153. DERS (Yusuf Suresi, 21 - 35 )Kadınla İmtihan

21- وَقَالَ الَّذِي اشْتَرَاهُ مِن مِّصْرَ لاِمْرَأَتِهِ أَكْرِمِي مَثْوَاهُ “Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: “Buna güzel bak.”Bu kimse Mısır hazine bakanı idi. O devirde Mısır hükümdarı Amalika kavminden Reyyan Bin Velid idi. Yusufu alan Mısır azizi O’na tam güvendi, Hz. Yusuf hayatta iken öldü.

Bazıları “Andolsun, daha önce de Yûsuf size beyyinelerle gelmişti.” (Mü’min, 34) ayetiyle delil getirerek, o zamanki Mısır hükümdarının Hz. Musa dönemindekiyle aynı kişi olduğunu, dört yüz sene yaşadığını söylemişlerse de bu doğru değildir. Meşhur olan, Hz. Musa dönemindeki Firavunun Hz. Yusuf dönemindeki hükümdarın neslinden olmasıdır. Delil getirdikleri ayet, ecdadın hallerini evlâda söylemek kabilindendir.[1> Rivayete göre, Azîz, Hz. Yusufu onyedi yaşında iken satın almıştı. Yusuf, onun evinde onüç yıl kaldı. Mısır hükümdarı Reyyan O’nu otuzüç yaşında iken vezir yaptı, yüz yirmi yaşında da vefat etti.

عَسَى أَن يَنفَعَنَا أَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا “Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz.”

Azîzin hanımının ismi Râîl veya Züleyha’dır. Azizin çocuğu olmuyordu.

Hanımına böyle demesi, Yusuf’ta gördüğü olgunluk alâmetlerindendi.

Denilir ki: İnsanların en ferasetli olanları üç kimsedir:

1-Mısır Azîzi.

2-Hz. Musa hakkında babasına “Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır.” diyen Hz. Şuayb’ın kızı (Kasas, 26).

3-Kendisinden sonra halife olarak Hz. Ömer’in seçilmesini isteyen Hz. Ebubekir.[2>

وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ “Ve işte biz böylece Yusuf’u arzda yerleştirdik.”

Azizin kalbinde O’nun muhabbetini yerleştirdiğimiz gibi veya O’nu kurtarıp Azizi kendisine şefkatli kıldığımız gibi, yeryüzünde O’nu yerleştirdik.

وَلِنُعَلِّمَهُ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ “Ve Ona ehadisin te’vilini öğretmek için böyle yaptık.”

Yusufu böyle yerleştirmemiz, arzda adaletle tasarrufta bulunması ve ehadîsin te’vilini kendisine öğretmemiz içindi.

Ehadisin te’vili,

-Allahın kitaplarının manalarını, O’nun hükümlerini bilip uygulamak,

-Veya rüya tabirleridir. Çünkü kıtlık yıllarıyla ilgili rüya örneğinde olduğu gibi, bazı rüyalar ilerde olacak durumlara tenbihte bulunmaktadır. Bunların önceden bilinmesiyle, bir derece bazı tedbirler almak mümkündür.

وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ “Allah emrinde galiptir.”

Allahın dilediği şeye karşı, onu geri çevirecek, ona muhalefet edecek bir şey yoktur.

Veya bundan murat, Hz. Yusufla alâkalı ilâhî iradedir. Yusufun kardeşleri onunla ilgili bir şey dilemişlerdi. Allah da başka türlü murat etti. Neticede Allah ne murat etmişse o oldu.

وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ “Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

Lakin insanların çoğu bütün emrin O’nun elinde olduğunu bilmezler.

Veya O’nun latif sanatlarını, gizli lütuflarını bilmezler.

 

22- } وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُ آتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًا “O, olgunluk çağına gelince, kendisine hüküm ve ilim verdik.”

Bundan murat otuz-kırk yaş arasıdır.Denildi ki: Bundan murat, büluğdan başlayarak gençlik dönemidir.Ayette hükümden murat hikmet, yani amelle teyit edilen ilimdir.

