1- طسم “Tâ, Sîn, Mîm.”
2- تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ “Bunlar apaçık kitabın âyetleridir.”Bunlar, mu’cizeliği ve sıhhati gayet açık olan kitabın ayetleridir.Kitaptan murat, Bakara sûresinin başında da açıklandığı üzere, bu sûre veya Kur’anın tamamı olabilir.
3- لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ “Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!”Onlar iman etmiyorlar diye veya iman etmezler endişesiyle neredeyse kendini yiyip bitireceksin.
Böyle yapma, kendine acı, kendine yazık etme.
4- إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ “Biz dilersek onların üzerlerine semadan bir âyet indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar.”
Bundan murat, onların reisleri veya cemaatleri olabilir.
Semadan indirilecek ayetten murat,
-Onları imana zorlayacak bir delalet,
-Veya imana mecbur edecek bir bela olabilir.
5- وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ “Kendilerine Rahmân’dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, illa ondan yüz çevirirler.”Onlara, Rahmânın peygamberine vahyettiği şeylerden yeni bir öğüt veya bir kısım ayetler geldiğinde, yüz çevirdiler ve bulundukları hâl üzerinde ısrar ettiler.Bunlara yeni öğütler gelmesi, hatırlatmayı tekrarlamak ve anlatılanları değişik yönleriyle bildirmek içindi. Ama onlar her yeni hatırlatmada küfürlerini yenilediler.
6- فَقَدْ كَذَّبُوا “Onlar yalanladılar.”Onlar, yüz çevirmelerinden sonra o öğüdü yalanladılar, yalanlamada o kadar ileri gittiler ki, ayetin devamından anlaşıldığına göre, işi alay etmeye kadar götürdüler.
فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون “Fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri kendilerine gelecektir.”Bedir günü veya kıyamet günü azap kendilerine dokunduğunda, alay ettikleri şeylerin hak mı yoksa batıl mı, tasdik edilip saygı mı duyulmalı yoksa tekzip edilip dalga mı geçmek gerekir olduğunu bilecekler.
7- أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ “Yeryüzüne bakmadılar mı, orada her türden hoş bitkiler bitirdik.”Arzın hayret verici durumlarına bakmadılar mı?Öyle anlaşılıyor ki, her bitkinin ya doğrudan tek başına veya başkasıyla mutlaka bir faydası bulunmaktadır.
8- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً “Şüphesiz ki bunda bir âyet vardır.”Bunların böyle bitirilmesinde veya bunların her birinde, bunları topraktan bitiren Zâtın noksansız kudret ve hikmetine, nimet ve rahmetinin her şeye şümûlüne delâlet eden bir alâmet vardır.
وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ “Ama onların çoğu mü’min olmadı.”
Ama onların çoğu, Allahın ilminde ve kader proğramında mü’min olmadı. Bundan dolayı böyle büyük ayetler bile onlara bir fayda vermez.
9- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “Ve şüphesiz Rabbin, Azîz – Rahîm’dir.”
Senin Rabbin Azîz’dir, hükümrandır, o kafirlerden intikam almaya kâdirdir. Rahîm’dir; onlara mühlet ve fırsat verir.Veya inkâr edenlerden intikam almakla Azîz, tevbe ve iman edenlere merhamet etmekle ise Rahîmdir.
10- وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Hani Rabbin Musa’ya nida edip “Git o zalim kavme” demişti.”
11- قَوْمَ فِرْعَوْنَ “Firavunun kavmine.”
Firavunun kavminin zâlim olması,
-Küfür içinde olmaları,
-İsrailoğullarını köle yapmaları,
-Onların erkek çocuklarını boğazlamaları gibi durumlarındandır.
Ayette “Firavunun kavmine git” denilip Firavuna gidilmesi söylenmemesi, ona gitmenin evleviyetle sabit olmasındandır.
أَلَا يَتَّقُونَ “Sakınmazlar mı?”
