İnsanların Çoğu Cehenneme Atılmak İçin mi Yaratıldı?

 “Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, ‘Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?’ diye sorarlar. Onlar da şöyle derler: ‘Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz, demiştik.’ Yine şöyle derler: ‘Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.’”

(Mülk Suresi, 67:8-10)

 

Bu meydan-ı imtihanda olanlar, başıboş değiller; saadet sarayları ve zindanlar onları bekliyorlar.”

(Bediüzzaman)

 

Thomas’ın Kur’an’ı okurken en çok etkilendiği konulardan birisi, cehennem tasvirleriyle ilgili ayetlerdi. Bu haftaki görüşmemizde ısrarla bu ayetleri müzakere etmek istedi. Doğrusu, “Bu konuyu tartışmanın zamanı değil” diyerek geçiştirmeye çalıştım. Ancak Thomas’ın aşırı ısrarlarına diyecek bir şey bulamayınca cehennemle ilgili çok çetin bir müzakereye başladık:

Kur’an’da cehennemle ilgili tasvirler çok ürpertici. Mesela, bir ayette diyor ki: “Cehenneme girenlerin sıcaktan derileri soyulacak hemen yerine yenisi gelecek. O da soyulacak, yerine yeni bir tanesi gelecek: “...(O iman etmeyenlere) çılgın ateş olarak cehennem yeter. Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz...”1 (Nisa Suresi, 4:55-56) Doğrusu, insan hayalinin dahi kavramakta zorluk çektiği bir işkence bu. Kimler buraya gidecek?

– Allah’ı inkâr edenler ve iman ettiği hâlde günahları sevaplarından ağır olanlar buraya girecekler. Cehennem, birinci gruptakiler için ebedi, ikinciler için geçici bir ikamet yeri.

Yani benim gibiler ebediyen cehenneme girecek öyle mi?

– Kişisel yargılama yapmıyorum. Sadece Kur’an’ın bu konudaki genel hükümlerini paylaşıyorum seninle. Yargılama Günü’nde herkes tek tek Adil olan Rabbimizin huzuruna alınacak ve yaptıklarından dolayı hesaba çekilecek. Herkes kendisine tanınan fırsatlar ölçüsünde hesaba çekilecek. Toplu yargılama olmayacak. İnananlar cennete, inanmayanlar ise cehenneme, diyerek kestirme yoldan cennetlikler ve cehennemlikler belirlenmeyecek. Herkesin durumu tek tek değerlendirmeye tabi tutulacak.

Kur’an’dan anladığım kadarıyla, benim gibi ateistlerin durumu hiç de parlak değil. Biz cehennemi boylayacağız. Sen ise cennete gideceksin. Öyle değil mi?

– Ben olaya o kadar basit yaklaşmıyorum. Son nefesine kadar iman etme nimetine kavuşabilirsin. Kaldı ki şu anda ölsen bile senin hakkında kesin bir hüküm vermem doğru olmaz. Her şey senin niyetine, gayretine ve önüne çıkarılan fırsatlara bağlıdır. Sen, Allah’a iman etmek istiyorsan ve O’nun varlığının delillerini arıyorsan durumun farklı olabilir. Muhtemeldir ki seküler bilimin ve dinsiz felsefenin sana giydirdiği kapkara gözlükler, Rabbini gösteren parlak ayetleri görmene mâni oluyor. Bu inkâr gözlüklerini çıkarıp yerine iman gözlüklerini takmanın zor olacağını kabul ediyorum. Rabbim senin niyetine ve gayretine göre seni yargılayacaktır. Hiç şüphe yok ki sen niyetin ve gayretinle hidayeti hak ettiğin vakit, Rabbim sana bunu ihsan edecektir. Benim durumuma gelince cennete gidip gitmeyeceğimi yalnız Allah biliyor. Ben sürekli cehenneme gitme korkusu ve cennete gitme ümidi arasında dengeli bir yol takip etmekle yükümlüyüm. Denilebilir ki İslam, mensuplarına cenneti garantilemeyen tek dindir.2

