Kur'an Köleliği Tasvip Ediyor mu?

 

 “Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmektir (köle azat etmektir).”

(Beled Suresi, 90:12-13)

 

Kim Müslüman bir köleyi azat ederse onun her uzvuna karşılık azat edenin bir uzvunu, Allah Teala cehennem ateşinden kurtarır...”

(Hadis-i Şerif)

 

Thomas’la bu hafta kölelik konusunu konuşacaktık. Kur’an’ın herbir ayetini büyük dikkatle inceleyen Thomas, problemli gibi gördüğü herbir ayeti tespit edip gündeme getiriyordu. Onları bir nevi kusur görüyordu. Oysa semavî bir kitapta hiçbir kusur olmamalıydı. Kısa bir hal hatırdan sonra, Thomas hemen konuya giriş yaptı:

Bu hafta Kur’an’da problemli gördüğüm başka bir konuyu müzakere edelim istersen. Daha önce kısaca söz etmiştim. Kur’an köleliğe izin veriyor. Oysa semavî olan bir mesajın köleliği yasaklaması gerekir.

– Önceki konularda söylediklerimiz kölelik için de geçerli. İslam, köleliği getirmemiştir. İnsanların, köle ve hür, diye ayrı iki kategoride yaratıldığını söylememiştir. İslam, var olan bir uygulamayı, aşamalı olarak kaldırmayı hedeflemiştir. Köle dahi olsa herkese insan gibi muamele etmenin faziletini kalplere yerleştirmiştir. ABD gibi köleliğin geçen asrın ortalarına kadar devam ettiği bir ülkede, İslam’a böyle bir suçlama getirmek büyük bir haksızlıktır. Aksine akıllı insanların asırlar sonra gördüğü şeyi, İslam semavî olduğu için çok önceden getirmiştir. Kur’an’ın genel olarak insanla ve özelde kölelikle ilgili ayetlerini dikkatle okuyup insafla değerlendirdiğinde, onların semavî kaynaklı olduğunu tasdik edeceksin.

Bence kölelikle ilgili semavî bir hüküm, radikal değişimi öngörürdü. Mutlak adalet sahibi Yaratıcı hiçbir şekilde yapılan bir haksızlığa onay vermezdi.

– İslam’ın kölelik hakkındaki uygulamasının ne derece doğru ve etkin olduğunu anlamak için kölelik tarihine bakmak gerekir. Kölelik, İslam’la başlamadı. İslam’dan binlerce yıl önce başladı. Çinlilerden Asurlulara, Babillilere ve Romalılara kadar birçok toplumda kölelik, asırlarca tatbik edildi. Savaşlarda esir olanlar, borçlarını ödeyemeyenler, sahipsiz kalan çocuklar, köle tacirlerinin eline geçenler köleleştirilip bir mal gibi piyasada alınıp satılıyordu. Onlara aşağılık mahlûklar gibi muamele ediliyordu. Kölelerin evcil hayvanlardan farklı bir yanı yoktu. Karın tokluğuna efendilerine hizmet edip verdiği her türlü emri yerine getirmekten başka alternatifleri bulunmuyordu. Aslında, kâinat içinde en şerefli mahlûk olan insanı, köle diye hayvandan bile aşağı konuma indirmişlerdi. Doğrusu insanı insaniyetten çıkaran (dehumanization) bu uygulamayı kim nasıl başlatmış ben de senin gibi çok merak ediyorum. Binlerce asır böyle bir yanlış uygulama nasıl devam edebilmiş diye şaşkınlık içindeyim. Daha da garibi, kölelik şekil değiştirerek bir anlamda devam ediyor. Çok az ücretle her türlü işlerde çalıştırılanlar “ücretli köleler”dir. Teninin renginden, kafasının şeklinden veya inancından dolayı birçok insan, geçmişte kölelere yapılan muamelelere maruz kalıyor. Kısacası, kölelik neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan bir müessese. İslam geldiğinde, hatta sonrasında Avrupa ve Amerika’da kölelere akla gelebilecek her türlü muamele yapılıyordu. Kökleri çok derinlere dayanan ve bütün toplumları salgın bir hastalık gibi saran kölelik müessesesinin Hz. Muhammed (a.s.m.) tarafından tedrici olarak kaldırılması bile onun peygamberliğine ve getirdiği mesajın semavî olduğuna parlak bir delildir.