Bu ifadede onların zulümlerine ve buna cüret etmelerine karşı bir hayret uyandırma vardır.
12- قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ “Musa dedi: Ya Rabbi! Doğrusu beni yalanlamalarından korkarım.”
وَيَضِيقُ صَدْرِي 13 “Ve göğsüm daralır.”
وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي “Dilim dönmez.”
فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ “Onun için Harun’a da elçilik ver.”
Kardeşinin de Peygamber kılınıp görevine yardımcı olması için Hz. Musa üç gerekçe gösterdi:
1-Yalanlamalarından korkması.
2-Bunun etkisiyle kalbinde meydana gelen darlık.
3-Kalbi daraldığında ruhunda meydana gelen inkıbaz sebebiyle dilinin bir şey söyleyemeyecek hâle gelmesi.
Hz. Musa’nın bunları nazara vermesi, kendisinin görevden mazur tutulması için olmayıp, görevini yapmada yardım edecek şeyi Cenab-ı Haktan talep etmektir ve şayet görevinde başarılı olamazsa, işin başında bir mazeret hazırlığıdır.
14- وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ “Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var.”
Bundan murat, Hz. Musa’nın bir Kıbti’yi öldürmesidir.
Hz. Musa’nın onu öldürmesi kasden olmadığı hâlde bunu “suç” şeklinde ifade etmesi, onların iddiasına göredir. Bu ifade, başka yerlerde ayrıntılı anlatılan kıssasının bir özetidir.[1>
فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ “Ondan dolayı beni öldürmelerinden korkarım.”
Ben risalet görevini eda etmeden, bu olaydan dolayı beni öldürmelerinden korkarım.
Bu da aynı şekilde görevi kabul etmeme tarzında bir gerekçe göstermek olmayıp, muhtemel bir duruma karşı önceden bir savumadır. Keza, insanları hakka davet hususunda Hak’tan bir yardım ve galebe talebidir.
15- قَالَ كَلَّا “Allah dedi: Hayır!”
فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا “Haydi ikiniz âyetlerimizle gidin.”
Bu ayetle Hz. Musa’nın her iki talebine de icabet edilmiştir. Yani, Hz. Musa’yı korkuya sevkeden durumdan kendisine bir zarar gelmeyecektir ve kardeşi de rasûl olarak gönderilecektir.
إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ “Çünkü biz sizinle beraberiz, konuşmalarınıza kulak veririz.”
Biz, sizinle ve Firavunla beraberiz, aranızda geçenleri işitiriz. Firavuna karşı size yardım ederiz.Cenab-ı Hak, kendini bir kavmin mücadelesinde müstemi olarak bulunan ve dostlarına yardıma her an hazır olan kimse tarzında anlattı. Bunda, Hz. Musa ve Hz. Haruna yardım edeceğini etkili bir üslûbla anlatmak vardır.
Cenab-ı Hakkın, “konuşmalarınıza kulak veririz” demesi, Zatı hakkında mecazdır.
16- فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ “Haydi Firavun’a varın.”
فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ “Sonra da deyin ki: Biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.”
Ayette “rasûl” kelimesi masdardır, bundan dolayı “biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz” şeklinde tekil olarak geldi. Bazan her ikisine de bakar şekilde ifade edildiği de olmuştur.[2>
Veya ikisi kardeş olduklarından böyle denilmiştir.
Veya “bizden her birimiz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz” manası murat edilmiştir.
17- أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.”
Bundan murat “onları serbest bırak, bizimle beraber Şam’a gelsinler” manasıdır.
Hz. Musa ve Hz. Harun, Firavuna gidip bunları söylediklerinde Firavun şöyle dedi:
18- قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا “Dedi: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi?”Sen daha bir bebek iken biz evimizde seni himayemize alıp yetiştirmedik mi?
وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ “Ayrıca ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.”
