154. DERS (Yusuf Suresi, 36 - 42) Zindan Günleri

36- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانَ “Ve zindana onunla birlikte iki delikanlıgirdi.”

Hz. Yusuf zindana atıldığında, hükümdarın şarapçısı ve ekmekçisi de “hükümdarı zehirlemek istiyorlar” gerekçesiyle zindana gönderilmişti.

قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّي أَرَانِي أَعْصِرُ خَمْرًا “Birisi dedi: Rüyada kendimi içki sıkarken görüyorum.”

“Rüyada kendimi içki sıkarken görüyorum” demesinde mecaz vardır. Bundan murat üzüm sıkmasıdır. Sıktığı üzüm, neticede içki olacağı için böyle ifade edilmiştir. Bu rüyayı gören, hükümdarın şarapçısı idi.

وَقَالَ الآخَرُ إِنِّي أَرَانِي أَحْمِلُ فَوْقَ رَأْسِي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُ “Öteki de dedi: Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların ondan yediğini görüyorum.”

نَبِّئْنَا بِتَأْوِيلِهِ “Bize bunun te’vilini haber ver.”

إِنَّا نَرَاكَ مِنَ الْمُحْسِنِينَ “Çünkü biz seni muhsinlerden görüyoruz.”Seni rüya tabirini iyi yapanlardan görüyoruz.

Bunların Hz. Yusufa varıp rüyalarının tabirini istemeleri, O’nun insanları uyarmasını ve rüyalarını tabir etmesini görmelerindendi.

 

 37- قَالَ لاَ يَأْتِيكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِهِ إِلاَّ نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْوِيلِهِ قَبْلَ أَن يَأْتِيكُمَا “Yusuf dedi: Size rızık olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun te’vilini (ne geleceğini) size bildiririm.”

Hz. Yusuf, peygamberlerin ve o yolda giden âlimlerin hidayet ve irşatta metodları olduğu üzere, onların taleplerini yerine getirmezden önce kendilerini tevhide davet etmek ve doğru yola irşat etmek istedi. Bunun için de davette ve rüyâ tabirinde doğruluğuna delâlet edecek gaybtan haber vermek şeklinde bir mu’cizeyi onlara söyledi.

ذَلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّي “Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir.”

Bu, Rabbimin bana ilham ve vahiyle öğrettiği şeylerdendir, yoksa kehanette bulunmak, fal bakmak kabîlinden bir olay değildir.

إِنِّي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لاَّ يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ “Çünkü ben Allah’a inanmayan bir kavmin dinini terkettim.”

Ayetin bu kısmı, Hz. Yusufa verilen ilmin sebebini beyan eder. Yani, “Allahın bunları bana öğretmesi, benim bu kimselerin dinini terk etmemden dolayıdır.”

وَهُم بِالآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ “Ve onlar, ahireti de inkâr eden kimselerdir.”

 

38- وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ آبَآئِي إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum.”Hz. Yusufun bu peygamberlerin isimlerini söylemesi, davete hazırlık ve kendisinin nübüvvet evinden olduğunu ortaya koyarak muhataplarını kendisini dinlemeye teşvik etmek ve güvenmelerini sağlamak içindir

Bundan dolayı, bilinmeyen kimsenin tanınmak için kendini anlatması, böylece kendisinden istifade edilmesini sağlaması caiz görülmüştür.

مَا كَانَ لَنَا أَن نُّشْرِكَ بِاللّهِ مِن شَيْءٍ “Bizim, Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmamız söz konusu olamaz.”

Biz peygamberlerin, hangi şey olursa olsun, bir şeyi Allaha şerik kılması söz konusu değildir.

ذَلِكَ مِن فَضْلِ اللّهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ “Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur.”

İşte Allah bu tevhid lütfunu bize vahiyle gösterir. Diğer insanlara da onların irşadı ve tevhidde sebatlarını sağlamak için bizi göndermesiyle gösterir.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَشْكُرُونَ “Fakat insanların çoğu şükretmezler.”Lakin, kendilerine peygamber gönderilen insanların çoğu bu lütfa şükretmek yerine ondan yüz çevirirler, akıllarını başlarına almazlar.Veya şöyle de düşünülebilir: İşte bu tevhid, deliller nasbederek ve ayetler indirerek

Allahın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Lakin insanların çoğu onlara bakmazlar, onlarla istidlâlde bulunmazlar. Böylece nimete nankörlük edip şükretmeyen kimseler gibi hezeyanlarda bulunurlar.

 

39- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ “Ey benim zindan arkadaşlarım!”

أَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ أَمِ اللّهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ “Ayrı ayrı birçok rabler mi daha hayırlı, yoksa Vahid-i Kahhar (her şeye hâkim ve galip olan bir tek) Allah mı?”

 

40- مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم “Sizin Onu bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir.”

Hz. Yusuf’un bu hitabı, hem o iki zindan arkadaşına, hem de Mısır halkından olup da onların dini üzere olan kimseleredir.

مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ “Allah, bunlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir.”

Allahtan başka ilah payesi verdikleriniz müsemmasız birer isimden ibarettir, onların ilâh olduklarına ait herhangi bir delil yoktur. Böyle olunca sizler ancak mücerret isimlere ibadet etmektesiniz.

Yani sizler, aklın ve naklin ilahlığına delâlette bulunmadığı şeyleri “ilahlar” olarak isimlendirdiniz. Sonra da kendi verdiğiniz isimler doğrultusunda onlara tapmaya başladınız.

إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ “Hüküm ancak Allah’ındır.”İbadet meselesinde hüküm ancak Allahındır. Çünkü, Vacibu’l-vücud olması, her şeyi icad etmesi ve her şeyin işine mâlik olmasıyla ibadete bizzât layık olan O’dur.

أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ “O size, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretti.”

O, peygamberlerinin diliyle sadece O’na ibadet etmenizi emretti.

ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ “İşte dosdoğru din budur.”

İşte, hak olan din budur. Ama sizler eğriyi doğrudan ayıramıyorsunuz.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ “Fakat insanların çoğu bilmezler.”

Hz. Yusufun bu şekilde anlatması, hakka davette tedricen bildirmek ve delilleri serdetmektir. Şöyle ki: Önce hitabet metoduyla tek Allaha inanmanın (tevhidin) ilahlar edinmeye üstünlüğünü beyan etti.

Sonra onların “ilah” adını verdikleri ve taptıklarının ibadet edilmeye layık olmadıklarına delil getirdi. Çünkü ibadete layık olmak,

-Ya bizzattır.

-Veya bilgayr’dır.

Onların ibadet ettiklerinde her iki özellik de yoktur.

Ardından da hak ve istikametli olan dini bildirdi. Öyle ki akıl da ondan başkasını iktiza etmez, ilim de ondan başkasına razı olmaz.

 

41- يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ “Ey benim zindan arkadaşlarım!”

أَمَّا أَحَدُكُمَا فَيَسْقِي رَبَّهُ خَمْرًا “İkinizden biri efendisine yine şarap sunacak.”

Bu, hükümdarın şarapçısıdır. Eski görevine dönecek.

وَأَمَّا الآخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِن رَّأْسِهِ “Diğeri ise asılacak, kuşlar başından yiyecekler.”

Bunun üzerine “hayır, inanmıyoruz” dediler. O da şöyle devam etti:

قُضِيَ الأَمْرُ الَّذِي فِيهِ تَسْتَفْتِيَانِ “İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu.”

 

42- وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُ نَاجٍ مِّنْهُمَا (Yusuf), o ikisinden kurtulacağınızannettiği kimseye şöyle dedi:”Hz. Yusuf, onun kurtulacağını içtihadıyla bilmişse, zann-ı galiple bu tabiri yapmış olur. Şayet gelen bir vahiyle bilmişse, o zaman buradaki zannın yakîn ile te’vili gerekir.

اذْكُرْنِي عِندَ رَبِّكَ “Beni rabbinin (efendinin) yanında an.”

Benim hâlimi hükümdarın yanında anlat da, beni buradan çıkartsın.

فَأَنسَاهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّهِ “Fakat şeytan, ona rabbinin (efendisinin) yanında anmayı unutturdu.”Ancak şeytan şarapçıya bunu unutturdu.

Şöyle bir manaya da işareti düşünülebilir: Şeytan Hz. Yusufa Allahı anmayı unutturdu, başkasından yardım talebinde bulundu.Hz. Peygamberin şu hadisi de bu manayı teyid eder:

“Allah, kardeşim Yusufa rahmet etsin! “Beni rabbinin yanında an”

demeseydi beş yıldan sonra yedi yıl daha zindanda kalmayacaktı.” Zor durumlardan kurtulmak için insanlardan yardım istemek her ne kadar kısmen güzel bir durum ise de, enbiya makamına uygun değildir.

فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِنِينَ “Böylece, daha yıllarca zindanda kaldı.”

Ayetteki “bid-i sinîn” üç ile dokuz yıl arasını ifade eder.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
12. Yusuf
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,432 kez okundu
Block title
Block content