15- وَاللاَّتِي يَأْتِينَ الْفَاحِشَةَ مِن نِّسَآئِكُمْ فَاسْتَشْهِدُواْ عَلَيْهِنَّ أَرْبَعةً مِّنكُمْ “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı, içinizden dört şahit getirin.”
فَإِن شَهِدُواْ فَأَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتَّىَ يَتَوَفَّاهُنَّ الْمَوْتُ أَوْ يَجْعَلَ اللّهُ لَهُنَّ سَبِيلاً “Eğer onlar şahitlik yaparlarsa, bu kadınları ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin.”
Ayetteki “fahişe” kelimesi zina anlamındadır. Zina fiilinin son derece çirkin ve şeni’ olduğuna işaret için zinaya “fahişe” denilmiştir.
Yani, onları evlerde hapsedin, evleri onlara bir nevi hapis yapın.
İslam’ın ilk devirlerinde onlara uygulanan ceza, bu şekilde evde hapsetmek idi. Sonra, had cezalarını bildiren ayetlerle bu uygulamaya son verildi.
Ayetin ifadesi, bundan muradın onlara uygulanan sopa cezasından sonra evlerde tutulmalarını tavsiye şeklinde de anlaşılabilir.
“Veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar” ifadesi,
-Hapis cezasından kurtaran had cezasının belirlenmesi,
-Veya gayr-i meşru beraberlikten müstağni kılan meşru evlilik yapmaları gibi durumları anlatır.
16- وَاللَّذَانَ يَأْتِيَانِهَا مِنكُمْ فَآذُوهُمَا “Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisine de eziyet edin.”
Zina eden erkek ve kadına eza verin. Bu eza vermek, onları kınamak, yaptıklarını ayıplamak ve celd cezasını uygulamak şeklinde olur.
فَإِن تَابَا وَأَصْلَحَا فَأَعْرِضُواْ عَنْهُمَا “Eğer onlar tevbe edip durumlarını düzeltirlerse onlardan vazgeçin.”
Yani, onlara verilen ezaya son verin veya eski yaptıklarını görmezden gelin, başkalarına o hallerini anlatmayın.
إِنَّ اللّهَ كَانَ تَوَّابًا رَّحِيمًا “Çünkü Allah Tevvab – Rahîm’dir.”
Bu, onları kınamayı terk edip cezadan vazgeçme ile ilgili üstteki emrin illetidir. Yani, Allah tevbeleri kabul eder, insanlara merhamet eder, siz de ilâhî ahlak ile ahlaklanın, bunlara acıyın.
Bazıları, bu ayetin önceki ayetten evvel nazil olduğunu söylerler. Buna göre zinayla ilgili ceza sırasıyla önce eza, sonra hapis ve ardından da yüz sopa şeklinde gelmiştir.[1>
Keza, bu son iki ayetten birincisinin eş cinsel kadınlar, ikincisinin de eşcinsel erkekler hakkında olduğu da söylenmiştir. Nur sûresinin başında ise, sarih ifadeyle “Zina eden kadın ve zina eden erkek…” denilmek sûretiyle bunların had cezası anlatılmıştır.
17- إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ “Allahın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra hemen dönenlerin tevbesidir.”
فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ “İşte Allah, bunların tevbelerini kabul eder.”
Allah, tevbe edenlerin tevbelerini kabul edeceğini vaat etmiştir. Bu açıdan, samimi olmak şartıyla tevbe edenin tevbesi kesin kabul edilmiştir.
Günah işleyenler, akıllarını başlarına almadan bunu yaparlar. Günah irtikap etmek akılsızlıktır ve işin sonunu bilmezden gelmektir. Bundan dolayı “Allaha isyan eden, cehaletinden sıyrılıncaya kadar cahildir” denilmiştir.
Tevbeyi geciktirmemek lazımdır. Bununla beraber, ölüm gelmezden önceye kadar tevbe kapısı açıktır. Nitekim ayetin devamında şöyle denilir:
“Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: “İşte ben şimdi tevbe ettim” diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez.”[2>
Hz. Peygamber şöyle der:
“Can boğaza gelinceye kadar, Allah kulunun tevbesini kabul eder.”
Ayette “hemen dönenlerin” denilmesi hayat müddetinin kısalığına bakar. Bir başka ayette “De ki: Dünya metaı çok azdır” denilmiştir. (Nisa, 77)
Veya günah sevgisinin onların kalplerine sinmesinden önce tevbe etmeleri istenmiştir. Yoksa günah dem ve damarlarına işler, günah işlemek bunlarda meleke haline gelir, bundan dönmek zorlaşır.