Rivayete göre Hz. Musa Firavunun sarayında otuz sene kaldı. Sonra on yıl Medyen’de bulundu. Mısıra döndüğünde otuz yıl onları Allaha davet etti. Firavun ve kavminin boğulmasından sonra ise elli sene daha yaşadı.
19- وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ “Sen o yaptığını yaptın.”Firavun “yaptığını yaptın” derken, Hz. Musa’nın bir Kıbtîyi öldürmesini nazara vermektedir. Böylece, önce O’na olan ihsanını zikretmiş, ardından da adam öldürmesini söyleyerek yaptığı şeyin ne kadar büyük bir cinayet olduğunu bildirdi.
وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ “Ve sen kafirlerdensin.”Böyle seçkin adamlarımdan birini öldürmekle, nimetime nankörlük edenlerden oldun.Veya şu mana da olabilir: “Sen şimdi bazılarına kâfir diyorsun ya, bu hareketinle aslında Sen kâfirlerden oldun.” Çünkü Hz. Musa onlarla muamelesinde takıyye yapmaktaydı.[3>
Keza, ayet “benim ulûhiyetimi inkâr edenlerden oldun” veya “geldin, bana muhalif hareketlerinle üzerinde olan nimetlerimi inkâr eden biri oldun” manalarına da işaret edebilir.
Firavun bu sözü ile, kendi dinlerine göre Hz. Musa’nın kâfirlerden olduğunu ifade etmiş de olabilir.
20- قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ “Mûsâ dedi: Ben onu, şaşkın bir hâlde iken yaptım.”
Yani, ben bunu cahillerden biri olarak yaptım.
Bundan murat, hata ile yaptığına dikkat çekmektir. Çünkü onu kasten öldürmemişti. İki kişi dövüşürlerken araya girmiş, haksız olana attığı bir yumruk, onun ölümüne sebep olmuştu.
21- فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ “Sizden korkunca da aranızdan kaçtım.”
فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا “Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti.”
وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ “Ve beni peygamberlerden kıldı.”
Hz. Musa önce nübüvveti hakkında tenkide medar olabilecek adam öldürme meselesinin hakikatini anlattı. Sonra da Firavunun kendisine hatırlattığı nimetlere döndü. Açıktan bunları inkâr etmedi, çünkü doğru idi, ama sarayda Firavunun yanında yetişmesinin hakikatını nazara verip şöyle dedi:
22- وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ “Senin başıma kaktığın bu nimet, (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmendendir.”Bana nimet olarak söylediğin ve minnet ettiğin durum, gerçekte İsrailoğullarını köle yapmandan ve onların erkek çocuklarını öldürme kastından dolayı meydana gelmiş bir olaydır.[4>Benim Senin sarayına gelmem ve terbiyen altında yetişmem bu yüzden olmuştur.Şöyle de mana verildi: “İsrailoğullarını köle yapmanı mı nimet olarak bana söylüyorsun?”Hz. Musa, onlardan kaçmasını çoğul olarak, ama Firavunun minnette bulunmasını ise sadece Firavunla alakalı söyledi. Çünkü minnette bulunan Firavun idi. Ama Hz. Musa’nın hataen adam öldürmesinden sonra korkusu ve kaçması, hem Firavundan, hem de adamlarından idi.
23- قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ “Firavun dedi: Âlemlerin Rabbi nedir?”
Firavun, Hz. Musa’ya yönelttiği soruya verilen cevabı işitip itiraz edecek
bir şey bulamayınca, O’nu rasûl olarak gönderenin hakikati ile ilgili sormaya başladı.
24- قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا “Musa dedi: O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi’dir.”Fert olan bir şeyin tarifinin imkânsız olup ancak sıfat ve fiilleriyle yapılabileceğinden, Hz. Musa da Cenab-ı Hakkı en zâhir özellik ve eserleriyle tarif edip tanıttı.
إن كُنتُم مُّوقِنِينَ “Eğer gerçekten inanırsanız (bu böyledir).”
