208. DERS (Taha Suresi, 77 - 98) Hz. Musa ve Samiri

77- وَلَقَدْ أَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي “Andolsun ki Musa’ya şöyle vahyettik: Kullarımla geceleyin yola çık.”

فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا “Onlara denizde kuru bir yol aç.”

لَّا تَخَافُ دَرَكًا وَلَا تَخْشَى “Yetişilmekten korkmazsın ve endişe de etmezsin.”

 

78- فَأَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ بِجُنُودِهِ “Firavun ordularıyla onları takip etti.”

Hz. Musa, İsrailoğullarıyla gecenin evvelinde yola çıkmıştı. Firavuna bu durum haber verilince, ordusuyla beraber peşlerinden takip etti.

فَغَشِيَهُم مِّنَ الْيَمِّ مَا غَشِيَهُمْ “Derken denizden kendilerini bürüyen birşey bürüyüverdi.”

Zamir, Firavunun ordusuna veya ordusuyla beraber kendisine racidir.

Ayette onları bürüyen şeyin müphem / belirsiz bırakılmasında “bunun künhünü ancak Allah bilir” manasına bir işaret vardır.

 

79- وَأَضَلَّ فِرْعَوْنُ قَوْمَهُ “Ve Firavun kavmini yoldan çıkardı.”

وَمَا هَدَى “Ve doğru yola götürmedi.”Din hususunda onları yoldan çıkardı, onları doğru yola sevketmedi. Hâlbuki Firavun onlara “Sizi ancak doğru yola sevk ediyorum.” (Mü’min, 29) demişti. Böyle olunca bu ayet, Firavunun o sözüne bakar ve onunla bir tehekkümdür, ince bir alaydır.

Veya şöyle bir mana düşünülebilir:

“Firavun, denizde ordusunu kaybetti ve kurtulamadı.”

 

 80- يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ “Ey İsrailoğulları!”

Cenab-ı Hak, İsrailoğullarını denizden kurtarıp Firavunu helâk ettikten sonra, kendilerine şöyle bildirdi.

Veya hitap Hz. Peygamber devrindeki İsrailoğullarına, atalarına yaptığı ikramları hatırlatmak da olabilir:

قَدْ أَنجَيْنَاكُم مِّنْ عَدُوِّكُمْ “Sizi düşmanınızdan kurtardık.”

“Düşman”dan murat, Firavun ve kavmidir.

وَوَاعَدْنَاكُمْ جَانِبَ الطُّورِ الْأَيْمَنَ “Ve Tûr’un sağ yanında sizinle randevulaştık.”

Tur dağının sağ tarafına davet edilmeleri, Hz. Musa’nın burada münacat etmesi ve Tevratın indirilmesi içindi.

Yapılan davet sadece Hz. Musa veya Hz. Musa ile beraber yetmiş kişi için iken hepsine hitap edilmesi, mülabese içindir.[1>

وَنَزَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوَى “Üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik.”

 

 81- كُلُوا مِن طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ “Size verdiğimiz rızıkların tayyiplerinden yiyin.”

Tayyip olan rızıklardan murat, lezzetli ve helâl olanlardır.

وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي “Ve bunda taşkınlık etmeyin, sonra üzerinize gadabım iner.”

Size verdiğimiz rızıklarda

-Şükrünü ihlal ile,

-İsraf ederek,

-Şımarıklık göstererek,

-Ve layık olandan engelleyerek Allahın koyduğu sınırları aşmayın.

وَمَن يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى “Kimin üzerine de gadabım inerse, muhakkak o mahvolur.”Gadabımın indiği kimse, düşer, helâk olur.

 

82- وَإِنِّي لَغَفَّارٌ لِّمَن تَابَ وَآمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا ثُمَّ اهْتَدَى “Şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.”

 

83- وَمَا أَعْجَلَكَ عَن قَوْمِكَ يَا مُوسَى “Ey Musa! Seni acele ile kavminden uzaklaştıran nedir?”

