Kur'an'a Göre Kadın İkinci Sınıf İnsan mı?

Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz... Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.”

(Bakara Suresi, 2:195)

O sahralarda, o çöllerde, âdetlerini muhafazada çok mutaassıp (katı) ve asabiyetlerinde (milliyetçiliklerinde) fevkalâde inatçı ve kasavet-i kalp (kalp katılığı) ve merhametsizlikte emsalsiz ve hatta diri diri kızlarını toprağa gömüp öldürürlerken müteessir (üzüntülü) bile olmayan pek çok vahşi kavimler oturmakta idiler. O zat-ı nuranî (nurlu zat), kısa bir zamanda, o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini (kötü ahlaklarını) kaldırarak ahlâk-ı haseneyle (güzel ahlakla) tebdil ettirdi (değiştirdi).”

(Bediüzzaman)

 

Bu haftaki görüşmemizde, Thomas, Kur’an’ı bitirmek üzere olduğunu ve problemli gördüğü önemli bir konuyu tartışmak istediğini söyledi. Kendisine hediye ettiğim Kur’an mealini beraberinde getirmişti. Kitabı elinden alıp hızlıca bir göz gezdirdim. Kitabın birçok yerini çizerek okumuş, birçok yere hatırlatıcı notlar düşmüş. Kısacası, Thomas, Kur’an mealini satır satır okumuş. Dikkatle ve sorgulayarak anlamaya çalışmış. Kendi daracık aklıyla hikmetini anlayamadığı yerleri işaretlemiş. Thomas, Kur’an’ın Allah kelamı olması için hiçbir problemli mevzu içermemesi gerektiğini düşünüyor. Her bir Kur’an ayetini ilk bölümde tartıştığımız prensipler ışığında değerlendiriyor. Thomas, problemli gördüğü önemli konuyu şöyle ifade ederek başladı:

Kur’an’da kadınla ilgili hükümlerin bazıları, hakkaniyete ve adalete uygun düşmüyor. Açıkça kadına haksızlık yapılıyor. Kadın, ikinci sınıf kul muamelesi görüyor. Oysa Adil ve Hakîm bir yaratıcı hem kadına hem de erkeğe aynı değeri verir. İkisini de birinci sınıf kul muamelesi yapar. İzin verirsen kadına yapılan haksızlığın birkaç misalini söyleyeceğim:

– Buyur, dikkatle dinliyorum.

Birincisi, miras dağıtımında kız çocuğuna haksızlık yapılıyor. Anne ve baba öldüğünde iki kız bir oğlan varsa mirasın yarısını oğlana, yarısını da iki kıza verin, diyor. İkincisi, eşler arasında anlaşmazlık çıkması durumunda, erkeğin eşine üç aşamalı ceza vermesini öngörüyor. Erkeğe, eşiyle arasında problem çıktığında, önce uyar, sonra yatağını ayır, daha da yola gelmezse dayak at diye emrediyor. Üçüncüsü, cariyelik adı altında kadının köleliğini tasvip ediyor. İnsanların köle edinmesine izin veriyor.

– Sana göre kadına yapılan haksızlığın bu dört misali de birbiriyle bağlantılı. Hepsini tek tek ele alacağız. Öncelikle sana bir soru sormak istiyorum. Kur’an’ın tamamına yakınını okudun. Kadınlarla ilgili bütün hükümleri düşününce İslam’ın kadına haksızlık yaptığını mı düşünüyorsun?

Doğrusunu söylemek gerekirse İslam’ın o günkü şartlarda kadın haklarını iyileştirdiğini kabul ediyorum. Yani İslam kadına bir kısım haklar vermiştir. Ancak verilen haklar kadını erkekle eşit statüye getirmemiştir. Bence Allah kelamı olan bir kitap, kadın ve erkek ayırımı yapmaz. Mutlak adalet sahibi olan bir Yaratıcı, Kitabında kadın aleyhinde olacak tek bir hüküm bile içermez. Ben, Kur’an’daki her bir ayeti okurken kendi kendime soruyorum: Böyle bir ifade Kur’an’ın ifade ettiği Rab’den gelmiş olabilir mi? Bu anlamda, yukarıda ifade ettiğim dört hususla ilgili ayetler, bende Kur’an’ın ilahî kelam olduğu noktasında şüphe bıraktı. Açıkçası, Kur’an kadına bir hususta bile haksızlık yapılmasını öngörüyorsa senin iddia ettiğin gibi tamamıyla ilahî sözleri içeren bir kitap olamaz.