Yani, şayet eşyayı yakînen biliyor, tahkik ediyorsanız şunu anlarsınız: Şu görülen varlıklar,
-Terkip hâlinde olmaları,
-Sayıca pek çok bulunmaları,
-Hallerinin değişime uğramaları ile kendileri için Vacibu’l-vücud bir yaratıcı olduğunu gösterirler. Bu yaratıcı, bütün mümkinatın mebdeidir, hepsinin varlığı O’ndandır ve O’na dayanır. Yoksa, Vacibu’l-vücud olanların taaddüdü lazım gelirdi. Veya bazı varlıkların vücud sahasına gelmelerinde O’na muhtaç olmamaları gerekirdi. Hâlbuki bunların her ikisi de imkânsızdır.Ayrıca, Vacibu’l-vücudun zâtı ile tarifi mümkün olmayıp, ancak haricî levazımı ile tarif edilebilir. Zâtında terkip olmadığından bir şeyi ona dâhil olan şeylerle tarif etmek tarzında da tarif edilemez.[5>
25- قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ “Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade
ile) “dinlemez misiniz?” dedi.”
“Şunun verdiği cevaba bakın. Ben, “âlemlerin Rabbi” diye haber verdiği şeyin hakikatini soruyorum, O ise O’nun fiillerini zikrediyor.”Veya “O’nun semavatın Rabbi olduğunu iddia ediyor. Hâlbuki gökler bizatihi vacip ve müteharriktir.’’[6>Bu, dehrîlerin (tabiatçıların) görüşüdür.Veya “göklerin bir müessire muhtaç oluşu malum değildir” manasını kastetmiş de olabilir.
26- قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ “Musa dedi: O, Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbidir.”Hz. Musa, Firavunun mutmain olmayışı karşısında, benzeri bir vehme kapılmayacağı ve hikmet sahibi bir Musavvire ihtiyacı inkâr edemeyeceği başka ilâhî sıfat ve fiillere dikkat çekti, “O, Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbidir” dedi. Burada nazara verdiği delil, nazar eden kimse için anlaması daha kolay ve düşünen kimse için daha açıktır.
27- قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ “Firavun dedi: Şüphesiz size gönderilen peygamberiniz bir mecnun (deli).”Ben ona bir şeyi soruyorum, O bana başka şeyi anlatıyor.
Firavunun Hz. Musa’dan “size gönderilen peygamberiniz” diye bahsetmesi, alay etmek içindir.
28- قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا “Mûsâ dedi: O, doğunun ve batının, ayrıca bu ikisi arasında olanların Rabbidir.”Her gün güneşi doğudan getirir, her gün farklı bir yörüngeden onu batıya götürür. Onun bu hareketiyle kâinatın işleri tanzim edilir, çok faydalar elde edilir.
إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ “Eğer aklınızı kullanıyorsanız (bu böyledir.)”
Eğer aklınız varsa, sorunuzun cevabına bunun fevkinde bir cevap olmadığını bilirsiniz.
Hz. Musa, onlara önce yumuşak davrandı. Sonra onların inadını görünce sertleşti ve sözlerine misliyle mukabele etti.
29- قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ “Firavun dedi: Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.”
Firavun, münazara bitince işi tehdide vardırdı. Zaten münazarada mağlup olan inatçı kimselerin âdeti böyledir.
Bununla Firavunun ulûhiyet iddia ettiğine ve Sanii inkâr ettiğine delil getirildi.
Hz. Musa, “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin
Rabbi’dir” deyince, Firavunun etrafındakilere “dinlemez misiniz?” deyişinden de rububiyet dava ettiğine istidlâlde bulunuldu. (Şuara, 25)
Muhtemelen Firavun dehrî idi.[7>
Veya bir bölgenin hükümdarı veya idarecisi olanın, orada yaşayanların ibadetine (kendisine kul-köle olmasına) layık olduğunu zannediyordu.