İlginç, ben de tam tersini düşünüyorum. Bu kadar iddialı konuştuğuna göre bir bildiğin vardır herhalde.

– Bildiğimi sana da bildireceğim. İslam’ın kölelik konusundaki uygulamalarını insaflı olarak yargılamak için birkaç noktayı nazara almak lazım. Birincisi, kölelik, yukarıda açıkladığım tarihî koşullar dâhilinde değerlendirmeli. İkincisi, Kur’an ve diğer semavî kitapların konuyla ilgili ayetlerini kıyaslamalı. Üçüncüsü, nihai maksada ulaşma açısından hangisinin daha etkin olduğunu anlamak için köleliği kaldırmaya yönelik İslam’ın metoduyla diğer metotları mukayese etmeli. Birinci noktayı konuştuğumuza göre, ikincisinden devam edebiliriz. Sen eskiden Hıristiyan olduğun için İncil ve Tevrat’ı, benden daha iyi biliyorsun. Onlardaki kölelikle ilgili hükümleri senden dinlemek istiyorum.

Biliyorsun, ben İncil ve Tevrat’ı savunmuyorum. Bu konu da dâhil olmak üzere birçok konuda akla aykırı ve çelişkili hükümler içerdiği için o kitapların semavî olamayacağı kanaatine ulaşmıştım. Tevrat’ta kölelikle ilgili birçok ayet var. Birkaçını örnek olarak paylaşmak istiyorum: “Eğer biri kölesinin gözünü kör ederse gözünün bedeli olarak ona özgürlüğünü vermeli. Eğer biri kölesinin dişini kırarsa dişine bedel onu serbest bırakmalı.” [Exodus (Mısır’dan Çıkış), 21:26-27.> İlginçtir, bir sonraki ayet yukarıdakilerin aksine köleyi ölesiye dövmeye bile izin veriyor: “Eğer bir erkek veya kadın, kölesini döverse ve kölesi hemen ölürse öldüren kişi cezalandırılmalı. Ancak köle bir-iki gün hayatta kaldıktan sonra ölürse efendisine ceza yoktur. Çünkü köle efendisinin malıdır.” (Exodus, 21:20-21) Bir başka ayet ise köleliğin temelde Yahudi olmayan milletlerden olması gerektiğini beyan ediyor: “Sizin erkek ve kadın köleleriniz etrafınızdaki milletlerden gelmeli. Onları köle olarak satın alabilirsiniz. Aranızda geçici olarak ikamet edenlerden ve onların evlatlarından köle edinebilirsiniz. Köle aldıklarınız sizin malınız olur. Onları çocuklarınıza köle olarak miras bırakabilirsiniz ve onları bütün hayatları boyunca köle yapabilirsiniz. Ama Yahudilere karşı zalimce muamele etmekten men edilmişsiniz.” (Leviticus, 25:44-46) Tevrat’a göre kadınlar köle olduklarında bir daha hürriyetlerine kavuşamazlar: “Eğer bir adam kızını köle olarak satarsa kızı artık ebediyen köle kalmalı.” (Exodus, 21:7) Daha da ilginç olanı, Yahudi şeriatına göre çaldığının karşılığını veremeyen veya borcunu geri ödeyemeyenler de köle olarak alınıp satılır: “... Eğer hırsız çaldığının karşılığını tamamıyla ödeyemezse ve buna maddi olarak gücü yetmiyorsa o zaman hısızlığı karşılığında köle olarak satılmalı.” (Exodus, 22:3) “Peygamber oğullarının eşleri Elişa’ya gelip ağladılar ve dediler ki senin kölen olan eşim öldü. Biliyorsun ki senin kölen Rabbinden korkardı. Alacaklılar gelip onun iki oğlunu köle olarak almak istiyorlar.” (II Kings, 4:1)

– Aktardığın ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla, Yahudilikte kölelik çok meşru bir olgu olarak karşılanıyor. Köleliği düzenleyen birçok hüküm var. Birinin babası bile kızını köle olarak satabildiği gibi, borcunu ödeyemeyen, çaldığının karşılığını veremeyen de köle oluyordu. Efendisinin dediğini yapmayan köle ölesiye dövülebilirdi. Kısacası, köle insan değil, efendisine hizmet için yaratılan evcil bir hayvan gibi algılanıyordu. İstersen bir de İncil’deki ayetleri konuşalım.