Veya bundan murat insanlar arasında hükmetmek de olabilir..

İlimden murat ise, ehâdisin te’vilidir.

وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “İşte biz, muhsin olanları böyle mükafatlandırırız.”

Ayette, Allahu Teâlânın O’na bunları vermesinin, işini güzel yapması, daha küçüklüğünde bile amelinin düzgün olması sebebiyle olduğuna bir tenbih vardır.

 

 23- وَرَاوَدَتْهُ الَّتِي هُوَ فِي بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِ وَغَلَّقَتِ الأَبْوَابَ “Ve derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi ve kapıları sımsıkı kilitledi.”

Kapıların yedi tane olduğu söylenir. Ayette fiilin şeddeli gelmesi, çokluk ifade edebileceği gibi, sıkı sıkıya kapamayı da anlatabilir.

وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَ “Ve “Haydi gel!” dedi.”

“Heyte lek” ifadesi, “haydi bana gel”, “Sana müheyyayım” gibi anlamlar taşır.

قَالَ مَعَاذَ اللّهِ “Yusuf dedi: Allah’a sığınırım!”

إِنَّهُ رَبِّي أَحْسَنَ مَثْوَايَ “Muhakkak ki, o (kocan), benim rabbim, bana çok güzel baktı.”

“Muhakkak ki, o benim rabbim” ifadesinden murat, Azizdir.

“O bana güzel baktı. Sana, “buna güzel bak” diye tenbihte bulundu. Bütün bunların karşılığı, hanımı hususunda kendisine ihanet etmem mi olmalı?”

Denildi ki: Zamir Allaha râcidir. Yani, “O benim yaratıcımdır, Azîzin kalbini bana yöneltmekle beni iyi bir konuma getirdi. Dolayısıyla, ben Rabbime isyan etmem.”

إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ “Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar.”

İyiliğe kötülükle karşılık veren zâlim kimseler iflah olmazlar.

Denildi ki: “Zalimler”den murat zina işleyenlerdir. Çünkü zina, hem zina edilene, hem de onun ailesine karşı bir zulümdür.

 

24- وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا “Kadın ona niyetlendi, O da kadına niyetlendi.”

Hz. Yusufun niyetlenmesinden murat, fıtrî meyil ve şehvetin yönelmesidir, yoksa iradî olarak zinayı kastetmesi değildir. Bu şekildeki fıtrî meyilden insan mükellef olmaz. Hatta bu meylin harekete geçmesinden sonra kendini zaptedebilen kimse, Allah tarafından övülmeye ve mükâfatlandırılmaya layıktır.Veya Hz. Yusuf’un niyetlenmesinden murat, “Allah’tan korkmasam onu öldürürdüm” ifadesinde olduğu gibi, “neredeyse niyetlenecekti” anlamını ifade eder.

لَوْلا أَن رَّأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ “Şayet Rabbinin bürhanını görmeseydi…”

Bu ifade, yeni bir cümledir. “Rabbinin bürhanını görmeseydi, O da niyetlenirdi” şeklinde evveline ait mana verilmesi caiz değildir. Bu ifadenin cevabı, ona delâlet eden mahzuf bir cümledir.

“Rabbinin hürhanı” hakkında değişik açıklamalar vardır:

1-Hz. Cebraili gördü.

2-Parmaklarını ısırır vaziyette Hz. Yakub kendisine temessül etti.

3-Azîzi gördü.

4-Kendisine şöyle nida edildi: “Ey Yusuf! Sen peygamberler içinde yazılısın, ama sefih kimselerin yaptığını yapıyorsun!”

كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاء “Ondan fenalığı ve fuhşu uzak tutalım diye böyle yaptık.”

Ona bu şekilde bürhan göstermemiz, efendisine hıyanet kötülüğünden ve zinadan O’nu korumak içindi.

