92- وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ أَن يَقْتُلَ مُؤْمِنًا إِلاَّ خَطَئًا “Hataen öldürme durumu dışında, bir mü’minin bir mü’mini öldürmesi olacak şey değildir.”
Bir mü’minin, hataen öldürme hariç haksız yere bir mü’mini öldürmesi asla düşünülemez. Böyle bir durum, onun şanından değildir.[1>
Buradaki nefyin nehiy anlamına geldiği de nazara verilmiştir. Yani, “bir mü’min, hataen öldürme hâli dışında, sakın bir mü’mini öldürmesin!”
Buradaki hata, kasden kelimesinin mukabili olup, hataen böyle bir fiili işlemek, veya savaş gibi bir durumda kâfir zannederek bir mü’mini öldürmek, veya aslında niyeti öldürmek değilken, normalde öldürücü olmayan bir darbeyle ölümüne sebebiyet vermek gibi durumları içine alır.
Sebeb-i Nüzûl
Ayet, Ayyaş Bin Ebi Rebîa hakkında indi. Kendisi, anne tarafından Ebu Cehlin kardeşi idi. Bir yolda Haris Bin Zeyd ile karşılaştı. Haris Müslüman olmuştu, ama Ayyaş bunu bilmiyordu, kâfir zannederek onu öldürdü.
وَمَن قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَئًا فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ “Ve kim bir mü’mini hataen öldürürse, mü’min bir köle azad etmesi ve ölenin varislerine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir.”
“Rakabe” kelimesi aslında “boyun” anlamında olmakla beraber, burada bundan murat “can”dır. Bir “baş azad etmek” de benzeri şekilde kullanılır.
Alınan diyet, ölenin mirasçılarına verilir, onlar da diğer miraslar gibi bunu aralarında paylaşırlar. Bu diyet, öldürenin malından alınır. Malı yoksa, onun yakınlarından (akile’sinden) tahsil edilir. Böyle bir imkân da olmadığında beytü’l-maldan, yani devlet hazinesinden ödenir.
إِلاَّ أَن يَصَّدَّقُواْ “Ancak (maktûlün varisleri) tasaddukta bulunmaları müstesnadır.”
Öldürülenin yakınları diyeti istemezlerse, diyet borcu kalkar. Ayette bu, “affetmek” kelimesi yerine “Ancak tasaddukta bulunmaları müstesnadır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu ifadede, böyle bir bağışı yapmaya teşvik ve böyle bir hareketin üstünlüğüne tenbih vardır. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
“Her marûf, senin için sadakadır.”
فَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ عَدُوٍّ لَّكُمْ وَهُوَ مْؤْمِنٌ فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةٍ “(Öldürülen kimse) mü’min olduğu halde düşmanınız olan bir kavimden ise, mü’min bir köle azad etmek gerekir.”
Öldürülen kişi mü’min olduğu halde, kâfir bir topluluk içinde olup mü’min olduğu bilinmiyorsa, onun katiline mü’min bir köle azat etmek düşer, diyet ise gerekmez. Çünkü onunla kafir kavim arasında veraset yoktur ve onlar Müslümanlarla harbeden bir topluluktur.
وَإِن كَانَ مِن قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مِّيثَاقٌ فَدِيَةٌ مُّسَلَّمَةٌ إِلَى أَهْلِهِ وَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُّؤْمِنَةً “Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mü’min bir köle azad etmesi gerekir.”
Buradaki hüküm, Müslümanlarla anlaşması olan toplulukları içine aldığı gibi, Müslüman toplum içinde yaşayan ehl-i zimmeti (gayr-ı Müslim azınlıkları) da içine alır.
فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ تَوْبَةً مِّنَ اللّهِ “Bunlara gücü yetmeyenin de, Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir.”
وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا “Allah, Alîm’dir – Hakîm’dir.”
93- وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِنًا مُّتَعَمِّدًا فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِدًا فِيهَا “Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir.”
وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ “Allah ona gadab etmiştir.”
وَلَعَنَهُ “Ve onu lanetlemiştir.”
وَأَعَدَّ لَهُ عَذَابًا عَظِيمًا “Ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”
İbnu Abbas şöyle rivayet eder: “Mü’mini kasten öldürenin tevbesi kabul edilmez.”
Belki de İbnu Abbasın bu sözünden murat, işin vehametini daha şiddetli olarak anlatmaktır. Çünkü Ondan bunun muhalifi de rivayet edilmiştir.
