155. DERS (Yusuf Suresi, 43 - 57) Zindandan Saltanata

43- وَقَالَ الْمَلِكُ إِنِّي أَرَى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ “Hükümdar dedi: Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla o kadar da kuru başak görüyorum.”

يَا أَيُّهَا الْمَلأُ أَفْتُونِي فِي رُؤْيَايَ إِن كُنتُمْ لِلرُّؤْيَا تَعْبُرُونَ “Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız rüyamın tabirini bana bildirin.”Hükümdar rüyasında kuru bir nehir yatağından yedi semiz ineğin çıktığını, ardından gelen yedi cılız ineğin bunları yediğini gördü. Ve yedi dolgun başak, ardından da yedi kuru başak gördü. Kuru olanlar dolgun başaklara kıvrıldı, onlara galip geldi.Ayette başakların hâlinin anlatılmaması, evvelinde ineklerin hâlinin anlatılması sebebiyledir.

Rüya tabiri, hayalî suretlerden ruha ait manalara intikal etmektir. Rüyada görülen suretler, o manaların misalidirler.

 

 44- قَالُواْ أَضْغَاثُ أَحْلاَمٍ “Dediler ki: Bunlar adğas-ı ahlam (karmakarışık rüyalar) dır.” “Adğas” kelimesi, karışık bitki demeti için kullanılır. “adğas-ı ahlam”, sadık olmayan rüyalar için istiare yoluyla kullanılmıştır.

Hükümdarın adamlarının bunu çoğul olarak ifade etmeleri,

-Ya rüyanın batıl olduğunu daha mübalağalı anlatmak içindir.

-Veya rüyanın birbirinden farklı şeyleri tazammun etmesindendir.

وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الأَحْلاَمِ بِعَالِمِينَ “Biz (böyle) rüyaların te’vilini bilemeyiz.”

Burada rüyalardan maksat, özellikle bir manası olmayan batıl rüyalardır. Yani, “bize göre bu rüyanızın bir te’vili yoktur. Te’vil, ancak sadık rüyalar için geçerlidir.”

Onların bu ifadesi, sanki onların bu rüyanın te’vilini bilmemelerinde mazur olduklarını ifade için ikinci bir mukaddimedir.

 

45- وَقَالَ الَّذِي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ أُمَّةٍ “Nice zaman sonra, o iki kişiden kurtulmuş olanı hatırlayıp şöyle dedi:” “Nice zaman sonra” ifadesi, cümle-i muterizadır.

Bahsi geçen kişi, Hz. Yusuf’un iki zindan arkadaşından biri olan şarapçıdır.

أَنَاْ أُنَبِّئُكُم بِتَأْوِيلِهِ “Ben size o rüyanın te’vilini haber veririm.”

فَأَرْسِلُونِ “Beni hemen gönderin.”“Beni bu işi bilene gönderin.” Veya “beni zindana gönderin.”

 

46- يُوسُفُ أَيُّهَا الصِّدِّيقُ “Yusuf, ey sıddık kişi!”Yani, bu talebinden sonra Yusufa gönderildi. Ona vardı ve “Ey Yusuf” dedi.

Hz. Yusuf’a “özü sözü bir, dosdoğru kişi” anlamında “sıddık” demesi, O’nun hâllerini daha önceden denemesi, kendi rüyası ve arkadaşının rüyasının te’vilinde O’nun doğruluğunu tanımasındandır.

أَفْتِنَا فِي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنبُلاَتٍ خُضْرٍ وَأُخَرَ يَابِسَاتٍ “Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor ve yedi yeşil başakla o kadar da kuru başak var.”

لَّعَلِّي أَرْجِعُ إِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ “Umarım, insanlara doğru cevap ile dönerim, ola ki onlar da bilirler.”Olur ki bu tabirle hükümdara ve yanındakilere varırım.Olur ki rüyanın te’vilini veya Senin fazlını ve konumunu bilirler.Şarapçı hem kendisi hem de insanlarla alakalı kesin ifade kullanmadı. Çünkü döneceğini kesin olarak bilmiyordu, varmadan ölebilirdi. İnsanlar da o zaman rüyanın te’vilini, Hz. Yusufun durumunu bilemezlerdi.

