandıkları gibi, onlarla savaşanlar da buna sebebiyet vermek yönünden sevap kazanacaklardır.

 

40- وَإِن تَوَلَّوْاْ فَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ مَوْلاَكُمْ “Eğer yüz çevirirlerse artık bilin ki, Allah sizin mevlânızdır.”

Ama eğer yüz çevirir ve küfre son vermezlerse, bilin ki Allah sizin

Mevlânızdır, size yardımcıdır. O’na güvenin, müşriklerin düşmanlıklarına aldırmayın.

نِعْمَ الْمَوْلَى “O ne güzel mevlâdır.”

Onun sahip çıktığı zayi olmaz.

وَنِعْمَ النَّصِيرُ “Ve ne güzel yardımcıdır.”

Onun yardım ettiği mağlup olmaz.

41- وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ “Ve bilin ki, ganimet olarak ne aldınızsa, bunun beşte biri Allah içindir. Ayrıca peygambere ve ona yakın olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolculara aittir.”

Cumhur (ekser âlimler) ganimetin beşte birinin Allah için olmasını (Tevbe, 62) ayeti tarzında tazim için görürler. Murat, bu beşte biri, buna atıfla gelen beş gruba taksim etmektir.

Sanki şöyle denilmiştir:

Allah için olan beşte bir, şu kimselere sarfedilir…

Ayetin hükmü şimdi de geçerlidir. Ancak Hz. Peygambere ait olan hisse, O’nun da hayatta iken sarfettiği şekilde müslümanların maslahatı için sarfedilir. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer de böyle yapmışlardır.

Hz. Peygamberin hissesinin devlet başkanına veya diğer dört kısma verileceğini söyleyenler de olmuştur.

Ebu Hanife şöyle der: Hz Peygamberin vefatıyla O’nun ve yakınlarının hissesi düştü, tamamının geriye kalan üç sınıfa sarf edilmesi gerekir.

İmam Mâlik’e göre ise, bu konuda yetki devlet başkanının emrine havale edilir, daha önemli gördüğü yere sarfeder.

Ebu’l-Âliye ayetin zâhirini esas alır ve şöyle der: Altı kısma taksim edilir, Allahın hissesi şu rivayetten hareketle Ka’beye sarfedilir: “Hz. Peygamber ganimetten bir parça alır, bunu Ka’beye tahsis ederdi, geriye kalanı ise beşe bölerdi.”

Denildi ki: “Allahın payı beytü’l-mal (devlet hazinesi) içindir.”

Denildi ki: “Allahın payı Hz. Peygamberin payına katılır.”

Ayette bildirilen “zevil -kurbâ” (yakınlar) şu rivayetten hareketle Haşim Oğulları ve Muttalib Oğullarıdır:

 “Hz. Peygamber, ganimetten yakınların payını Haşim oğulları ve Muttalib oğullarına dağıttı. Hz. Osman ve Cübeyir Bin Mutîm dediler: “Şunlar kardeşlerin olan Haşim oğulları, Allah Seni de onlardan kıldığı için onların üstünlüğünü inkâr etmiyoruz. Ama kardeşlerimiz olan Muttalib Oğullarının durumunu anlayamadık. Biz ve onlar aynı konumda olmamıza rağmen onlara verdin, bizi mahrum ettin?”

Hz. Peygamber parmaklarını birbirine geçirip şöyle buyurdu: “Ne cahiliyede, ne de İslâmda onlar bizden hiç ayrılmadılar.”

Denildi ki: Yakınlardan murat sadece Haşim oğullarıdır.

Denildi ki: Bütün Kureyş, fakiriyle-zenginiyle eşit olarak yakınlara dâhildir.

Denildi ki: Yolcuda olduğu gibi, fakir olan Kureyşliler içindir.

Denildi ki: Beşte birinin tamamı onlarındır. Yetimler, miskinler, yolcudan murat, onlardan olan yetimler, miskinler, yolcular demektir. Burada atıf “hassaten şunlar içindir” manasını bildirir.

Ayet, Bedirde nazil oldu.

Denildi ki: Ganimetin beşte biriyle ilgili ayet Bedir savaşından bir ay üç gün sonra meydana gelen Benî Kaynuka gazvesinde geldi.

إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ “Eğer siz Allah’a ve furkan günü, yani iki ordunun karşı karşıya geldiği gün kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman ettinizse (bunu böyle biliniz.)

Yani, “Eğer Allaha iman ettinizse biliniz ki O, ganimetin beşte birini bu kimselere taksim etti. Öyleyse, siz de onlara haklarını teslim ediniz, geri kalan beşte dörde kanaat ediniz.” Çünkü amelî olan bir bilgi emredildiğinde, bundan sadece mücerret bilgi murat değildir. Zira bilgi arizî maksattır. Asıl maksat (maksud-u bizzat) ise, ameldir.

Hz. Peygambere indirilenlerden murat, gelen ayetler, melekler ve yardımdır.

“Furkan günü” Bedir günüdür. Çünkü o gün hak ve bâtıl birbirinden ayrılmıştır.

O gün, iki ordunun, yani müslümanlarla kâfirlerin karşılaştıkları gündür.

وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Ve Allah, her şeye kâdirdir.”

Dolayısıyla çoğa karşı aza yardım etmeye, meleklerle imdat göndermeye de kâdirdir.

 

42- إِذْ أَنتُم بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُم بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوَى “O vakit siz vadinin yakın bir yamacında idiniz, onlarsa uzak yamacında idiler.”

وَالرَّكْبُ أَسْفَلَ مِنكُمْ “Kervan da sizden daha aşağıda idi.”

O gün siz vâdi tarafında idiniz. Onlar ise Medine tarafında idiler. Kervan ise, sizin yerinizden aşağıda, sahil tarafında idi.

Ayette her üç grubun yerleşim konumunun yer alması,

-Düşmanın kuvvetini göstermek,

-Kervandan yardım alabileceklerini nazara vermek,

-Kervan dolayısıyla savaşa hırslı olduklarını göstermek,

-Merkezlerini boş bırakmamak

-Ve ellerinden gelen bütün gayreti göstermek hususunda kararlı olduklarını bildirmek

-Ve Müslümanların durumunun zayıf olduğunu, durumlarının zorluğu ve onlara galip gelmelerinin âdeta imkânsız olduğunu göstermek içindir.

Müslümanların bulunduğu yer ayakların kaydığı yumuşak bir zemindi, zorlukla yürünüyordu. Ayrıca su da yoktu. Ama düşmanınki öyle değildi.

وَلَوْ تَوَاعَدتَّمْ لاَخْتَلَفْتُمْ فِي الْمِيعَادِ “Ve şayet onlarla sözleşmiş olsaydınız, öyle bir buluşma yeri için ihtilaf ederdiniz.”

Şayet siz ve onlar savaş hususunda randevulaşsaydınız, sonra da kendi hâlinizi ve onların hâlini bilseydiniz, onlardan korkudan ve onlara galip gelmekten ümitsizliğe düşüp bir araya gelmekten geri dururdunuz. Böyle olunca bu şekilde bir araya gelmeniz ve galip olmanız ancak ve ancak Allahın bir tasarrufudur, harikulâde bir durumdur. Bunu bilip de imanınızı ve şükrünüzü artırın.

وَلَكِن لِّيَقْضِيَ اللّهُ أَمْراً كَانَ مَفْعُولاً لِّيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَن بَيِّنَةٍ وَيَحْيَى مَنْ حَيَّ عَن بَيِّنَةٍ “Fakat olması gerekenin olması için Allah böyle takdir etti.”

Lakin Allah ortada bir randevu olmadan bu hâl üzere sizi bir araya getirdi.

Ta ki dostlarına yardım etsin, düşmanlarını da kahretsin.

لِّيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَن بَيِّنَةٍ “Tâ ki, helak olan apaçık bir delil gördükten sonra helak olsun, sağ kalanlar da yine apaçık bir delilden sonra yaşasın.”

Ta ki, ölen beyyine (apaçık bir delil) görerek ölsün, yaşayan da beyyine görerek yaşasın, “ben bir delil görmedim, mazurum” demesin. Çünkü Bedir savaşı, açık mu’cizelerle dolu bir olaydır.

