210. DERS (Taha Suresi, 115 - 128) Yitik Cennet

 

115- وَلَقَدْ عَهِدْنَا إِلَى آدَمَ مِن قَبْلُ فَنَسِيَ “Andolsun bundan önce Âdem’den söz almıştık, fakat unuttu.”İki ayet öncesinde, Kur’anda isyan edenlere tehdid ayetlerinin sıkça yer aldığı nazara verilmişti. Burada da Hz. Âdemin ilâhî emri unutması nazara verildi.

Şöyle bir mana söz konusudur:

Âdemoğullarının temeli isyan üzeredir, onların damarında köklü bir nisyan (unutmak) vardır.

“Fakat unuttu.”Ama Âdem o sözü unuttu, Ona gereken önemi vermedi, böylece ondan gafil oldu.Veya “şu ağaca yaklaşmayın” (Bakara, 35) şeklindeki uyarımızı terketti.

وَلَمْ نَجِدْ لَهُ عَزْمًا ا “Ve biz onda bir kararlılık bulmadık.”

Onu bu hususta kararlı ve sebat sahibi görmedik. Çünkü kararlı ve tavizsiz olsaydı, şeytan onu aldatamazdı.Belki de bu durum Hz. Âdemin, işlerin tatlısını – acısını henüz tatmadığı ilk acemilik zamanında olmuştu.Hz. Peygamberden şöyle nakledilir:

“Âdemoğullarının akılları Âdemin aklıyla tartılsa, Âdemin aklı üstün gelir. (Böyle olmakla beraber) Allah Onun hakkında şöyle bildirdi: “Andolsun bundan önce Âdem’den söz almıştık, fakat unuttu.”Denildi ki: Ayetin manası şöyle de olabilir:

“Biz Onda günaha karşı bir kararlılık bulmadık”Çünkü bu günahı kasten değil, hata ile işlemişti.

 

116- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا “Hani meleklere: ‘Âdem için secde edin’ demiştik de hepsi secde etmişti.”

Bunun açıklaması daha önce yapılmıştı.[1>

إِلَّا إِبْلِيسَ أَبَى “Ancak İblis etmedi, o diretti.”

“O diretti” ifadesi, İblisi secdeden men eden durumu beyan eder.

 

117- فَقُلْنَا يَا آدَمُ إِنَّ هَذَا عَدُوٌّ لَّكَ وَلِزَوْجِكَ “Biz de demiştik: Ey Âdem! Şüphesiz bu, sana ve eşine düşmandır.”

فَلَا يُخْرِجَنَّكُمَا مِنَ الْجَنَّةِ فَتَشْقَى “Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursun.”“Sakın sizi Cennetten çıkarmasın” dedikten sonra, Cenab-ı Hak “yoksa bedbaht olursun” diye sadece Hz. Âdeme hitap etmekle yetindi. Bu, ayet sonlarına uygunluk açısından olabileceği gibi, şu manaya da işaret eder: Hz. Âdem, eşi Havvadan da sorumlu olduğuna göre, kendisi zahmete düçar olduğunda, hanımı da aynı çileye düşecektir.

Veya ayetteki “şekavet”, “geçim hususunda zahmet çekmek” anlamındadır. Maişeti temin etmek ise, erkeklerin görevidir. Ayetin devamı bu manayı teyid eder:

 

118- إِنَّ لَكَ أَلَّا تَجُوعَ فِيهَا وَلَا تَعْرَى “Şüphesiz orada senin için ne aç kalmak vardır, ne de çıplak kalmak.”

 

 119- وَأَنَّكَ لَا تَظْمَأُ فِيهَا وَلَا تَضْحَى “Ve orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.”

Çünkü burada nazara verilenler Cennette konforlu bir hayata vesile olan yemek, içmek, elbise ve çalışmaya ihtiyaç olmamak durumlarını beyan etmektedir. Üstelik bu hâlin bir gün sona ermesi de söz konusu olmayacaktır.Cenab-ı Hak bunları ifade ederken, Hz. Âdem kendisinin sakındırıldığı zahmetli hallere yabancı kalmasın diye zıtlarını nazara vererek bildirmiştir.