Cumhur-u ulema, ayette belirtilen durumun tevbe etmeyen kimse için olduğunu kabul ederler. Çünkü Allahu Teâlâ “Şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.” (Taha Sûresi 82) ayeti ve benzerlerinde tevbeleri kabul ettiğini bildirmiştir.
Bize göre ise, ayette belirtilen durum,
-Ya, İkrime ve başkalarının da dikkat çektiği gibi, mü’mini öldürmeyi helal sayan kimse içindir. Ayetin iniş sebebi olarak anlatılan şu olay, bu görüşü teyid eder:
Makis Bin Dababe, kardeşi Hişam’ı Benî Neccar içinde öldürülmüş olarak buldu. Kardeşinin katili bulunamadı. Hz. Peygamber Neccar oğullarına Hişamın diyetini ödemelerini emretti. Onlar da, Makis’e diyeti ödediler. Ama Makis bundan sonra tuttu bir Müslümana saldırıp onu öldürdü ve mürted olarak Mekkeye döndü.
-Veya ayette bildirilen cehennemde daimi kalmaktan murat, uzun süre kalmak olabilir. Çünkü, günahkâr mü’minlerin cehennemde azaplarının ebedi olmadığına pek çok deliller bulunmaktadır.
94- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا ضَرَبْتُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَتَبَيَّنُواْ “Ey iman edenler! Allah yolunda cihada çıktığınız zaman, iyice araştırın.”
Ey iman edenler, yeryüzünde savaş için sefere çıktığınızda rastladığınız kimselerin durumunu araştırın, onlar hakkında acele hüküm vermeyin.
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ أَلْقَى إِلَيْكُمُ السَّلاَمَ لَسْتَ مُؤْمِنًا تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا “Size selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, “Sen mü’min değilsin” demeyin.”
Sizi İslâm selamı ile selamlayanlara “hayır, sen mü’min değilsin, kendini korumak için İslâm selâmı verdin” demeyin. Bunu yaparken de gelip geçici dünya metaı olan onun malına göz dikmeyin.
فَعِندَ اللّهِ مَغَانِمُ كَثِيرَةٌ “Allah katında pek çok ganimetler vardır.”
Merak etmeyin, Allah nezdinde sizin için çok ganimetler vardır. Bunlar, böyle kimselerin malına göz dikmekten sizi müstağni kılar.
كَذَلِكَ كُنتُم مِّن قَبْلُ فَمَنَّ اللّهُ عَلَيْكُمْ “Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz).”
Kaldı ki, İslâma ilk girdiğiniz zamanlarda siz de kelime-i şehadeti söylediniz, Kalplerinizin dilinizle aynı olmasına bakılmadan bununla kanlarınız ve mallarınız korundu. Derken Allah sizi imanla ve dinde istikamet nimetiyle nimetlendirdi.
فَتَبَيَّنُواْ “Onun için iyice araştırın.”
Öyleyse, Allah’ın size muamelesi gibi siz de İslama yeni girenlere muamele edin. “Can korkusuyla İslâma girdiler” zannıyla hemen onları öldürmeye çalışmayın. Çünkü bir kişinin kâfir olarak kalması, Allah nezdinde bir müslümanın öldürülmesinden daha ehvendir.
Ayette “iyice araştırın” ifadesinin tekrarı, meselenin önemini ortaya koyar, bir müslümanı öldürmenin ne derece büyük bir vebal olduğunu te’yid eder.
إِنَّ اللّهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًا “Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre, Rasulullahın gönderdiği bir seriye (keşif birliği) Fedek ahalisine saldırdı. Onlar da kaçtılar. Ancak Mirdas Müslüman olduğu için kaçmadı. Atlıları görünce koyunları dağa sürdü, kendisi de o tarafa doğru yola koyuldu. Atlılar ona ulaştıklarında tekbir getirdiler, o da tekbir getirdi ve aşağıya doğru indi. “La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah. Esselamü aleyküm” dedi. Üsame Bin Zeyd, onu öldürdü, koyunlarını da ganimet olarak önüne kattı.
Mikdad hakkında indiği de söylenmiştir. Koyun sürüsü olan bir adama uğradı ve onu öldürmek istedi. Adam “Lailahe illallah” dedi, ama o yine de öldürdü. Gerekçesini de şöyle açıkladı: “Ehil ve malını kurtarmak için böyle yaptı.”
Bunda, mükrehin imanının sahih olduğuna, müçtehidin bazen hata da yapabileceğine, ama hatasının bağışlanabilir olduğuna bir delil vardır.
[1> Mü’min olmak, böyle bir çirkinliğe ve zulme izin vermez.