Ayette geçen مِن ifadesi baziyet ifade eder. Yani, ölüm gelmeden veya günahlar kendilerine ikinci bir tabiat halini almadan herhangi bir zaman diliminde tevbe etmeleri kurtulmaları için yeterlidir.
وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً “Allah, Alîm’dir – Hakîm’dir.”
Allah, Alim’dir, tevbede samimi olanları bilir. Hakim’dir, tevbe edeni cezalandırmaz.
18- وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّئَاتِ حَتَّى إِذَا حَضَرَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ إِنِّي تُبْتُ الآنَ “Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: “İşte ben şimdi tevbe ettim” diyen kimsenin tevbesi kabul edilmez.”
وَلاَ الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ “Kâfir olarak ölenlerin de (tevbeleri kabul edilmez).”
Ayette fasık ve kafirlerden ölüm geldiğinde tevbe edenler ile, doğrudan küfür üzere ölenlerin tevbenin reddinde eşit sayılması, ölüm anında tevbe etmenin bir fayda vermeyeceğini etkili bir şekilde anlatmak içindir. Cenab-ı Hak sanki şöyle demiştir: Bunların tevbe etmesi ile diğerlerinin tevbe etmemesi eşittir.
Bilmeyerek günah işleyenlerin tevbesinin kabul edildiğini anlatan önceki ayet, isyanı olan mü’minler hakkında, son anda tevbe edip kurtulmaya çalışıp da tevbesi kabul edilmeyenleri anlatan üstteki ayetin ise küfür ve kötü amellerinin kat kat olması sebebiyle münafıklar hakkında olduğu söylenmiştir.
أُوْلَئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا “İşte bunlara çok elîm bir azap hazırladık.”
Bu ifade, onların tevbesinin kabul edilmeyişini te’kid eder. Ayrıca, Allahın onlara azabı hazırladığını, ne zaman dilerse onları azaplandırmanın kendisine zor gelmeyeceğini anlatır.
19- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ يَحِلُّ لَكُمْ أَن تَرِثُواْ النِّسَاء كَرْهًا “Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir.”
Cahiliye devrinde bir adam öldüğünde, en yakını olan kimse elbisesini onun hanımı üzere bırakıp “buna en layık benim” diyor, sonra isterse onu önceki mehriyle nikâhlıyor, isterse başkasına nikâhlayıp mehrini alıyor, isterse de kocasından ona kalan mirası kendisine bağışlaması için zorluyordu. Bu ayetle, bu tür uygulamaların hepsi yasaklandı.
Ayetin şu manasına da dikkat çekilmiştir: “Hoşlanmadıkları veya zorlandıkları halde kadınları miras yoluyla alıp nikâhlamanız size helâl değildir.”
وَلاَ تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُواْ بِبَعْضِ مَا آتَيْتُمُوهُنَّ “Onlara verdiğinizin bir kısmını kurtaracaksınız diye, onlara baskı uygulamayın.”
Ayet, kocası ölmüş kadınların başkalarıyla evlenmelerine engel olunmamasını anlatır. Bunun yanında şu manalarına dikkat çekilmiştir:
-Hitap, kocalaradır. Bir kısım insanlar, mirasına konmak için veya mehirlerini kendilerine geri vermeleri amacıyla, kadınları hapsediyorlardı.
-Bu, yeni bir cümle olup, kadınlara baskı uygulanmasını yasaklamaktadır.
إِلاَّ أَن يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُّبَيِّنَةٍ “Ancak apaçık bir hayasızlık yapmış olurlarsa başka.”
Ayette nazara verilen “apaçık bir hayâsızlık”, onlarda görülen nüşuz, geçimsizlik, iffetsizlik” gibi durumlardır.
وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Onlarla iyi geçinin.”
فَإِن كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَيَجْعَلَ اللّهُ فِيهِ خَيْرًا كَثِيرًا “Eğer onlardan hoşlanmazsanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah onda bir çok hayır meydana getirir.”
Yani, nefsin hoşlanmaması sebebiyle hemen onlardan ayrılmayın. Çünkü insan nefsi bazen olur kendisine dinen daha uygun ve hayrı daha çok olan bir şeyden hoşlanmayabilir, bazen de aslında uygun olmayan ve zararı fazla olan şeyi sevebilir. Bu durumda siz dinen daha uygun ve hayrı daha çok olanı tercih edin. Onlardan hoşlanmadığınızda sabredin. Olur ki, hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda daha hayırlı olabilir.
