118. DERS (Enfal Suresi, 55 - 66) Bedir Savaşı-6

55إِنَّ شَرَّ الدَّوَابِّ عِندَ اللّهِ الَّذِينَ كَفَر- “Allah katında canlıların en kötüsü, inkâr edenlerdir.”

Buradaki kâfirlerden maksat, küfürde ısrar eden ve kökleşenlerdir.

فَهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ “Artık onlar iman etmezler.”

Onlardan bir iman umulmaz.

Bu ifadenin, kalbi küfür üzere mühürlenen ve bundan dolayı iman etmeyecek bir kavim hakkında olması muhtemeldir.

 

56- الَّذِينَ عَاهَدتَّ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنقُضُونَ عَهْدَهُمْ فِي كُلِّ مَرَّةٍ “Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın halde her defasında antlaşmalarını bozarlar.”

Ayet, bir öncesinde iman etmeyeceği bildirilen kimselerden bedeldir, onları beyan eder ve ilgili hükmün onlara has olduğunu gösterir. Bunlar Kurayza Yahudileridir. Hz. Peygamber onların kendisi aleyhinde çalışmalara katılmayacaklarına dair anlaşma yapmıştı. Ama onlar anlaşmayı bozdular, müşriklere silah yardımı yaptılar. Mazeret olarak da “unuttuk” dediler. Hz. Peygamber sonra yine anlaşma yaptı, yine bozdular, Hendek Savaşında karşı tarafa yardım ettiler. Yahudilerden Ka’b Bin Eşref Mekkeye gitti. Müslümanlar aleyhine onlarla anlaştı.

وَهُمْ لاَ يَتَّقُونَ “Ve onlar sakınmazlar.”

“Onlar sakınmazlar” ifadesi, şu manaları ifade edebilir:

-Onlar yaptıkları gadrin kötü sonucundan,

-Haksızlığa Allahın ceza vermesinden,

-Allahın mü’minlere yardım edip, onları kendilerine musallat kılmasından sakınmazlar.

 

57- فَإِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِم مَّنْ خَلْفَهُم “Şayet onları harpte yakalarsan, bunlar ile arkalarındakileri dağıt.”

Şayet harpte onlara rastlar ve galip gelirsen, onları öldürererek ve şiddetli ceza uygulayarak arkalarında yer alan diğer kâfirleri dağıt.

لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ “Ola ki ibret alırlar.”

Olur ki o dağıtılanlar tezekkür eder, öğüt alırlar.

 

58- وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَانبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَى سَوَاء “Şayet bir kavmin(sözleşmeye aykırı olarak) bir hainlik yapmasından korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı şekilde onlara bildir.”

Sana görülen bazı emarelerle, anlaşmalı olduğun bir kavmin hıyanet ederek ahdi bozmasından korkarsan, adil bir şekilde ve düşmanlıkta dengeli bir tarzda, onların ahitlerinin bittiğini bildir. Bunu yapmadan kendilerine harp ilan etme, çünkü o zaman sen de hıyanet etmiş olursun.

إِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الخَائِنِينَ “Çünkü Allah hainleri sevmez.”

Ayetin bu kısmı, hem anlaşmayı feshetmenin sebebini, hem de haber vermeden saldırmanın uygun olmadığını bildirir. Hitap, Hz. Peygamberedir.

 

59- وَلاَ يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ سَبَقُواْ “O kâfirler kurtulduklarını sanmasınlar.”

Ayetin bu kısmı, üstteki hükmün illetini beyan eder. Yani, sakın kâfirler kaçıp kurtulacaklarını sanmasınlar!

إِنَّهُمْ لاَ يُعْجِزُونَ “Onlar (bizi) aciz bırakamazlar.”

Çünkü onlar Allahtan kurtulamazlar.

Ayet, ahitlerinin bittiğini haber vermek ve onları uyarmak emrinden kaynaklanan “acaba böyle yaptığımızda kurtulurlar mı” gibi hatıra gelebilen bir endişeyi izale etmektedir.

Denildi ki: Ayet, hezimete uğramış müşriklerden kaçıp gözden kaybolanlarla ilgili olarak indi.

