Hayatını Kur'anı Çürütmeye Adayan Abu Leheb'in Ölümüyle Kur'anı Teyit Etmesi

 “Ebu Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe girecektir. Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir).”

(Tebbet Suresi, 111:1-5)

 “İşte pek çok itirazat (itirazlar) ve tenkidata (tenkitlere) maruz ve en küçük bir hatasından dolayı davasını kaybedecek bir zatın lisanından böyle tereddütsüz, kemal-i ciddiyet (büyük bir ciddiyet) ve emniyetle (korkusuzca) ve kuvvetli bir vüsuku (doğruluğuna inanarak söylediğini) ihsas eden (hissettiren) bir tarzda, böyle ihbarat-ı gaybiye (gaybî haberler) katiyen gösterir ki, o zât, Üstad-ı Ezelî’sinden ders alıyor, sonra söylüyor.”

(Bediüzzaman)

 

Thomas’a Kur’an’ın beş gaybî mucizesini anlatacaktım. Geçen hafta sadece ikisini aktarabilmiştim. Bu hafta diğerlerini paylaşacaktım. Ancak paylaşacağım ayetin kıymetini tam takdir etmesi için bir soru sorarak başladık sohbetimize:

– Seninle yaklaşık bir yıldır Allah’ın varlığını müzakere ediyoruz. Sen çok dikkatli bir şekilde anlattıklarımı irdeliyorsun. Makul bulmadığın şeyleri şiddetle eleştiriyorsun. Delil olarak sunduğum şeyleri çürütmeye çalışıyorsun. Varsayalım ki sen Hz. Peygamber (a.s.m.) zamanında yaşıyorsun. Doğrudan doğruya Hz. Peygamber (a.s.m.) ile muhatap oluyorsun ve Hz. Muhammed’in (a.s.m.) bilerek veya bilmeden insanları kandırdığına inanıyorsun. Ne yapardın?

Muhammed’in söz ve davranışlarını inceler, çelişki bulmaya çalışırdım.

– Güzel! Biliyoruz ki Hz. Muhammed (a.s.m.) bir kişinin Müslüman olması için dil ile kelime-i şehadet şartını yeterli görmüştür. Müslüman olmadığı hâlde Müslüman olduğunu söyleyen, yani münafık olan kişiyi bile deşifre etmemiştir. Kimseye de böyle bir yetki vermemiştir. “Şeriat, zahire göre hükmeder” o zamandan beri esaslı bir prensip olmuştur, İslam hukukunda... Hatta bir seferinde, savaş esnasında yere düştükten sonra kelime-i şehadet getiren kişiyi öldüren Halid b. Velid’i hesaba çeken Peygamber’imiz (a.s.m.) Hz. Halid’in, “Korktu da bundan dolayı kelime-i şehadet getirdi” demesi üzerine, “Kalbini yarıp baktın mı?” diyerek yaptığının yanlış olduğunu söylemiştir.1

Şimdi, biraz önceki kurgusal senaryomuza devam edelim. İslam’ın iman konusundaki hükmünü bilen biri olarak Hz. Muhammed’in (a.s.m.) senin hakkında bir öngörüde bulduğunu düşünelim. Sana hiç iflah olamayacağını ve imansız olarak ölüp cehenneme gideceğini söylediğini farz edelim. Bu öngörüyü duyunca ne yapardın?

Hı... Kolay bir soru. Sadece laf olsun diye kelime-i şehadeti getirirdim. Müslüman olduğumu söylerdim. Böylece Kur’an’ın öngörüsünün yanlış olduğunu ispat ederdim.

– Bu cevabı aklında tut. Şimdi sana Kur’an’ın benzer bir öngörüsünden bahsedeceğim. Hz. Muhammed’in (a.s.m.) Ebu Leheb isimli bir amcası vardı. Gerçi neseben ona çok yakındı; ama fikren aralarında hiçbir yakınlık yoktu. Hz. Peygamber’in (a.s.m.) davasına en şiddetle karşı çıkanların başını çekiyordu. Müşriklerle işbirliği içinde Hz. Muhammed’i ve davasını yok etmek için var gücüyle çalışıyordu. Hanımı da kocasının yolunu takip ediyor ve Hz. Peygamber’in (a.s.m.) yoluna dikenli otlar ve ağaçlar serpiyordu. Bu kıyasıya mücadele devam ederken Tebbet Suresi nazil oldu. Hem Ebu Leheb hem de karısının cehennemlik olacağını haber verdi: “Ebu Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe girecektir. Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu hâlde sırtında odun taşıyarak karısı da (o ateşe girecektir).” (Tebbet Suresi, 111:1-5)

Allah, bu surede çok açık bir şekilde Ebu Leheb ve karısının imana gelmeyeceklerini ve bunun neticesinde cehenneme gireceklerini söylüyor.2 Ebu Leheb bu surenin inmesinden yaklaşık 10 sene sonra iman etmeksizin öldü. Bütün hayatını Kur’an’ı çürütmek için harcayan Ebu Leheb, garip bir şekilde, imansız ölümüyle Kur’an’ın ilahî kelam olduğunu teyit etmiş oldu. Bütün âleme, Kur’an’ın bu gaybî haberinin doğru olduğunu gösterdi. Kur’an’ın nurunu söndürmek uğruna bütün ömrünü harcarken imansız ölümüyle o nurun daha da parlamasına vesile oldu.

