249. DERS (Şuara Suresi, 176 - 191)

176- كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ “Eyke ashabı da peygamberleri yalanladı.”

Eyke, Medyen yakınlarında ormanlık bir bölgedir. Cenab-ı Hak, Medyene Hz. Şuaybı gönderdiği gibi, O’nu bu bölgenin de peygamberi kılmıştı.

 

177- إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ “Hani Şuayb onlara şöyle demişti:”Onlardan biri değildi. Bundan dolayı önceki ayetlerde Hz. Nûh, Hz. Hûd ve Hz. Salihle alakalı “onların kardeşi” ifadesi kullanılırken, burada “onların kardeşi Şuayb” denilmedi, Hz Şuaybın sadece ismi geçti.

أَلَا تَتَّقُونَ “Allah’tan korkmaz mısınız?”

 

178- إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ “Şüphesiz ben sizin için emin bir peygamberim.”

 

179- فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

 

180- وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum.”

إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ “Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

 

181- أَوْفُوا الْكَيْلَ “Ölçüyü tam yapın.”

وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ “Eksik verenlerden olmayın.”

Eksik ölçüp tartarak insanların haklarını noksan vermeyin.

 

182- وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ “Ve doğru terazi ile tartın.”

 

183- وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ “İnsanların eşyalarını değerinden düşürmeyin.”

Onların haklarından herhangi bir şeyi noksanlaştırmayın.

وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ “Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

Adam öldürmek, talan yapmak ve yol kesmek gibi şeylerle yeryüzünde müfsitler olarak ortalığı karıştırmayın.

 

184- وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ “Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratandan korkun.”

 

185- قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ “Dediler: Sen ancak büyülenmişler densin.”

 

186- وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا “Sen ancak bizim gibi bir insansın.”

Hz. Şuaybta, kendilerince risalete aykırı iki vasıf olduğunu söylediler:

1-Büyülenmiş olmak.

2-Kendileri gibi bir insan olmak.

وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ “Ve biz seni ancak yalancılardan biri sanıyoruz.”

Biz Seni davanda yalancı sanıyoruz.

 

187- فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ “Şayet doğrular dan isen, üstümüze gökten bir parça düşür.”Şayet davanda sadık isen, böyle yap!“Üstümüze gökten bir parça düşür” demeleri, O’nun “Allahtan korkun” demesinden hissettirdiği tehdide bir cevaptır.

 

188- قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ “Dedi: Rabbim, yaptıklarınızı en iyibilendir.”

Dolayısıyla size vaat ettiği azap, mukadder vaktinde hiç şüphesiz üzerinize gelecektir.

 

189- فَكَذَّبُوهُ “Böylece Onu yalanladılar.”

فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ “Sonunda o gölge gününün azabı kendilerini yakaladı.”

Neticede, istemiş oldukları azap kendilerine geldi çattı. Allahu Teâlâ yedi gün boyunca şiddetli harareti onlara musallat kıldı, öyle ki, nehirlerde su kalmadı. Sonra bir bulut üzerlerine geldi, onun altında toplandılar. Ama buluttan kendilerine ateş yağdı, hepsi yanıp kül oldu.

إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ “O, cidden büyük bir günün azabı idi!”

 

190- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً “Şüphesiz bunda bir âyet vardır.”

وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ “Ama onların çoğu mü’min değillerdir.”

 

191- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “Ve şüphesiz Rabbin, Azîz – Rahîm’dir.”

Bu, bu sûrede muhtasar olarak zikrolunan yedi kıssanın sonuncusudur.

Bunlar, Hz. Peygambere teselli ve O’nu yalanlayanlara da tehdit için zikredilmiştir.

Görüldüğü üzere, Allahu Teâlâ önce peygamberleri gönderip insanları uyarmakta, onların peygambere aldırmayıp kendisiyle istihza etmeleri ve yalanlamaları üzerine başlarına azap vermektedir. Bu durum, bu olayların tesadüfî sebeplerle olmasını veya yalanlamalarına bir ceza değil de sadece bir imtihan olmasını reddeder.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
26. Şuara
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,039 kez okundu
Block title
Block content