251. DERS (Şuara Suresi, 210 - 227) Vahiy ve Şiir

 210- وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ “Onu şeytanlar indirmedi.”

Müşrikler Kur’an hakkında “O, şeytanların kâhinlere indirdiği türden bir şeydir” diye iddia ediyorlardı. –Haşa- Kur’an şeytanların indirmesi değildir.

 

211- وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ “Bu onlara yaraşmaz.”

Şeytanların böyle bir şey indirmesi onlara uygun bir şey değildir.[1>

وَمَا يَسْتَطِيعُونَ “Ayrıca güçleri de yetmez.”

 

212- إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ “Şüphesiz onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.”

Onlar, meleğin kelamını duymaktan uzak tutulmuş, azledilmişlerdir. Çünkü gelen vahyi duyabilmek,

-Melek gibi safi bir zâta sahip olmak,

-Haktan gelen feyzi kabul etmek,

-Ve melekutî suretlerle nakışlanmak şartlarıyla gerçekleşir.

Hâlbuki şeytanların nefisleri bizzat zulmanî ve şerirdir, gelen vahyi kabul edemez. Kur’anda nice hakikatler ve gaybî haberler vardır, bunları almak ancak melekten olur, başka şekilde olamaz.

 

213- فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ “O halde, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma!”

فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ “Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.”

Ayet, bu üslûb ile Hz. Peygamberi daha ziyade ihlâsa sevk eder, diğer mükellefler için de bir lütuftur.[2>

 

214- وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (Önce) en yakın hısımlarını uyar.”En yakınlardan başlayarak uyar. Çünkü onlara ihtimam göstermek çok ehemmiyetlidir. Rivayete göre, bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygamber Safa tepesine çıktı. Yakın akrabalarını tek tek oraya çağırdı. Hepsi orada toplandılar. Dedi ki: “Bu dağın ardında düşman atlıları var desem beni tasdîk eder misiniz?” “Evet” dediler. Hz. Peygamber şöyle devam etti: “Ben, önünüzdeki şiddetli bir azaptan sizi uyarıyorum..”

 

215- وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “Ve sana uyan mü’minlere kanadını indir.”Ayetteki مِنْ “min” beyaniye olabilir veya baziyet bildirebilir.Birinciye göre mana: “Sana uyan mü’minlere kanadını indir.”İkinciye göre mana: “Mü’minlerden imana yakın olan veya dil ile tasdik edenlere kanadını indir.”

 

216- فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ “Şayet sana karşı gelirlerse, de ki:”

إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ “Ben gerçekten sizin yaptıklarınızdan uzağım.”

Şayet isyan eder ve Sana tâbi olmazlarsa, onlardan beri olduğunu söyle.

 

217- وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ “Ve Azîz – Rahîm olana tevekkül et!”

Ki o Allah, düşmanlarını kahretmeye ve dostlarına da yardımda bulunmaya kâdirdir. Onlardan Sana isyan edenlere ve diğerlerine karşı Sana yeter.

 

218- الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ “O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görür.”

Sen teheccüde kalktığında Seni görür.

 

219- وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ “Ve secde edenler arasında dolaşmanı da.”Rivayete göre gece namazının farz olması neshedildiğinde Hz. Peygamber (asm) o gece ashabının ne yaptığına bakmak için Medineyi şöyle bir dolaştı. Onların taatlerini çok çok istiyordu. Ve Allahın zikri ve Kur’an tilaveti sesleriyle, evleri birer arı kovanı gibi buldu, memnun oldu.yaptığı ibadeti daha ziyade ihlasla yapmaya bir emir olur. Diğer insanları ise şirkten, riyadan men eder.

Veya mana şöyledir: Sen, ümmetine imam olarak namaz kıldırdığında, kıyam, rükû, sücud ve kuud ile namaz kılanlar arasındaki tasarrufunu Rabbin görüyor.

Önceki ayette Cenab-ı Hakkın Azîz-Rahîm olmasıyla düşmanlarına kahretmenin ve dostlarına da yardım etmenin kendisinin şanından bulunduğuna dikkat çekilmişti. Burada da Hz. Peygamberin Allahın sevgili kulu olmasına sebep olan hâllerinden biri nazara verildi. Bunda, O’na emredilen tevekkülün tahkîki ve kalbinin de mutmaîn kılınması vardır.

