114. DERS (Enfal Suresi, 20 - 28) Bedir Savaşı-2

20- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin.”

Ayetten murat Hz. Peygambere itaati emretmek ve yüz çevirmekten de sakındırmaktır. Ayette Allaha itaatin de zikredilmesi hem sonrasına bir hazırlık, hem de “Kim peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 80) ayetinden de anlaşıldığı üzere, Allaha itaatin peygambere itaatte olduğuna tenbihte bulunmak içindir.

وَلاَ تَوَلَّوْا عَنْهُ وَأَنتُمْ تَسْمَعُونَ “İşitip durduğunuz halde Ondan yüz çevirmeyin!”

Denildi ki: “Ondan yüz çevirmeyin” ayetinden maksat, cihaddır veya taatin delâlet ettiği durumdur.

“İşitip durduğunuz halde”

Sizler, anlayarak ve tasdik ederek Kur’anı ve öğütleri dinleyip dururken Allaha itaat edin, rasulüne de. Ve ondan yüz çevirmeyin.

 

21- وَلاَ تَكُونُواْ كَالَّذِينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لاَ يَسْمَعُونَ “Ve işitmedikleri halde “işittik” diyenler gibi olmayın!”

“İşittik” iddiasında bulunan kâfirler ve münafıklar gibi olmayın.

Çünkü onlar fayda görecekleri şekilde duymadıklarından sanki hiç duymamış gibidirler.

 

22- إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللّهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذِينَ لاَ يَعْقِلُونَ “Çünkü Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir.”

Allah nezdinde yer üzerinde hareket eden canlıların veya hayvanların en şerlisi, hakkı duymayan sağır, dilsiz, aklını kullanmayan kimselerdir.

Cenab-ı Hak kâfirleri önce hayvanlardan saydı, sonra onları daha şerli kıldı. Çünkü onlar kendilerine ayrıcalık veren kulak, dil, akıl gibi duyularını iptal ettiler, devre dışı bıraktılar.

 

23- وَلَوْ عَلِمَ اللّهُ فِيهِمْ خَيْرًا لَّأسْمَعَهُمْ “Şayet Allah onlarda bir hayır bilseydi onlara işittirirdi.”

Şayet Allah onlarda kendileri için yazılan bir saadet veya ayetlerden faydalanmak gibi bir hayır görseydi, anlayacak şekilde onlara duyururdu.

وَلَوْ أَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعْرِضُونَ “Şayet işittirseydi yine yüz çevirip arka dönerlerdi.”

Allah onlarda bir hayır olmadığını bildiği halde kendilerine duyursaydı, onlar yüz çevirirler ve bir fayda görmezlerdi.

Veya tasdik ve kabulden sonra irtidat eder, dinden dönerlerdi.

Onların böyle yapmaları inatlarındandır.

Denildi ki: Hz. Peygambere şöyle diyorlardı: “Kusay’ı bize dirilt. Çünkü o, mübarek bir zattı. Ta ki sana şehadet etsin, biz de sana inanalım.” Yani Allah dilese Kusay’ın kelamını onlara işittirirdi. (Ama onlar yine de inanmazdı.)

 

24- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ “Ey iman edenler! Peygamber, hayat verecek şeylere sizi davet ettiğinde, Allah’a ve peygambere icabet edin.”

Ayette Allah ve Rasulünden bahis varken, “sizi davet ettiğinde” ifadesinde zamirin Peygambere râci olması, Allahın davetinin peygamberden duyulmasındandır.

Rivayete göre bir sahabi namaz kılarken Hz. Peygamber onu çağırdı. Sahabi, aceleyle namazı bitirip geldi. Hz. Peygamber “bana icabetten seni alıkoyan nedir?” diye sordu. Sahabi, “namaz kılıyordum” diye cevap verdi. Hz. Peygamber üstteki ayeti okuyup “bundan haberin yok muydu?” buyurdu.

Bu konuda farklı yorumlar vardır. Denildi ki: İcabet etmesi namazını kesmezdi. Çünkü namaz da bir icabettir.

