68. DERS (Nisa Suresi, 153 - 162) Yahudiler Hakkında

 

153- يَسْأَلُكَ أَهْلُ الْكِتَابِ أَن تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَابًا مِّنَ السَّمَاء “Ehl-i Kitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar.”

Sebeb-i Nüzûl

Ayet, Yahudi din âlimleri hakkında indi. Şöyle ki: Onlardan bir kısmı, “Ya Muhammed, eğer sadık isen Hz. Musa’nın kitap getirdiği gibi, sen de bize semadan bir defada bir kitap getir” dediler. Bir rivayete göre de, Tevrat’ta olduğu gibi levhalar üzerine semavî bir hatla yazılmış bir kitap istediler.

Veya ayetten murat “inerken göreceğimiz bir kitap getir” manası da olabilir.

Veya “bize öyle bir kitap getir ki, bu bize yazılmış olsun, senin peygamberliğini haber versin”.

فَقَدْ سَأَلُواْ مُوسَى أَكْبَرَ مِن ذَلِكَ “Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi.”

Yani, ey peygamber, senden istedikleri sana aşırı geldiyse, Musa’dan daha büyüğünü istemişlerdi.

Bu sual her ne kadar onların ecdadından gelmiş ise de bunlara nispet edilmesi bunların da onların yolunda olmaları sebebiyledir. Demek ki, bu tür sualler onların âdeta dem ve damarlarına yerleşmiştir. Senden talep etmiş oldukları şey, onların ilk cehaletleri ve ilk kuruntuları değildir.

فَقَالُواْ أَرِنَا اللّهِ جَهْرَةً  “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi.”

فَأَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْ “Bunun üzerine, zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı.”

Semadan bir ateş geldi ve onları helâk etti. Böyle bir ceza, işi yokuşa sürmeleri ve içinde bulundukları durumda kendileri için olmayacak bir şeyi istemeleri sebebiyle verildi.

Onların münasebetsiz bir şekilde Allahı görme taleplerine yönelik gelen bu ilâhî ceza, rü’yetullahın imkânsız olmasını gerektirmez.

ثُمَّ اتَّخَذُواْ الْعِجْلَ مِن بَعْدِ مَا جَاءتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ “Sonra kendilerine beyyinat (apaçık deliller) gelmesinin ardından tuttular buzağıyı ilah edindiler.”

فَعَفَوْنَا عَن ذَلِكَ “Biz bunu da affettik.”

Bu ikinci cinayet de onların ecdatlarının hatalarından biridir. Ayette geçen “beyyinat”, mu’cizelerdir. Bundan muradın “Tevrat” olduğunu söylemek caiz olmaz. Çünkü o zaman Tevrat daha inmemişti.

وَآتَيْنَا مُوسَى سُلْطَانًا مُّبِينًا “Ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.”

 

154- وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمِيثَاقِهِمْ “Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle Tûr’u üzerlerine kaldırdık.”

وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُواْ الْبَابَ سُجَّدًا “Ve onlara, “secde ile kapıdan girin” dedik.”

وَقُلْنَا لَهُمْ لاَ تَعْدُواْ فِي السَّبْتِ “Ayrıca onlara, “Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın” dedik.”

وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِّيثَاقًا غَلِيظًا “Ve onlardan çok sağlam bir söz aldık.”

Cenab-ı Hakkın “onlara dedik” demesi, birincisi Hz. Musa, ikincisi ise Hz. Davud vasıtasıyla olmuştur. Ancak, ikinci emrin Hz. Musa vasıtasıyla olması da mümkündür. Her ne kadar Cumartesi yasağını çiğnemek Hz. Davud zamanında olmuşsa da, yasak emri Hz. Musa zamanında söylenmiş olabilir.

 

155- فَبِمَا نَقْضِهِم مِّيثَاقَهُمْ وَكُفْرِهِم بَآيَاتِ اللّهِ وَقَتْلِهِمُ الأَنْبِيَاء بِغَيْرِ حَقًّ وَقَوْلِهِمْ قُلُوبُنَا غُلْفٌ “Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz kılıflıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik.)

Onlar emre muhalefet ettiler, verdikleri sözde durmadılar, biz de onlara yaptığımızı yaptık.

بَلْ طَبَعَ اللّهُ عَلَيْهَا بِكُفْرِهِمْ “Aksine, inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir.”