 

120- فَوَسْوَسَ إِلَيْهِ الشَّيْطَانُ “Sonunda şeytan ona vesvese verdi.”

قَالَ يَا آدَمُ هَلْ أَدُلُّكَ عَلَى شَجَرَةِ الْخُلْدِ وَمُلْكٍ لَّا يَبْلَى “Dedi ki: Ey Âdem!Sana sonsuzluk ağacını ve bitmeyen bir saltanatı göstereyim mi?”

Sonunda şeytan O’na vesvesesini ulaştırdı.

Ona, yiyenin asla ölmeyeceği bir ağaç ve bitmez - zayıflamaz bir saltanat vaadinde bulundu.

 

121- فَأَكَلَا مِنْهَا “Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler.”

فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا “Ardından mahrem yerleri kendilerine açılıp görünüverdi.”

وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ الْجَنَّةِ “Ve üzerlerine cennet yaprağından örtmeye başladılar.”

İncir ağacının yapraklarıyla mahrem yerlerini örtmeye çalıştılar.

وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى “Âdem Rabbine isyan etti, böylece zarara uğradı.”

Yasak ağaçtan yemekle, Âdem Rabbine isyan etti. Ağaçtan yemekle ebediliği talep etmesi itibarıyla, matlubuna eremedi, zarar etti.

Veya düşmanın sözüne kandığından akıldan uzak hareket etti.

Ayette, Hz. Âdemin zellesi küçük olmakla beraber, bu zelleye mukabil O’nun isyan ettiğini, zarar ettiğini bildirmek,

-Velev zelle de olsa bunu büyük görmektir.

-Âdemin evlâdını gayet etkili bir üslûbla benzeri durumdan sakındırmaktır.

 

122- ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ “Sonra Rabbi onu seçti.”

Sonra Rabbi O’nu seçti, tevbeye sevketti ve muvaffak kıldı.

فَتَابَ عَلَيْهِ “Tevbesini kabul buyurdu.”

Tevbe ettiğinde tevbesini kabul etti.

وَهَدَى “Ve ona doğru yolu gösterdi.”

Tevbede sebata ve günahtan uzak kalmak sebeplerine Onu sevketti.

 

 123- قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَمِيعًا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ “Allah dedi: Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan inin.”Hitap, Âdem ve Havvayadır.

Veya Âdem ve İblisedir.

Âdem ve Havva, insan neslinin iki esası olduğundan, onların şahsında bütün insanları içine alacak şekilde hitap edip “hepiniz oradan inin” dedi.

“Birbirinize düşman olmak üzere” ifadesinden murat insanlar olabilir. Çünkü insanlar geçim meselelerinde birbirleriyle rekabet halindedirler, hatta birbirleriyle dövüşürler, savaşırlar.

Veya bu düşmanlık insanlarla İblis arasındaki düşmanlıktır. İblis insan yüzünden makamını kaybettiği gibi, insanlar da onun yüzünden günahlara girerler.

Ayetin devamı, bu düşmanlığın insanlar arasındaki düşmanlık olduğunu teyid eder gibidir:

فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدًى فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَى “Artık benden size bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, yoldan sapmaz ve zahmet çekmez.”

Hidayetten murat, kitap ve peygamberdir.İlahi hidayete uyan, ne dünyada yoldan çıkar ne de ahirette azap çeker.