– Kanaatimce, İslam tarihi bilmediğinden dolayı, İslam’a haksızlık yapıyorsun. İslam’ın kadına verdiği statüyü anlamak için öncelikle kadın haklarının tarihsel gelişimini ve İslam öncesi cahiliye Arap toplumunda kadına nasıl muamele edildiğini bilmen gerekir.1 Hem Doğu hem de Batı toplumlarında kadına insan olarak muamele edilmiyordu. Kadın, erkek için hizmetçi ve eğlence aracı olarak görülüyordu. Birçok toplumda bu tarz uygulamalar hâlen devam ediyor. Geçenlerde CNN’de çıkan bir haberde günümüz dul Hint kadınlarının içler acısı durumu anlatılıyordu. Kocası ölen kadın, bir daha evlenemediği gibi toplumun nazarında talihsiz olarak görülüyor. Saçını kesmeye ve beyaz renkli elbise dışında bir şey giymemeye zorlanıyor. Toplumdan dışlanarak ölüme terk ediliyor. Bazı evlatlar dul kalmış annesini lanetlenmiş diye sokağa atıyor.2

Batı’da da iki asır öncesine kadar durum pek farklı değildi. Roma’da kadın bir nevi kocanın satın alınmış mülkü gibiydi. Evlilikle beraber her şeyi, bütün mal varlığı kocasına geçiyordu. 19. yüzyılın sonuna kadar İngiliz hukukunda da durum Roma’dakinden farklı değildi. 1870, 1882 ve 1887’de yapılan kanuni düzenlemeyle, İngiltere de kadına mülk edinme hakkı tanındı. ABD’de de durum farksızdı. Kadınlar mülk edinme hakkını 19. yüzyılın ortalarında edindi. Kadınlara oy kullanma hakkı ise 1920’de verildi.

Kadına, Hıristiyan toplumlarda insan muamelesi yapılmamasının dinî dayanağı da vardı. Hıristiyan inancına göre Hz. Âdem’i (a.s.) cennette kandırıp yasaklanmış meyveyi yediren eşi Havva idi. Örneğin, ikinci asırda yaşamış Hıristiyanlığın kurucularından Tertullian, kadın için şöyle der: “Havva olduğunu bilmiyor musun? Tanrı’nın kadınlar hakkındaki hükmü hâlen devam ediyor. Hâliyle onların suçu da devam ediyor. Kadınlar, şeytanın kapısıdır. Lanetlenmiş ağacı ortaya ilk çıkan kadındır. Tanrı’nın emrine ilk sırt çeviren kadındır. Şeytanın bile yoldan çıkaramadığını Havva çıkardı. Tanrı’nın sureti olan Âdem’i Havva parçaladı. Havva’nın yüzünden ölüm yaratıldı. Havva’nın yüzünden Tanrı’nın oğlu İsa dâhil herkes ölümü tadıyor.”3Yahudilerin kutsal kaynağı da benzer şekilde kadını suçlu buluyor: “Hiçbir günah bir kadının günahına denk gelmez. Günah bir kadınla başladı ve bir kadın yüzünden hepimiz ölümü tadacağız.”4

Yine Yahudilerin meşhur Talmud kitabında erkeklere şöyle dua etmeleri tavsiye edilir: “Kâinatın Sultanı’nı tesbih ederim ki beni bir kadın yapmadı... Tanrı’ya şükürler olsun ki beni kadın yapmadı.”5

Haklısın Batı’nın ve Hıristiyanlığın kadınlarla ilgili karnesi hiç de iyi görünmüyor. İslam’da nasıldı? Önce İslam’dan önce kadının sosyal statüsü ve hakları konusunu anlatırsan daha iyi olur.