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ “Çünkü o, bizim muhlas kullarımızdandı.”

O, Allaha taat için seçtiğimiz kullarımızdan idi.

 

25- وَاسُتَبَقَا الْبَابَ “İkisi de kapıya koştular.”Yusuf ondan kaçtı, çıkmak için kapıya yöneldi, o da çıkmasına engel olmak için peşinden koştu.

وَقَدَّتْ قَمِيصَهُ مِن دُبُرٍ “Kadın, onun gömleğini arkadan yırttı.”

وَأَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَى الْبَابِ “Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı

karşıya geldiler.”

قَالَتْ مَا جَزَاء مَنْ أَرَادَ بِأَهْلِكَ سُوَءًا إِلاَّ أَن يُسْجَنَ أَوْ عَذَابٌ أَلِيمٌ “Kadın dedi: Eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?”

Böyle diyerek kendisinin Yusuftan kaçtığını zannettirip kocası nazarında ithamdan kurtulmak istedi.

 

26- قَالَ هِيَ رَاوَدَتْنِي عَن نَّفْسِي “Yusuf dedi: O benden yararlanmak istedi.”

Hz. Yusufun böyle demesi, kadının onu karşı karşıya bıraktığı zindan veya elem verici azaptan kurtulmak içindi. Yoksa, kadın yalan söylemese, o böyle demezdi.

وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِّنْ أَهْلِهَا “Kadının akrabasından biri şöyle şahitlik etti:”

Bu şâhidin kimliği hakkında “Züleyhanın amca oğlu”-veya “beşikte bir bebek olan dayı oğlu” şeklinde farklı açıklamalar vardır:

Hz. Peygamberden şöyle nakledilir: “Dört kişi, henüz bebekken konuştu:

1-Firavunun tarakçısının oğlu.[3>

2-Hz. Yusuf’un masumiyetine şehadet eden çocuk.

3-Cüreyc’in arkadaşı.[4>

4-Hz. İsa.[5>

Allahu Teâlâ’nın, Züleyhanın ailesinden birine şahitlik yaptırması, onun ilzam edilmesi içindir.

إِن كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الكَاذِبِينَ “Eğer gömleği önden yırtılmış ise kadın doğru söylemiştir, O (Yusuf) ise yalancılardandır.”

Çünkü böyle bir durumda kendini korumak isterken gömleği önden yırttığı anlaşılır.

 

27- وَإِنْ كَانَ قَمِيصُهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِن الصَّادِقِينَ “Eğer gömleği

arkadan yırtılmış ise kadın yalan söylemiştir, O ise doğru söyleyenlerdendir.”

Çünkü böyle bir durumda, Züleyhanın O’nun peşinden gittiği ve elbisesini arkadan çekip yırttığı anlaşılır.

 

28- فَلَمَّا رَأَى قَمِيصَهُ قُدَّ مِن دُبُرٍ قَالَ “Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle dedi:”

إِنَّهُ مِن كَيْدِكُنَّ “Bu iş, siz kadınların tuzağındandır.”

Yani, hem suçlu olup hem de masum rolü ile “eşine fenalık yapmak isteyenin cezası nedir?” demek, siz kadınların hilesindendir.

إِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظِيمٌ “Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür.”

Burada hitap Züleyhaya veya emsali kadınlaradır. Bütün kadınlara yönelik de olabilir.

Kadınların hilesinin çok büyük olması şundandır:

- Kadınların hilesi daha latif, kalbi daha ziyade çelicidir, nefse daha çok tesir eder.

-Ayrıca kadınlar yüz yüze erkekleri kandırmaya çalışırlar, şeytan ise vesvese vererek aldatmaya çalışır.

 

29- يُوسُفُ أَعْرِضْ عَنْ هَذَا “Yusuf ! Sakın sen bundan bahsetme!Yani, bunu gizle, kimseye söyleme.

وَاسْتَغْفِرِي لِذَنبِكِ (Züleyha!) Sen de günahından dolayı istiğfar et.”