20- وَإِنْ أَرَدتُّمُ اسْتِبْدَالَ زَوْجٍ مَّكَانَ زَوْجٍ وَآتَيْتُمْ إِحْدَاهُنَّ قِنطَارًا فَلاَ تَأْخُذُواْ مِنْهُ شَيْئًا “Eğer bir eşi bırakıp da yerine diğer bir eş almak isterseniz, öncekine yüklerle mehir vermiş de olsanız, ondan bir şey geri almayın.”
أَتَأْخُذُونَهُ بُهْتَاناً وَإِثْماً مُّبِيناً “İftira ederek ve apaçık günaha girerek mi onu geri alacaksınız?”
Buradaki soru, inkâr ve kınama ifade eder. Yani, nasıl olur da bir iftirayla ve apaçık bir günahla onlardan mehirlerinizi alırsınız? Böyle yapmayın!
Ayette geçen “iftira ve günah” kelimelerinin illeti göstermeleri de muhtemeldir. Çünkü, boşamak istediği hanımından mehrini geri almak, ancak kocasından bir iftira ile ve günah yoluyla olur.
Bazı adamlar hanımını boşayıp yeni bir hanım almak istediğinde nikahı altında olan hanımına zina iftirası ediyor, böylece ondaki mehri kendisine geri vermeye zorluyordu. Aldığında ise, bunu yeni hanımı için mehir olarak veriyordu. Bu ayetle, böyle yanlış uygulamalar yasaklandı.
Ayetteki “bühtan” (iftira) kelimesi, “duyanı şaşırtan yalan söz” anlamındadır. Bazen “batıl fiil” anlamında kullanılır. Onun için “zulüm” şeklinde de açıklanmıştır.
21- وَكَيْفَ تَأْخُذُونَهُ وَقَدْ أَفْضَى بَعْضُكُمْ إِلَى بَعْضٍ وَأَخَذْنَ مِنكُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا “Eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden bir misak-ı galiz almış iken, onu nasıl geri alırsınız?”
Ayette geçen “misak-ı galiz”
-Kuvvetli ahid,
-Allahu Teâlâ’nın onlarla alakalı olarak erkeklere bildirdiği “Boşama iki defadır. Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle salıvermektir.” hükmüdür (Bakara, 229).
-Veya Hz. Peygamberin işaret etmiş olduğu şu durumdur: “Siz o kadınları Allahın bir emaneti olarak aldınız, Allahın kelimesi ile onları kendinize helâl kıldınız.”
22- وَلاَ تَنكِحُواْ مَا نَكَحَ آبَاؤُكُم مِّنَ النِّسَاء “Babalarınızın evlendiği kadınlarla (üvey annelerinizle) evlenmeyin.”
إِلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ “Ancak geçmişte olanlar müstesna.”
إِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتًا “Çünkü bu bir hayâsızlık ve nefret gerektiren bir iştir.”
وَسَاء سَبِيلاً “Ve kötü bir yoldur.”
23- حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ أُمَّهَاتُكُمْ “Anneleriniz size haram kılındı.”
وَبَنَاتُكُمْ “Kızlarınız.”
وَأَخَوَاتُكُمْ “Kız kardeşleriniz.”
وَعَمَّاتُكُمْ “Halalarınız.”
وَخَالاَتُكُمْ “Teyzeleriniz.”
وَبَنَاتُ الأَخِ “Erkek kardeşlerinizin kızları.”
وَبَنَاتُ الأُخْتِ “Kız kardeşlerinizin kızları.”
وَأُمَّهَاتُكُمُ اللاَّتِي أَرْضَعْنَكُمْ “Sizi emziren süt anneleriniz.”
وَأَخَوَاتُكُم مِّنَ الرَّضَاعَةِ “Süt kız kardeşleriniz.”
وَأُمَّهَاتُ نِسَآئِكُمْ “Hanımlarınızın anneleri.”
وَرَبَائِبُكُمُ اللاَّتِي فِي حُجُورِكُم مِّن نِّسَآئِكُمُ اللاَّتِي دَخَلْتُم بِهِنَّ “Ve kendileri ile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan evlerinizdeki üvey kızlarınız.”
فَإِن لَّمْ تَكُونُواْ دَخَلْتُم بِهِنَّ فَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ “Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur.”
وَحَلاَئِلُ أَبْنَائِكُمُ الَّذِينَ مِنْ أَصْلاَبِكُمْ “Sulbünüzden gelen oğullarınızın hanımları.”
وَأَن تَجْمَعُواْ بَيْنَ الأُخْتَيْنِ “Ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız.”
