Kur'an'daki İnsan Bedeniyle İlgili Mucize Ayetler

 

 

O insan görmedi mi? Biz onu bir nutfeden yarattık. Şimdi aşikâr bir mücadeleci kesiliverdi.”

(Yasin Suresi, 36:77)

 

“‘İstediğin her şey için, Kur’an’dan her ne istersen al’ ifade ettiği mana o derece doğruluğuyla makbul olmuş ki, ehl-i hakikat mabeyninde (arasında) durub-u emsal (atasözü) sırasına geçmiştir.”

(Bediüzzaman)

 

Bu haftaki görüşmemizde Kur’an’daki insanın yaratılışıyla ilgili ayetleri konuşacaktık. Ancak, ayetlerin haber verdiği hakikatlerin kıymetini tam takdir etmesi için, her zaman yaptığım gibi, Thomas’a soru sorarak başladık sohbetimize:

– İnsanın yaratılışıyla ilgili birkaç ayeti paylaşmak istiyorum. Ancak, öncelikle sana bir sorum var. Modern tıp bilimi embriyonun anne karnındaki yaratılış aşamalarını keşfetmeden önce yaygın olan görüşün ne olduğunu biliyor musun?

Bildiğim kadarıyla 18. yüzyıla kadar insanlar spermlerin içinde küçücük insan olduğuna inanıyordu. Anne rahmine giren küçük insan büyüyüp bebek oluyordu.

– Gayet makul bir izah görünüyor. Modern teknolojik aletlerin olmadığı bir devirde, salt gözlemle insanın yaratılışını anlamaya çalışan bir insan için gayet yerinde bir görüş. Kur’an’da insan yaratılışıyla ilgili birçok ayetler var. Bir kısmı, ilk insanın topraktan yaratıldığını söylüyor. “Balçık” diye tabir edilen, su ve toprak karışımından Hz. Adem (a.s.) yaratılmış: “Biz insanı muhakkak ki, çamurun özünden yarattık...” (Mümin Suresi, 40:12) Bir kısım ayetler ise, embriyonun yaratılışını anlatıyor. Bu meyanda Kur’an’da 12 ayette “nutfe” tabiri geçiyor. Lügatte “saf su” manasına gelen nutfe, Kur’an’da eşeyli üremenin iki temel öğesi olan erkek ve dişi cinsiyet hücreleri manasında kullanılmış.1 Örneğin, bir ayette insan için şöyle deniyor: “Dökülen meniden bir nutfe değil miydi?” (Kıyame Suresi, 75:37)

Burada öyle bir mana çıkmıyor. Ayet çok muğlak.

– İzin verirsen açıklayacağım. Meninin biyoloji literatüründeki karşılığı “ejekulat”tır. Yani “atılan sıvı” manasına geliyor. Erkek menisinin tamamı üreme hücresi (sperm) değildir. Spermler atılan sıvının sadece yüzde 10’una tekabül ediyor. Yukarıdaki ayette geçen “bir nutfe” tabirini birçok âlimler “meniden bir damla su” manasında çevirmişler. Kısacası, ayet meninin tamamından değil, sadece bir kısmından insanın yaratıldığını söylüyor. Bu bilgiye, 20. yüzyıla kadar sahip değildik.

Ayet, insanın sadece erkek spermlerinden yaratıldığını ima ediyor. Oysa modern biyoloji zigotun hem erkek hem de dişi üreme hücrelerinin bileşiminden oluştuğunu açıklıyor. İlkokula giden çocuklar bile bunu biliyor. Dolayısıyla, ayet bilimsel gerçeklere açıkça aykırı görünüyor.

– Bence çok aceleci davranıyorsun. Biraz önce aktardığım ayette, erkek tabiri geçmiyor. Yani “insan atılan erkek menisinden bir damlaydı” demiyor. Ayet sadece atılan meniden bir damla sıvıydı (nutfeydi) diyor. Modern biyolojiye göre, kadın yumurtalıklarından 2-4 ml’lik bir folikül sıvısıyla birlikte kadın yumurtası karın boşluğuna atılıyor. Bu anlamda, “atılan su (nutfe)” tabiri hem erkek hem de kadın yumurtasına işaret ediyor.