Veya helâk ve hayat, küfür ve İslâm için istiare olabilir. Yani, “ta ki böylece inkâr edenin küfrü ve inananın imanı apaçık bir delille olsun.”

وَإِنَّ اللّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ “Ve şüphesiz Allah, Semi’, Alîm’dir.”

Şüphesiz Allah inkar edenin küfrünü ve cezasını, iman edenin imanını ve sevabını bilir.

Ayette Allahın işiten ve bilen olduğunun beraber zikredilmesi, bu ikisinin söz ve inanca müştemil olmasındandır.8

 

43- إِذْ يُرِيكَهُمُ اللّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلاً “Hani o vakit Allah sana uykunda onları az gösteriyordu.”

Ayetin başında “şunu zikret” mukadderdir.

Veya ayet, “Furkan günü”nden bedeldir.

Bir önceki ayette geçen “Alîm” ile alakalı da olabilir. Yani, Allah Alîmdir, maslahatları bilir. Nitekim rüyanda o müşrikleri Sana az göstermişti, Sen de ashabına bunu haber vermiştin. Bu, onların kalplerine sebat vermek ve düşmanlarına karşı cesaretlendirmek içindi.

وَلَوْ أَرَاكَهُمْ كَثِيرًا لَّفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الأَمْرِ “Şayet sana onları çok gösterseydi elbette gevşerdiniz ve durum hakkında birbirinizle çekişirdiniz.”

Şayet Allah onları çok gösterseydi, korkardınız, savaş hususunda birbirinizle çekişirdiniz, sebat etmek ve kaçmak arasında görüşleriniz farklı farklı olurdu

وَلَكِنَّ اللّهَ سَلَّمَ “Fakat Allah selamet verdi.”

Lakin Allah korkudan ve ihtilafa düşmekten size selamette kıldı.

إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Çünkü O, gönüllerde yatanı bilendir.”

Şüphesiz O, kalplerde neler olacağını, nelerin değişeceğini bilir.

Yani, Allah söylediklerinizi işitir, nasıl bir inançta olduğunuzu bilir.

 

44- وَإِذْ يُرِيكُمُوهُمْ إِذِ الْتَقَيْتُمْ فِي أَعْيُنِكُمْ قَلِيلاً “Ve onlarla karşılaştığınız vakit onları sizin gözünüze az gösteriyordu.”

Savaş için karşı karşıya geldiklerinde, Allah müşrikleri Müslümanlara sayıca az göstermişti. Öyle ki: İbnu Mes’ud yanındakilere dedi: “Ne dersin, yetmiş kişi olabilirler mi?” Yanındaki de “onları yüz kadar görüyorum” diye cevap verdi. Böyle göstermesi hem mü’minlerin kalbine sebat vermek, hem de Peygamberin rüyasını tasdik etmek içindi.

وَيُقَلِّلُكُمْ فِي أَعْيُنِهِمْ “Sizi de onların gözlerinde azaltıyordu.”

Öyle ki, Ebu Cehil şöyle dedi: “Muhammed ve ashabı, bir yiyimlik.”

Allahın savaş kızışmadan önce mü’minleri onların gözünde az göstermesi, onlarla savaşa cesaretleri olması ve kolay lokma gördüklerinden gevşek davranmaları içindi.

Sonra ise Müslümanları çok gösterdi. Öyle ki müşrikler onları kendilerinin iki katı görüyorlardı. Bu da tam bir şaşkınlık yaşamaları, ne yapacaklarını bilmemeleri ve kalplerinin ümitsizliğe düşmesi içindi.

Bu durum, bu savaşın büyük ayetlerindendir. Çünkü göz bazan çoğu az ve azı çok görse de ayette anlatıldığı tarzda ve bu boyutlarda olmaz. Bu ancak, aynı şartlar içinde olmakla beraber Allahın bazılarını gösterip bazılarını göstermemesi ile açıklanabilir.

لِيَقْضِيَ اللّهُ أَمْرًا كَانَ مَفْعُولاً “Olması gerekenin olması için Allah böyle takdir etti.”

Yazar:
Yusuf Sıddık
Kategorisi:
8. Enfal
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,810 kez okundu
Block title
Block content