Peygamberimizin Hayatıyla İlgili Kur'anın Bir Mucizesi

 

 – Kur’an’ın diğer bir gaybî mucizesi de Hz. Muhammed’in (a.s.m.) insanlardan korunacağına haber veren ayettir: “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, hakikati inkâr eden insanları doğru yola iletmez.” (Maide Suresi, 5:67)

Neresi mucize bu ayetin?

– Bu ayetin mucizeliği Hz. Muhammed’in (a.s.m.) hayatını bilmekle tam anlaşılır. Biliyorsun Hz. Muhammed (a.s.m.), peygamberliğini ilan ettiğinde, herkes hemen koşup ona tabi olmadı. Mekkeliler büyük bir direnç gösterdiler. “Bizi atalarımızın yolundan çeviriyor” diyerek Hz. Muhammed’i (a.s.m.) yolundan çevirmeye çalıştılar. İslam’ı tebliğ ettiğinde birçok kişiyi, hatta en yakın akrabalarını bile karşısında bulan Hz. Muhammed (a.s.m.), hiç yılmadan davasını anlatmaya devam etti.

Müşrikler, öncelikle onun bazı dünyevî gayeler peşinde olduğunu düşünerek bir kısım tekliflerle davasından vazgeçirmeye çalıştılar. Ancak Hz. Muhammed (a.s.m.) “Bir elime güneşi, öbür elime ayı verseniz ben yine davamdan vazgeçmeyeceğim” diyerek benzersiz bir sebat göstermişti. Bu durumda kesin sonuç getirecek tek seçenekleri kalmıştı. Hz. Muhammed’i (a.s.m.) öldürmek. Hz. Muhammed’e azılı düşmanlık yapanlar biliyorlardı ki onu öldürdüklerinde, davasını da öldürmüş olacaklardı. Bu nedenle, hem şahsî hem de toplu hâlde onu öldürmek için birçok teşebbüste bulundular.

Özellikle savaşları büyük fırsat bildiler. Çünkü Hz. Muhammed (a.s.m.) her şeyde olduğu gibi savaşta da ümmetine öncülük yapıyordu. Takva ve ibadette ona yetişilmediği gibi cesarette de ona yetişen yoktu. En ön safta, göğüs göğse savaşıyordu. Müşrikler onun canına kıymak için hem barışta hem de savaşta birçok plan yaptılar. Neticede hepsi akim kaldı. Kur’an’ın haber verdiği gibi Allah peygamberini düşmanlarının taarruzlarından korudu ve fıtrî eceliyle evinde vefat etti. Hayatıyla Kur’an’ın doğruluğunu gösterdiği gibi vefatı dahi Kur’an’ın hak ve hakikat olduğuna bir burhan oldu.

Bence sen çok abartıyorsun. Muhammed’in kendi eceliyle ölme ihtimali öldürülme ihtimalinden çok daha yüksekti. Tarihte devlet başkanlarının ölüm istatistiklerini incelersek çok azının öldürüldüğünü görürüz. Dinî liderlerde bu oran daha da azdır. Demek ki söz konusu öngörü olağandışı değil. Sıradan bir insan da böyle bir öngörüde bulunabilir ve doğru çıkma ihtimali yüzde 90’ın üzerindedir.

– Genel istatistiklere bakmak yerine, Hz. Muhammed (a.s.m.) ve arkasından gelen halifelerinin hayat öykülerine bakmak gerekir. Müşrikler Hz. Muhammed’i (a.s.m.) öldürmek için birçok defa teşebbüste bulundular. Siyer kitapları bu teşebbüslerin nasıl harikulade bir şekilde neticesiz kaldığını anlatan rivayetlerle dolu.1 Bireysel teşebbüsler neticesiz kalınca Mekke müşrikleri, Ebu Leheb ve Ebu Cehil gibi azılı iki peygamber düşmanının öncülüğünde, kabilelerden birer kişinin yer aldığı bir grup oluşturdular.

