156. DERS (Yusuf Suresi, 58 - 68) Saltanat Günleri

58- وَجَاء إِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيْهِ (Bir gün) Yusuf’un kardeşleri geldiler ve Onun yanına girdiler.” Rivayete göre, hükümdar tarafından böyle bir göreve getirilen Hz. Yusuf adaleti sağladı, ziraatı artırmak ve hayat pahalılığını önlemek hususunda çok gayret sarfetti. Ardından kıtlık yılları geldi. Kuraklık Mısır, Şam ve etrafını kuşatmıştı. Böyle olunca, insanlar Hz. Yusufa yöneldi. O da gıda maddelerini önce dirhem ve dinarla sattı. Onlarda para namına bir şey kalmayınca da, zînet eşyalarıyla, mücevherlerle, hayvanlarla, malla, arazi karşılığı olarak sattı. Ardından da ellerinde bir şey kalmayınca köle olmaları karşılığında kendilerine gıda verdi, çevredekilerin hepsini köle yaptı. Sonra onların hâlini hükümdara arzetti, o da “ne dilersen öyle yap” deyince, hepsini serbest bıraktı, mallarını da iâde etti.

Diğer beldelere isabet eden kuraklık Ken’an diyarına da isabet etmişti. Hz. Yakub, Bünyamin dışında diğer oğullarını gıda maddesi getirmeleri için Mısıra gönderdi.

فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ “O, onları görür görmez tanıdı, onlar ise onu tanıyamamışlardı.”

Onların Hz. Yusufu tanımamaları, aradan uzun zaman geçmesi, serpildiği dönemde ondan ayrı olmaları ve kendisini unutmalarından dolayı idi. Ayrıca Onun ölüp gittiğini sanıyorlardı. Bir de onu en son gördükleri hâl ile şimdiki hâli arasında çok büyük bir fark vardı. Keza, O’nun heybet ve büyüklüğü karşısında kendisine çok da dikkatli bakamamışlardı.

 

 59- } وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَّكُم مِّنْ أَبِيكُمْ “Onların bütünyüklerini hazırlattıktan sonra dedi ki: Baba bir diğer kardeşinizi de bana getirin.”

Rivayete göre, Hz. Yusufun kardeşleri O’nun yanına geldiklerinde aralarında şöyle bir konuşma geçti:

-“Siz kimsiniz, maksadınız ne? Belki casussunuz”

-“Haşa, böyle olmaktan Allaha sığınırız. Bizler, Yakub isminde özü sözü bir Peygamberin oğullarıyız.”

-“Sayınız kaç kişi?” “

-“Oniki kardeştik, birimiz çöle gitti, helâk oldu.”

“Burada kaç kişisiniz?”

-“On kişiyiz.”

-“Onbirinci nerede?”

-“Babamızın yanında, ölen kardeşimize bedel onunla teselli buluyor.”

-“Sizin bu sözlerinizin doğruluğuna kim şahitlik yapacak?”

-“Biz burada kimseyi tanımıyoruz ki bize şahitlik yapsın?”

-“Birinizi yanımda rehin olarak bırakın, babanızdan diğer kardeşinizi de getirin, ben de sizi tasdik edeyim.”

Bunun üzerine kur’a çektiler, kur’a Şem’una çıktı.

Denildi ki: Hz. Yusuf kişi başına belli bir erzak veriyordu. Diğer kardeşleri Bünyamin için de erzak istediler, o da kendilerine verdi ama doğru olduklarını anlamak için kardeşleri Bünyamini kendisine getirmelerini şart koştu.

أَلاَ تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ “Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum.”

وَأَنَاْ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ “Ve ben ikramda bulunanların en hayırlısıyım.”

 

 60- فَإِن لَّمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلاَ كَيْلَ لَكُمْ عِندِي وَلاَ تَقْرَبُونِ “Eğer onu banagetirmezseniz, benim yanımda size hiç bir zahire yok, yanıma da yaklaşmayın.”

 

 

61- قَالُواْ سَنُرَاوِدُ عَنْهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَاعِلُونَ “Dediler ki: “Onun için babasından izin almaya çalışacağız, mutlaka bunu yapacağız.”