– İslam’dan önce Arap toplumunda kadınlar, insan yerine bile konulmuyordu. Kuvveti elinde bulunduran erkeklerin her türlü emrine amade köle muamelesi görüyorlardı. İslam, kadını erkeğin kölesi olmaktan çıkarıp başların tacı hâline getirdi. Hz. Muhammed (a.s.m.) “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek ebedi saadeti kazanmanın, anneyi razı etme şartına bağlı olduğunu beyan etti.

Veda Hutbesi diye bilinen ve 114 bin sahabeye yaptığı son konuşmasında, Hz. Muhammed (a.s.m.), şu tavsiyede bulunmuştu: “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”

Karen Armstrong gibi bir feminist yazar bile İslam’ın kadına haksızlık yaptığını kabul etmiyor: “İslam öncesi (Arap toplumunda) kadının konumunu iyi bilmeliyiz. O zamanlar kız çocuklarını öldürmek âdet olmuştu ve kadınlara hiçbir hak verilmemişti. Kadın bir nevi köleydi. Aşağılık bir mahlûktu. Yasalar önünde varlığı bile söz konusu değildi. Böyle vahşi bir devirde Muhammed’in kadınlar için yaptığı olağanüstüydü. Kadının şahit olabileceği ve miras alabileceği fikri bile hayret vericiydi.”6

Tekrar edeyim. Ben de İslam’ın kadın haklarını bir nebze iyileştirdiğini kabul ediyorum. Ancak kadını erkek seviyesine getirip ikisine de eşit haklar tanımamıştır.

– Feminist anlamda kadınla erkek eşitliğini arıyorsan Kur’an’da bulamazsın. Kur’an, olaya manevî, sosyal, hukukî ve ekonomik açılardan yaklaşıyor. Manevî açıdan tam bir adalet vardır. Hem sorumlulukları hem de ahiretteki mükâfat ve ceza yönünden kadın ve erkek arasında hiçbir ayırım yapılmıyor. Hatta denilebilir ki Kur’an’ı rehber edinen bir kadın manevî açıdan bir nebze daha avantajlıdır. Özellikle anne olarak çektiği sıkıntılardan dolayı cennetle mükâfatlandırılma ihtimali daha yüksektir. Kur’an hem erkek hem de kadının haklarının zayi olmayacağını çok açık bir şekilde söylüyor:

“Rableri onlara şu karşılığı verdi: Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz... Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (Bakara Suresi, 2:195)

“Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi bir şey yaparsa elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.” (Nahl Suresi, 16:97)

Kadının ikinci sınıf kul olduğunu söyleyen tek bir ayet gösterebilir misin?

Sana katılıyorum. Kur’an, genel olarak “Kadın ve erkek, Allah indinde aynıdır” diyor. Ama sohbetimizin başında belirttiğim hususlara gelince bu eşitliği bozuyor. Kur’an’da kadın-erkek eşitliğinin vurgulandığı ayetlerle kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapılan ayetlerin bulunması, Kur’an kendi kendiyle çeliştiğini gösteriyor. Her şeyin ilmine sahip bir Yaratıcı’dan gelen bir Kitap böyle çelişkiler içermez. Muhammed’in zamanında kadına çok kötü muamele yapılıyordu. O da getirdiği bazı hükümlerle kadının haklarını iyileştirmişti. Eğer Kur’an senin dediğin gibi Allah’tan gelen bir kitap olsaydı kökten değişiklikler yapardı. Varsayalım ki Muhammed zamanında kız çocuklarını tanrılara kurban etmek gibi bir gelenek hâkimdi. Böyle bir durumda, Allah’tan gelen bir mesaj, insanlara kesinlikle kız çocuklarınızı öldüremezsiniz, derdi. Bu konuda mutlak yasaklayıcı bir hüküm getirirdi. Çocuklarınızı öldürmek iyi değil veya sadece şu şartlarda öldürebilirsiniz gibi hükümler getirseydi yeterli olmazdı. Sadece çocuk haklarını iyileştirici olurdu. Ancak onların haklarını kesin olarak muhafaza etmediği için tam adalete uygun düşmezdi. Allah varsa O mutlak adalet sahibidir.