 

 220- إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “Çünkü O Semi’ – Alîm’dir.”O, Senin söylediklerini işitir, niyetlerini bilir.

 

221- هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ “Şeytanlar kime iner, size haber vereyim mi?”

 

222- تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ “Onlar, iftiraya - günaha düşkün olan herkesin üzerine iner.”

Cenab-ı Hak, Kur’anın şeytanların indiremeyeceğini beyandan sonra, Hz. Peygambere şeytanların inmesinin söz konusu olamayacağını iki cihetle beyan ederek te’kide bulundu:

1-Şeytanlar ancak şerîr, yalancı, günahlara dalmış kimselere inerler. Çünkü insanın gözle görülmeyen habis ruhlarla ittisali, aralarında bir tenasüp ve sevgiyi gerektirir. Hz. Peygamberin hâli ise, buna aykırıdır.

 

223- يُلْقُونَ السَّمْعَ “Onlar, onlara kulak verirler.”

وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ “Ve onların çoğu yalancıdır.”

2-Şerîr, yalancı, günahlara dalmış kimseler şeytanlara kulak verirler, onları dinlerler. Kendi ilimlerinin nakıs olmasından dolayı onlardan bir takım zanlar ve emareler alırlar, kendi hayallerini de katarak bunlara ilavelerde bulunurlar. Hâlbuki bunların çoğu gerçeğe mutabık değildir.Hadiste şöyle bildirilmiştir:“Cinnî, gayb âleminden bir şeyler alır, kendi dostu olan kimsenin kulağına bunu bırakır. O da buna yüzden fazla yalan katarak başkalarına söyler.”

Hz. Peygamber ise, şeytanın telkinleriyle gaybtan haber verenler gibi değildir. Çünkü kendisi sayısız gaybî haberler vermiştir, ama bunların hepsi gerçeğe mutabıktır.Şeytanlara kulak veren bu kimselerin yalancı, iftiracı olduklarının ayette ifade edilmesinden hareketle, ayetteki “onların çoğu” ibaresi “onların tamamı” şeklinde tefsir edilmiştir. Ancak daha açık olan durum, bu ekseriyetin onların sözleri itibarıyla olmasıdır. Yani, bunların cinnîden hikâye ettikleri şeylerde doğru olanları çok çok azdır.Denildi ki: Zamirler şeytanlara aittir. Yani, şeytanlar recmedilmezden evvel mele-i âlâya kulak verir, dinlerler. Oradan bazı gaybî şeyleri alırlar. Bunları, kendi dostlarına fısıldarlar. Veya, mele-i âlâdan duyduklarını kendi dostlarına ilka ederler. Ama, bu ilka ettikleri şeylerin çoğunda yalancıdırlar. Çünkü, meleklerin konuştuğu şeylerin aynını aynen duyamazlar. Bunun sebebi:

-Kendilerinin şerîr varlıklar olmaları,

-Anlayışlarının noksan olması,

-İyi zabt edememeleri,

-Veya anlatırken iyi anlatamamaları gibi nedenlerdir.

 

224- وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ “Şairler(e gelince), onlara yoldan sapanlar uyar.”

Öte yandan, tâbi olanlar açısından bakıldığında, vahye uyanlarla şeytanların telkinlerine uyanlar farklı kimselerdir. Şeytandan ilham alan şairlere kendini bilmez kimseler tabi olurlar. Hz. Muhammede (asm) tâbi olanlar ise böyle değillerdir.

Bu cümle, Hz. Peygamberin bir şair olmasını iptal eder. Devamında gelen şu ifadelerle de, bu takrîr edilir:

 

225- أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ “Görmedin mi onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar!”Çünkü, onların dayandıkları esasların çoğu hayalî şeylerdir, hakikat değillerdir. Onların çoğu sözleri aşkla ilgilidir. Haram ilişkilerden, sevgilinin göz kamaştırıcı hâllerinden, namusların pay-i malinden, nesepleri ayıplamaktan, yalan vaatten, boş iftihardan, layık olmayanı aşırı medihten, mübalağadan meydana gelir.

Bu manaya işareten Cenab-ı Hak şöyle bildirdi:

 

226- وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ “Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.”