إِنَّكِ كُنتِ مِنَ الْخَاطِئِينَ “Çünkü sen gerçekten günahkarlardan oldun.”

 

30- وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدِينَةِ “Şehirde bazı kadınlar şöyle dediler:”

امْرَأَةُ الْعَزِيزِ تُرَاوِدُ فَتَاهَا عَن نَّفْسِهِ “Azizin hanımı, delikanlısından murad almaya kalkmış.”

Kadınlar hikayeyi Mısırda yaydılar.

قَدْ شَغَفَهَا حُبًّا “Onun sevdası yüreğine işlemiş.”

Onun sevgisi gönlünün en derinlerine varmış,

إِنَّا لَنَرَاهَا فِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ”Doğrusu biz onu (Züleyha’yı) apaçık bir dalalette görüyoruz.”

Biz onu, istikametten ayrılmış, doğru olandan uzaklaşmış biri olarak görüyoruz.

 

31- فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ أَرْسَلَتْ إِلَيْهِنَّ “Azizin hanımı onların mekrini işitince, onlara davetçi gönderdi.”

Züleyha, şehirdeki kadınların kendi gıyabında böyle ileri geri konuşmalarını işitince, onları saraya davet etti.

Ayette, kadınların yaptıklarından “mekr” yani tuzak olarak bahsedilmesi şu cihetlerden olabilir:

-Çünkü onlar bu tür konuşmaları tuzak kuran kimsenin gizliden işler çevirmesi gibi yapmışlardı.

-Veya Züleyha onlara bu sırrını gizli tutmaları kaydıyla söylemişti, ama onlar bunu ifşa ettiler.

وَأَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَأً “Ve onlara mükellef bir sofra hazırladı.”

وَآتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِّنْهُنَّ سِكِّينًا “Onlardan her birine bir bıçak verdi.”

Ta ki, ellerinde bıçaklar olduğu halde yerlerine otursunlar. Yusuf onlara çıktığında şaşırıp kalsınlar. Kendilerinden geçip ellerini kessinler. Bu da Züleyhaya delil olsun, bununla onları ilzam etsin.

Şöyle bir mana da olabilir: Züleyha kırk kadın çağırmıştı. Yusufu onların yanına çağırdığında kırk eli bıçaklı kadının arasında Yusuf korkacak, Züleyhanın mekrini anlayacaktı.

Züleyhanın bu daveti, doğrudan bir ziyafet daveti de olabilir. O zamanın sosyetesi yaslanarak yiyip içtiklerinden ayette böyle ifade edilmiştir.[6> İslâmda ise, böyle yaslanarak yiyip içilmesi yasaklanmıştır.

وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّ “Ve “çık karşılarına” dedi.”

 فَلَمَّا رَأَيْنَهُ أَكْبَرْنَهُ “Onu gördüklerinde, gözlerinde çok büyüttüler.”

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Miraç gecesinde Hz. Yusufu gördüm. Ayın ondördü gibi idi.”

Denildi ki: Yusufun yüzünün parıltısı duvarlarda görülürdü.

وَقَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ “Ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler.”

Onu gördüklerinde, aşırı heyecandan bıçaklarla ellerini kestiler.

وَقُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا هَذَا بَشَرًا “Dediler ki: Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil.”

“Haşa lillah” ifadesi Allahu Teâlâyı acz sıfatlarından tenzih etmektir ve böyle bir şeyi yaratmasından dolayı hayretini bildirmektir.[7>

إِنْ هَذَا إِلاَّ مَلَكٌ كَرِيمٌ “Bu, olsa olsa ancak yüce bir melektir.”

Çünkü böyle bir cemâl, insan için alışılmış bir şey değil.

Çünkü; parlak bir cemâl, yüksek bir kemâl ve tam bir masumiyet meleklerin özelliklerindendir.

Veya O’nun cemâli, insan cemâlinin fevkindedir. O güzelliğin daha fevkinde ancak melek olabilir.