Biliyorsun, Hıristiyanlar Eski Ahit’teki hükümleri de kabul ediyorlar. Yani yukarıdaki ayetler Hıristiyanlar için de geçerli. Yeni Ahit’te konuyla ilgili birkaç ayet şöyle diyor: “Efendi gecenin ister ikinci, ister üçüncü nöbetinde gelsin, uyanık bulacağı kölelere ne mutlu!” (Luka, 12:38) “Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu!” (Luka, 12:43) “Ama o köle içinden, efendim gecikiyor, der, kendisinden istenileni yapmazsa efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp imansızlarla bir tutacaktır. Efendisinin isteğini bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek. Oysa bilmeden dayağı hak eden davranışlarda bulunan, az dayak yiyecek.” (Luka, 12:45-48) “Kim borcunu ödeyemezse Rabbi emrediyor ki o, eşi ve çocukları köle olarak satılsın ve elde edilen parayla borcu ödensin.” (Matthew, 18:25)

– Anlaşılan, tahrif edilmiş Hıristiyanlık, kölelik müessesesini aynen devam ettirmiş. Ne ıslahına ne de kaldırılmasına yönelik bir hüküm getirmemiş. Bir de İslamiyet’in konuyla ilgili hükümlerine bakalım. Birincisi, daha önce de aktardığım gibi İslamiyet öncelikle insanı köleleştirmenin, biri hariç, bütün yollarını kapatmıştır. Sadece savaş esirlerini köle yapma yolunu kısmen açık bırakmıştır. Birçok İslam âlimine göre o günün şartlarına mahsus bir istisna olarak böyle bir cevaz verilmişti. İkincisi, birçok vesilelerle, Kur’an, mevcut kölelerini azat etmeleri için müminleri teşvik etmiştir. Örneğin, Beled Suresi’nde, Allah, insana verdiği nimetleri saydıktan sonra ondan nefsine, sarp yokuş gibi ağır gelen bir şükür istediğini ifade ediyor: “Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmektir (köle azat etmektir).” (Beled Suresi, 90:12-13) Sarp yokuştan kasıt, kamil mümin olmak demektir. Allah, insanlara, nimetleri, keremiyle ihsan ettiği gibi müminlerin de kölelere hürriyet nimetini vermekle kemale ermesini teşvik ediyor. Hz. Muhammed (a.s.m.) köle azat etmenin sevabını şöyle ifade etmiştir: “Kim Müslüman bir köleyi azat ederse onun her uzvuna karşılık azat edenin bir uzvunu, Allah Teala cehennem ateşinden kurtarır...”1

Bunlar güzel tavsiyeler. İnsanları köle azat etmeye teşvik eder. Benim buna itirazım yok. Sadece teşvikle yetinilmesini doğru bulmuyorum.

– Kur’an sadece sözlü olarak müminleri köle azat etmek için teşvik etmekle kalmamıştır. Daha da ileri gidip köleleri azat için kapılar açmıştır. Örneğin, nisab kadarı malı olan herkese farz olan zekâtın köle azadı için kullanılabileceğini söylemiştir: “İyilik, yüzlerinizi Doğu ve Batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; ... tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 2:177) “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 9:60) Bu ilahî emirleri dinleyen müminler, zekâtlarıyla başkasından köleler satın alarak onları hürriyetlerine kavuşturmuşlar.

Güzel bir teşvik. Ancak köle sahiplerine para verip köleleri özgürlüğüne kavuşturmak pek iyi bir yol değil. Kölelik yasaklansaydı mesele kökten çözülmüş olurdu.