Kur’anın mu’cizeliği hem lafız, hem de mana yönündendir. Mana yönüyle “şeytanlar onu indirdi” diye iftira etmek istediler. Lafız yönüyle de

Kur’anı şairlerin kelâmı cinsinden göstermeye çalıştılar. Ayetlerde her ikisiyle alakalı konuşuldu ve Kur’anın şeytanî bir vahiy ve şair sözü olamayacağı ve Hz. Peygamberin hâlinin şeytan dostu olanlara zıd olduğu açıklandı.

 

 227- إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا “Ancak iman edip salih ameller işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna.”Ayette, mü’min – salih şairler, üstteki hükümden müstesna kılındı. Bunlar, Allahı çokça zikrederler ve şiirlerinin çoğu

-Tevhid,

-Allahı medih,

-Allaha taate teşvik hususundadır. Şayet hicivde de bulunsalar, bunu kendilerini hicvedenlere ve Müslümanları acımasızca eleştirenlere bir cevap olarak yaparlar. Abdullah Bin Raveha, Hassan Bin Sabit ve Ka’b Bin Malik gibi…Hz. Peygamber, Hassan Bin Sabite şöyle demişti: “Söyle, Ruhu’l-Kudüs de seninle!”Ka’b Bin Malike de şöyle demişti: “Onları hicvet! Allaha yemin ederim ki, senin hicivlerin onlara oktan daha etkili!”

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ “Ve o zulmedenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bilecekler.”

Ayette şiddetli bir tehdîd vardır. Şöyle ki:

-“Yakında bilecekler” ifadesinde etkili bir vaîd,

-“O zulmedenler” ifadesinde ıtlak ve tamim,

-“Hangi akıbete döndürüleceklerini” ifadesinde vehmi harekete geçirmek ve korkutmak bulunmaktadır.

Hz. Ebubekir, Hz. Ömeri halife olarak nasbettiğinde bu ayeti okumuştu.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

 

“Her kim Şuara sûresini okusa Nûh, Salih, Şuayb ve İbrahimi tasdik ve tekzip edenler sayısında, ayrıca İsayı tekzip eden ve Muhammedi tasdik edenler sayısınca kendisine haseneler verilir.”

 210- وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ “Onu şeytanlar indirmedi.”

Müşrikler Kur’an hakkında “O, şeytanların kâhinlere indirdiği türden bir şeydir” diye iddia ediyorlardı. –Haşa- Kur’an şeytanların indirmesi değildir.

 

211- وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ “Bu onlara yaraşmaz.”

Şeytanların böyle bir şey indirmesi onlara uygun bir şey değildir.[1>

وَمَا يَسْتَطِيعُونَ “Ayrıca güçleri de yetmez.”

 

212- إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ “Şüphesiz onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır.”

Onlar, meleğin kelamını duymaktan uzak tutulmuş, azledilmişlerdir. Çünkü gelen vahyi duyabilmek,

-Melek gibi safi bir zâta sahip olmak,

-Haktan gelen feyzi kabul etmek,

-Ve melekutî suretlerle nakışlanmak şartlarıyla gerçekleşir.

Hâlbuki şeytanların nefisleri bizzat zulmanî ve şerirdir, gelen vahyi kabul edemez. Kur’anda nice hakikatler ve gaybî haberler vardır, bunları almak ancak melekten olur, başka şekilde olamaz.

 

213- فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ “O halde, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma!”

فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ “Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.”

Ayet, bu üslûb ile Hz. Peygamberi daha ziyade ihlâsa sevk eder, diğer mükellefler için de bir lütuftur.[2>

 

214- وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ (Önce) en yakın hısımlarını uyar.”En yakınlardan başlayarak uyar. Çünkü onlara ihtimam göstermek çok ehemmiyetlidir. Rivayete göre, bu ayet nazil olduğunda Hz. Peygamber Safa tepesine çıktı. Yakın akrabalarını tek tek oraya çağırdı. Hepsi orada toplandılar. Dedi ki: “Bu dağın ardında düşman atlıları var desem beni tasdîk eder misiniz?” “Evet” dediler. Hz. Peygamber şöyle devam etti: “Ben, önünüzdeki şiddetli bir azaptan sizi uyarıyorum..”

 

215- وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ “Ve sana uyan mü’minlere kanadını indir.”Ayetteki مِنْ “min” beyaniye olabilir veya baziyet bildirebilir.Birinciye göre mana: “Sana uyan mü’minlere kanadını indir.”İkinciye göre mana: “Mü’minlerden imana yakın olan veya dil ile tasdik edenlere kanadını indir.”