“Seni zindana atarım” demek yerine “Seni zindana atılanlardan ederim” deyişinde daha etkili bir tehdit vardır. Çünkü Hz. Musa daha önce sarayda yaşadığı için, zindandaki mahkûmların perişan hâlini biliyordu. Zira Firavun mahkûmları derin bir çukura atıyor, ölünceye kadar da onları çıkarmıyordu.
30- قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ “Musa dedi: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”
“Şayet davamın doğruluğunu açıkça gösteren bir şey getirmişsem yine de böyle yapar mısın?”
Bundan murat mu’cizedir. Çünkü mu’cize,
-Hem Saniin varlığına ve hikmetine delâlet eder.
-Hem de peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin doğruluğunu gösterir.
31- قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ “Firavun dedi: Haydi getir onubakayım, doğrulardan isen.”“Rasûl olduğuna veya iddia ettiğin şeylere bir delilin varsa, hiç durma, getir, görelim. Çünkü ‘ben peygamberim’ diyenin delili olması gerekir.”
32- فَأَلْقَى عَصَاهُ “Bunun üzerine (Musa) asâsını yere bıraktı.”
فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ “Bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş.”
33- وَنَزَعَ يَدَهُ “Elini koynundan çıkardı.”
فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ “Bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.”
Rivayete göre Firavun birinci mu’cizeyi görünce “başka da var mı?” dedi. Bunun üzerine Hz. Musa elini çıkardı.Firavun “onda ne var ki?” dedi. Hz. Musa elini koltuğunun altına alıp tekrar çıkarınca eli gözleri kamaştıran, ufku örten bir ışıkla parladı.
3ََ4- قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ “Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere dedi: Bu, çok bilgili bir sihirbaz!”Sihir ilminde çok ileri gitmiş.
35- يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ “Sihriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor.”
فَمَاذَا تَأْمُرُونَ “Şimdi ne emredersiniz?”
Mu’cizenin kuvveti Firavunu dehşete düşürdü. Öncesinde onlara rububiyet dava ederken “ne emredersiniz?” diyecek duruma geldi. Bu sözüyle, onları Hz. Musa’dan ürkütmeye çalıştı. Sihir yoluyla galip gelmeye çalıştığını, ülkesini ele geçirip halkını sürgüne göndermek istediğine dikkat çekti.
36- قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ “Dediler: Onu ve kardeşini beklet.”
“Onu ve kardeşini beklet” ifadesi, “hapiste beklet” manasına da gelebilir.
وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ “Şehirlere de dellallar gönder.”
37- يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ “Bütün usta sihirbazları sana getirsinler.”
38- فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ “Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.”“Belli bir gün”den murat onların bayramındaki kuşluk vaktidir.
39- وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ “İnsanlara da ‘toplanmış mısınız?’denildi.”
Halka “toplanmış mısınız?” denilmesinde işi ağırdan aldıklarını hatırlatmak ve “haydi, bir an önce toplanın” diye acele etmelerine bir teşvik vardır.
40- لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ “Galip gelenler sihirbazlar olursa, herhalde onlara uyarız.”“Galip gelenler sihirbazlar olursa, herhalde onlara uyarız” demeleri, kinaye yoluyla Hz. Musaya uymayacaklarını bildirmek içindir, yoksa sihirbazların dinine uyacaklarını söylemek değildir. Çünkü onlara uyduklarında Hz. Musaya uymamış olacaklardır.[8>
41- فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ “Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler.”
42- قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ “Firavun dedi: Evet, hem o takdir de mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız.”
Firavun, galip gelmeleri halinde hem onların talep ettiği ücreti vereceğini, hem de ilâve olarak kendisi nezdinde gözde-seçkin kimseler olacaklarını söyledi.
43- قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ “Mûsâ onlara, “Ne atacaksanız atın” dedi.”