إَلاَّ مَا قَدْ سَلَفَ “Ancak geçen geçmiştir.”
إِنَّ اللّهَ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا “Şüphesiz ki Allah Ğafur – Rahîm’dir.”
“Anneleriniz size haram kılındı.”
“Ölü (ölmüş hayvan) size haram kılındı:” (Maide, 3) denildiğinde “size ölü eti yemek haram kılındı” manası hemen zihne geldiği gibi “Anneleriniz size haram kılındı.” denildiğinde de “onları nikâhlamak size haram kılındı” manası anlaşılır. Zaten, ayetin evveli ve sonrası nikâhla alakalıdır.
“Anneleriniz” ifadesi yukarıya doğru “annelerinizin anneleri, onların da anneleri” manasını içine alır. Benzer bir durum “kızlarınız” ifadesi için geçerlidir. Torunları, onların da kızlarını ve torunlarını içine alır.
Allahu Teâlâ, sütten kaynaklanan yakınlığı nesep yakınlığı gibi saydı, sütanne ve sütkardeşle evlenmeyi yasakladı. Hz. Peygamber şöyle der: “Nesep yönünden birbirine haram olanlar, süt emme yoluyla da haram olurlar.”
Ayetteki “üvey kız” kelimesi “Rabaib” şeklinde gelmiştir. Bu, “rabibe” kelimesinin çoğuludur, kadının başka kocadan olma çocuğuna denir. Kelimenin kökü “terbiye” ile alakalıdır. Çünkü çoğu durumda koca, kendi çocuğunu terbiye ettiği gibi, hanımının başka kocadan olma çocuğunun terbiyesiyle meşgul olur.
“Evlerinizdeki üvey kızlarınız” denilmesi, hükmün illetini takviye ve tekmil içindir, yoksa haramlığı kayıtlamak için değildir. Yani, bunu “evlerinizde olmayan üvey kızlarınızla evlenebilirsiniz” şeklinde anlamamak gerekir. Cumhur-u ulema bu görüştedir.
İki kız kardeşle cariye olarak da birleşmek helâl değildir. Her ne kadar sûrenin başında cariyelerle birleşmek genel bir ifade ile helâl kılınmışsa da, burada iki kız kardeşi cariye olarak cem etmek yasaklanmıştır. Hz. Peygamber şöyle der:
“Bir şeyde helâllık ve haramlık bir arada bulunduğunda, haramlık ciheti galip olur.”
24- وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاء إِلاَّ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ “Bir de (harb esiri olarak) sahibi bulunduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de size haram kılındı.”
ۘ كِتَابَ اللّهِ عَلَيْكُمْ“Bunlar, Allah’ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir.”
Kâfirlerden savaşta esir olarak alınan evli kadınlar, cariye şeklinde verildikleri kimselere helal olurlar. Kölelik sebebiyle nikâhları ortadan kalkmıştır. Ebu Said-i Hudri şöyle der:
Sebeb-i Nüzûl
Evtas harbinde eşleri kâfir olan kadınları esir almıştık. Onlarla cinsî beraberlikten çekindik. Durumu Hz. Peygambere sorduk, ayet indi ve böylece onları helalimiz olarak gördük.
Şair Ferezdak, “evli kadınları mızraklarımızla nikâhladık” derken, savaş esiri olan evli kadınların cariye olmalarını kastetmiştir.
Ebu Hanife şöyle der:
Savaşta şayet karı – koca beraber esir alınmışsa, nikâhları kalkmaz, köle olarak bulundukları yerde aile hayatları devam eder. Ayet ve hadisin mutlak ifadesi buna bir delildir. Yani, köle kadınlar, kocaları yanlarında beraber olmamaları durumunda helal olurlar.
وَأُحِلَّ لَكُم مَّا وَرَاء ذَلِكُمْ أَن تَبْتَغُواْ بِأَمْوَالِكُم مُّحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ “Bunların dışında kalanlarla ise, iffetli olarak, zina etmeksizin mallarınızla mehir vermek sûretiyle evlenmeniz size helal kılındı.”
Üstte belirtilen haram kılınan sekiz sınıf dışında olanlar size helal kılınmıştır. Sünnet ile, evli olduğu hanımla birlikte halası ve teyzesini nikahlaması da haram kılınmıştır. Bunlarla hanımının vefatı durumunda ise evlenebilir.
فَمَا اسْتَمْتَعْتُم بِهِ مِنْهُنَّ فَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ فَرِيضَةً “O halde onlardan nikah ile faydalanmanıza karşılık bir farz olarak mehirlerini kendilerine verin.”