 

216- فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ “Şayet sana karşı gelirlerse, de ki:”

إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ “Ben gerçekten sizin yaptıklarınızdan uzağım.”

Şayet isyan eder ve Sana tâbi olmazlarsa, onlardan beri olduğunu söyle.

 

217- وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ “Ve Azîz – Rahîm olana tevekkül et!”

Ki o Allah, düşmanlarını kahretmeye ve dostlarına da yardımda bulunmaya kâdirdir. Onlardan Sana isyan edenlere ve diğerlerine karşı Sana yeter.

 

218- الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ “O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görür.”

Sen teheccüde kalktığında Seni görür.

 

219- وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ “Ve secde edenler arasında dolaşmanı da.”Rivayete göre gece namazının farz olması neshedildiğinde Hz. Peygamber (asm) o gece ashabının ne yaptığına bakmak için Medineyi şöyle bir dolaştı. Onların taatlerini çok çok istiyordu. Ve Allahın zikri ve Kur’an tilaveti sesleriyle, evleri birer arı kovanı gibi buldu, memnun oldu.yaptığı ibadeti daha ziyade ihlasla yapmaya bir emir olur. Diğer insanları ise şirkten, riyadan men eder.

Veya mana şöyledir: Sen, ümmetine imam olarak namaz kıldırdığında, kıyam, rükû, sücud ve kuud ile namaz kılanlar arasındaki tasarrufunu Rabbin görüyor.

Önceki ayette Cenab-ı Hakkın Azîz-Rahîm olmasıyla düşmanlarına kahretmenin ve dostlarına da yardım etmenin kendisinin şanından bulunduğuna dikkat çekilmişti. Burada da Hz. Peygamberin Allahın sevgili kulu olmasına sebep olan hâllerinden biri nazara verildi. Bunda, O’na emredilen tevekkülün tahkîki ve kalbinin de mutmaîn kılınması vardır.

 

 220- إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “Çünkü O Semi’ – Alîm’dir.”O, Senin söylediklerini işitir, niyetlerini bilir.

 

221- هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ “Şeytanlar kime iner, size haber vereyim mi?”

 

222- تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ “Onlar, iftiraya - günaha düşkün olan herkesin üzerine iner.”

Cenab-ı Hak, Kur’anın şeytanların indiremeyeceğini beyandan sonra, Hz. Peygambere şeytanların inmesinin söz konusu olamayacağını iki cihetle beyan ederek te’kide bulundu:

1-Şeytanlar ancak şerîr, yalancı, günahlara dalmış kimselere inerler. Çünkü insanın gözle görülmeyen habis ruhlarla ittisali, aralarında bir tenasüp ve sevgiyi gerektirir. Hz. Peygamberin hâli ise, buna aykırıdır.

 

223- يُلْقُونَ السَّمْعَ “Onlar, onlara kulak verirler.”

وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ “Ve onların çoğu yalancıdır.”

2-Şerîr, yalancı, günahlara dalmış kimseler şeytanlara kulak verirler, onları dinlerler. Kendi ilimlerinin nakıs olmasından dolayı onlardan bir takım zanlar ve emareler alırlar, kendi hayallerini de katarak bunlara ilavelerde bulunurlar. Hâlbuki bunların çoğu gerçeğe mutabık değildir.Hadiste şöyle bildirilmiştir:“Cinnî, gayb âleminden bir şeyler alır, kendi dostu olan kimsenin kulağına bunu bırakır. O da buna yüzden fazla yalan katarak başkalarına söyler.”

Hz. Peygamber ise, şeytanın telkinleriyle gaybtan haber verenler gibi değildir. Çünkü kendisi sayısız gaybî haberler vermiştir, ama bunların hepsi gerçeğe mutabıktır.Şeytanlara kulak veren bu kimselerin yalancı, iftiracı olduklarının ayette ifade edilmesinden hareketle, ayetteki “onların çoğu” ibaresi “onların tamamı” şeklinde tefsir edilmiştir. Ancak daha açık olan durum, bu ekseriyetin onların sözleri itibarıyla olmasıdır. Yani, bunların cinnîden hikâye ettikleri şeylerde doğru olanları çok çok azdır.Denildi ki: Zamirler şeytanlara aittir. Yani, şeytanlar recmedilmezden evvel mele-i âlâya kulak verir, dinlerler. Oradan bazı gaybî şeyleri alırlar. Bunları, kendi dostlarına fısıldarlar. Veya, mele-i âlâdan duyduklarını kendi dostlarına ilka ederler. Ama, bu ilka ettikleri şeylerin çoğunda yalancıdırlar. Çünkü, meleklerin konuştuğu şeylerin aynını aynen duyamazlar. Bunun sebebi:

-Kendilerinin şerîr varlıklar olmaları,

-Anlayışlarının noksan olması,

-İyi zabt edememeleri,

-Veya anlatırken iyi anlatamamaları gibi nedenlerdir.