Bu sualde, Hz. Musanın acele edip gelmesinin uygun olmadığını hissettirmek vardır. Çünkü, kavmini problemli bir hâlde bırakıp gelmek,

-Zâtında bir noksanlıktır.

-Hele buna bir de onları ihmal etmek ve onlara karşı üstünlük tavrını çağrıştırır bir durum olursa… Bundan dolayı Hz. Musa iki mesele hakkında da cevap verdi.

 

 84- قَالَ هُمْ أُولَاء عَلَى أَثَرِي “Dedi: Onlar benim izimdeler.”

Kavmini bırakıp gelmesiyle ilgili durum daha önemli olduğundan önce onunla başladı:

Ben onlardan azıcık öndeyim.

Bu, âdeten nazara alınmayacak kadar azdır. Onlarla benim aramda, yol arkadaşı olanlarda görüldüğü şekilde, yakın bir mesafe vardır.

وَعَجِلْتُ إِلَيْكَ رَبِّ لِتَرْضَى “Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim.”Çünkü Senin emrine koşmak, ahdine vefa göstermek rızanı icap ettirir.

 

85- قَالَ فَإِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِن بَعْدِكَ “Allah dedi: Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik.”Sen onların arasından çıktıktan sonra buzağıya ibadetle biz onları imtihan ettik.

Bunlar, Hz. Musanın geride bıraktığı kavmi idi. Hz. Musa, onların başına kardeşi Harunu bırakmıştı. Sayıları altıyüzbin idi. Buzağıya tapmaktan kurtulanların sayısı ise oniki bin kişiydi.

وَأَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ “Ve Sâmirî onları saptırdı.”

Samiri, buzağıyı ilah edinerek ve onları buzağıya ibadete çağırarak yoldan çıkardı.

Şayet rivayet sahihse, onlar Hz. Musanın gitmesinden sonra yirmi gece dinlerini dosdoğru yaşadılar. Gündüzleri de müstakil sayarak kırka ulaştıklarını zannettiler, “sayıyı tamamladık” dediler. Sonra buzağı olayı gerçekleşti.

Bu hitap Hz. Musaya Tura geldiğinde yapıldı. Çünkü, ayette Allahu Teâlânın âdeti üzere bazan olması beklenen şeyi olmuş gibi haber verdiğine delâlet eden bir şey yoktur. Çünkü, bir şeyin meydana gelmesinin aslı, Allahın ilminde ve meşietinin gereğine göre olmasıdır.

Samiri, İsrailoğullarından Samira kabilesine mensup biridir.

Denildi ki: Kırman’dan iri-yarı kaba bir adamdı.

Denildi ki: Bacırma ahalisinden idi. İsmi de Musa Bin Zafer olup, münafık idi.

 

86- فَرَجَعَ مُوسَى إِلَى قَوْمِهِ غَضْبَانَ أَسِفًا “Böylece Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü.”

Hz. Musa kırk günü tamamlayıp Tevratı aldıktan sonra kavmine döndü.

Onlara öfkeli ve yaptıkları şeyler için üzüntülüydü.

قَالَ يَا قَوْمِ أَلَمْ يَعِدْكُمْ رَبُّكُمْ وَعْدًا حَسَنًا “Dedi: Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile vaatte bulunmadı mı?”

Kendisinde bir hidayet ve nur olan Tevratı size vermeyi vaat etmedi mi?

أَفَطَالَ عَلَيْكُمُ الْعَهْدُ “Size bu süre çok uzun mu geldi.”

Ondan ayrılık süresi size çok uzun mu geldi?

أَمْ أَرَدتُّمْ أَن يَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبٌ مِّن رَّبِّكُمْ فَأَخْلَفْتُم مَّوْعِدِي “Yoksa Rabbinizden size bir gadab inmesini istediniz de bana olan vaadinizden mi caydınız?”

Gabavette (kıt akıllılıkta) dillere destan olan öküze ibadet etmekle Rabbinizden üzerinize bir gadap inmesini mi istediniz? Öyle ki Allaha iman üzere sebat etmek ve size emrettiklerimi yapmak hususunda söz verdiğiniz hâlde, sözünüzde durmadınız.