Bence sen zorlama yorum yapıyorsun. Bence, ayet insanın sadece erkek spermlerinden oluştuğunu iddia ediyor. Kadın üreme hücreleriyle bileşimin olduğunu ima etmiyor. Dolayısıyla modern bilimle çelişiyor.

– Biliyor musun Kur’an’ın başka bir ayeti senin bu eleştirine cevap veriyor: “Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.” (İnsan Suresi, 76:2) Biraz önce bahsettiğim ayet, zigot hücresinin kaynağı olan erkek ve kadın üreme hücrelerine işaret ediyordu. Bu ayetteki “nutfe-i emsaç” tabiri ise çok açık bir şekilde döllenmiş yumurtadan bahsediyor.

Ayet sadece karmaşık bir damla diyor. Sanırım, modern biyolojiyi okuduktan sonra, insanlar ayeti erkek ve kadın üreme hücrelerinin bileşimi olarak tarif etmişlerdir.

– Hayır. Çok eski Kur’an tefsirlerinde bile söz konusu yorum var. Örneğin, İbni Taberi ayeti şöyle tefsir etmiş: “… Âdem’in zürriyetini erkeğin ve kadının birbirine karışan döl sularından yaratmışızdır.”2

Bence ayet çok muğlak. Ayet açıkça insanı bir erkek ve bir kadın yumurtasının bileşiminden yarattık deseydi mesele biterdi. Benim hiçbir itirazım olmazdı. Oysa ayet çok muğlak bir tabir kullanıyor.

– Eğer Kur’an sadece 20. ve 21. asırdaki insanlara inmiş olsaydı, hiç şüphesiz ayet daha açık bir şekilde anlatırdı. Ancak, Kur’an 7. asırdan kıyamete kadar gelmiş geçmiş bütün insanlara gönderildiği için, herkesin anlama seviyelerini dikkate almalıdır. Daha önce de söylediğim gibi, Kur’an ne coğrafya, ne astronomi, ne de biyoloji kitabı değildir. Kur’an, Rabbimizin kendisini bize tanıttığı, arzu ve emirlerini tebliğ ettiği semavî bir kitaptır. Dolayısıyla, Kur’an kâinattan bahsederken sadece Allah’ın varlığına delil olması yönüyle bahsediyor. Yani, kâinatta var olan düzeni, nizamı, intizamı, sanatı, maksatlı faaliyeti nazara vererek kendini tanıtıyor. Bu anlamda, sanat, kasıt, nizam kâinatın her zerresinde bulunur. Dolayısıyla, Kur’an’ın, insanlığın çoğunluğuna 20. yüzyıla kadar malum olmayan eserlerdeki gizli ilim, hikmet ve sanatı örnek olarak anlatması münasip değil. Çünkü kıyamete kadar gelip geçen herkese rehber olacak bir kitabın en büyük iddiası olan tevhide getirdiği deliller herkesçe anlaşılır olmalı.

Eğer, Kur’an 20. yüzyıldaki bilim adamlarına malum olan zigot hücresinin özelliklerinden bahsetseydi, 13 asır boyunca gelip geçen insanları müşkül durumda bırakırdı. Bazısını inkâra bile götürürdü. Oysa maksat Allah’ın varlığına delil getirmekse ve muhatap ise sadece 20. ve 21. asırdaki bilim adamları değilse, Kur’an bilimsel gerçeklerden aleni değil, işareten bahsetmeli. Çünkü “Kur’an’ın kâinattan bahsi istidlal (delil getirmek) içindir ve delilin de müddeadan (iddia edilenden) evvel malum (biliniyor) olması şarttır ve delilin muhataplarca vuzuhu (anlaşılır olması) müstahsendir (daha güzeldir)... Mesela, eğer Kur’an-ı Kerim, makam-ı istidlalde (delil getirme makamında) şöylece demiş olsaydı ki: ‘Ey insanlar! Güneşin zahiri (görünürdeki) hareketiyle hakiki sükûnuna (sabitliğine) ve arzın zahiri sükûnuyla hakiki hareketine ve yıldızlar arasında cazibe-i umumiyenin (umumi çekim gücünün) garibelerine ve elektriğin acibelerine ve yetmiş unsur arasında hasıl olan imtizacata (çekime) ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi harika şeylerden Cenab-ı Hakkın her şeye kadir olduğunu anlayasınız’ deseydi, delil, müddeadan (iddia edilenden) binlerce derece daha hafi (gizli), daha müşkül olurdu. Halbuki delilin müddeadan daha hafi (gizli) olması, makam-ı istidlale (delil getirme makamına) uymaz.”3

