192- وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ “Ve muhakkak ki bu (Kur’ân) âlemlerin
Rabbinin tenzilidir (indirdiği bir kitaptır).”
193- نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ “Onu Rûhu’l-emin indirdi.”
194- عَلَى قَلْبِكَ “Kalbinin üzerine.”Bu ifadeler, bu kıssaların hak oluşunu takrîrdir, Kur’anın i’cazına ve Hz. Peygamberin nübüvvetine bir tenbihtir. Çünkü okuması olmayan ümmî bir Zâtın bunları haber vermesi, ancak Allahtan bir vahiyle olur.
Ayette, kalpten murat ruh olabilir. Şayet bundan belli bir uzuv murat ise, bunun tahsisi şu sebepledir: Ruhanî manalar önce ruha iner, sonra aralarında bulunan bir alâka sebebiyle kalbe intikal eder. Sonra kalpten dimağa yükselir. İnsandaki hayal levhası, bunlarla nakışlanır.
Ruhu’l-Emin Hz. Cebraildir. Çünkü O, Allahın vahyine karşı emindir.
لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ “Uyarıcılardan olasın diye.”
Yapılması ve terk edilmesi azaba yol açan şeylerle uyarman için Kur’anı Sana indirdik.[1>
195- بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ “Apaçık Arabça bir lisan ile.”Bunu, manası açık bir şekilde indirdik. Ta ki insanlar “anlamadığımız şeyi ne yapalım?” demesinler.
196- وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ “O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarındada vardır.”
Bunun zikri veya manası, önceki kitaplarda vardır.
197- أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ “İsrailoğulları âlimlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?”Kur’anın sıhhatine veya Hz. Muhammedin (asm) nübüvvetine karşı delil olarak İsrailoğullarının âlimlerinin Hz. Peygamberi kendi kitaplarında zikrolunan vasıflarıyla tanıyor olmaları yetmez mi?
198- وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ “Şayet biz onu Arab olmayan birine indirseydik.”
199- فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ “O da bunu kendilerine okusaydı,yine iman etmezlerdi.”O Kur’anı Arab olmayan birine indirseydik ve o da kendilerine okusaydı aslında daha harika olurdu, mu’cizeliğini daha ziyade gösterirdi, ama onlar şiddetli inat ve kibirleri yüzünden yine de iman etmezlerdi.Veya o Kur’anı Arabça dışında bir dille indirseydik de kendilerine okunsaydı anlamadıklarından ve Arab olmayan birine tâbi olmak kendilerine zor geldiğinden ona inanmazlardı.
200- كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ “Böylece biz onu mücrimlerin kalplerine soktuk.”
Önceki ayette onların iman etmeyecekleri bildirilmişti. Buradan hareketle bu ayetteki zamir küfre racidir.Yani, “Biz o küfrü mücrimlerin kalplerine soktuk.” Böylece ayet, küfrün de Allahın yaratmasıyla olduğuna delâlet eder.Denildi ki: Zamir, Kur’ana racidir. Yani, “Biz o Kur’anı mücrimlerin kalplerine soktuk. Böylece onun manalarını ve mu’cizeliğini anladılar. Ama sırf inat yüzünden yine de iman etmediler.”
2ّ01- لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ “Elîm azabı görünceye kadar ona iman etmezler.”İmana zorlayan elîm azabı görmeden ona inanmazlar.
202- فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ “İşte bu, onlar farkında olmadan ansızın geliverecektir.”
O azap kendilerine dünya ve ahirette ansızın gelecektir.
203- فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ “O zaman, “acaba bize mühlet verilirmi?” diyeceklerdir.”
O zaman pişmanlık ve teessüfle “acaba bize süre verilir mi?” diyecekler.
204- أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ “Onlar bizim azabımızı mı acele istiyorlar?”
Azap kendilerine geldiğinde mühlet isterler, ama evvelinde de “gökten başımıza taş yağdır.” “Bize vaat ettiği getir de görelim” gibi laflar ederler.
205- أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ “Gördün ya, artık onlara senelerce zevk ettirsek.”
206- ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ “Sonra da kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatsa.”
207- مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ “O yaşadıkları zevk kendilerine hiçbir faydası olmaz.”
Kendilerine uzun süre nimet verilmesi, azabı onlardan def etmeyecek ve hafifletmeyecektir.
208- وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ “Bununla birlikte, biz hangi beldeyi helak ettikse muhakkak onu uyaranlar olmuştur.”Helâk edilen her beldeye mutlaka uyarıcılar gelmiştir. Bu, Allah katında “bize bir uyarıcı gelmedi” diyememeleri içindir.
209- ذِكْرَى “Bu, bir hatırlatmadır.”Gelen uyarıcılar, öğüt vermek üzere gelmişlerdir.
وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ “Ve biz zalim değiliz.”Biz zâlim değiliz, dolayısıyla ancak zâlimleri helâk ederiz.Veya uyarmadan ceza vererek zulmetmeyiz.
[1>Bazı şeyleri yapmak günahtır, bazı şeyleri de terk etmek. Mesela içkiyi içmek günahtır, namazı ise terk etmek günah olur.