– Hiç şüphe yok ki, Allah vardır ve şu anda seni konuşturan da O’dur. Türkçe’de şöyle bir deyim var: “Allah seni konuşturuyor.”7 Allah’ın varlığı kâinattaki her şeyin varlığından daha kesin ve alenidir. Evet, Allah vardır. Ancak insanın gözüne gaflet, sebepler, tabiat ve ülfet perde olduğunda, O’nu görmesi mümkün değildir. Allah’ın varlığının bir delili de senin biraz önceki sözlerindir.8 Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliğinden önce Arap toplumu çocuklarını öldürmek gibi bir geleneğe sahip olsaydı Allah neyi emrederdi? Biraz önce bu konuda söylediklerini tekrar duymak istiyorum.

Yaratıcı onlara böyle bir şey yapmalarının yasak olduğunu söyler ve onları böyle bir şeyi yapmaktan kesin bir şekilde men ederdi. Yapmakta ısrar edenleri ise en şiddetli azapla tehdit ederdi.

– Bu sözlerini unutma. Arap toplumunda İslam’dan önce senin söylediğin vahşet yaygın bir şekilde yaşanıyordu. Kur’an, kız çocuğuna yapılan zulmü şu ayetlerle lanetliyor: “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!” (Nahl Suresi, 16:58-59) İslam’ın ikinci halifesi olan Hz. Ömer’in (r.a.) bununla ilgili çok ilginç bir hatırası var. Hz. Ömer (r.a.), Müslüman olmadan önce yaşadığı bir şeyi hatırladığında hep güler, başka bir şeyi hatırladığında da hep ağlarmış. Helvadan put yapıp önce taptıklarını, acıkınca ise yediklerini hatırladıkça güldüğünü söyler.

Haa... Haa... İnan ki çok komik. Ben bile gülüyorum buna. İnsan kendi eliyle yaptığı şeye tapar mı hiç. Garip bir mantık. Ağladığı şey neymiş?

– Müslüman olmadan önce kız çocuğunu diri diri toprağa gömdüğünde, kızının yakarışlarını hatırladıkça da ağlarmış. Doğrusu, İslam’ın vahşi bir insanı nasıl medeni hâle getirdiğini bilmek isteyenler İslam’dan önce ve sonraki Ömer’i karşılaştırsınlar yeter. Kısacası, İslam geldiğinde kız çocuklarına yapılan zulmü tamamıyla ortadan kaldırmıştır. Buna, onların haklarının iyileştirilmesi denilmez. Haklarının tam olarak verilmesi ve korunması denir. Getirdiği sosyal değişim açısından bakınca İslam insanlık tarihinin en büyük devrimidir, denilebilir.9 Eskiden var olan çok katı birçok gelenek ve görenekleri yıkarak yerine yenilerini getirmiştir.

Said Nursî’nin tabiriyle: “O sahralarda, o çöllerde, âdetlerini muhafazada çok mutaassıp (katı) ve asabiyetlerinde (milliyetçiliklerinde) fevkalâde inatçı ve kasavet-i kalb (kalp katılığı) ve merhametsizlikte emsalsiz ve hatta diri diri kızlarını toprağa gömüp öldürürlerken müteessir (üzüntülü) bile olmayan pek çok vahşi kavimler oturmakta idiler. O zat-ı nuranî (nurlu zat), kısa bir zamanda, o kavimlerin ahlâk-ı seyyielerini (kötü ahlaklarını) kaldırarak ahlâk-ı haseneyle (güzel ahlakla) tebdil ettirdi (değiştirdi). Hatta o zat-ı mürşidin (a.s.m.) telkin ettiği iman nuru sayesinde, o vahşi insanlar, insan âleminde insanlara muallim (öğretmen) oldular. Ve medeniyet dünyasında, medenilere üstad oldular. O zatın (a.s.m.) şu kadar geniş ve azim saltanatı, yalnız zahiri (görünürde) bir saltanat değildir. Daha geniş ve daha derin yerde saltanat-ı bâtıniyesi (içteki saltanatı) vardır ki bütün kalpleri ve akılları kendisine cezb ve celb etmiştir (çekmiştir). Ve bütün ruhları ve nefisleri teshir etmiştir (etkisi altına almış) ki kalplere mahbup (sevgili), akıllara muallim ve tenvir edici (aydınlatıcı) ve nefislere mürebbi (terbiye edici) ve ruhlara sultan olmuş ve olmaktadır.”10

Bu kadar kısa sürede bu denli büyük reformları yapan başka hiçbir insan çıkmamıştır. Bütün bunları, kalpleri imanla fethederek yapmıştır.11 Kılıç zoruyla yapmamıştır. Zaten böyle büyük ve daimi fetihler silah zoruyla yapılamaz. ABD’nin elindeki silah kuvvetine rağmen galip olamaması bunun en somut örneğidir.