فَلاَ يُؤْمِنُونَ إِلاَّ قَلِيلاً “Artık onlar çok az iman ederler.”

Yani, onlardan Abdullah İbni Selâm gibi çok az kişi iman eder.

Veya onların imanı azıcık bir imandır. Noksan olması sebebiyle kayda değer bir iman değildir.

 

156- وَبِكُفْرِهِمْ وَقَوْلِهِمْ عَلَى مَرْيَمَ بُهْتَانًا عَظِيمًا (Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de) inkâr etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.”

Onların büyük iftirası, Hz. Meryemi gayr-ı meşru ilişkiye girmiş görmeleridir.

 

157- وَقَوْلِهِمْ إِنَّا قَتَلْنَا الْمَسِيحَ عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ رَسُولَ اللّهِ “Bir de “Biz Allah’ın rasulü Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demeleri.”

“Allahın Rasulü Meryem oğlu İsa Mesih’i” demeleri, O’nun Allahın rasulü olduğunu kabul etmeleri anlamında olmayıp,

-Ya “şu kendini Allahın Rasulü sanan İsayı… öldürdük.”

-Veya dalga geçerek “hani şu Allahın Rasulü(!) İsa var ya…, onu öldürdük” şeklindedir. Bunun benzeri şu ayette geçer:

“Firavun dedi: Şüphesiz size gönderilen peygamberiniz bir mecnun (deli).” (Şuara, 27)

-Veya O’nu medih olarak Allahu Teâlâdan bir beyan olabilir.

وَمَا قَتَلُوهُ وَمَا صَلَبُوهُ “Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar.”

وَلَكِن شُبِّهَ لَهُمْ “Fakat onlara öyle gibi gösterildi.”

Rivayete göre Yahudilerden bir grup Hz. İsa ve annesi hakkında çirkin şeyler söylediler. O da onlara beddua etti. Bunun sonucu olarak taraf-ı ilâhîden maymun ve domuza çevrildiler. Ardından Yahudiler O’nu öldürmek üzere bir araya geldiler. Allah da İsa’ya kendisini semaya yükselteceğini haber verdi. Bunun üzerine İsa (as) ashabına “hanginiz benim sûretime çevrilip öldürülmeye, asılıp cennete girmeye razı olur?” diye sordu. Ashabından biri ayağa kalktı, Allah da onu Hz. İsa sûretine çevirdi. İşte bu zât, Hz. İsa zannedilerek öldürüldü ve asıldı.

Bir başka rivayette ise şöyle anlatılır: Hz. İsa’nın ashabından münafıkane hareket eden biri vardı. Hz. İsa’nın yerini bildirmek üzere çıktı. Allah ona İsa sûretini verdi. Yakalandı, çarmıha gerilerek öldürüldü.

Bir başka rivayet ise şöyledir: Yahudi Taytanus Hz. İsa’nın bulunduğu eve girdi, ama onu bulamadı. Allah bu Yahudiyi Hz. İsa şekline çevirdi. Çıktığında İsa zannedildi, yakalandı ve asıldı.

Böyle hâller, nübüvvet zamanında akıldan uzak görülmeyecek harikalardır.

Allahu Teâlânın Hz. İsayı öldürmek isteyen Yahudileri kınaması, kelâmın delalet ettiği gibi, Allaha karşı gelmek cür’etinde olmaları ve apaçık mü’cizelerle te’yid edilen bir peygamberini öldürmeye yeltenmelerindendir.

وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ “Onun hakkında ihtilafa düşenler, bu konuda bir şüphe içindedir.”

Bu olay olduğunda insanlar ihtilafa düştü. Yahudilerin bir kısmı dedi: O bir yalancıydı, biz de onu öldürdük.

Diğerleri ise tereddütte kaldı, bazısı dedi: “Eğer bu İsa ise, arkadaşımız nerede?”

Bazısı da dedi:

“Yüz İsanın yüzü, beden ise arkadaşımızın bedeni.”

Hz. İsa’dan semaya yükseltileceğini duyanlar ise şöyle dediler:

“O, semaya yükseltildi.”

Bir kavim ise şöyle görüş beyan etti:

“Nâsut asıldı, lâhut ise semaya yükseltildi.” [1>

Hz. İsa hakkında ihtilafa düşenler, O’nun hakkında gerçek bir bilgiye sahip değillerdir, bir şek içindedirler. Yani tereddüt hâlindedirler.

مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ “O hususta hiçbir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar.”

Ayette medar-ı bahs edilen zannın, cehâlet ile, ilmin de nefsin kendisiyle sükûnet bulacağı bir itikad ile açıklanması da caizdir.

وَمَا قَتَلُوهُ يَقِينًا “Onu kesin olarak öldürmediler.”

 

158- بَل رَّفَعَهُ اللّهُ إِلَيْهِ “Doğrusu Allah onu kendisine yükseltti.”

Ayet, Hz. İsanın öldürülmesini inkâr ve semaya yükseltilmesini ise ispat eder.

وَكَانَ اللّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا “Allah, Azîz -Hakîm’dir.”

 

159- وَإِن مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلاَّ لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ “Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın.”

Yani, kitap ehlinden O’na iman etmeyen kalmayacak. Bu, en azından kitap ehlinden olan kimselerin ölümü anında gerçekleşir. Bunların her biri Hz. İsa’yı Allahın kulu ve rasulü olarak o zaman görürler, inanırlar. Böyle bir haldeki iman ise, makbûl bir iman değildir. Ayetin ifadesi, imanın fayda vermeyeceği böyle bir hâl gelmeden, acele edip hemen iman etmelerini teşvik etmektedir.

Her iki zamiri Hz. İsaya raci’ görüp, ayeti “bütün kitap ehli Hz. İsa semadan indiğinde O’na iman edecek” şeklinde yorumlayanlar da olmuştur.

Hz. Peygamberin şöyle dediği rivayet edilir:

“Deccal çıktığında İsa semadan iner, onu öldürür. O zaman kitap ehlinin tamamı kendisine iman eder. Böylece bütün insanlar aynı dine, yani İslâm dinine tâbi olurlar. Emniyet meydana gelir, öyle ki aslanlar develerle, kaplanlar sığırlarla, kurtlar koyunlarla oynaşır. Çocuklar balıklarla oynar. Hz. İsa yeryüzünde kırk sene kalır, sonra vefat eder, Müslümanlar O’nun namazını kılarlar, defnederler.”

وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا “Kıyamet günü ise, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.”

Kıyamet günü Hz. İsa Yahudilerin kendisini yalanladığını, Hristiyanların ise kendisine “Allahın oğlu” dediklerini söyleyecektir.

 

160- فَبِظُلْمٍ مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ طَيِّبَاتٍ أُحِلَّتْ لَهُمْ وَبِصَدِّهِمْ عَن سَبِيلِ اللّهِ كَثِيرًا “Yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları sebebiyle, önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri Yahudilere haram kıldık.”

Haram kılınanların neler olduğu En’am sûresi 146. ayette açıklanmıştır.

 

161- وَأَخْذِهِمُ الرِّبَا وَقَدْ نُهُواْ عَنْهُ “Ayrıca kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları.”

Faiz, bize haram kılındığı gibi, onlara da haram kılınmıştı. Ayette, nehiy kelimesinin haram kılmak anlamına geldiğine bir delil vardır.

وَأَكْلِهِمْ أَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ “Bir de insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle (böyle yaptık.)

İnsanların mallarını batıl şekilde yemek, rüşvet ve benzeri haram yollarla olur.

وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ مِنْهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا “Onlardan inkâr edenlere elem verici bir azap hazırladık.”

Kendisiyle tehdit edilen bu azap, tevbe ve iman etmeyenler içindir.

 

162- لَّكِنِ الرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ مِنْهُمْ وَالْمُؤْمِنُونَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنزِلَ إِلَيكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler.”

Onlar içinde Abdullah İbnu Selâm gibi ilimde kökleşmiş olanlar da vardı.

وَالْمُقِيمِينَ الصَّلاَةَ وَالْمُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالْمُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ “O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya.”

أُوْلَئِكَ سَنُؤْتِيهِمْ أَجْرًا عَظِيمًا “İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.”

Çünkü onlar sahih imanla salih ameli cem etmişlerdir.

 


[1> Yani, topraktan yaratılan bedeni asıldı, ama lâhutî olan ruhu ise yükseldi.”

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
4. Nisa
Gönderi tarihi: 20-01-2012
3,183 kez okundu
Block title
Block content