Anladığım kadarıyla İbrahimî dinler, her şeyi bilen ve mutlak iyilik sahibi bir Yaratıcı’nın var olduğunu söylüyor. Bu Yaratıcı, insanı dünyaya imtihan için göndermiş ve kendine inanmayan herkesi cehenneme, inananları da cennete koyacak. İslam’a göre inananlar, amelleri iyi değilse bir süre cehennemde kalacak, daha sonra daimi kalmak üzere cennete gönderilecekler. Mutlak iyilik sahibi bir Yaratıcı’nın, herkese yeterli delil göstermeksizin cehenneme atması doğru olmaz. O hâlde, İbrahimî dinlerin bu konudaki hükmü bir çelişki değil midir?

– Hayır, İbrahimî dinlerin hepsini aynı kefeye koymakla yanlış hüküm veriyorsun. Evet, birçok ortak noktaları var; fakat çok önemli farkları da var. Örneğin, tahrif olmuş Hıristiyanlıkta herkes Hz. Âdem’in (a.s.) günahıyla dünyaya gelir. Yani herkes günahkâr doğar. Bu nedenle Hıristiyan olmak için vaftiz olmak gerekir. Kısacası ilk günahtan temizlenmek icap eder. İslam ise kimseyi bir başkasının günahından dolayı sorumlu tutmaz. Üstelik herkesin dünyaya günahsız ve masum olarak geldiğini bildirir. İslam’a göre, bir insan akıl baliğ olduktan sonra sorumlu olur. Aklı baliğ olmayan veya aklî dengesi yerinde olmayanların sorumlulukları yoktur. Başka önemli bir nokta daha var: Kur’an, peygamber göndermedikçe kimseyi hesaba çekmeyeceğini söyler.

Senin anlattıklarına göre cehalet veya gaflet içinde olanların inkâr etmeleri, cezayı gerektirmemeli. Kur’an inkâr edenlere kâfir diyor ve hepsinin cehennemi boylayacağını söylüyor.

– Peygamberler, cehalet ve gafleti kaldırıp kâinat kitabında Allah’ı bildiren ayetleri insanlara göstermek için gönderilmiştir. Kur’an’ın peygamber mesajının ulaşmadığı topluluklarla ilgili hükmü açıktır: “Kim doğru yolu bulmuşsa ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsra Suresi, 17:15)

Günümüzde Muhammed’in adını duymayan insan olduğunu sanmıyorum. Sokaktaki insanlara sorsan yüzde 90’ı Muhammed’in Müslümanların peygamberi olduğunu bilir. Zaten Kur’an, Muhammed’in bütün insanlığa gönderildiğini söylüyor. O hâlde senin aktardığın ayet bu zamandakilere uygulanamaz.

– İslam’ın iki büyük düşünce ekolünden biri olan Eş’ariye göre İslam’ın doğru mesajının ulaşmadığı insanlar da aktardığım ayetin manasına dâhildir. Sıradan bir Amerikalıyı düşünelim. Amerikan medyası çoğunlukla İslam’ı teröristlerin dini olarak yansıtıyor. Bunu sürekli işiten birinden İslam’a ilgi göstermesi beklenir mi? İslam’ın gerçekten ilahî mesaj olduğunu duymuştur, denilebilir mi? Elbette, hayır. Kanaatimce günümüzde birçok medya organında İslam’la ilgili verilen bilgiler yanlış bilgi (misinformation), yanıltıcı bilgidir (disinformation). Yanıltıcı bilgi savaşlarda kullanılan yaygın bir taktiktir. Örneğin, sesini kesemediğiniz bir radyo kanalının frekansından sinyal vererek yayının anlaşılmasını zorlaştırdığınızda hakiki mesajı tahrip söz konusudur. Aynı şekilde, İslam hakkında yapılan yalan ve yanıltıcı yayınlar, insanların doğru İslam’ı duymalarına engel teşkil ediyor.

Kimlerin sorumlu olacağına ilişkin net bir ölçüt vermiyorsun. Ben Kur’an’ı okudum, aylardır seninle İslam’ı müzakere ediyorum. Benim durumumu nasıl değerlendiriyorsun?

