1- الر “Elif, Lâm, Râ.”
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ “İşte bunlar sana kitab-ı mübinin âyetleridir.”
“İşte bunlar” ifadesi sûrenin ayetlerine işarettir. Kitaptan murat da, sûredir.
Bu kitabın “mübîn” olması,
-Mu’cize oluşunun aşikarlığı,
-Manalarının açıklığı,
-Veya düşünen kimseye Allah katından olduğunu göstermesidir.
Sebeb-i Nüzûl
Rivayete göre Yahudi âlimleri, müşriklerin önde gelenlerine “Muhammede sorun bakalım, Yakub âilesi Şam’dan Mısır’a niye göç etti, bir de Yusuf’un kıssasını sorun” demişlerdi. Onlar da sorunca sûre nâzil oldu. Bu da inen ayetlerin “mübîn” yani beyan edici olmasının bir cihetidir.
2- إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ “Ola ki düşünüp akledersiniz
diye, biz onu Arabça bir Kur’an olarak indirdik.”
Yani, onu sizin dilinizle Arabça bir Kur’an olarak indirdik, ta onu anlayasınız, manalarını ihata edesiniz.Veya onu böyle indirmemiz, onda akıllarınızı kullanmanız ve onun bu kıssaları bilmeyen bir Zâttan (asm) gelmesinin bir mu’cize olduğunu, ancak vahiyle izah edileceğini bilmeniz içindir.
3- نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ أَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَا أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ هَذَا الْقُرْآنَ “Biz bu Kur’ân’ı sana vahyetmekle, kıssaların en güzelini sana anlatıyoruz.”
İndirilen sûreye “Kur’an” denilmesi, aslında Kur’an kelimesinin hem Kur’anın tamamına, hem de bazısına kullanılan cins isim olmasındandır. Sonra tamamı için bir alem, yani özel isim olmuştur. Bu kıssanın en güzel bir anlatımla anlatılması,
-En bedi’ üslûplarla olması,
-Hayret verici durumları, hikmetleri, ayetleri, ibretleri içine almasındandır.
وَإِن كُنتَ مِن قَبْلِهِ لَمِنَ الْغَافِلِينَ “Gerçek şu ki, sen daha önce bundangafillerden idin.”
Sen daha önce bu kıssayı bilmiyordun, hatırına böyle bir şey gelmemişti, böyle bir olayı duymamıştın.Ayet, bildirilen bu kıssanın vahiyle gelmesinin delilini ifade eder.
4- إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ “Hani Yusuf babasına demişti:”
يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ “Babacığım, ben rüyada onbir yıldız, güneş ve ay gördüm. Gördüm ki bana secde ediyorlar.”
Sebeb-i Nüzûl Şöyle rivayet edilir ki, bir Yahudi Hz. Peygamberin yanına gelip “Ya Muhammed, bana Hz. Yusuf’un gördüğü yıldızları haber ver” dedi. Hz. Peygamber sükût etti, bu arada Hz. Cebrail inip Hz. Peygambere bildirdi. Hz. Peygamber Yahudiye “Sana bunları söylesem Müslüman olur musun?” dedi. Yahudi “evet” deyince Hz. Peygamber on bir yıldızı söyledi, Ay ve güneşin semadan inip O’na secde ettiklerini anlattı. Yahudi “Vallahi doğru, o bu yıldızları görmüştü” deyip tasdik etti.
Ayette güneş, ay ve yıldızların akıllı varlıklar şeklinde سَاجِد۪ينَ “Sacidin”
olarak çoğul yapılması, akıllılara ait bir sıfatla vasfedilmelerindendir.
5- قَالَ يَا بُنَيَّ لاَ تَقْصُصْ رُؤْيَاكَ عَلَى إِخْوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيْدًا “Babası dedi: Yavrucuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar.”
Hz. Yakubun “yavrucuğum” deyişi, şefkatinin bir tezahürü olduğu gibi, Hz. Yusuf’un yaşının küçüklüğünden de olabilir. Çünkü Hz. Yusuf bu rüyayı gördüğünde oniki yaşındaydı.
Hz. Yakub, Yusufun rüyasından Allahın O’nu Peygamber olarak seçeceğini ve kardeşlerinin fevkinde kılacağını anladı, onların Yusufu kıskanmalarından ve O’na zarar vermelerinden korktu.
Rüya kelimesi görmek anlamındaki “rüyet” kelimesinden gelir, uykuYusuf
da görülen için kullanılır. Hayalin ufkundan süzülen suretin hiss-i müştereke gelmesidir. Rüyaların bir kısmı sadık rüyalardır. Sadık rüya, ruhun bedenin tedbirinden bir fırsat bulup melekut âlemi ile iletişime geçmesiyle meydana gelir. Çünkü ruh ile melekût âlemi arasında birbirine uygunluk (tenasûp) vardır. Ve bu iletişimde ruh, orada hâsıl olan manalara uygun şeyleri tasavvur eder, şekillendirir. Sonra, insanın hayali ona münasip bir suretle bunu hikâye eder ve onu hiss-i müştereke gönderir. Hiss-i müşterek bunu bir görüntü olarak müşahede eder.