İnsan yaratılışından bahseden başka ayetler var mı?

– Daha birçok ayet var. Ben kendi kısır ilmimle öğrenmiş olduğum ayetleri seninle paylaşıyorum. Sakın her şeyi bunlarla sınırlı sanma. Kur’an’ın sonsuz ilim denizindeki elmas hakikatler, benim gibi küçük bir akıl oltasına sahip olan birinin çıkardıklarıyla sınırlı olmadığı gibi bütün akılların çıkardıklarıyla da sınırlı olamaz. Söz akıldan açılmışken Kur’an’ın bu konudaki mucizevî bir ayetini paylaşmak istiyorum: “Hayır! And olsun, eğer vazgeçmezse muhakkak onu perçeminden, o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız.” (Alâk Suresi, 96:15-16)

Ayetin öncesi Rabbin ayetlerini inkâr eden münkirden bahsediyor. Hem Rabbimizi, aklıyla inkâra sapıp ayetleri yalanlayanları ve onları getiren Peygamber’e (a.s.m.) isyan edenleri tehdit ediyor hem de bu tehdit içinde bile rahmetini gösterip akıl gözüne parlak bir ayetini işaret ediyor. Özellikle, aklını kullanmakta zirveye ulaştığını düşünen ve insan beyninin nasıl çalıştığını anlamaya çalışan insanlara, akılların Sahibi, beyinleri Yaratıcısı olduğunu haber veriyor. İnkâr ve isyanla başkaldıran insanın alnından kavrayarak itaat ettireceğini söylüyor.

Yani bu ayetle mucizevî bir şekilde, beynin ön kısmının düşünme, karar verme ve duyguları kontrol etme merkezi olduğuna işaret ediyor. Allah, bu ayetle 20. yüzyılda keşfedilen bilimsel bir hakikati, 14 asır önce haber verirken öyle bir üslup kullanıyor ki bu hakikatten habersiz olan insanların akıllarını zor durumda bırakmıyor. Önceki asırlarda bu ayeti okuyanlar, “yalancı, günahkâr perçem” tabirinin kullanılmasındaki hikmeti pek anlamamışlardır. Oysa modern bilimin insan beyniyle ilgili keşfettiği hakikatleri bilen biri, bu ayeti okuyunca içinde bir elmas hakikatin saklandığını görür. Merak ediyorum, bu ayete karşı ne diyeceksin? Bu ayetle aklının sahibi olduğunu gösteren Rabbini akıl gözün görecek mi acaba?

Ayet beynin ön kısmı demiyor, sen öyle yorumluyorsun. Ayet, “alın” kavramını kullanıyor.

– Hayret doğrusu. Yalan söyleyen ve isyan eden alnın kemiği mi? Kafatası mı? Daha önce birçok defa yüksek zekâsını takdir ettiğin bir Zat’ın (a.s.m.) düşünme melekesini kafatasına atfettiğini mi söylüyorsun? Şu soruma cevap verebilir misin: İnsan beyninin işlevini bilen biri olarak yalan söyleyen ve isyan eden birinin kafasından tutup kendine itaat ettirmek istersen başının neresini tutarsın?

Ön tarafını. Yani alnını. Anladım ne demek istediğini. Modern bilim beynin ön tarafının bu işlerle ilgili olduğunu kabul ediyor. Ancak beynin çok kompleks olduğunu ve diğer kısımlarının da katkısının olabileceğini söylüyor.