 

62- وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُواْ بِضَاعَتَهُمْ فِي رِحَالِهِمْ “Yusuf adamlarına dedi: Sermayelerini yüklerinin içine bırakın.”Hz. Yusufun, onlardan erzak karşılığı alınanların yüklerine konulmasını istemesi, onlara bir genişlik vermek, ikramda bulunmak ve erzak yardımı karşısında bir ücret almaya tenezzül etmemek idi. Babalarının yanında kendilerini tekrar erzak almaya gönderecek para olmaması ihtimalini de düşünmüştü.

لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَا إِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ”Ola ki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler.”

 

63- فَلَمَّا رَجِعُوا إِلَى أَبِيهِمْ قَالُواْ “Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler:”

يَا أَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ”Ey babamız! Bizden zahire menedildi.”

فَأَرْسِلْ مَعَنَا أَخَانَا نَكْتَلْ وَإِنَّا “Bu kere kardeşimizi de bizimle gönder ki,zahire alabilelim.”

Yani, Bünyamini götürmezsek bundan sonra bize erzak verilmeyecek.

لَهُ لَحَافِظُونَ “Biz onu kesinlikle koruruz.” Başına kötü bir iş gelmesine karşı biz onu koruruz.

 

64- قَالَ هَلْ آمَنُكُمْ عَلَيْهِ إِلاَّ كَمَا أَمِنتُكُمْ عَلَى أَخِيهِ مِن قَبْلُ “Dedi: Ben onu size nasıl emanet ederim? Daha önce kardeşini emanet ettiğim gibi mi Onu size emanet edeceğim?”Yusuf hakkında da daha önce aynı ifadeyi kullanmış, “Biz onu kesinlikle koruruz” demiştiniz.

فَاللّهُ خَيْرٌ حَافِظًا “En hayırlı koruyan Allah’tır.”Dolayısıyla ben O’na tevekkül eder, işimi O’na havale ederim.

وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ “Ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

Onun için hıfzıyla bana merhamet etmesini, bana iki musibet birden göstermemesini ümit ederim.

 

 65- وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَاعَهُمْ وَجَدُواْ بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ إِلَيْهِمْ “Yüklerini açtıkların da sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular.”

قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا نَبْغِي “Dediler: Ey babamız! Daha ne isteriz?”Daha ne isteriz. Bize ikramda bulundu, güzelce misafir etti, bize erzak verdi, ücretini de geri iade etti!

هَذِهِ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ إِلَيْنَا “İşte sermayelerimiz bize iade edilmiş.”

وَنَمِيرُ أَهْلَنَا “Bununla yine ailemize zahire getiririz.”

وَنَحْفَظُ أَخَانَا “Kardeşimizi de koruruz.”

وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَعِيرٍ “Üstelik bir deve yükü fazla zahire alırız.”

ذَلِكَ كَيْلٌ يَسِيرٌ “Bu aldığımız zaten az bir zahiredir.”

Şu anda getirdiğimiz az bir şeydir, bize yetmez.Böyle diyerek, getirdiklerini az buldular, tekrar hükümdara varıp daha fazlasını getirmek ve kişi başına erzak verildiğinden, Bünyamini de götürüp onun hissesini de almak istediler.

Ayetin ifadesi, “İşte bu, topu topu bir deve yükü bir şey. Hükümdar bize bunda zorluk çıkarmaz, bunu vermek ona zor gelmez” manasını da ifade edebilir.

Denildi ki: Bu ifade Hz. Yakub’un sözüdür. Yani, “bir deve yükü erzak az bir şeydir, bunun için Bünyamini tehlikeye atmak olmaz.”

 

6ّ6- قَالَ لَنْ أُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتَّى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِّنَ اللّهِ لَتَأْتُنَّنِي بِهِ إِلاَّ أَن يُحَاطَ بِكُمْ “Dedi: Çaresiz kalmak hali dışında, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah’tan bir yemin vermedikçe, onu asla sizinle göndermem.”Mağlup olup güç yetirememesi veya hepinizin ölmesi gibi durumlar hariç her türlü durumda onu bana getireceksiniz. Ancak her taraftan kuşatılıp elinizden bir şey gelmezse, ona bir şey diyemem.