 

 47- قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِنِينَ دَأَبًا “Dedi: Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz.”Devam edegelen âdetiniz üzere yedi yıl ekersiniz.

فَمَا حَصَدتُّمْ فَذَرُوهُ فِي سُنبُلِهِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تَأْكُلُونَ “Biraz yiyeceğiniz dışında, biçtiklerinizi başağında bırakın.”Hasat ettiğinizi başağında bırakın, ta ki güveler yemesin.

 

48- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّا تُحْصِنُونَ “Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, sizin zorzamanlar için sakladıklarınızı, -muhafaza ettiğiniz az bir miktar dışında- yiyip bitirecek.”Hz. Yusufun yeme işini senelere vermesi mecazdır. Bunda rüyadakilerin tabire tatbiki vardır. Yani, o kıtlık yıllarındaki insanlar, daha önceden onlar için depoladığınız mahsullerden yerler.

 

 49- ثُمَّ يَأْتِي مِن بَعْدِ ذَلِكَ عَامٌ فِيهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَفِيهِ يَعْصِرُونَ “Sonra da onun arkasından bol yağışlı, insanların kıtlıktan kurtulacağı bir sene gelecek, onda (üzüm, zeytin gibi mahsulleri) sıkıp faydalanacaklar.”O yedi zor yıl geçtikten sonra insanlara bolca yağmur yağdırılır, kuraklıktan kurtarılırlar.

O yılda insanlar mahsulün bolluğundan dolayı üzüm ve zeytin gibi gıdaları sıkarlar, sonrası için de istifade ederler. Ayrıca o yılda hayvanlar bol bol süt verir, insanlar onları sağarlar.

Bu, Hz. Yusuftan onlara bir müjdedir. Hz. Yusuf önce rüyayı tabir etti. Semiz inek ve dolgun başakları bolluk yıllarıyla, cılız inek ve kuru başakları da kıtlık yıllarıyla te’vil etti. Cılız ineğin semizi yemesini ise, bolluk yıllarında toplananı kıtlık yıllarında yemek olarak açıkladı.

Hz. Yusuf bunu vahiyle bilmiş olabilir.

Veya kıtlığın bitmesinin bolluk anlamına gelmesinden veya Allahın âdetinin kullara darlık verdikten sonra genişlik vermek şeklinde cereyanından bunu söylemiş de olabilir.

 

50- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ “Hükümdar, “Onu bana getirin” dedi.”

Hükümdar bunu, şarapçı gelip tabiri söyledikten sonra dedi.

فَلَمَّا جَاءهُ الرَّسُولُ قَالَ “Elçi Onun yanına gelince, (Yusuf) dedi ki:”

ارْجِعْ إِلَى رَبِّكَ “Haydi rabbine (efendine) geri dön.”

فَاسْأَلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ اللاَّتِي قَطَّعْنَ أَيْدِيَهُنَّ “Ona, o ellerini kesen kadınların durumlarını sor.”

Hz. Yusuf böyle diyerek çıkma hususunda acele etmedi. Kadınların durumunun sorulmasını, hâllerinin araştırılmasını istedi. Ta ki kendisinin masumiyeti ortaya çıksın, zulmen hapsedildiği bilinsin, ona hased eden kişi onu kabahatli göstermede bir vesile bulamasın.

Bunda ithamları nefyetmede gayret gösterilmesine ve töhmet mevkilerinden kaçınmak lazım geldiğine bir delil vardır. Hz. Peygamber, Hz. Yusufun bu tavrı hakkında şöyle demiştir:

“Ben O’nun yerinde olsaydım ve O’nun kaldığı kadar hapiste kalsaydım, hemen icabet ederdim.”

Hz. Yusuf “Efendine git, kadınların durumunu soruşturmasını ondan iste” demek yerine “Haydi rabbine (efendine) geri dön. Ona, o ellerini kesen kadınların durumlarını sor” demesi, gelen elçiyi araştırmaya teşvik içindir ve durumun tahkikini yapmasını istemektir.