İki yüz kişilik bu grup, gece vakti gizlice Peygamber’in evini kuşatarak onu öldürmeye kalkıştılar. Bilmiyorlardı ki hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz. Hz. Muhammed (a.s.m.) O’nun koruması altındadır. Tabii ki müşriklerin kuşatmasından haberdar edildi. O gece Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yanında Hz. Ali (r.a.) vardı. Artık Mekkeli müşriklerle birlikte yaşamasının mümkün olmadığını anlayan Hz. Peygamber (a.s.m.) Medine’ye hicret etmeye karar verdi. Ancak kendisine verilen emanetleri sahiplerine teslim etmesi gerekiyordu. Hayatını yok etmek isteyenlerin kendisine bıraktığı eşyalarının yok olmasına gönlü razı olmadı. Hz. Ali’yi (r.a.) emanetleri sahiplerine vermek üzere Mekke’de bıraktı ve evinin etrafını saran iki yüz kişilik kalabalığın arasından sıyrılıp gitti. Üstelik hiç kimse onun gidişini fark etmedi.

Sabah olup eve girdiklerinde Hz. Peygamber’in (a.s.m.) gittiğini görüp büyük öfkeye kapıldılar. Hemen yola çıkıp Hz. Peygamber’i (a.s.m.) yakalamaya çalıştılar. Takip edildiğini fark eden Hz. Peygamber (a.s.m.) ve yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hira Mağarası’na sığındı. Bir örümcek ve iki güvercin onları azılı düşmanların şerrinden korudu.2

Örümcek ve güvercin nasıl korumuş onları?

– Örümcek mağaranın kapısına ağ örer. İki güvercin de yuva yapar. Müşrikler, örümcek ağını ve güvercin yuvasını görünce içeride kimsenin olmadığına kanaat getirirler. Hz. Muhammed’i (a.s.m.) öldürmek için kurdukları büyük suikast planı bir örümceğin ağına takılıp kalır.3

Anlattığın bir menkıbe mi yoksa tarihî gerçek mi?

– Güvenilir kaynaklarla bize ulaşan sağlam rivayetlere dayanıyor. Hem de söz konusu hadise, İslam tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. “Hicrî Takvim”e başlangıç kabul edilmiştir. Senin gibi Allah’a inanmayan biri için masal gibi gelebilir. İman eden biri için böyle bir hadisenin olması hakikat ve hikmetin gereğidir. Çünkü sonsuz ilim ve sonsuz kudret sahibi bir Allah varsa, O’nun peygamberi varsa ve Allah peygamberini insanlardan koruyacağını söylemişse anlattığım şeylerin olmuş olması gayet makul ve mümkündür.4

İslam’ın ilk dönemlerinde lider konumundaki kaç kişi suikasta kurban gitti?

– Peygamber’in (a.s.m.) vefatından sonra İslam ümmetine önderlik yapan ilk dört halifeden üçü suikastla öldürüldü. Hz. Peygamber’in (a.s.m.) mirasını devam ettiren ilk dörtten üçünü öldürenler Hz. Peygamber’i (a.s.m.) de aynı şekilde ortadan kaldırmaya çalışmıştı. Kur’an, müşriklerin felaket beklentisi içinde olduklarını, ancak beklentilerinin boşa çıkacağını şu ayetiyle haber veriyordu: “Yoksa onlar ‘O bir şairdir; biz onun başına gelecek felaketi bekliyoruz’ mu diyorlar? Sen ‘Bekleye durun,’ de. ‘Ben de sizinle bekliyorum.’” (Tûr Suresi, 52:30-31)

Müşriklerin bilinen emellerine ve neticesiz kalan suikast teşebbüslerine rağmen Allah Maide Suresi’nin 67. ayetiyle, peygamberine manen şöyle diyordu: “Sen düşmanlarından hiç korkma. Çünkü her şeyi görüp gözeten Rabbinin koruması altındasın. Hakikati tebliğe devam et. Onlar hiçbir halt edemezler.” Senin iddia ettiğin söz konusu ayet, hâşâ Hz. Muhammed’in (a.s.m.) uydurması olsaydı herhâlde tam tersini söyleyecekti: “Sakın Muhammed’i korumasız bırakmayın. O öldürülürse büyük bir azaba çarpılacaksınız.” Bu şekilde öldürülme riskine karşı kendini güvenceye alırdı.

Muhammed söz konusu koruma ayetini ümmetine bildirdikten sonra nasıl davrandı acaba? Buna da bakmak lazım. Ayetin öncesi ve sonrasında öldürülme endişesini ne kadar taşıdığı bir gösterge olarak kullanılabilir.