 

124- وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا “Her kim de zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır.”Beni hatırlatan ve ibadetime sevkeden hidayetten kim yüzünü çevirirse, onun için zor bir hayat vardır. Çünkü bütün himmet ve gayretiyle dünya menfaatlerine yönelir, daha ziyade elde etmek için kendini tehlikeye atar, noksanlaşmasından ise korkar. Ahirete talip olan mü’min ise, böyle değildir.[2>

Öte yandan,

-“Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve Allah’tan bir gazaba uğradılar.” (Bakara, 61)

-“Şayet onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yerlerdi.” (Maide, 66)

-“O beldelerin halkı iman etseler ve günahlardan korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bereketler açardık. Lakin yalanladılar, biz de onları yaptıklarıyla kıskıvrak yakaladık.” (A’raf, 96) gibi ayetlerde dikkat çekildiği üzere, Allah kâfire, küfrünün şeameti sebebiyle sıkıntı verir, mü’mine de imanın bereketiyle genişlik nasip eder.

Denildi ki:“Dar bir geçim”den murat, cehennemde darî’ ve zakkumdur.[3>

Denildi ki: Bundan murat, kabir azabıdır.

وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى “Ve kıyamet günü onu kör olarak diriltiriz.”

Bu körlük, gözün ve kalbin kör olmasıdır. Ayetin devamı, maddî körlük olduğunu teyid eder:

 

125- قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنتُ بَصِيرًا “Dedi: Ya Rabbi! Beni

niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören biriydim.”

 

126- قَالَ كَذَلِكَ “Allah dedi: Böyledir.”Evet, böyle yaptım.

أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا “Ayetlerimiz sana gelmişti de onları unutmuştun.”

Zira, ayetlerimiz sana apaçık bir şekilde geldi. Ama sen onları görmezden geldin, onlara dikkatle bakmadın.

وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنسَى “Bugün de öylece unutulursun.”

Sen o ayetleri terk ettiğin gibi, bugün körlük ve azap içinde bırakılacaksın.

 

127- وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِن بِآيَاتِ رَبِّهِ “İşte haddi aşanları ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız.”

Şehevanî şeylere dalarak ve ayetlerden yüz çevirerek taşkınlık yapan, Rabbinin ayetlerine inanmayan, aksine onları yalanlayan ve muhalefet edeni işte biz böyle cezalandırırız.

وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى “Ve ahiret azabı ise, daha şiddetli ve daha devamlıdır.”

Ahiret azabından murat,

-Kör olarak haşredilmek,

-Cehennem azabı,

-Kör olarak haşredildikten sonra ateşe atılmak olabilir.

İşte ahiret azabı, dünyadaki sıkıntılı hayattan veya bununla beraber kör olarak haşredilmekten daha şiddetli ve devamlıdır.Muhtemelen, bu kimse cehennem ateşine girdiğinde, mahşerdeki körlüğü zâil olur. Bu zâil olmak, bulunduğu mahalli ve halini görmesi içindir.Veya ahiret azabı, o kimsenin yapmış olduğu ayetleri terk ve onları inkâr fiilinden daha şiddetli ve daimi olacaktır.

 

128- أَفَلَمْ يَهْدِ لَهُمْ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ الْقُرُونِ يَمْشُونَ فِي مَسَاكِنِهِمْ “Yurtlarında dolaşıp durdukları kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi?”

“Onları doğru yola ileten”den murat,

-Allahu Teâlâ,

-Hz. Peygamber

-Veya buna delil olan şeydir.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّأُوْلِي النُّهَى “Şüphesiz bunda akıl sahipleri için nice ayetler vardır.”

Akıl, insanı olup bitenleri umursamaz görünmekten ve görmezden gelmekten alıkoyan bir alettir.


[1> Mesela bkz.Bakara, 34.

[2> Mü’min için ne bir korku vardır, ne de üzüntü. Dünyaya perestiş edenlerin korktukları yerlerde mü’min korkmaz, bazan kaybetse bile, çok üzülmez.

[3> “Dari’” ifadesi Ğaşiye Suresi altıncı ayette geçer. Cehennem ehlinin yiyeceğinden olup, diken gibi aslında hiç de yenilmeyecek bir maddedir.

 

 

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
20. Taha
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,308 kez okundu
Block title
Block content