 

224- وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ “Şairler(e gelince), onlara yoldan sapanlar uyar.”

Öte yandan, tâbi olanlar açısından bakıldığında, vahye uyanlarla şeytanların telkinlerine uyanlar farklı kimselerdir. Şeytandan ilham alan şairlere kendini bilmez kimseler tabi olurlar. Hz. Muhammede (asm) tâbi olanlar ise böyle değillerdir.

Bu cümle, Hz. Peygamberin bir şair olmasını iptal eder. Devamında gelen şu ifadelerle de, bu takrîr edilir:

 

225- أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ “Görmedin mi onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar!”Çünkü, onların dayandıkları esasların çoğu hayalî şeylerdir, hakikat değillerdir. Onların çoğu sözleri aşkla ilgilidir. Haram ilişkilerden, sevgilinin göz kamaştırıcı hâllerinden, namusların pay-i malinden, nesepleri ayıplamaktan, yalan vaatten, boş iftihardan, layık olmayanı aşırı medihten, mübalağadan meydana gelir.

Bu manaya işareten Cenab-ı Hak şöyle bildirdi:

 

226- وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ “Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler.”

Kur’anın mu’cizeliği hem lafız, hem de mana yönündendir. Mana yönüyle “şeytanlar onu indirdi” diye iftira etmek istediler. Lafız yönüyle de

Kur’anı şairlerin kelâmı cinsinden göstermeye çalıştılar. Ayetlerde her ikisiyle alakalı konuşuldu ve Kur’anın şeytanî bir vahiy ve şair sözü olamayacağı ve Hz. Peygamberin hâlinin şeytan dostu olanlara zıd olduğu açıklandı.

 

 227- إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا “Ancak iman edip salih ameller işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna.”Ayette, mü’min – salih şairler, üstteki hükümden müstesna kılındı. Bunlar, Allahı çokça zikrederler ve şiirlerinin çoğu

-Tevhid,

-Allahı medih,

-Allaha taate teşvik hususundadır. Şayet hicivde de bulunsalar, bunu kendilerini hicvedenlere ve Müslümanları acımasızca eleştirenlere bir cevap olarak yaparlar. Abdullah Bin Raveha, Hassan Bin Sabit ve Ka’b Bin Malik gibi…Hz. Peygamber, Hassan Bin Sabite şöyle demişti: “Söyle, Ruhu’l-Kudüs de seninle!”Ka’b Bin Malike de şöyle demişti: “Onları hicvet! Allaha yemin ederim ki, senin hicivlerin onlara oktan daha etkili!”

وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ “Ve o zulmedenler, hangi akıbete döndürüleceklerini yakında bilecekler.”

Ayette şiddetli bir tehdîd vardır. Şöyle ki:

-“Yakında bilecekler” ifadesinde etkili bir vaîd,

-“O zulmedenler” ifadesinde ıtlak ve tamim,

-“Hangi akıbete döndürüleceklerini” ifadesinde vehmi harekete geçirmek ve korkutmak bulunmaktadır.

Hz. Ebubekir, Hz. Ömeri halife olarak nasbettiğinde bu ayeti okumuştu.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

“Her kim Şuara sûresini okusa Nûh, Salih, Şuayb ve İbrahimi tasdik ve tekzip edenler sayısında, ayrıca İsayı tekzip eden ve Muhammedi tasdik edenler sayısınca kendisine haseneler verilir.”


[1> Şeytanın “Tek Allaha ibadet edin! Adil olun…” gibi hükümler söylemesi, şey tanın tabiatıyla bağdaşmaz.

[2> Yani, Hz. Peygambere verilen bu emir, aslında diğer bütün mükelleflere de ve rilmiştir. Hz. Peygambere bakan yönüyle, O zâten tek Allaha ibadet ettiğinden,

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
26. Şuara
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,337 kez okundu
Block title
Block content