 

60- وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا اسْتَطَعْتُم مِّن قُوَّةٍ وَمِن رِّبَاطِ الْخَيْلِ “Ve onlar için gücünüzün yettiğince kuvvet ve savaş atları hazırlayın.”

Ey mü’minler! Ahdi bozanlar veya genel anlamda bütün kâfirler için harpte kuvvet vesilesi olan her şeyi hazırlayın!

Ukbe Bin Amirden şöyle nakledilir: Hz. Peygamber minber üzerinde üç defa şöyle demişti: “Dikkat edin! Kuvvet, atmaktır.”

Muhtemelen Hz. Peygamberin kuvveti atmak olarak açıklaması, atmanın en iyi bir kuvvet vesilesi olmasındandır.

Allah yolunda savaş için hazırlanan atlar da, ayetin evvelinde nazara verilen “kuvvet”e dâhil iken ayrıca zikredilmesi, “melekler” dedikten sonra, yine meleklerden olan Cebrail ve Mikaili de söylemek gibidir.

تُرْهِبُونَ بِهِ عَدْوَّ اللّهِ وَعَدُوَّكُمْ وَآخَرِينَ مِن دُونِهِمْ “Bununla hem Allah düşmanlarını, hem de kendi düşmanlarınızı ve daha başkalarını korkutursunuz.”

لاَ تَعْلَمُونَهُمُ اللّهُ يَعْلَمُهُمْ “Siz onları bilmezsiniz, Allah ise bilir.”

“Allah düşmanı ve sizin düşmanınız” ifadesi, ayetin nüzulüne göre değerlendirildiğinde Kureyş kâfirlerine, “daha başkaları” ifadesi ise diğer kâfirlere, Yahudilere, münafıklara, Farslara bakar.

وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فِي سَبِيلِ اللّهِ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ “Ve Allah yolunda her ne harcarsanız, karşılığı size eksiksiz ödenir.”

وَأَنتُمْ لاَ تُظْلَمُونَ “Ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız.”

Amelinizin zâyi edilmesiyle veya sevabınızın noksanlaştırılmasıyla zulmedilmezsiniz.

 

61- وَإِن جَنَحُواْ لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا “Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sende yanaş!”

وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّهِ “Ve Allah’a tevekkül et.”

Eğer onlar barışa veya teslim olmaya meylederlerse, sen de ona meylet, onlarla anlaşma yap. Onların böyle yapmakta gizli bir oyun içinde olmalarından korkma. Çünkü Allah seni onların tuzağından korur ve onları kuşatır.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “Çünkü O, Semi’dir, Alîm’dir.”

Allah onların sözlerini işitir, niyetlerini bilir.

Ehl-i kitabın kıssasının akabinde geldiği münasebetle, ayetin hükmü onlara hastır.

Denildi ki: Onlara has olmayıp geneldir, ama seyf ayetiyle mensuhtur,“denildi ki” şeklinde nakletmesiyle bu görüşün zayıflığına dikkat çekmiştir. Zira, İslam’da asıl olan savaş değil barıştır.

 

62 وَإِن يُرِيدُواْ أَن يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللّهُ - “Eğer Seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter.”

هُوَ الَّذِيَ أَيَّدَكَ بِنَصْرِهِ وَبِالْمُؤْمِنِينَ “O ki, Seni yardımıyla ve mü’minlerle güçlendirdi.”

 

63- وَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ “Ve onların kalplerini birbiriyle ülfet ettirdi.”

Onlarda kavmiyetçilik vardı. En küçük bir şeyde bile za’fiyet gösterir, bir araya gelemezlerdi. Birbirlerine karşı intikam duygularıyla iki kalp bile birbiriyle ülfet etmez bir hâlde iken, Allah onların kalplerini ülfet ettirdi. Böylece hepsi yekvücut oldular, tek bir nefis haline geldiler.

Bu, Hz. Peygambere verilen mu’cize hallerden biridir.

Ayetin devamı, kalplerin telifini biraz daha açmaktadır:

 لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ “Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini ısındıramazdın.”

Kendi aralarındaki düşmanlıkları öyle bir duruma gelmişti ki, imkânı olan biri onların aralarını düzeltmek için dünyanın bütün servetini harcasa, yine de bir ülfet ve ıslaha muktedir olamazdı.

وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ “Lâkin Allah, aralarında ülfet meydana getirdi.”

Lakin Allah, nihayetsiz kudretiyle bu telifi yaptı, aralarında bir ülfet meydana getirdi.

Çünkü o, kalplerin de mâlikidir, onları dilediği gibi çevirir.

إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ “Şüphesiz O, Azizdir, Hakîm’dir.”

Aziz’dir, kudreti ve galebesi tamdır, dilediği şey O’na nazlanmaz. Hakîm’dir; dilediğini nasıl yapmak gerektiğini bilir.

Denildi ki: Ayet Evs ve Hazrec hakkındadır. Aralarında sayısız şiddet olayları olmuş, bu olaylarda önde gelenleri hayatlarını kaybetmişlerdi. Allah onlara geçmişi unutturdu, İslâm ile aralarında ülfet meydana getirdi, böylece aynı safta yer aldılar, “Ensar” oldular.

 

64- يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “Ey Peygamber! Allah Sana kâfidir, Sana tabi olan mü’minlere de.”

Ayete birkaç şekilde mana verilebilir:

“Ey Peygamber! Allah Sana da, Sana tâbi olan mü’minlere de yeter.”

“Ey peygamber! Mü’minler Sana tâbi oldukları halde, Allah sana yeter!

“Ey peygamber! Sana Allah ve Sana tâbi olan mü’minler yeter.”

Sebeb-i Nüzûl

Ayet, Bedir savaşında, çölde nazil oldu.

Denildi ki, Hz. Peygamberle beraber otuz üç erkek ve altı kadın müslüman vardı. Sonra Hz. Ömer de müslüman olunca bu ayet nâzil oldu. İbnu Abbas da ayetin Hz. Ömerin İslama girmesi münasebetiyle indiğini söyler.

 

65 - يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ “Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et.”

إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ “Eğer sizden sabreden yirmi kişi olursa iki yüze galip gelirler.”

وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ يَغْلِبُواْ أَلْفًا مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ “Ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler.”

Ayet, emir manasında şart ile ifade edilmiştir. Yani, yirmi kişi ikiyüz kişiye karşı, yüz kişi bin kişiye karşı sabırla karşı koymalıdır.

Ayet, bu sabrı gösterdiklerinde Allahın yardım ve teyidi ile galip geleceklerini de vaat etmektedir.

بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَفْقَهُونَ “Çünkü onlar anlayışsız bir kavimdirler.”

Çünkü onlar Allahı ve ahiret gününü bilmezler.

Sevap ve yüksek dereceler umarak mü’minlerin sebat etmeleri gibi sebat etmezler, cesurca savaşmazlar, Allahtan zillet ve mahrumiyetten başka bir şeye müstehak olmazlar.

 

6ّ6- الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ“Şimdi Allah sizden yükü hafifletti.”

وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا “Ve sizde bir zaaf olduğunu bildi.”

فَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ “O halde sizden sabreden yüz kişi olursa ikiyüze galip gelir.”

وَإِن يَكُن مِّنكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُواْ أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللّهِ “Ve sizden bin kişi olursa, Allah’ın izniyle ikibine galip gelir.”

Allahu Teâlâ önceki ayetle bir mü’minin on kâfire karşı mukavemetini ve sebat göstermesini vacip kılmıştı. Bu hüküm mü’minlere ağır gelince yüklerini hafifletti, bir mü’minin iki kâfire karşı mukavemet göstermesini emretti.

Denildi ki: Müslümanlar önce sayıca az idiler, birinci emir geldi. Sayıları artınca ikincisi bildirildi.

Aynı mananın orantılı bir şekilde düşman sayısına göre ifade edilmesi, az ve çoğun hükmünün bir olduğuna delâlet içindir.

Ayette “sizde bir zaaf olduğunu bildi” denildi. Bu zaaftan murat, bedendeki zaaftır.

Ama basîret zaafı da olabilir, çünkü basiret noktasında aynı değillerdi.

وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ “Ve Allah sabredenlerle beraberdir.”

Allah nusretiyle ve yardımıyla sabredenlerle beraber olunca, nasıl galip gelmezler?

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
8. Enfal
Gönderi tarihi: 23-08-2013
1,460 kez okundu
Block title
Block content