– Ben beyin uzmanı değilim. Bu konuyu derinlemesine bilmiyorum. Ancak konunun uzmanı olan bilim adamlarının yazılarını okudum. Beni hayretler içinde bırakan bilgiler edindim. Bu ayet tek başına, Kur’an’ın semavî olduğunu güneş gibi gösteriyor, dedirtti bana. Eminim, bilim adamlarının son bir asırda beyinle ilgili keşiflerini okuyan her insan, Kur’an’ın bu ayetini okuyunca eğer gözlerine gaflet ve dalalet perdesi kapanmamışsa Rabbinin varlığını gündüz aydınlığında müşahede eder. Beyin uzmanı olan Dr. Glen Johnson’un kitabından ilgili kısmı seninle paylaşmak istiyorum:

“Beynin en büyük ve en gelişmiş kısmı, ön kısmıdır (frontal lobes). Bu kısmın bir görevi planlamadır... Geçen asrın başında çok asabi olduğu için psikolojik tedavi gören ve sürekli şiddete başvuranlar beyin ameliyatına alınırdı. Doktorlar, ameliyatla beynin ön kısmına zarar verirlerdi. Ameliyat sonrasında söz konusu kişiler çok uysal ve pasif olurlardı. Önceleri bilim adamları büyük bir sevinçle karşıladılar bu uygulamayı. Beyin ameliyatıyla şiddet içeren davranışları önleriz diye düşündüler. Daha sonra anlaşıldı ki ameliyatın birçok zararı var. Hastalar kendilerine bile bakamaz oldular. Günlük hayatlarını devam ettirmeleri için zaruri şeyleri bile yapamaz oldular. Kuzu gibi oturup duruyorlardı. Beyin yaralanmalarında, beyninin ön kısmı zarar gören kişilerde motivasyon yokluğu ve plan yapmada problem görülüyor. Birçok aşama gerektiren işleri yaparken zorluk çekiyorlar: araba tamir etmek, yemek hazırlamak vb.

Ön beyin aynı zamanda organize işini de yapar. Birçok işlerimizi, sırasıyla A, B, C gibi basamaklardan geçerek yapmamız gerekir. Her şeyi bir sıra dâhilinde yapmalıyız. Ön beyin bunun için bize yardımcı olur. Ön beyin zarar görünce işlerimizin sırasını belirleyip organize etmekte zorluk çekeriz. En güzel örnek, yemek pişirirken bir aşamayı atlayan hastalardır. Önemli bir şeyi katmayı veya ocağı kapatmayı unuturlar. Kaplarını yakan veya eriten birçok hasta gördüm.

Yukarıdakilere ek olarak ön beyin, duygularımızı kontrol etmekte çok önemli bir role sahiptir. Beynin ortasında duygularımıza kaynaklık eden bazı kesitler vardır. Açlık, sinir ve cinsel arzular burada üretilir. Buradan vücudu harekete geçirip bir şeyler yapması için beynin öteki kısımlarına sinyaller gönderilir. Sinirliyken birine veya bir şeye vurma isteği, açken bir şeyler alıp yeme arzusu gibi. Ön beyin duyguları kontrol eder. Genellikle ön beyin ‘hayır’ veya ‘dur’ komutlarını verir. Eğer duygularınız patronunuzu cimcikle, diyorsa ön beyin size ‘dur’ der veya ‘öyle yaparsan işini kaybedersin’ der.” 4

İnsan yaratılışıyla ilgili başka bilimsel mucize olarak gördüğün ayet var mı?

– Daha birçok ayet var. İki tane daha seninle paylaşıp, bu konuyu kapatmak istiyorum. Çünkü anladığım kadarıyla sen Kur’an hakkında hükmünü vermişsin. Semavî kitap olarak görmek istemiyorsun. O nedenle de paylaştığım her bir ayete kaçamak yorumlar getiriyorsun.