Anlatıklarına itirazım yok. Ancak sohbetimizin başında belirtiğim hususlara ne diyorsun? İstersen onları tek tek konuşalım. Mirastaki adaletsiz dağılıma ne demeli? İslam genel olarak kadınlar için çok güzel şeyler yaptığı için bu adaletsizliği hoş mu görmeliyiz?

– Mirasta bir adaletsizlik yok aslında. Sen İslam’ın getirdiği sosyal adalete bütüncül bakmadığın için sana adaletsizlik gibi görünüyor.

Olur mu canım! Bal gibi eşitsizlik var. Ayet miras konusunda açıkca kız çocuğuna, erkeğinkinin yarısını verin, diyor. Bundan daha bariz adaletsizlik olur mu?

– Sana göre, İslam kadını, erkeğe göre ikinci sınıf kul görüyor, bu nedenle de mirasta kadına daha az pay veriyor. Öyle mi?

Miras ayetini başka nasıl anlayabilirim ki?

– Kur’an mirastaki adaletini anlatmam biraz süre alacak. İstersen bu konuyu gelecek haftaya bırakalım.

Daha iyi olur.

* * *

Kur’an hazinesindeki elmas hakikatler hakkında insanları şüpheye düşüren konuların başında kadın hakları geliyor. Medyanın propagandasıyla, Kur’an’ın kadını ikinci sınıf insan gördüğü fikri telkin ediliyor. Birçok insan, bu tarz şüphelerini gideremediği için Kur’an sarayına giremiyor. Mevlana’nın dediği gibi: “Bilginin iki kanadı vardır, şüpheninse tek. Zan noksandır, uçmaz. Tek kanatlı kuş, çabucak baş aşağı düşer. Sonra uçmaya savaşır ama ya iki adımlık bir yer aşabilir, ya birazcık daha fazla. Şüphe kuşu düşe kalka ümit yuvasına tek kanatla uçmaya savaşır. Fakat şüpheden kurtuldu da bilgi sahibi oldu mu o tek kanatlı kuş, iki kanatlı kesilir. Kanatlarını açar. Ondan sonra yüzüstü, eğri büğrü değil, doğru yolda güzelce uçur gider. Cebrail gibi iki kanatlı şüphesiz, hilesiz, kıylükalsiz uçar. Bütün âlem, ona ‘Sen Allah yolundasın, dinin doğru’ dese, o onların lafına güvenmez, o sözlerden gururlanmaz, onun tek canı, onlara çift olmaz. Yahut herkes ‘Sen yol azıtmışsın, kendini dağ sanıyorsun ama bir saman çöpüsün sen’ dese, bir zerre bile hayale düşmez, azıcık olsun kınayanların kınamasından elem duymaz.”12

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Dr. Abdulazim Şerif’in Women in Islam Versus Women in the Judaeo-Christian Tradition The Myth and The Reality isimli kitabı karşılaştırmalı olarak kadının İslam, Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki statüsünü anlatıyor. Kitabı internet üzerinden de okuyabilirsiniz: http://www.islamicity.com/mosque/w_islam/