Başka ayette nazara verildiği gibi, “Ey Musa! Sen mi atarsın, yoksa atan biz mi olalım?” (A’raf, 115) demişlerdi.Hz. Musanın onlara “ne atacaksanız atın” demesinde, onlara “haydi sihrinizi gösterin” manası değil, yapacaklarını yapmalarını istemesi vardır. Çünkü onların ortaya koyacakları şey, netice itibarıyla hakkın galip gelmesine vesile olacaktır.
44- فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ “Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar.”
وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ “Ve “Firavun’un izzeti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz” dediler.”Kendilerine o kadar güveniyorlardı ki, Firavunun izzetine yeminle galibiyetin kendilerinin olduğunu baştan ilan ettiler. Onları böyle demeye sevk eden, sihirde yapılabilecek en ileri bir şeyi yapmaları olabilir.
45- فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ “Ardından Musa asâsını attı.”
فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ “Bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!”
Onlar, bir takım hile ve illüzyonlarla ellerindeki ipleri ve değnekleri hareketli yılanlara çevirmişlerdi. Hz. Musa’nın asası, bunları birer birer yutmaya başladı.
46- فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ “Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.”
Çünkü sihirbazlar böyle bir şeyin sihirle olmayacağını biliyorlardı.
Bunda, sihrin nihayetinin bir illizyon ve yaldızlama olup gerçek olmadığına ve her fen ve sanatta derinleşmenin faydalı olduğuna bir delil vardır.
Sihirbazların ellerindeki ip ve değnekleri yere atmalarıyla, secde için kendilerini yere atmalarının ayette aynı kelimelerle anlatılmasında müşakele üslûbu vardır.
Ayrıca, Hz. Musa’nın mu’cizesini görür görmez kendilerine hâkim olamadıklarına bir delâlet vardır. Sanki onlar gördükleri karşısında tutuldular, yüz üstü yere kapaklandılar. Cenab-ı Hak kendilerine tevkifiyle böyle bir imanı nasip etti.
47- قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ “Dediler: Âlemlerin Rabbine iman ettik.”
48- رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ “Musa ve Harun’un Rabbine!”
“Musa’nın ve Harun’un Rabbi” ifadesini “âlemlerin Rabbi” ifadesinden bedel olarak söylediler. Bunu demeleri, bazılarının “âlemlerin Rabbi” ifadesinden Firavunu anlamalarını engellemek içindi.
Bu ifadelerinde, kendilerini imana getiren durumun, bu iki peygamberin eliyle meydana gelen durumlar olduğunu hissettirmek vardır.
49- قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ “Firavun dedi: Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz ha!”
إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ “Mutlaka O size sihri öğreten büyüğünüzdür!”
“O sizin hocanız olduğundan size bazı şeyleri eksik öğretti, bundan size galip geldi.”
Veya “Böyle yapmanız için size vaatte bulundu, siz de ona muvafakat ettiniz, böyle oldu.”
Firavunun böyle demesi, kavminin sihirbazlarla alakalı olarak “onlar basiretle ve hakkın zuhuru sebebiyle iman ettiler” şeklinde bir inanç taşımalarını engellemek içindi.
فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ “Ama yakında bileceksiniz:”
“Yaptığınızın vebâlini bileceksiniz.”
Ayetin devamı ise bunun beyanıdır.
لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ “Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim.”
وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ “Hepinizi astıracağım!”
50- قَالُوا لَا ضَيْرَ “Dediler: Zararı yok.”Bize yapacağın şeyden bize bir zarar gelmez.
إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ “Nasıl olsa Rabbimize döneceğiz.”
Biz, Rabbimizin bize vaat ettiğine kavuşacağız.
Senin bize yapacağına sabretmek,
-Günahları siler.
-Sevap kazandırır.
-Allah’a yakınlığa sebeb olur.