– Başkaları böyle düşünebilir. Ancak senin gibi Amerikan tarihini bilen biri, insafla düşündüğünde, Kur’an’ın köleliği kaldırma yöntemini daha etkin ve başarılı bulmalı. Bildiğin gibi, 1861-1865 yılları arasındaki Amerikan Sivil Savaşı’nın en temel gerekçesi, güney eyaletlerinde geniş arazilere sahip Beyazların zencilere özgürlük vermeye yanaşmamalarıydı. Çünkü güneydekiler kölelik üzerine kurulu ekonomilerinin çökeceğinden korkuyordu. Kuzey eyaletleri sanayileşmeyle köleye ihtiyaç duymayıp onları özgürlüklerine kavuşturunca büyük sorun olmuştu. Neticede patlak veren savaşta 620 bin insan hayatını kaybetmişti. Bir o kadarı da yaralanmıştı. Diyebilirim ki o zamanın idarecileri Kur’anî metodu uygulayıp köleliği kaldırsalardı belki de sivil savaş yaşanmayacaktı.

İlginç bir yorum. Benim yapılanlara itirazım yok. Sadece eksik buluyorum. Köle azat etme müminlerin tercihine bırakılmış. Kur’an, tavsiye niteliğinde bir hüküm getirmiş. Oysa köleleri, kesin olarak azat etme yönünde bağlayıcı bir hüküm de getirebilirdi.

– Aslında bazı kişiler için bağlayıcı hükümler de getirmişti. Örneğin, “Kadınlarından zıhar yaparak ayrılıp sonra da söylediklerinden dönecek olanlar, eşleriyle birbirlerine dokunmadan önce, bir köle azat etmelidirler.” (Mücadele Suresi, 58:3) Başka bir ayette ise yanlışlıkla adam öldürmenin cezası olarak köle azat etme şartı getirilmiş: “... Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mümin köleyi azat etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mümin olursa ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa mümin bir köle azat etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mümin bir köle azat etmek gerekir. Bunlara imkân bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay art arda oruç tutması gerekir...” (Nisa Suresi, 4:92)

Son okuduğun ayet, mümin köle ayırımı yapıyor. Demek ki mümin olmayan köleler insan yerine konulmuyor!

– İnsaf doğrusu. Sana kölelerle ilgili birçok ayet okudum, hiçbirinde mümin ve gayri mümin köle diye bir ayrım yapılmıyor. Bu ayette, mümini yanlışlıkla öldürenin mümin bir köleyi topluma kazandırmaya mecbur edilmesi, ayrımcılık değil, sadece istisnai bir durumda, mümin köleye öncelik tanımadır. Kur’an’da hiçbir ayette, mümin olmayan köleler insan değil, onları hürriyetine kavuşturmayın diyen bir ayet yok. Kur’an kölelerin azat edilmesi için birçok yol göstermiştir. Örneğin, Kur’an sıklıkla işlenebilecek bir günahın affı için üç kefaret yolu öneriyor. Bu yollardan biri de köle azat etmektir: “Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz; ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin kefareti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa onun kefareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit, yeminlerinizin kefareti budur...” (Maide Suresi, 5:89)

İslam’ın köleliği getirmediğine ve köleliğe taraftar olmadığını kabul ediyorum. Bana göre mutlak iyilik sahibi bir Yaratıcı’dan gelen bir mesaj insanların birbirine köle olamayacağını, herkesin olsa olsa Yaratıcı’ya köle olabileceğini söylemeliydi.

– Şaşıracaksın belki. Hıristiyanların Hz. İsa’yı, tanrı edinmelerinin yanlış olduğunu bildirmek için inen bir ayet, senin istediğin mesajı da kapsayacak şekilde, çok geniş bir hüküm içeriyor. Bu ayet hem Hz. İsa’nın (a.s.) hem de hiçbir kimsenin ilahlık iddia edip diğer insanları kendine kul veya köle olarak bağlayamayacağını ifade eder: “Allah’ın kendisine kitap, hüküm (yasamayı yürütmek) ve peygamberlik verdiği hiçbir beşer için (insanlardan hiçbir kimse için), insanlara; ‘Allah’ın astlarından bana kul, köle olun’ demek yakışmaz. Fakat ‘Öğrettiğiniz ve ders aldığınız (okuduğunuz) kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz’ (demesi yaraşır).” (Al-i İmran Suresi, 79-80) Müslümanlar, günde beş defa namaza gittiklerinde, Hz. Muhammed’in (a.s.m.) Allah’ın kulu (kölesi) ve peygamberi olduğunu hatırlar. Nitekim Hz. Muhammed (a.s.m.), kendi kölesine, oğlum, diye hitap etmiş ve müminlere de aynı şekilde davranmalarını tavsiye etmiştir: “Sizden hiçbir kimse ‘kölem, cariyem’ diye hitap etmesin. Hepiniz Allah’ın kullarısınız. Kadınlarınızın da her biri Allah’ın kullarıdır. Onlara hitap edecek olan kimse; ‘oğlum, kızım, yiğidim’ diye seslensin.”2