2 http://www.cnn.com/2007/WORLD/asiapcf/07/05/damon.india.widows/ index.html

3 De Cultu Feminarum, section I, I, part 2, (trans. C. W. Marx).

4 Eccelesiastes, 25:26-28.

5 Menahoth, 43b.

6 Karen Armstrong, Muhammad A Biography of The Prophet, (Harper Collins Publisher, USA: 1992), s. 191.

7 Gerçi, bu deyim yanlış kullanılıyor halk arasında. Bir insan kendi sözüyle kendini ele verdiğinde, “Allah seni konuşturuyor” derler. Hakikatte Allah insanı her an konuşturuyor. Allah’ın kudreti, rahmeti ve inayeti olmazsa insan bir tek söz bile söyleyemez. Çünkü insanın konuşma fiilini gerçekleştirmesi, başta beyni olmak üzere vücudundaki hayatî organlarını kontrol etmesine, hayatın içinde barındığı dünyayı ve dünyaya beşiklik yapan uzayı kontrolünde bulundurması gerekir. Oysa insan gibi aciz bir varlık, yediği bir lokma yemeği bile, iradesiyle parçalayıp hücrelerine taşıyamaz.

8 Doğrusu Thomas’ın verdiği misali dinlerken hayretler içinde kalmıştım. Ona bu sözleri söyletmekle Rabbimin bana yardımcı olduğunu hissedip ferahlamıştım. Rabbim her şeyi gören ve işitendir. Her yerde hazır ve nazırdır. Hiç şüphe yok ki bütün konuşmalarımıza en birinci şahit O’dur. Sadece pasif bir dinleyici ve izleyici değil Rabbim. Hikmeti ve rahmeti gerektiğinde olaylara müdahale eder. Her şeye kudreti yettiği için hiç beklenmedik şekilde olayların seyrini değiştirebilir. Thomas’la aylardır devam eden görüşmelerimiz esnasında defalarca, ilahî rahmetin ya bana bir fikir vererek ya da Thomas’ı, söylettiği sözleriyle kendi tuzağına düşürerek yardımcı olduğunu müşahede ettim. Rahmeti sonsuz Rabbimiz gözümüzün önünde yarattığı bütün eserleriyle, kendini bize tanıttığı gibi bize yaşattığı her bir hadiseyle de kendini hissettiriyor. Rabbimizden her an inen sonsuz ayetleri beş duyumuzun penceresinden görebildiğimiz gibi bize takılan binlerce latifenin penceresinden de müşahede edebiliriz. Yeter ki imanla hakikate gözümüzü açmış olalım. O vakit, kâinatta zerreden galaktik sistemlere kadar, her şeyin her şeyiyle Rabbimizi bildirdiğini görecek, duyacak, idrak edecek ve hissedeceğiz.

9 Kur’an’ın ilahî mesajından nasibini almamış insanlar 21. yüzyılda bile kız evlatlarını katletmeye devam ediyor. Eskiden olduğu gibi doğduktan sonra toprağa gömmek yerine, kürtaj ve doğum kontrolü yoluyla onları dünyaya gözlerini açmadan gömüyorlar. Guttmacher Institute’nün yayınladığı istatistiklere göre ABD’de yılda 1,3 milyon kürtaj yapılıyor. Dünyada ise bu sayının 46 milyonu bulduğu tahmin ediliyor. (Ayrıntılı bilgi için kürtaj istatistikleri: http://www.guttmacher.org) Çin’de birden fazla çocuk edinme yasağından dolayı her sene 8 milyonu aşkın insan kürtajla bebek aldırıyor. Ultrason gibi modern âletleri kullanarak bebeğin cinsiyetini öğrenen milyonlarca aile kız evladı olacağını öğrendiğinde kürtaja başvuruyor. Öyle ki bu vahşet erkek ve kız sayısındaki ilahî dengeyi bozarak daha şimdiden sosyal dengeye büyük zarar vermiştir. Devlet yetkilileri sorunun daha da büyümesine mâni olmak için kız evladı doğuranlara bir kısım avantajlar sağlama yoluna gitmiştir.

10 Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Reşhalar, Yedinci Reşha.

11 ABD’nin en saygın televizyon kanalı olan PBS’in, 11 Eylül’den sonra İslam’la ilgili hazırladığı “İnanç İmparatorluğu (The Empire of Faith) adındaki belgesel, İslam’ın bir asırdan az bir süre içinde üç katıya yayılmasının kılıçla değil, iman kuvvetiyle olduğunu anlatıyor.

12 Mevlana, Mesnevi, Cilt: 3, s. 98.

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
4,626 kez okundu