Veya “Alâ külli hâl elbette herhangi bir sebeple ölüp, Rabbimize döneceğiz. Böyle katledilerek ölmek, ölümün en faydalı ve en ziyade sevap umulmaya uygun şeklidir.’’[9>
51- إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ “İlk inananlar biz olduğumuz için, Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” Firavunun etbaından ilk iman edenler veya şehit olarak ilk ölenlerden olduğumuzdan, Rabbimizin hatalarımızı bağışlamasını ümit ederiz.Bu cümle, ölümü gülerek karşılamalarının ikinci bir gerekçesidir.Veya birinci gerekçenin bir açılımıdır.
52- وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي “Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar” diye vahyettik.”Bu, üstte anlatılan kısımdan seneler sonrası meydana gelen bir durumu anlatmaktadır.Hz. Musa, Firavun kavmi içinde tebliğde bulundu. Onları hakka davet
ediyor, kendilerine mu’cizeler gösteriyordu. Ama bütün bunlar ancak onların azgınlığını ve fesadını artırıyordu. Bunun üzerine Allahu Teâlâ, İsrailoğullarını bir gece vakti Mısırdan gizlice çıkarmayı Hz. Musaya vahyetti.
إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ “Çünkü takip edileceksiniz.”Bu, gece çıkma emrinin illetini bildirir. Yani, peşinize düşecekleri için gece vakti onlar farkında olmadan çıkın. Sabah farkına vardıklarında ise, hayli yol almış olursunuz. Siz denize varmadan size yetişemezler. Denize girdiğinizde onlar da sizin girdiğiniz yere girerler. Ben de denizi birleştirir, onları gark ederim.
53- فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ “Ardından Firavun şehirlere dellallar gönderdi.”Firavun, onların gece vakti Mısır’ı terk ettiklerini haber alınca, şehirlerdeki askerlerine onları takip etmeleri için ulaklar saldı.
54- إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ “Dedi ki: Bunlar pek az ve önemsiz bir
topluluktur.”İsrailoğulları altıyüz yetmişbin kişi civarında idiler. Firavun, ordusuna nisbetle onları “küçük bir topluluk” olarak gördü. Çünkü rivayete göre kendi ordusunun öncü birliği yediyüz bin kişi idi.
55- وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ “Şüphesiz onlar bizi öfkelendiriyorlar.”
Sayıları az olmakla beraber bizi öfkelendirecek bir iş yapmışlardır.
56- وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ “Biz ise, uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.”
Biz ise, güçlü kuvvetli bir topluluğuz. İhtiyatlı olmak, işlerimizi tedbirli yapmak âdetimizdir.
Firavun bu sözleriyle,
-Evvela, güçlü kuvvetli olmaları nedeniyle onları takibe bir engel olmadığına dikkat çekti.
-Sonra da bu takibin olmasını gerektiren şiddetli düşmanlıklarını ve onlar hakkında uyanık olmak lüzumunu nazara verdi.
-Veya böyle demek suretiyle, halkının “Firavunun saltanatı acaba bitiyor mu?” şeklinde bir zanna kapılmalarının önüne geçmek istedi.
57- فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ “Böylece biz onları bahçelerden, pınarlardan çıkardık.”
58- وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ “Hazinelerden ve şerefli makamlardan da.”
Bu sebeple onların çıkmalarına bir gerekçe yarattık ve onları buna sevkettik.
59- كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ “Ve böylece onlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.”
60- فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ “Derken (Firavun ve adamları) gün doğarken onların ardına düştüler.”
61- فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ “İki topluluk bir birini görünce, Musa’nın ashabı “Eyvah, yakalandık! dediler.”
Birbirlerine yakın olup, her bir taraf diğer tarafı görür hâle gelince endişelendiler.
62- قَالَ كَلَّا “Musa: “Hayır, aslâ! dedi.”Hz. Musa dedi: “Hayır, asla onlar sizi yakalayamaz. Çünkü Allau Teâlâ size onlardan kurtulmayı vaat etti.”