Kadınlarla evliliğinize mukabil, onlara mehirlerini verin. Çünkü mehir, onlardan faydalanmanın karşılığı olarak verilmektedir.
Ayetin mut’a hakkında olduğu da söylenmiştir. Mut’a, geçici nikâhtır. Mekke’nin fethinde üç gün helal kılındığı, sonra hükmünün kaldırıldığı şeklinde bazı rivayetler vardır. İbnu Abbas önce mut’ayı caiz görürken, sonra bu görüşünden dönmüştür.
وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا تَرَاضَيْتُم بِهِ مِن بَعْدِ الْفَرِيضَةِ “Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur.”
إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا “Şüphesiz ki Allah Alîm’dir - Hakîm’dir.”
25- وَمَن لَّمْ يَسْتَطِعْ مِنكُمْ طَوْلاً أَن يَنكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِن مِّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُم مِّن فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِ “Sizden her kim hür mü’min kadınları nikâh edecek bir imkâna sahip değilse, ona ellerinizin altındaki mü’min cariyelerinizden nikâhlamak vardır.”
İmam-ı Şafii, bu ayete dayanarak, hür bir kadına mehrini vermeye imkânı olan kimsenin köleyle evlenmesinin haram olduğuna hükmeder. İmam-ı Azam ise, efdaliyet ile te’vil eder. Yani, “hür bir kadınla evlenmesi daha efdaldir” der.
Köle bir kadınla evlenmenin şu gibi mahzurları olur:
-Doğan çocuk da köle sayılır.
-Böyle bir evlilik, çevrede saygınlığa zarar verir.
-Erkek, köle hanımına tam malik değildir, hanımın günlük programını tanzimde hanımın efendisinin hakkı vardır.
وَاللّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِكُمْ “Allah, imanınızı en iyi bilendir.”
Öyleyse, imanın zahiriyle iktifa edin. Çünkü Allah sırları ve kimin imanının daha üstün olduğunu bilendir. Nice cariyenin imanı, nice hür kadından daha üstün olabilir. Bu durumda size düşen, nesebe değil imanın üstünlüğüne itibar etmektir.
Ayetten murat, iman sahibi köle kadınlarla evliliğe ünsiyeti sağlamak ve böyle bir evlilikten geri durmalarını önlemektir. Zaten ayetin devamı da “hepiniz birbirinizdensiniz” diyerek bunu teyid eder.
بَعْضُكُم مِّن بَعْضٍ “Hepiniz birbirinizdensiniz.”
Yani, hepiniz Hz. Âdemden gelmektesiniz ve aynı İslâm dinine mensupsunuz.
فَانكِحُوهُنَّ بِإِذْنِ أَهْلِهِنَّ “O halde, sahiplerinin izni ile onlarla evlenin.”
وَآتُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ “Mehirlerini de güzelce verin.”
مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلاَ مُتَّخِذَاتِ أَخْدَانٍ “Onların iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları şartıyla.”
Köleyle evlilikte mehir kadının hakkı olmayıp, efendisinin hakkıdır. Çünkü efendi, kadını tümüyle kendi işlerinde kullanabilecek iken evlenmesine izin vermiştir. Ayette onlarla evliliğin efendilerinin izniyle olması zikredildiğinden, mehrin onlara verilmesi ayrıca ifade edilmemiştir. İmam-ı Malik ise, ayetin zahirinden hareketle, mehrin köle kadının hakkı olduğunu söyler.
Mehrin marûf bir şekilde verilme emri, onu geciktirmemek, konuşulandan az vermemek şeklindeki durumları ifade eder.
فَإِذَا أُحْصِنَّ فَإِنْ أَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِ “Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır.”
Ayet, köle kadınların evlilik halinde zina yapmaları durumunda recmedilmeyeceklerini gösterir. Çünkü, recmin yarısı olmaz.
ذَلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْ “Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir.”
Bu da, köle kadınlarla evlilikte başka bir şarttır.
وَأَن تَصْبِرُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ “Sabretmeniz ise, sizin için daha hayırlıdır.”
Köleyle evlenmektense, -iffetli bir şekilde olmak şartıyla- sabretmek daha hayırlıdır. Hz. Peygamber şöyle der: “Hür kadınla evlenmek evin salahıdır. Köle ile evlenmek ise helâkidir.”
۟ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Allah, Gafûr’dur – Rahimdir.”
[1> Bkz. Nur, 2.
[2> Demek ki, o hale kadar tevbe imkânı bulunmaktadır. Ama esas olan, tevbeyi geciktirmemektir.