– Herkesin aklından ve kalbinden geçenleri bilen mutlak adalet sahibi Rabbim, insanlar hakkında doğru ve adil bir hüküm verecektir. Benim insanlar hakkında yargıda bulunmam bir nevi haddimi aşmaktır. Kanaatimce, şu an ölürsen Rabbim seni şimdiye kadar ki niyetin ve gayretine göre yargılayacaktır. Eğer niyetin iman etmekse ve henüz bütün sorularına cevap bulamadığın için iman etmemişsen o zaman sana muamele farklı olur. Soru ve şüphelerine cevap aldığın hâlde bir kısım mülahazalardan dolayı iman etmek istemiyorsan o zaman hüküm daha farklı olur. Bence senin asıl sorumluluğun İslam’ı öğrenme gayretini devam ettirmendir.

Seninle Hz. Muhammed’in (a.s.m.) hayatı ve icraatını da müzakere ettikten sonra ahirette Allah’a sunabileceğin pek mazeretinin kalacağını sanmıyorum. Sen doğru mesajı aldıktan sonra büyük bir sorumluluk altına giriyorsun. Tabii, ben de sana ilahî mesajı hem sözlerimle hem de hareketlerimle en doğru şekilde anlatma sorumluluğuna sahibim. Doğrusu çoğu zaman bu sorumluluk aklıma geldikçe korkuyorum. Bazen müzakeremiz şiddetlenince sözünü keserek veya sesimi yükselterek sana cevap veriyorum. Oysa Kur’an Firavun dahi olsa ateist birine “kavl-i leyin” yani kırıcı olmayan, hoş bir dil ile hakikatleri anlatmayı emrediyor. Bu vesileyle kalbini kırdıysam yahut ağzımdan seni rencide edecek herhangi bir kelime çıkmışsa senden özür diliyorum. Maksadım hiçbir zaman seni alt etmek değil, sana yardımcı olmaktır.

Bugüne kadar sana hiç kırılmadım. Doğrusu seni çok sabırlı buldum. Biraz önceki soruya cevabın hayli ilginç geldi. Senin kıstaslarına göre gayrimüslim toplumlarda sorumlu olacak çok az insan olur. Çünkü buralarda yaşayan insanların çoğu ne Kur’an’ı okur ne de İslam’la ilgili bir kitabı.

– Ben öyle bir genelleme yapmadım. Sorumluluk için temel ölçüt ilahî mesajdan doğru haberdar olmaktır. Bazısı Kur’an’dan bir sure okuyunca ilahî mesaj olduğu kanısına ulaşır. Bazısı için Kur’an mealinin tamamı bile yetmez. Çünkü soru ve şüpheleri hakikati görmesine engeldir. Kanaatimce, bir insan Kur’an’ın ilahî kitap olacağı kanısını uyandıracak kadar yeterli bir mesajı almışsa, Kur’an’ı incelemekle mükellef olur. Ancak, duydukları İslam’ın hak din olduğu yönünde hiçbir kanı vermiyorsa sorumluluğu olmayabilir. Örneğin, hayatında bir Müslüman’la karşılaştığında onda İslam’ın hak din olabileceğine ilişkin bir izlenim edinmişse, İslam’ı araştırmakla mükellef olur.

İslam hakkındaki yalan ve yanlış bilgiler insanın gözünü bağladığı için hakikati görmesine mani oluyor. Önemli olan, insanın gözünü açıp, hakikati görmesine vesile olacak bir fırsatla karşılaşmasıdır. Bu durum, kimisi için bir Müslüman’la tanışmak, kimisi için bir kitap okumak, kimisi için Kur’an’ı okumakla mümkün olur. Örneğin, çok ilginç bir hidayet öyküsü olan Matematik Profesörü Jeffrey Lung3 tesettürlü bir öğrenciyi gördüğünde, İslam’ın ona kazandırdığı fazilet ve asaleti müşahede etmiş ve İslam’ı araştırmaya karar vermiş ve sonunda Müslüman olmuştur.