 

 

فَلَمَّا آتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ “Onlar da yeminle söz verince, dedi ki:”

اللّهُ عَلَى مَا نَقُولُ وَكِيلٌ “Bu söylediklerimize Allah vekildir.”Allah benim sizden aldığım ahde vekîldir, hâlimizi görür, her şeyimize muttalidir.

 

67- وَقَالَ يَا بَنِيَّ لاَ تَدْخُلُواْ مِن بَابٍ وَاحِدٍ “Ve dedi: Yavrularım! (Şehre)hepiniz bir kapıdan girmeyin.”

وَادْخُلُواْ مِنْ أَبْوَابٍ مُّتَفَرِّقَةٍ “Ayrı ayrı kapılardan girin.”Çünkü cemâl ve azamet sahibi kimselerdi. Mısırda hükümdara yakınlık ve ikramına mazhariyetle meşhur olmuşlardı. Bundan dolayı toplu hâlde bir yerden girip de kendilerine nazar değmesinden korktu. Muhtemelen

Hz. Yakub bunu ilk gidişlerinde onlara tavsiye etmemişti. Çünkü o zaman Mısırda henüz bilinmiyorlardı.

Veya Hz. Yakubu böyle demeye sevkeden sebep, Bünyamine bir şey olur korkusu idi.

İnsan ruhunun bir kısım etkileri vardır, bunlardan biri de nazar değmesidir. Hz. Peygamberin Allaha sığınırken şöyle demesi buna delâlet eder:

“…Allahım her bir şeytandan ve zararlı hayvandan ve her türlü kötü nazardan Senin tam olan kelimelerinle Sana sığınırım.”

وَمَا أُغْنِي عَنكُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ “Gerçi Allah’tan gelecek her hangi birşeyi sizden engelleyemem.”

Ama Allah size bir şey takdir etmişse, gösterdiğim bu tedbirle sizden bir belayı da def edemem. Çünkü tedbir takdiri önlemez.

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “Hüküm ancak Allah’ındır.”Allah size bir kötülük hükmetmişse, o muhakkak başınıza gelecektir. O zaman tedbir, size bir fayda vermez.

عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ “Ben sadece Ona tevekkül ettim.”

وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ “Öyleyse tevekkül edenler sadece O’na tevekkül etsinler.”

Ayette فَ (fe) harfi sebebiyet bildirir. Çünkü peygamberlerin fiili, onlara uyulmasına bir sebeptir.

 

 6ّ8- وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنْ حَيْثُ أَمَرَهُمْ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغْنِي عَنْهُم مِّنَ اللّهِ مِن شَيْءٍ “Babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiklerinde, bu, onlar hakkında Allah’tan gelecek her hangi bir şeyi önlemedi.”

Gerçekten de Hz. Yakubun dediği gibi, bu tedbir Allahtan gelen bir hükme engel olmadı. Hırsızlıkla suçlandılar, Bünyamin ise hükümdarın su kabı kendi yükünde bulunmasıyla alıkonuldu, Hz. Yakubun musibeti böylece daha da artmış oldu.

إِلاَّ حَاجَةً فِي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضَاهَا “Bu sadece Yakub’un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu.”Ancak böyle demekle, Hz. Yakup onlara olan şefkatini ve nazar değmesine maruz kalmalarına karşı bir tedbiri ortaya koymuş oldu.

وَإِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِّمَا عَلَّمْنَاهُ “Şüphesiz O, kendisine öğrettiğimiz bir ilim sahibidir.”

Allahu Teâlânın Hz. Yakub’a ilim öğretmesi vahiyle ve hüccetler ortaya koymak suretiyledir. Bundan dolayı Hz. Yakub tedbir almakla beraber buna güvenmemiş, ““Gerçi Allah’tan gelecek her hangi bir şeyi sizden engelleyemem” demiştir.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ “Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

Lakin insanların çoğu kaderin sırrını ve sakınmanın kaderi engellemediğini bilmezler.[1>


 [1> Türkçemizde “tedbir bizden, takdir Allahtan” denilir. İnsan, kaderinin ne olduğunu bilmediğinden, hayatı boyunca gerekli tedbirleri almakla mükelleftir. “Kaderimde ne varsa o olur” demek, kaderin sırrını bilmemeyi ve tembelce bir tevekkül anlayışını ifade eder.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
12. Yusuf
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,440 kez okundu
Block title
Block content