– Gayet makul bir gösterge. Ayetin nüzulünden önce sahabiler Hz. Peygamber’in (a.s.m.) etrafında pervane gibi dolaşıp ona gelecek muhtemel saldırılara karşı siper olmaya çalışıyorlardı. Modern zamanlardaki karşılığıyla bir tür korumaları vardı. Ayet onun ilahî koruma altında olduğunu bildirince beşerî korumalara da ihtiyaç kalmamıştı. Rivayetlerden öğrendiğimize göre Hz. Peygamber (a.s.m.), kendini korumak için yakınında bulunanlara “Korumaya gerek yok, benim Rabbim beni koruyor” demiştir.5

 

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Müşrikler, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ön saflarda savaşmasını fırsat bilerek her defasında onu hedef aldılar. Hz. Peygamber’i (a.s.m.) takip edip öldürmek için fırsat kollayan kişiler vardı. Örneğin, Gatfan ve Enmar Savaşı sırasında şöyle bir hadise geçer: “Gavres isminde cesur bir kabile reisi, kimse görmeden, tam Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın başı üzerine gelerek yalın kılıç elinde olduğu hâlde, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselama dedi: ‘Kim seni benden kurtaracak?’ Demiş: ‘Allah.’ Sonra böyle dua etti: ‘Allah’ım! Dilediğin bir şeyle beni ondan kurtar.’ Birden o Gavres, iki omzu ortasına gaibden bir darbe yer, o kılıç elinden düşer, yere yuvarlanır. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam kılıcı eline alır, ‘Şimdi seni kim kurtaracak?’ der, sonra affeder. O adam gider taifesine. O pek cüretkâr, cesur adama herkes hayrette kalır. ‘Ne oldu sana? Niçin bir şey yapamadın?’ derler. O: ‘Hadise böyle oldu. Ben şimdi insanların en iyisinin yanından geliyorum.’ (Bu rivayet şu kaynaklarda geçiyor: Buhari, Cihad 84, 87, Mağazi 31, 32; Müslim, Salatü’l-Müsafirin 311, no. 843; Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:347, 348; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 9:7-8; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:29-30) Hem şu hadise gibi gazve-i Bedir’de bir münafık, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamı bir gaflet vaktinde, kimse görmeden, tam arkasından kılıç kaldırıp vururken birden Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam bakmış. O titreyip kılıç elinden yere düşmüş.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

2 Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:349; Hafacî, Şerhu’ş-Şifa, 3:236.

3 Rivayetlere göre: Müşrikler, Süraka isimli cesur bir adamı, Hz. Peygamber’i (a.s.m.) takip edip yakalaması için tutuyorlar. Bunun karşılığında yüksek bir ödül vaat ediyorlar. “Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, Ebu Bekr-i Sıddık ile beraber gardan (mağaradan) çıkıp giderken gördüler ki Süraka geliyor. Ebu Bekr-i Sıddık telaş etti. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam mağarada dediği gibi: ‘Üzülme Allah bizimle beraberdir.’ (Tevbe Suresi, 9:40) Süraka’ya bir baktı; Süraka’nın atının ayakları yere saplandı, kaldı. Tekrar kurtuldu, yine takip etti. Tekrar atının ayaklarının saplandığı yerden duman gibi bir şey çıkıyordu. O vakit anladı ki ne onun elinden ne de kimsenin elinden gelmez ki ona ilişsin. ‘El-aman’ dedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, aman verdi. Fakat dedi: ‘Git, öyle yap ki başkası gelmesin.’ (Kaynaklar: Buhari, Menakıb 25; Müslim, Zühd 75; İbni Hibban, Sahih, 65, 9:11)” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

4 Müşrikler de Hz. Muhammed’in (a.s.m.) mucizane bir şekilde korunmasına akıl erdiremiyorlardı. Çünkü defalarca onu öldürme niyetiyle gidip tek başına buldukları hâlde öldüremediler. Örneğin, “Âmir ibni Tufeyl ve Erbed ibni Kays, ikisi ittifak ederek Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın yanına gitmişler. Âmir demiş: ‘Ben onu meşgul edeceğim, sen onu vuracaksın.’ Sonra bakıyor ki bir şey yapmıyor. Gittikten sonra arkadaşına dedi: ‘Neden vurmadın?’ Dedi: ‘Nasıl vuracağım? Ne kadar niyet ettim; bakıyorum ki ikimizin ortasına sen geçiyorsun. Seni nasıl vuracağım?’ (Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:353; Hafacî, Şerhu’ş-Şifa, 3: 249; Beyhakî, Delailü’n-Nübüvve, 5:318)” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

5 Tirmizi, 5:351, 3406; 3049; Kadı Iyâz, eş-Şifa, 1:352; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:313.

 

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
4,241 kez okundu