Embriyonun yaratılış aşamalarını “nutfe”, “alaka” ve “mudğa” tabiriyle tasvir eden başka ayetler de var. Ancak, anladığım kadarıyla, sen modern tıp kitaplarındaki tarif ve tabirleri kullanmadığı sürece, onlara da itiraz edeceksin. Dolayısıyla başka ayet aktarıp vakit kaybetmek istemiyorum. Senin iki haftadır aktardığım ayetlere karşı getirdiğin yorumlar bana şu ayeti hatırlattı: “O insan görmedi mi? Biz onu bir nutfeden yarattık. Şimdi aşikâr bir mücadeleci kesiliverdi.” (Yasin Suresi, 36:77)

Ben genel değerlendirmemi senin iki örneğini de dinledikten sonra yapmak istiyorum. Ben sadece eleştirel yaklaşıyorum. Bunu mücadele olarak görmüyorum. Dikkat edersen iki haftalık müzakeremiz esnasında bazen söylediklerine itiraz etmedim. Açıklamalarından tatmin olduğumu söyledim.

– Haklısın. Çok katı bir şekilde her şeyi reddetmiyorsun. Bazen entelektüel dürüstlüğünün gereği olarak hakikati kabul ediyorsun. Zaten benim maksadım seninle cedelleşmek değil. Sana bildiğim Kur’anî hakikatleri aktarmaktır. Kabul veya reddetmekte tercih senindir. Seni hiçbir şekilde kabule zorlayamam. Senden tek isteğim Kur’an ayetlerine biraz daha insafla yaklaşmandır.

Nasıl daha pozitif olunur sence?

– Yani, seninle bilgi yarışması yapmıyoruz. Kim haklı çıkacak ya da kim kazanacak diye bir endişemiz yok. İkimiz de hakikati öğrenmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla, ikili müzakeremizde görünürde kaybeden aslında gerçekte kazanıyordur. Çünkü savunduğu düşüncenin yanlış olduğunu anlayan, karşısındakinin yardımıyla doğruyu bulduğu için kazançlıdır. Tabir yerindeyse, bizim müzakeremizde “kaybeden kazanıyor.”

Ben bilgi yarışması gibi görmüyorum. Sadece anlattıklarını akıl terazimde iyice tartmaya çalışıyorum. Çoğu zaman anlattıklarını evde eşimle de müzakere ediyoruz. Kur’an’daki olağanüstü bilgi diye aktardığın ayetleri eşime anlattığımda yorumu şu olmuştu: “Faraza Kur’an’da eskiden hiç kimse tarafından bilinmeyen bilgiler olsa bile, bu Kur’an’ın semavî olduğuna delil olmaz. Çünkü söz konusu bilgileri UFO’lar Muhammed’e getirmiş olabilir.”

– Merak ediyorum. Sana makul geldi mi eşinin söyledikleri?

Pekâlâ olabilir. İhtimal dahilindedir.

– Pes doğrusu. Anlaşılan senin eşin çok bilim-kurgu filmi izliyor. Hakikatle hayali birbirine karıştırıyor. Senin gibi aklı kendine biricik rehber yapan birinin anlatılanları makul görmesini yadırgadım doğrusu. Allah’ın varlığına ilişkin sonsuz delil olduğu halde, kabule yanaşmıyorsun. Oysa varlığının makul hiçbir delili olmayan UFO’lara inanıyorsun. Haydi bir an için UFO’ların olduğunu kabul edelim. Eşinin söylediğinin mümkün olması için UFO’ların bilimde bizim çok ötemizde olduğunu da kabul etmeliyiz. Onların on dört asır önce bildiklerini biz henüz yeni öğreniyoruz. Acaba niye UFO’lar sadece dünyadan bir kişiye bilimsel sırları vermişler? Niye on dört asırdır başka hiç kimseye hiçbir sır vermemişler?

Haklısın UFO’ların Kur’an’daki bazı bilgileri Muhammed’e vermiş olması çok zayıf bir ihtimal. Ancak, yine de ihtimal dahilindedir.