 

87- قَالُوا مَا أَخْلَفْنَا مَوْعِدَكَ بِمَلْكِنَا “Dediler: Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık.”

Eğer Samiri bizi kışkırtmasa ve kendi hâlimize bırakılsaydık, verdiğimiz sözden caymazdık.

وَلَكِنَّا حُمِّلْنَا أَوْزَارًا مِّن زِينَةِ الْقَوْمِ فَقَذَفْنَاهَا “Fakat biz o kavmin süs eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik, onları attık.”

İsrailoğulları, Mısırdan çıkmaya niyet ettiklerinde, Kıbtilerden düğün bahanesi ile ödünç olarak zînet eşyaları almışlardı.

Denildi ki: Kendilerinin bir bayramı vesilesiyle bu zînet eşyalarını almışlardı, sonra çıktıkları anlaşılır diye geri vermemişler, yanlarında getirmişlerdi.

Denildi ki: Bunlar, Firavun ve ordusunun denizde boğulmasından sonra, denizin sahile attığı zînet eşyalarıydı, onlar da bunları almışlardı. Belki de bunları “evzar” yani “ağırlıklar, günahlar” olarak isimlendirmeleri bu sebeple idi. Çünkü ganimet almak henüz onlarda helâl kılınmadığından, bunları almak onlar için günahtı.

Veya İsrailoğulları müste’men idiler. Müste’men olanın ise küfür ehlinin malını alması caiz değildi.

“Onları attık” demeleri, onları ateşe atmalarını ifade eder..

فَكَذَلِكَ أَلْقَى السَّامِرِيُّ “Sâmirî de böylece atmıştı.”

Samiri de, yanında olan süs eşyalarını ateşe atmıştı. Rivayete göre, onlar kendileri için vaat edilen kırk günlük sürenin tamamlandığını zannettiklerinde, Samiri onlara şöyle dedi: “Musanın size verdiği sözde durmaması, sizin yanınızda olan Kıbtilere ait süs eşyalarından dolayıdır. Bunlar size haramdır. Görüşüm o ki, bir çukur kazalım, orada bir ateş yakalım, yanımızda olan bütün zînet eşyalarını oraya atalım.” Onlar da Samirinin dediğini yaptılar.

 

88- فَأَخْرَجَ لَهُمْ عِجْلًا جَسَدًا لَهُ خُوَارٌ “Nihayet (Sâmirî) onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı.”

Samiri bunlara bu erimiş zînet eşyalarından bir buzağı heykeli meydana getirdi. Bunun, buzağı tarzında sesi vardı.

فَقَالُوا هَذَا إِلَهُكُمْ وَإِلَهُ مُوسَى “Bunun üzerine dediler: İşte sizin de,

Musa’nın da ilâhı budur, ama o unuttu.”

Bunu söyleyenler Samiri ve onun fitnesine kapılanlardır. Buzağı heykelini ses verir bir şekilde görünce böyle dediler:

فَنَسِيَ “Ama O, unuttu.”

Musa, bunu unuttu, Rabbini Turda arıyor.

Veya “unuttu” zamini Samiri’ye racidir.

Yani, yapması gereken iman izhar etmeyi terk etti.

Veya “Böyle cisimlerin yaratılmış olduğunu unuttu.” Veya “İlâhın hiçbir şeye hulul etmeyeceğini unuttu.”

 

89- أَفَلَا يَرَوْنَ أَلَّا يَرْجِعُ إِلَيْهِمْ قَوْلًا “Onlar görmüyorlar mı ki, o buzağı kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor.”Onlar görmüyorlar mı, o buzağı kendilerine bir söz söylemiyor, sorsalar bir cevap veremiyor!?

وَلَا يَمْلِكُ لَهُمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا “Ayrıca onlara ne zarar vermeye sahip, ne de yarar vermeye.”