 

32- قَالَتْ فَذَلِكُنَّ الَّذِي لُمْتُنَّنِي فِيهِ “Dedi: Gördünüz, beni hakkında kı

nadığınız kimse, işte bu!”

Daha önce hakkıyla tasavvur edemediğiniz ve bu yüzden de kendisiyle adımın çıkmasından dolayı beni kınadığınız Ken’anlı köle işte bu kişi! Şayet daha önce O’nu görebilseydiniz benim yaptığıma hak verirdiniz.

وَلَقَدْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ فَاسَتَعْصَمَ “Andolsun, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı.”

وَلَئِن لَّمْ يَفْعَلْ مَا آمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِّنَ الصَّاغِرِينَ “Ve yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır.”

Böylece Züleyha, Yusuf ile başından geçenleri ikrar etti. Bunu ikrarı, onların kendisini mazur görüp de yardımcı olmaları ümidiyle idi.

 

33- قَالَ رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ “Yusuf dedi: Ya Rabbi! Zindan, bunların beni davet ettikleri şeyden bana daha sevimlidir.”

Her ne kadar nefis onların davet ettiklerini arzulasa ve zindandan hoşlanmasa da, ben zindanı tercih ediyorum.

“Bunların beni davet ettikleri” ifadesini kullanması, kadınların Hz. Yusufu Züleyhaya muhalefetten korkutmaları ve itaat etmesini teşvik etmelerindendir.

Veya kendilerine davet etmiş olmaları da muhtemeldir.

Denildi ki: Hz. Yusufun zindanla mübtela kılınması, bunu telaffuz etmesi yüzündendir. Daha evlâ olanı Allahtan afiyet istemesiydi. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (asm) belâ karşısında Allahtan sabır isteyen kimseye “afiyet iste” diye uyarıda bulunmuştur.

 وَإِلاَّ تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ أَصْبُ إِلَيْهِنَّ “Eğer bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onlara meylederim.”

Şayet ismet üzere sebat verip de zindanı bana sevdirmez, bana diğerinden daha güzel göstermezsen fıtrî olarak ve şehvetimin muktezası üzere onlara meylederim.

وَأَكُن مِّنَ الْجَاهِلِينَ “Ve cahillerden olurum.”

Onların beni davet ettikleri şeyi yapmakla sefih – cahil kimselerden olurum. Çünkü hikmet sahibi kimse, çirkin iş yapmaz.

Veya o takdirde aslında bildiği hâlde sanki bilmiyormuş gibi hareket edenlerden olurum. Çünkü böyle kimseler, bilmeyen kimselerle eşit olurlar.

 

34- فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ “Rabbi de onun duasını kabul buyurdu.”

فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّ “Kadınların tuzaklarını Ondan bertaraf etti.”

O’na iffetli kalma hususunda sebat verdi. Böylece zindanın meşakkatini çekmeye nefsini ikna etti. O çileli zindanı, isyanı tazammun eden geçici lezzetlere tercih etti.

إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ “Şüphesiz O, Semi’ – Alîmdir.”

O Allah Semi’dir, kendisine iltica edenlerin duasını işitir. Alîm’dir, onların hâllerini ve maslahatlarına uygun olanın ne olduğunu bilir.

 

35- ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّن بَعْدِ مَا رَأَوُاْ الآيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتَّى حِينٍ “Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf’u bir süre için zindana atma düşüncesi onlarda ağır bastı.”

Sonra Azîz ve ailesi, Hz. Yusufun suçsuzluğuna delâlet eden,

-Çocuğun şehâdeti,

-Gömleğinin arkadan yırtılması,

-Kadınların ellerini kesmeleri,

-Hz. Yusufun kendini onlara kaptırmaması gibi şahitleri görmelerine rağmen, bir süre O’nu hapsetmeyi uygun gördüler.