إِنَّ مَعِيَ رَبِّي “Rabbim şüphesiz benimledir.”
Rabbim hıfz ve yardımıyla benimledir.
سَيَهْدِينِ “Bana yol gösterecektir.” Onlardan bir kurtuluş yoluna sevk edecektir.”Rivayete göre, Firavun hanedanından iman etmiş olan zât, Hz. Musanın yanındaydı. Dedi ki: Önün deniz. Âl-i Firavun da arkadan kuşatmış vaziyette. Bunlardan hangisine doğru gitmeyi emrediyorsun?”Hz. Musa, “denize doğru gitmeyi emrediyorum. Ve umarım yaptığım şeyle emrolunurum” dedi.
63- فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ “Bunun üzerine Mûsâ’ya,
“Asan ile denize vur” diye vahyettik.”
فَانفَلَقَ “Deniz derhal yarıldı.”
Hz. Musa asasını denize vurdu, deniz yarıldı. Aralarında yol olan oniki kola ayrıldı.
فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ “Her parçası koca bir dağ gibiydi.” Böylece, İsrailoğullarının her bir kabilesi, bir koldan denizde açılan yollara girdi.
64- وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ “Ötekileri de oraya yaklaştırdık.”
Firavun ve kavmini onlara yaklaştırdık, İsrailoğullarının girdikleri yerlerden onlar da denize girdiler.
65- وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ “Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık.”
Onlar geçinceye kadar denizi bu şekilde muhafaza ettik.
66- ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ “Sonra da ötekileri suda boğduk.”
Sonra, suları onların üzerine kapatarak diğerlerini garkettik.
67- إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً “Şüphesiz bunda bir âyet vardır.”
Hem de ne ayet/ ibret vardır!
وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ “Ama onların çoğu iman etmiş değillerdir.”
Onların çoğu bu ayete rağmen yine de intibaha gelmedi. Çünkü Mısırda geride kalan Kıbtilerden hiçbiri, bu ibretlik olaya rağmen iman etmedi.
İsrailoğulları ise, kurtulduktan sonra ibadet edecekleri bir sığır istediler ve buzağıyı ilah edindiler. Ayrıca “Ey Musa, biz Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” (Bakara, 55) dediler.
68- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ “Ve şüphesiz Rabbin, Azîz – Rahîm’dir.”
Senin Rabbin Azîz’dir, düşmanlarından intikam alır. Rahim’dir, dostlarına merhamet eder.
[1>Bkz. Kasas, 15-22.
[2>Mesela Taha, 42-50. ayetler arasında bunun nümunelerini görebiliriz.
[3> Takıyye, hayatî tehlike halinde veya din adına önemli maslahatlar gereği kafire karşı kendini gizlemektir. “Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa, Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan korunmanız başkadır.” (Al İmrân, 28) ayeti, bu bağlamda değerlendirilmiştir.
[4> Dolayısıyla, bu beni değil, seni mahcup edecek bir durumdur.
[5> Su, iki hidrojen ve bir oksijenin bir araya gelmesinden meydana gelen bir terkiptir. Onu tarif ederken, onu meydana getiren unsurlarla tarif edebiliriz. Ama Allah –haşa- bazı şeylerden meydana gelmiş bir terkip değildir. Dolayısıyla, Onu eserleri ile ve fiilleri ile bir derece tanıyabiliriz, zatıyla ise bilemeyiz.
[6> Yani, bunları yaratan yoktur, kendi kendine hareket etmektedirler.
[7> Âlemin yaratıldığını kabul etmiyor, dolayısıyla bir yaratıcının olması gerektiği ne inanmıyordu.
[8>Burada halkın peşin hükümlü olduklarını görüyoruz. Şayet insafla hareket etseler “kim galip gelirse ona uyarız” demeleri gerekirdi.
[9> Yani, madem öleceğiz. Şehit olarak ölmek en faydalı ve sevaplı bir ölüm şekli dir.