Doğrusu, Ebu Leheb’in hikâyesini okuduğumda hep hayret ederim. Kur’an’ı yok etmek için her yolu deneyen biri, nasıl oldu da kendisi hakkında inen sureyi çürütecek bir yolu tercih etmedi? On yıl boyunca hiç mi böyle davranmak aklından geçmedi? Birçok azılı Kur’an düşmanının sonradan imana gelmesi gibi, Ebu Leheb de imana gelebilirdi. En azından ortaya çıkıp lafzen Müslüman olduğunu söyleyebilirdi. Böyle yapsaydı diğer müşrikler Tebbet Suresi’nin yanlışlandığını ve dolayısıyla onun Allah kelamı olamayacağını görürlerdi. Ebu Leheb Kur’an’ı çürütmüş olurdu. Çünkü geçmiş ve geleceği bilen Allah’tan gelen hiçbir ayet yanlış olamazdı. Ebu Leheb, sadece diliyle kelime-i şehadeti getirip bu yanlışlığı gösterebilirdi. Tek bir cümleyle düşmanını mağlup edebilirdi. Ancak garip bir şekilde, Ebu Leheb bu yolu seçmedi. Demek ki Kur’an’ın bu öngörüsü Allah’tan gelmişti. Allah, gaybı bildiğini, bu öngörüyle bize göstermişti.

Sen öngörünün doğru çıktığını varsayıyorsun. Ebu Leheb’i cehennemde görmüş gibi konuşuyorsun. Oysa cehenneme gidip gitmediğini ispat edemeyiz. O hâlde, bu öngörünün ne yanlışlığı ne de doğruluğu ispatlanır. Bu nedenle de bizim için bir kıymeti yoktur.

– Hem İslam’ın hükümlerini hem de Ebu Leheb’in hayatını bilen hiç kimse senin yaptığın itirazı makul görmez. Çünkü ne Kur’an’da ne hadiste ismen bir müminden bahsedilip cehennemde yanacağı haber verilmemiştir. Aksine, iman ettikten sonra günah işleyen birinin, her zaman samimi tövbe ve istiğfar ile cehennemden kurtulabileceği söylenmiştir. Hem de Tebbet Suresi iman etmemekte direnen biri için inmişti. İnkârdaki inadının devam edeceğini ve sonunda bu inkârından dolayı cehenneme gideceğini haber vermişti. Nitekim dediği gibi de oldu.

Bence bu sıradan bir öngörü. Muhammed, Ebu Leheb’in fikrinde sabit olduğunu ve hiçbir zaman ikna olamayacağını anlamış ve böyle bir öngörüde bulunmuştu. Seninle bir yıldan beri müzakere yapıyoruz. Ben de şu öngörüde bulunabilirim: Furkan hiçbir zaman ateist olmayacak. Büyük ihtimalle öngörüm doğru çıkacak. Buna dayanarak benim peygamber olduğum söylenebilir mi?

– Hayret! Birkaç dakika önce söylediğini unutmuşa benziyorsun. Hafızanın bu kadar zayıf olduğuna inanmıyorum. Kendinle açıkça çelişiyorsun. Biraz önce kurgusal olarak sorduğum aynı sorulara verdiğin cevaplarla, şimdiki cevapların birbirine uymuyor. Senin öngörüne gelince bence de doğru çıkacak. Ancak doğru çıkması senin peygamberliğine değil, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğine delil olur. Çünkü sen ve senin gibi binlerce kişinin sorduğu sorulara, aşılamaya çalıştığı şüphelere, bilimsellik kisvesiyle yaptığı telkinlere rağmen Hz. Muhammed’e (a.s.m.) tabi olmaya devam ediyorum ve edeceğim. Bu da onun davasının sağlamlığına, burhanlarının kuvvetli olduğuna delil olur.

Bence bir sonraki öngörüye geçelim.

– Bir sonrakine geçeceğim. Ancak yine çeşitli gerekçeler bulup hepsini reddedebilirsin. Sonuçta her şey senin özgür iradenle neyi tercih ettiğine bağlı. Bir gerekçeyle inkâr etmeyi tercih etmişsen şu anda mucize göstersem bile bir bahane bulup inkârına devam edebilirsin. Nitekim Hz. Muhammed (a.s.m.) inkâr edenlere mucizeler göstermesine rağmen birçok kişi inkârda devam etmişti. Hatta “şakk-ı kamer” diye bilinen mucizede, bir parmağının işaretiyle ayı ikiye böldüğünde, münkirler mucizeyi inkâr etmemişler; “Muhammed’in sihri semaya da etki etti” deyip inkârlarına devam etmişler. Kur’an inkârda inat eden birine hiçbir delil ve mucizenin fayda vermeyeceğini şu ayetiyle haber veriyor: “...Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, ‘Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil’ derler.” (Enam Suresi, 6:25)

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Ebu Davud, Cihad 95; İbn Mace, Fiten 1.

2 Hz. Ebu Bekir’den rivayet edildiğine göre, Tebbet Suresi’nin nazil olmasından sonra Ebu Leheb’in karısı Ümmü Cemil, Hz. Peygamber’i (a.s.m.) öldürmek için bir taş alıp Mescid-i Haram’a gider. Ebu Bekir ile Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, orada oturmaktadırlar. Ümmü Cemil, Ebu Bekr-i Sıddık’ı görüp sorar: “Ya Eba Bekir! Senin arkadaşın nerede? Ben işitmişim ki beni hicvetmiş. Onu görürsem, bu taşı ağzına vuracağım.” Yanında iken Hazret-i Peygamber Aleyhissalatü Vesselamı görmemiş. (Bu rivayet şu kaynaklarda geçiyor: Kadı Iyaz, eş-Şifa, 1:349; Hafacî, Şerhu’ş-Şifa, 3: 233; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:353; İbni Hibban, Sahih, 8:152; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:361) Elbette, hıfz-ı İlâhîde (Allah’ın korumasında) olan bir Sultan-ı Levlâk’ı, böyle bir Cehennem oduncusu, onun huzuruna girip göremez. Ağzına mı düşmüş?” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

 

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
3,584 kez okundu