Başka bir yorumda ise şöyle denildi: Hz. Peygamberin çağırması tehire ihtimali olmayan bir durumdur. Namaz kılan kimsenin, böyle bir durumda namazını bırakması uygundur. Hadisin zâhiri birinci yoruma münasiptir.

“Hayat verecek şeylere…”

Allah ve Rasulü, size hayat verecek dini ilimlere çağırdığında icabet edin. Çünkü böyle ilimler kalbin hayatıdır, cehalet ise kalbin ölümüdür.

Şair der ki:

“Cahilin dostluğuna aldanma! Çünkü o ölüdür, elbisesi de kefendir.”

Veya Allah ve Rasulünün davet ettiği şeyler, size ebedi hayatta daimi nimetleri kazandıracak olan akaid ve amellerdir.

Veya davet edilen şeyden murat cihaddır. Çünkü cihad, bekanızın sebebidir. Çünkü onu terk etseniz düşman size galip gelir ve sizi öldürür.

Veya davet edilen şey, şehitliktir. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar…” (Al-i İmran 169) ayeti onların hayatını anlatır.

وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ “Ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.”

Ayet, “Ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16) ayeti gibi Cenab-ı Hakkın insana son derece yakın olduğunu anlatan bir temsildir.

Ayrıca Allahu Teâlânın, sahibinin bile tam bilemeyeceği şekilde kalplerde gizli olan şeylere muttali olduğuna bir tenbihtir.

Veya Allah kişiyle kalbi arasına ölüm veya başka bir şeyle girmezden evvel kalpleri tasfiye etmeye, bir an önce ihlâsı elde etmeye bir teşviktir.

Veya Allahu Teâlânın kulu üzerindeki mâlikiyetini anlatan bir temsil ve tahyildir.5 Allah şayet o kimsenin said olmasını murat ederse, günaha meyillerini bozar, maksatlarını değiştirir, küfürle onun arasına girer. Ama şakî olmasına hükmetmişse onunla iman arasına girer.

وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ve siz şüphesiz O’nun huzurunda toplanacaksınız.”

Onun huzuruna götürüleceksiniz. O da amellerinize göre size karşılık verecek.

 

25 - وَاتَّقُواْ فِتْنَةً لاَّ تُصِيبَنَّ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمْ خَآصَّةً “Ve öyle bir fitneden sakının ki, sizden yalnızca zulüm yapanlara dokunmakla kalmaz.”

Etkisi hepinizi içine alacak bir günah dolayısıyla, hepinizin başına gelecek bir musibetten korkun!

Ayette nazara verilen durum,

 Yani bundan murat sembolik bir anlatım da olabilir. O zaman, ayetteki anlatımın birebir aynen hakikate tatbiki gerekmez.

-İnsanlar arasında açıktan işlenen bir günahı kabullenip tepki vermemek,

-İyiliği emrederken bazılarına müdahenede bulunmak, yağcılık yapmak,

-Müslümanlar arasında birbirine düşecek şekilde ihtilâf,

-Bid’aların zuhuru,

-Cihadda gevşeklik göstermek gibi günahlar olabilir.

Ayettte “sizden” kaydında şöyle bir incelik vardır: Sizden olan zulüm, başkasından olana nisbetle daha çirkin düşer.

وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ “Ve bilin ki, Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir.”

 

26- وَاذْكُرُواْ إِذْ أَنتُمْ قَلِيلٌ مُّسْتَضْعَفُونَ فِي الأَرْضِ “Hatırlayın ki, hani bir vakit siz yeryüzünde hor görülen bir azınlıktınız.”

Ayette hitap muhacir sahabileredir. Ayetteki arz, Mekkedir, onları zillete düçar edenler ise, Mekke müşrikleridir.

تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَآوَاكُمْ “İnsanların sizi yakalayıp götürmesinden korkuyordunuz da, O sizi barındırdı.”

Denildi ki: Ayetteki hitap bütün Arablaradır. Çünkü Fars ve Rum’un ellerinde zelil vaziyette idiler.

Onlara böyle yapmak isteyen insanlar Kureyş kâfirleridir. Veya bundan murat, onlara düşmanlık yapanların hepsidir. Çünkü diğerlerinin tamamı onlara zıd ve düşman olmuşlardı.