 

90- وَلَقَدْ قَالَ لَهُمْ هَارُونُ مِن قَبْلُ “Andolsun ki Harun daha önce onlara şöyle demişti:”

Hz. Harun, Samirinin çukur kazdırmasını görür görmez bir şeyler hissedip Samiriden önce veya Hz. Musanın dönmesinden önce şöyle demişti:

يَا قَوْمِ إِنَّمَا فُتِنتُم بِهِ “Ey kavmim! Siz bununla imtihan edildiniz.”

Ey kavmim! Siz bu buzağı ile imtihan edildiniz!

وَإِنَّ رَبَّكُمُ الرَّحْمَنُ “Sizin Rabbiniz Rahmân’dır.”

فَاتَّبِعُونِي “Gelin bana uyun.”

وَأَطِيعُوا أَمْرِي “Ve emrime itaat edin.”

Bana uyun ve dinde sebat hususunda emrime itaat edin!

 

9ّ1- قَالُوا لَن نَّبْرَحَ عَلَيْهِ عَاكِفِينَ حَتَّى يَرْجِعَ إِلَيْنَا مُوسَى “Dediler: Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya devam edeceğiz.”

 

92- قَالَ يَا هَارُونُ “Dedi: Ey Harun!”

Hz. Musa döndüğünde kardeşine “Ey Harun!” dedi.

مَا مَنَعَكَ إِذْ رَأَيْتَهُمْ ضَلُّوا “Bunların saptığını gördüğünde, seni engelleyen ne oldu?”

Onlar buzağıya ibadetle saptıklarında sana ne engel oldu?

 

93- أَلَّا تَتَّبِعَنِ “Neden bana uymadın?”Allah için gadap etmek ve O’nu inkâr edenle savaşmak hususunda bana uyman gerekmez miydi?

Veya peşimden gelip bana katılman gerekmez miydi?

أَفَعَصَيْتَ أَمْرِي “Yoksa emrime karşı mı geldin?”

Dinde tavizsiz olmak ve dini savunmak hususunda emrime karşı mı geldin?

 

94- قَالَ يَا ابْنَ أُمَّ “Harun dedi: Ey anamın oğlu!”

لَا تَأْخُذْ بِلِحْيَتِي وَلَا بِرَأْسِي “Sakalımı ve başımı tutma.”

“Anamın oğlu” ifadesinde O’nun şefkatini ve rikkatini celbe çalışmak vardır.

Denildi ki: “Hz. Harun, anne cihetiyle Hz. Musa ile kardeşti.” Ancak cumhur (ekser âlimler) onların ana-baba bir kardeş olduklarını söyler.

Hz. Musa Allah için olan şiddetli gayz ve gadabından dolayı kardeşi Harunun saç ve sakalından tutmuş, kendine doğru çekiyordu. Hz. Musa, her şeyde sert, haşin ve tavizsizdi. Kavmini buzağıya tapıyor görünce kardeşine böyle yapmaktan kendini alamamıştı.

إِنِّي خَشِيتُ أَن تَقُولَ فَرَّقْتَ بَيْنَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَلَمْ تَرْقُبْ قَوْلِي “Ben senin ‘İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın’ diyeceğinden korktum.”

Şayet ben onlarla savaşsam veya bir kısmını bir kısmından ayırsam “İsrailoğullarını birbirinden ayırdın!” “Kavmim içinde benim yerime geç, ıslaha çalış” (A’raf, 142) diye talimat vermiştin, “sözümü tutmadın” demenden korktum. Çünkü onları ıslah, birliklerini korumak ve durumlarını idare etmekle olurdu. Ben böyle yaptım ve Senin dönüp de kendi reyine göre gerekeni yapmanı tercih ettim.”

 

95- قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ “Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?”dedi.”

Sonra Hz. Musa Samiriye yöneldi ve yaptığını tenkid ile “Seni buna sevkeden ne oldu?” diye sordu.

 

96- قَالَ بَصُرْتُ بِمَا لَمْ يَبْصُرُوا بِهِ “Sâmirî dedi: Onların görmedikleri bir şey gördüm:”

Hamza ve Kisâî, ayeti Hz. Musaya hitap olarak okudu. Yani: Ey Musa, Sen onların bilmediklerini bildin, anlamadıklarını anladın. O da şudur: Sana gelen elçi tamamen ruhanidir, izi hangi şeye temas etse onu hayatlandırır.