Hz. Yusufun genel olarak “kadınların durumunu ondan sor” deyip O’na yaptıklarına mukabil Züleyhadan söz etmemesi bir kerem misalidir ve edebe müraattir.

إِنَّ رَبِّي بِكَيْدِهِنَّ عَلِيمٌ “Hiç şüphe yok ki Rabbim, onların tuzaklarını çok iyi bilir.”

Onlar Hz. Yusufa “Hanımefendine itaat et!” demişlerdi.

Ayette onların tuzağının büyüklüğünü bildirmek ve Allahın ilmini buna şahit tutmak vardır. Ayrıca kendisinin, yapılan iftiralardan beri olduğunu göstermek ve tuzaklarından dolayı da onlara bir tehdit söz konusudur.

 

51- قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ إِذْ رَاوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفْسِهِ (Hükümdar o kadınlara)dedi: Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf’un nefsinden murad almaya kalktınız?”

قُلْنَ حَاشَ لِلّهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِن سُوءٍ “Onlar “Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz” dediler.”“Haşa lillah” ifadesi Allahı tenzihtir, böyle iffetli birini yaratmasındaki kudretini hayretle karşılamaktır.

قَالَتِ امْرَأَةُ الْعَزِيزِ الآنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ “Aziz’in hanımı dedi: Şimdi hakikat ortaya çıktı.”

أَنَاْ رَاوَدتُّهُ عَن نَّفْسِهِ “Onun nefsinden ben murat almak istedim.”

وَإِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ “O ise şüphesiz doğrulardandır.”

 

52- ذَلِكَ لِيَعْلَمَ أَنِّي لَمْ أَخُنْهُ بِالْغَيْبِ “Yusuf dedi: İşte bu, şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik etmedim.”Hz. Yusuf daha önce “O benden yararlanmak istedi.” (Yusuf, 26) demişti. Hz. Yusuf, bunu elçi kendisine dönüp de onların kelâmını haber verince söyledi. Yani, “benim hemen çıkmayıp durumun tahkikini isteyişim, gıyabında kendisine hıyanet etmediğimi Azizin bilmesi içindir.”

 وَأَنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي كَيْدَ الْخَائِنِينَ “Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.”

Allah hainlerin hilesini nafiz kılmaz, hedefine vardırmaz.

Hz. Yusufun bu ifadesinde, Züleyhanın kocasına hıyanetine bir tariz vardır. Ayrıca, kendisinin emanete hıyanet etmediğini ise te’kid vardır. Bundan dolayı devamında şöyle dedi:

 

53- وَمَا أُبَرِّىءُ نَفْسِي “Ben nefsimi temize çıkarmıyorum.”

Hz. Yusuf böyle diyerek bununla muradının nefsini temize çıkarmak ve hâlini beğenmek olmayıp, Allahın kendisine ihsan ettiği ismet (günahtan uzak kalmak) ve muvaffakiyeti ortaya koymak olduğuna tenbihte bulundu.

İbnu Abbastan şöyle nakledilir: Hz. Yusuf “ben Azizin gıyabında kendisine hıyanet etmedim” deyince Hz. Cebrail Ona “içinden geçirdiğinde de mi hıyanet etmedin?” dedi. O zaman Hz. Yusuf böyle cevap verdi.

إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ “Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder.”

Nefis, cibilliyeti itibariyle şehevi şeylere meyillidir, onlara niyetlenir, içinden geçirir, kuvvelerini ve azalarını daima bunların peşinde kullanır.

إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ “Ancak Rabbimin rahmet ettiği müstesna.”

Ancak Rabbimin rahmetine mazhar kıldığı vakitte, nefis kötülüğü emretmez.

Veya ancak Allahın rahmetine mazhar kılıp da koruduğu nefisler, bu hükümden müstesnadır.

Denildi ki: Buradaki istisna munkatı da olabilir. Yani, “lakin Rabbimin rahmeti, işte nefsin kötülüğünü çeviren ancak odur.”

Denildi ki: Ayet, Züleyhanın sözünü hikâye etmektedir. İstisna edilen nefis, Hz. Yusuf ve emsalinin nefisleridir.

إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ “Şüphesiz Rabbim Ğafurdur – Rahîm’dir.”Benim Rabbim Ğafur’dur, nefsin fıtrî meyillerini bağışlar. Rahîm’dir, dilediğine günahlardan korunma bahşederek rahmetine mazhar kılar.

Veya, nefsinin kötülüğünü kabul ederek günahı için istiğfar edenleri bağışlar ve merhamet istediği şeyde onu merhametine mazhar kılar.

 

54- وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُونِي بِهِ أَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْسِي “Hükümdar dedi: Onu bana getirin, kendime seçeyim.”

فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ إِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مِكِينٌ أَمِينٌ “Onunla konuşunca: “Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin” dedi.” O’nu getirdiklerinde, kendisi ile konuşup ondaki kapasite ve dehayı görünce böyle söyledi.

Rivayete göre, Hz. Yusuf zindandan çıkınca yıkandı, temizlendi, yeni elbiseler giydi. Hükümdarın yanına varınca içinden şöyle dua etti: “Allahım, Senden onun hayrını isterim, izzet ve kudretinle şerrinden Sana sığınırım.” Sonra ona selam verdi, İbranice olarak ona dua etti. Hükümdar “bu dil nedir?” diye sordu. Hz. Yusuf “ecdadımın dili” dedi. Hükümdar yetmiş dil biliyordu, o dillerle Hz. Yusufa konuştu, O da o dillerin hepsini kullanarak cevap verdi. Hükümdar O’na şaştı. Ardından “rüyamın tabirini Senden duymak istiyorum” dedi, rüyasını anlatmaya başladı. İnekleri ve başakları vasfetti, gördüğü şekilde durumlarını bildirdi. Sonra da O’nu tahta oturttu, yetki sahibi kıldı.

Denildi ki: Züleyhanın kocası olan Aziz o günlerde vefat etti, hükümdar Onun görevini Hz. Yusufa verdi, O’nu Züleyha ile evlendirdi. Hz. Yusuf, Züleyhanın bakire olduğunu gördü, iki çocukları oldu.

 

55- قَالَ اجْعَلْنِي عَلَى خَزَآئِنِ الأَرْضِ “Yusuf dedi: Beni arzın hazinelerine yetkili kıl.”

Arzdan murat, Mısır diyarıdır.

إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٌ “Çünkü iyi korurum, iyi bilirim.”

Ben, o hazinelere layık olmayandan onu korurum, devlet malının nasıl kullanılacağını bilirim.

Belki de Hz. Yusuf, hükümdarın kendisini devlet işinde kullanacağını hissetti, umuma faydası olan bir görevi tercih etti.Bunda,

-Göreve talip olmanın caiz olmasına,

-Kendisinin o işe müstaid olduğunu izhar etmeye,

-Hakkı yerine getirmek, halkı idare etmek ancak böyle bir yolla olacaksa, kâfir elinden görev almanın cevazına bir delil vardır.

Mücahid, hükümdarın Hz. Yusufun eliyle hak dine girdiğini söyler.

 

56- وَكَذَلِكَ مَكَّنِّا لِيُوسُفَ فِي الأَرْضِ “Ve işte biz böylece Yusuf’u arzda yerleştirdik.”

يَتَبَوَّأُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاء “Neresinde isterse orada makam tutuyordu.”

نُصِيبُ بِرَحْمَتِنَا مَن نَّشَاء “Biz rahmetimizi dilediğimize isabet ettiririz.”

Biz rahmetimizi dünya ve ahirette dilediğimize bahşederiz.

وَلاَ نُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ “Ve muhsin olanların mükafatını zayi etmeyiz.”

Zayi etmediğimiz gibi, er veya geç, dünyada veya ahirette tastamam amellerinin karşılığını veririz.

 

 

 5ََ7- وَلَأَجْرُ الآخِرَةِ خَيْرٌ لِّلَّذِينَ آمَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ “İman edip takva yolunututanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.”Ahiretteki mükâfat, büyük ve devamlı olması sebebiyle, şirk ve günahlardan korunanlar için elbette daha hayırlıdır.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
12. Yusuf
Gönderi tarihi: 12-04-2014
1,543 kez okundu
Block title
Block content