– Daha önce de söyledim. Her an binlerce şeyin olması da ihtimal dahilinde. Ancak, onları hiçbir şekilde dikkate almıyoruz. Bir şeyin olduğuna veya olacağına ilişkin hiçbir delil yoksa, teorik olarak olası olsa bile, pratikte hiçbir şekilde nazara alınmaz. İhtimaldir ki, şu anda havada uçan uçak üzerimize düşsün. Ancak, hiç kimse uçak düşecek diye uçakların uçmadığı bir diyara göç etmiyor. Oysaki şimdiye kadar yere çakılıp yerdeki insanların ölümüne sebep olan yüzlerce uçak kazası oldu. Ancak, UFO’larla görüşüp hiç kimsenin bilmediği bilgileri edinen hiç kimse olmadı. Carl Sagan’ın bir kitabında okumuştum.5UFO’larla görüştüğünü söyleyenlere sübjektif bir soru sordurduğunda sürekli cevap alıyormuş, ancak zor bir matematik sorusu sorduğunda hiçbir zaman cevap alamıyormuş. Sagan, bu bilgi testini kullanarak UFO’larla görüştüğünü söyleyenlerin doğru konuşmadığını ortaya çıkarmış.

Her neyse. Şimdi ayrılmam gerekiyor. Haftaya hangi konuyu müzakere edeceğiz.

– Haftaya Kur’an’ın gelecekle ilgili gaybî haberlerini seninle paylaşmak istiyorum. Bilimsel bilgileri, bizden en az on dört asır ileride olan UFO’lara verdin. Bakalım gaybî haberleri kime vereceksin.

* * *

Seküler bilimi bir nevi ilah edinen Thomas, insanın sadece aklıyla bilimsel hakikatlere ulaşabileceğine inanıyor, dolayısıyla on dört asırlık bir eserin bilimsel hakikatlerle çelişeceğini düşünüyordu. Gerçi, kendisi Kur’an’ı dikkatle okumasına rağmen açıktan genel kabul görmüş bilimsel hakikatlerle çelişen hiçbir ayet bulamamıştı. Aksine, bilimin son birkaç asırda keşfettiği birçok hakikati Kur’an asırlar öncesinde haber veriyordu.

Üç haftadır kendisiyle paylaştığım ayetler karşısında bazen sessiz kalmış, bazen mecburen teyit etmişti. Ancak, her seferinde kaçamak bir yol bulup teslim olmaktan kaçtı. Doğrusu, üç haftalık görüşmeden sonra, Hz. Peygamber’in (a.s.m.) mucizelerine rağmen inkârda inat edenleri daha iyi anladım. Kur’an’da beyan edildiği gibi, iman etmek istemeyen için hiçbir mucize fayda vermez.

Mevlana’nın dediği gibi, insan gözüne ancak iman sürmesini sürünce, hakikati görmeye başlar: “Sorarsan yağsın, etsin, ilik ve sinirden ibaretsin. Fakat yağın mumları ışıklandırmaya yaramaz. Etin sarhoşa kebap olmaz. Bütün bu bedenini bakışta erit, bakışa yürü, bakışa git, bakışa var! Bir bakış vardır, iki alemi de görür, padişahın yüzünü de. Bu ikisinin arasında sayıya sığmaz fark var. Gizli şeyleri Allah bilir ama gözüne bir sürme ara.”6

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 İnsanın yaratılışıyla ilgili ayetlerin yorumunda Dr. Bahri Dayıoğlu’nun “Yaratılışta İbda ve İnşa Boyutu” ismiyle Köprü dergisinde çıkan makalesinden yararlandım. Köprü’nün Kış 2005 (89. Sayı) sayısında çıkan söz konusu makaleye şu web adresinden ulaşabilirsiniz: http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum =EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=654

2 İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Cilt: 6, s. 2684.

3 Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz.

4 Dr. Glen Johnson (Clinical Neuropsychologist), Traumatic Brain Injury Survival Guide isimli kitabın tamamını şu web adresinden okuyabilirsiniz: http:// www.tbiguide.com/howbrainworks.html.

5 UFO’lar için bilgi testini Carl Sagan’ın The Demon-Haunted World, Science As A Candle In The Dark isimli kitabında okumuştum.

6 Mevlana, Mesnevi, Cilt: 6, s. 94.

 

 

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
6,508 kez okundu