“O sizi barındırdı.”

Allah sizi Medineye yerleştirdi, orada sizi düşmanlarınıza karşı korudu.

وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ “Ve yardımıyla sizi destekleyip güçlendirdi.”

Allah,

-Kâfirlere karşı size nusret vererek,

-Ensarı size muzahir yaparak,

-Bedir savaşında melekleri imdadınıza göndererek sizi teyid etti, kuvvetlendirdi.

وَأَيَّدَكُم بِنَصْرِهِ وَرَزَقَكُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ “Ve temizlerinden size rızık verdi.”

Ganimetlerle sizi rızıklandırdı.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Ola ki şükredersiniz.”

 

27- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَخُونُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ “Ey iman edenler! Allah’a ve peygambere hainlik etmeyin.”

-Farz ve sünnetleri atıl hâle getirerek,

-İzhar ettiğinizden farklı şeyler içinizde gizleyerek,

-Veya ganimetlerden aşırarak Allah ve Rasulüne hıyanet etmeyin.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayet edilir ki: Hz. Peygamber Beni Kurayza Yahudilerini yirmi bir gece boyunca kuşattı. Sonunda beni Kurayza, kardeşleri Benî Nadîrin yaptığı sulh gibi Şam bölgesindeki Erihaya doğru gitmek şeklinde sulh talebinde bulundular. Hz. Peygamber ise bunu reddedip Sa’d Bin Muazın hakemliğine razı olmalarını istedi. Onlar kabul etmeyip “Bize Ebu Lübâbeyi gönder” dediler. Ebu Lübâbe onların çıkarlarını koruyan biri idi. Çünkü ailesi ve malı onların ellerinde idi.

Hz. Peygamber Ebu Lübabe’yi gönderdi. Dediler, “ne dersin, Sa’d Bin Muazın hakemliğini kabul edelim mi?”

Ebu Lübâbe, boğazına işaret edip boğazlanacaklarına işaret etti. Ebu Lübâbe der: “Adımımı daha atmadan Allah ve Rasulüne hıyanet ettiğimi anladım.” Bu münasebetle ayet nazil olur. Bunun üzerine Ebu Lübâbe, kendini mesciddeki direğe bağlar, şöyle der: “Vallahi ya Allah beni bağışlar, ya da ölünceye kadar yemeyeceğim ve içmeyeceğim.”

Orada yedi gün kalır, baygın düşer, Allah kendisini affeder. Kendisine “Tevben kabul edildi, artık kendini çöz denildiğinde” “bizzat Rasulullah gelip beni çözmedikçe, vallahi ben kendimi çözmeyeceğim” der. Hz. Peygamber gelir, kendi eliyle onu çözer. Ebu Lübâbe der: “Günah işlediğim kavmimin diyarından hicret etmek ve mallarımı bağışlamak tevbemin tamamındandır.”

Hz. Peygamber “malının üçte birini tasadduk etmen yeter” der.

وَتَخُونُواْ أَمَانَاتِكُمْ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ “Bile bile kendi emanetlerinize de hainlik etmeyin.”

Hıyanet ettiğinizi bile bile veya güzeli çirkinden ayırt edecek âlim kimseler olduğunuz hâlde, emanetlerinize hıyanet etmeyiniz.

 

28- وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ “Ve biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız birer fitnedir.”

Çünkü mal ve çocuklarınız günaha ve cezaya düşmenize sebeptirler.

Veya bunlar birer imitihan vesilesi olup Allah bunlarla sizleri dener. Dolayısıyla Ebu Lübâbe örneğinde olduğu gibi, onlara olan sevginiz sizi hıyanete sevketmesin.

وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ “Ve büyük ecir Allah katındadır.”

Şüphesiz Allah nezdinde Allahın rızasını onlara tercih eden ve onlarla ilgili emir ve yasaklara riayet edenler için çok büyük bir mükâfat vardır. Öyleyse himmetlerinizi o büyük ecri kazandıracak şeylere yönlendiriniz.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
8. Enfal
Gönderi tarihi: 23-08-2013
2,035 kez okundu
Block title
Block content