Senin değil, umumi olarak Müslümanların inkâr edenlere karşı tavrını merak ediyorum. Onları şeytanlaşmış, insaniyetten çıkmış varlıklar olarak mı görüyorlar, yoksa hatası olan, ancak insaniyetini kaybetmemiş varlıklar olarak mı algılıyorlar?

– Kanaatimce, Kur’an’ı doğru şekilde anlamış her bir Müslüman, bütün insanları, kâinat kadar büyük bir kıymete sahip, Allah’ın yeryüzündeki en üstün varlıkları olarak görür. Allah, Tin Suresi’nde bütün insanları en mükemmel şekilde (ahsen-i takvim) yarattığını söylüyor. İnkâr dahi etse, her insan son dakikaya kadar hatasından dönerek, kendisine verilen potansiyeli kullanabilir ve meleklerin dahi ötesinde bir makama yükselebilir. Kur’an’ın inkâr edenleri kör diye tarif etmesi manidardır. Aslında, Rabbini inkâr eden biri, ateşi görmediği için, ateşin içine koşan biri gibidir. Ateşi gören birine düşen görev, görmediği için kendini ateşe atan kişiye yardım etmektir. Onun gözünü açıp onu ateşe düşmekten korumaktır. Bu anlamda, iman edenler, cehennem ateşine düşecekleri korumakla görevli manevi itfaiye görevlileri gibidir. Veya inkâr edenleri, manevi açlık içinde kıvranan insanlar olarak düşünürsek, iman edenler onlara Kur’an’ın erzak deposundan su ve gıda taşımakla görevli memurlar gibidir. Veya iman edenler, manevi hastalıkları olan insanlara Kur’an eczanesinden ilaç sunmakla görevli doktor ve eczacılara benzer. Derdi ve devayı bildiği halde bir doktorun hasta olanları aşağılaması ve onlara yardım etmeyi reddetmesi ne kadar doktorluğun Hipokrat yeminine aykırıysa, bir Müslüman’ın da inkâr edenlere yardım etmek yerine, onları dışlaması o denli bağlandığı Kur’an’ın öğretilerine aykırıdır.

 

 

 

Bu yazı yazarın Nesil Yayınları'ndan çıkan Rabbini Arayan Thomas -2- isimli kitabından alınmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Bu ayette, modern tıp biliminin keşfettiği ince bir hakikate latif bir işaret var. İnsan derisi, acı ve sıcağı nakleden sinirlerin en yoğun olduğu kısımdır. Üçüncü derece yanıklarda sinirler tamamen yandığında, kişi hiç acı hissetmez. Cehennem ateşiyle tehdit ederken bile, vücudumuzun mucidi olduğunu bize latif bir şekilde ders veriyor Rabbimiz. Bütün bu ayetlere rağmen inkâr edenin cezayı hak ettiğini bildiriyor.

2Bir seferinde Hıristiyan biriyle bu mevzu hakkında konuşurken İslam’ın cennetliklerle ilgili hükmüne hayli şaşırmıştı. Sohbetimizin sonunda bana şu teklifte bulunmuştu: “Madem dininiz sana cenneti garanti etmiyor, bu işi riske atma. Gel, Hıristiyan ol, kesin olarak cennete gidersin. Çünkü Hz. İsa’nın kurtarıcı olduğuna inanan herkes cennete gider bizim inancımıza göre.” Ben de cevaben: “Doğrusu sizin inancınızda cennete gitmenin çok kolay olduğuna şüphem yok; ama öldükten sonra sizin inancınıza göre bana nasıl muamele edileceği konusunda şüphem var.”

3 Jeffrey Lung hidayet öyküsünü Even Angels Ask: A Journey to Islam in America isimli kitabında anlatıyor

 

Yazar:

Kategorisi:
Kur'an'ı Okuyan Bir Ateist'in Soruları ve Verilen Cevaplar
Gönderi tarihi: 29-08-2009
5,594 kez okundu