Böyle bir karar almaları, Züleyhanın kocasını buna ikna etmesi, “bir süre hapsedelim, bakalım durum ne olacak” şeklinde kandırması sonucu oldu.

 

Veya bu kararı almaları, insanların onu suçlu sanmaları içindi. Hz. Yusuf zindanda yedi yılkaldı.


[1> Yani, Hz. Musa döneminde saray içinde Hz. Musaya iman eden kimsenin Kur’anda yer alan bu ifadesi “Hani daha önce de apaçık delillerle Hz. Yusuf sizin ecdadınıza gelip anlatmıştı” manasınadır.

[2> İnsanlar içinde elbette nice feraset sahibi kimseler gelip geçmişlerdir. Burada nazara verilenler, bunlardan üç nümunedir

[3> Firavun hanedanından olan Hızkıl ve zevcesi, imanını gizleyen mü’minlerdendi. Bunlar, iman ettiklerini açıkladıklarında ise idam edildi. Hızkıl’ın zevcesi, Firavunun kızlarından birinin tarakçısı idi. Bir gün Firavunun kızının saçını tararken tarak elinden düşünce “Bismillah” dedi. Kız onun iman ettiğini anladı ve durumu babasına haber verdi. Firavun onu yanına çağırdı ve ona “Senin Rabbin kim?” diye sordu. O “Benim de Rabbim, senin de Rabbin Allah’tır” dedi. Firavun buna öfkelendi ve tandırda ateşin yakılmasını, kadının çocuklarıyla beraber ateşe atılmasını emretti. Sonra oğullarını birer birer ateşe attırdı. Son oğlu, süt emen bir bebek idi. Bebek annesine “Anneciğim sabret! Çünkü sen hak üzeresin” dedi. Derken annesi bebeğiyle birlikte ateşe atıldı.

[4> Cüreyc, kendisine ait bir manastırda inzivaya çekilip ibadet eden rahip bir kimse idi. Manastırının altında barınan bir sığır çobanı vardı. Köy halkından bir kadın da, bu çobana gider gelirdi. Bir gün, Cüreyc namaz kılarken annesi gelip: “Ey Cüreyc!” diye ona seslendi. Cüreyc namazda olduğu için cevap vermedi. Annesi aynı şekilde üç defa seslendi, o ise cevap vermedi. Bunun üzerine annesi ona beddua ederek şöyle dedi: “Ey Cüreyc! Fahişelerin yüzüne bakmadıkça, Allah senin canını almasın.”

Bir müddet sonra sığır çobanına gidip gelmekte olan o kadın, çobandan hamile kaldı. Gayr-ı meşru doğurduğu çocukla hükümdara getirildi. Hükümdar “Bu çocuk kimden?” diye sordu: Kadın: “Cüreyc’den,” dedi. Hükümdar “Manastırını yıkın ve onu bana getirin,” dedi.

Bunun üzerine manastırını yıktılar, kendisini de boynuna ip bağlayarak mahkemeye getirdiler. Hükümdar, fahişe kadını gösterip “bu kadın, bebeğin senden olduğunu iddia ediyor” dedi. Cüreyc, bebeğe dönüp sordu: “Senin baban kim?” Çocuk: “Sığır çobanı,” dedi.

Cüreycin masumiyeti anlaşılınca, hükümdar ”Senin manastırını altından yapalım mı?” dedi. Ama Cüreyc kabul etmedi. Hükümdar “Gümüşten yapalım mı? dedi Cüreyc yine kabul etmedi. “Onu eskiden olduğu gibi yapın” dedi.

[5> Hz. İsanın konuşması, Meryem sûresi 27- 33. ayetlerde anlatılır.

[6> Ayette geçen “müttekee” kelimesi, “yaslanıp oturacak yer” anlamına da gelir. Yapılan açıklama, bu manaya göredir.

[7> Bu Türkçemizde daha çok “Aman Allahım!” şeklinde de ifade edilir.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
12. Yusuf
Gönderi tarihi: 12-04-2014
2,232 kez okundu
Block title
Block content