İyi ki hatırlattın. Neredeyse unutacaktım. Muhammed’in kölesi olduğunu bir kitapta okumuştum. Doğru olup olmadığını bilmiyordum. Biraz önce kullandığın bir ifadeye göre okuduğum doğruymuş. Bence bir peygamber asla köle edinemez. Muhammed’in kölesinin olması, aslında peygamber olmadığına delildir. Çünkü sonsuz iyilik sahibi bir Yaratıcı yaratmış olduğu kullarını asla köle ve efendi diye iki kategoriye ayırmaz. Aksine peygamber olarak seçtiği kişinin köle edinmesi şöyle dursun, bütün köleleri hürriyetine kavuşturmak için görevli kılar.

– Haklısın. Peygamber insanları köleleştirmek için değil, köleleri hürriyetine kavuşturup kâmil insan yapmak için gönderilmeli. Hz. Muhammed (a.s.m.) de böyle yapmıştır.

O hâlde niye kendisi para verip köle almıştır. Bu davranışıyla, insanın bir meta olduğunu söylemiştir.

– Biraz acele hüküm veriyorsun. Acele verilen hükümlerin yanlış olması kuvvetle muhtemeldir. İstersen, önce konuyu bütün yönleriyle müzakere edelim. Daha sonra bir yargıda bulunursun. Bence Hz. Muhammed’in (a.s.m.) köleliği en etkin bir yöntemle kaldırmak için bizatihi köle edinmiş olması gerekirdi.

Samimi misin bu görüşünde? Çok ilginç bir görüş. Nasıl izah edeceğini çok merak ediyorum.

– Seni biraz daha merakta bırakayım. Çok az süremiz kaldı. İstersen burada kesip haftaya kaldığımız yerden devam edelim.

Tamam, olur.

* * *

Thomas’ın sorularının ardı arkası kesilmiyordu. Sorduklarını cevap verince, bir sonraki hafta başka sorularla geliyordu. Verdiğim cevaplar Thomas’ın kalbinde nasıl tesir yaptığını biliyorum. Ancak, bu vesileyle araştırma ve okumalarım benim imanımı daha da artırıyordu. Hem kendim istifade ettiğim için hem de Thomas’ı sorularında samimi bulduğum için görüşmeye devam ediyordum. Thomas’ın bitmeyen soruları Mevlana’nın bir hikâyesini hatırlattı bana:

“Musa dedi ki: ‘Ey soru hesap gününün sahibi Allah, yapıp düzdün, neden yine bozar yıkarsın? Cana, canlar katan erler, dişiler yaratırsın. Sonra bunları yıkar, mahvedersin; neden?’

Allah dedi ki: ‘Bu suali inkâr yüzünden yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum. Yoksa hoş görmez, gazap eder, bu soru yüzünden seni incitirdim. Fakat bizim işlerimizdeki hikmetleri, varlık sırlarını araştırıyorsun. Bunu bilip sonra da halka bildirmek ve her ham kişiyi bu suretle olgunlaştırmak istiyorsun. Sen bunu biliyorsun ama halka da bildirmek için sormaktasın.’

Çünkü bu sual yarı bilgidir. Hiç bilmeyen, bu bilgiden dışarıda kalan bu soruyu soramaz. Sual de bilgiden doğar, cevap da... Nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de! Hem sapıklık bilgiden olur, hem doğru yolu buluş... Nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da! Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir. Hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!”3

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Buhari, Keffârât 6; Müslim, Itk 22-23.

2 Müslim, Elfâz 13.

3 Mevlana, Mesnevi, Cilt: 4, s. 165.

 

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
5,832 kez okundu