Veya, ben onların görmediklerini gördüm. Yani, Hz. Cebrailin “hayat atı” üzerinde Sana geldiğini gördüm.

Denildi ki: Samirinin Cebraili tanıması şundandır: O dünyaya geldiğinde, annesi Firavunun korkusundan onu bırakmıştı. Tek başına yaşayacak hâle gelinceye kadar Cebrail ona gıda getirdi.

فَقَبَضْتُ قَبْضَةً مِّنْ أَثَرِ الرَّسُولِ فَنَبَذْتُهَا “Ben de elçinin izinden bir avuç aldım ve onu attım.”

Ben de elçinin bastığı yerdeki topraktan bir kabza aldım. O rasûlün izinden aldığım bir avuç toprağı erimiş süs eşyalarına veya buzağının içine attım, böylece hayatlandı.

Elçiden murat Cebraildir. Elçinin ismini söylememesi, onun Cebrail olduğunu bilmemesindendir.

Veya olayın vaktine tenbihte bulunmak istemiştir. O da Cebrailin Tura götürmek için Hz. Musaya gönderildiği vakittir.

وَكَذَلِكَ سَوَّلَتْ لِي نَفْسِي “Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.”

Nefsim böyle yapmayı bana hoş gösterdi.

 

97- قَالَ فَاذْهَبْ “Dedi: Haydi, defol!”

فَإِنَّ لَكَ فِي الْحَيَاةِ أَن تَقُولَ لَا مِسَاسَ “Artık senin için hayat boyunca, ‘bana dokunmayın’ demen var.”Yaptığına ceza olarak senin için hayat boyu “bana dokunmayın” diyeceksin.

Böyle demesi, biri ona dokunduğunda kendisinde hastalık bulaşması veya kendisinin hastalık bulaştırması yönündendir. Böylece ürkmüş vahşi hayvanlar gibi tek yaşamaya mahkûm edilmiştir.

وَإِنَّ لَكَ مَوْعِدًا لَّنْ تُخْلَفَهُ “Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır.”

Senin için ahirette de vaat edilen bir durum vardır.

Allah, dünyada seni böyle cezalandırdığı gibi, ahirette de cezalandıracak, hakkındaki hükmü uygulayacaktır.

وَانظُرْ إِلَى إِلَهِكَ الَّذِي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًا ا “Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak!”

لَّنُحَرِّقَنَّهُ “Biz elbette onu yakacağız.”

Biz o batıl mabudunu elbette ateşte yakacağız.

ثُمَّ لَنَنسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا “Sonra da kül haline getirip onu denize savuracağız.”

Böylece ondan geriye hiçbir şey kalmayacak.

Bundan maksad, Samirinin cezasını ziyade kılmak ve onun sözleriyle aldananların gabavetini (kıt akıllılığını) ortaya koymaktır. Öyle ki en edna tefekkürü olan bu olaydan ibret alacaktır.

 

98- إِنَّمَا إِلَهُكُمُ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ “Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır.”Sizin ibadetinize layık olan ilahınız Allahtır. Çünkü O’na denk hiçbir şey yoktur.İlim ve kudretin kemâlinde hiçbir şeye O’na yanaşamaz.

وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا “Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.”

Onun ilmi, bilinmek şanından olan her şeyi kuşatmıştır.

Durum böyleyken bir kalıba sokulup heykeli yapılan ve sonra da yakılan buzağı heykeli, nasıl Allaha denk olabilir? Faraza, taptığınız buzağı canlı da olsa gabavette darb-ı meseldir!


[1> Her ne kadar bu yetmiş kişiye doğrudan hitap edilmese de, Hz. Musa’ya yapılan hitap bir yönüyle bunlara da yapılmış demektir. Çünkü Ona bildirilen emir ve yasaklara bunlar da muhataptırlar.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
20. Taha
Gönderi tarihi: 14-04-2014
1,415 kez okundu
Block title
Block content