Sonra, şayet görülen şey, mana ile ancak külliyet ve cüziyette bir farklılık olacak şekilde şiddetli bir münasebet halindeyse, rüyanın tabire ihtiyacı olmaz, yoksa tabiri gerektirir.
إِنَّ الشَّيْطَانَ لِلإِنسَانِ عَدُوٌّ مُّبِينٌ “Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır.”
Şeytanın insana düşman olduğu gayet açıktır. Hz. Âdem ve Hz. Havva ya ne yaptığı ortadadır. Dolayısıyla, kardeşlerini kandırma hususunda elinden geleni arkasına koymaz, onları hasede sevkeder, onları sonunda sana bir tuzak kuracak hâle getirir.
6- وَكَذَلِكَ يَجْتَبِيكَ رَبُّكَ “Ve işte bunun gibi, Rabbin seni seçecek.”
Nasıl ki şeref, izzet ve kemâl-i nefse delâlet eden böyle bir rüya için seni seçti, onun gibi Rabbin seni nübûvvet ve saltanat, veya büyük işler için seçecek.
وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأْوِيلِ الأَحَادِيثِ “Ve sana te’vilü’l- ehadisten öğretecek.”
Te’vilü’l-ehadis, rüya tabiridir. Çünkü rüyalar, şayet sadık rüya ise melek ilhamına, yalancı rüya ise nefis veya şeytan sözüne dayanır.
Te’vilü’l-ehadisten murat, Allahın kitaplarının, peygamberlerin sünnetlerinin, hikmet erbabının (hükemanın) sözlerinin inceliklerini te’vil de olabilir.
“Batıl” kelimesinin çoğulu “ebatıl” olması gibi, ehadis kelimesi, söz anlamındaki hadîs kelimesinin çoğuludur.
وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلَى آلِ يَعْقُوبَ كَمَا أَتَمَّهَا عَلَى أَبَوَيْكَ مِن قَبْلُ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ “Ve bundan önce ataların İbrahim’e ve İshak’a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Âl-i Yakub’a tamamlayacaktır.” Nasıl ki anne – babana risalet ile nimetini tamamlamıştı, onun gibi pey394
gamberlik vererek veya ahiret nimeti yanında dünya nimeti de vererek sana olan nimetini tamamlayacak.
Âl-i Yakub’tan murat, Hz. Yakubun oğullarıdır. Hz. Yakub onların nübüvvetine, rüyadaki yıldızlardan istidlalde bulunmuş olabilir.
Veya bundan murat Hz. Yakub’un doğrudan oğulları olmayıp gelecek nesilleridir.
“Ataların İbrahim’e…”Denildi ki: Bundan murat,
-Hz. İbrahimin Allahın halili olması ve ateşten kurtarılması,
-Hz. İsmailin kurban edilmekten kurtarılıp ona bedel büyük bir koç gönderilmesidir.
إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ “Şüphesiz ki, Rabbin Alîm’dir – Hakîm’dir.”
Şüphesiz Senin Rabbin kimin seçilmeye layık olduğunu bilir, her şeyi olması gerektiği şekilde hikmetle yapar.
7- لَّقَدْ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخْوَتِهِ آيَاتٌ لِّلسَّائِلِينَ “Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında sual edenlere ibret alacak âyetler vardır.” Şüphesiz, Hz. Yusuf ve kardeşlerinin kıssasında Allahın kudret ve hikmetinin delilleri vardır.
Veya bundan murat, Hz. Yusufun peygamberlik alâmetleri de olabilir.
Bu deliller ve alâmetler, onların kıssasından sual edenler içindir.
8- إِذْ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ “Hani demişlerdi
ki: Biz güçlü kuvvetli bir topluluk olmamıza rağmen, Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgili.”
Burada Yusuf’un kardeşinden murat Bünyamin’dir. Toplam oniki kardeş idiler. Hz. Yusuf Bünyamin ile ana – baba bir kardeş iken, diğer onuyla baba itibarıyla kardeş idi.
“Biz güçlü kuvvetli bir topluluk olmamıza rağmen”
Hâlbuki biz güçlü kuvvetli bir topluluğuz, kendini idareden aciz bu iki küçüğe nisbetle sevilmeye daha layığız.
إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلاَلٍ مُّبِينٍ “Doğrusu, babamız apaçık bir yanılgı içindedir.”
Babamız daha aşağı olanı bize tercih etmekle veya sevgide adalet yapmamakla açıkça istikametten ayrılmıştır.
Rivayete göre Hz. Yakub, Yusufda gördüğü asalet alâmeti olan haller sebebiyle O’nu daha çok seviyordu. Kardeşleri de bundan dolayı O’nu kıskanıyorlardı. Böyle bir rüya görünce, Hz. Yakubun Yusufa olan muhabbeti daha da arttı. Öyle ki bunu izhardan kendini alamıyordu. Bu da, kardeşlerinin Yusufa olan hasedini daha da artırdı, O’na saldırmaya varıncaya kadar işi ileri götürdüler.
9- اقْتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ اطْرَحُوهُ أَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ أَبِيكُمْ “Yusuf’u öldürün ya da bir yere atın ki, babanızın teveccühü yalnız size kalsın.”İçlerinden biri “Yusufu öldürmeyin” demişti. Diğerleri ise öldürülmesinde ittifak ettiler.
Böylece babanızın yüzü size döner, her şeyiyle size yönelir, sizden başkasına iltifat etmez, O’nun muhabbetinde kimse size ortak olamaz.
وَتَكُونُواْ مِن بَعْدِهِ قَوْمًا صَالِحِينَ “Ondan sonra yine salih kimseler olur sunuz.” “Ondan sonra” ifadesi
-Yusuftan sonra,
-Onun işini bitirdikten sonra,
-Onu öldürmek veya bir yere atmak işinden sonra manalarını ifade edebilir.
“Salih kimseler olursunuz.”
Bu ifade,
-“Yaptığınız cinayetten sonra Allaha tevbe edersiniz.
-Hazırlayacağınız bir senaryoyla babanızla aranızı düzeltirsiniz.
-Dünyevî işlerinizi düzeltirsiniz. Çünkü babanız size yönelince dünya işleriniz de muntazam olur” manalarına işaret edebilir.
10- قَالَ قَآئِلٌ مَّنْهُمْ لاَ تَقْتُلُواْ يُوسُفَ “İçlerinden biri şöyle dedi: “Yusuf’u öldürmeyin.”
وَأَلْقُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ “Onu bir kuyunun dibine atın.”Çünkü öldürmek çok büyük bir vebaldir.
يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ “Bir kafile onu bulup alsın.”Arzda seyr u seyahat edenlerden bazısı Onu alsın.
إِن كُنتُمْ فَاعِلِينَ “Eğer yapacaksanız (böyle yapın).”
Benim dediğimi yapacaksanız veya O’nunla babasının arasını mutlaka ayıracaksanız böyle yapın.
11- قَالُواْ يَا أَبَانَا مَا لَكَ لاَ تَأْمَنَّا عَلَى يُوسُفَ “Dediler ki: Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun?”
وَإِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ “Hâlbuki biz onun iyiliğini istiyoruz.” “Biz O’na şefkat gösteririz. O’nun hayrını isteriz.”
Böyle diyerek, kendilerinin Yusufu kıskanmasından dolayı babalarının onlara karşı korumak istemesi fikrinden vazgeçirmek istediler,
12- أَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın.”
وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ “Biz onu kesinlikle koruruz.” Onun başına bir iş gelmesinden koruruz.
13- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُواْ بِهِ “Babaları dedi: “Onu götürmeniz beni üzer.” Ayrılığının bana zor gelmesinden ve O’nsuz olmaya sabredemediğimden, O’nu götürmeniz beni üzer.
وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ “Siz habersizken Onu kurt yemesinden korkarım.”Siz yeme içmeyle ve oyunla uğraşırken veya ihmalinizden dolayı onu kurt yemesinden korkarım.Çünkü, o civarda kurtlar vardı.Denildi ki: Hz. Yakub rüyasında kurdun Yusufa saldırdığını, kendisinin de O’nu korumaya çalıştığını görmüştü.
14- قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّا إِذًا لَّخَاسِرُونَ “Dediler ki: “Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan oluruz.”
15- فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِ وَأَجْمَعُواْ أَن يَجْعَلُوهُ فِي غَيَابَةِ الْجُبِّ “Nihayet kardeşleri, On’u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya karar verdiler.”
Bu kuyunun
-Beyt-i Makdis kuyusu,
-Ürdün diyarı kuyusu,
-Mısır ve Medyen arasında bir kuyu,
-Veya Makam-ı Yakuba üç fersah mesafede bir kuyu olduğu şeklinde farklı beyanlar vardır.
İşte, bu şekilde Onu kuyuya bırakmakta ittifak edince, O’na yaptıkları ezayı yaptılar. Rivayete göre O’nu sahraya götürünce eziyet etmeye, dövmeye başladılar. Hatta neredeyse öldüreceklerdi. Yusuf feryat ediyor, yardım istiyordu. Yehuza dedi: “Onu öldürmeyeceğinize dair bana söz vermediniz mi?” Bu söz üzerine O’nu kuyuya götürdüler, aşağıya sarkıttılar, O da kuyunun kenarına tutundu. Onlar da ellerini bağladılar, üzerine kan bulaştırmak ve bu şekilde babalarını kandırmak için gömleğini soydular. Yusuf, onlara şöyle dedi: “Kardeşlerim, gömleğimi bana geri verin, onunla kendimi örterim.” Dediler: “Çağır da onbir yıldız, ay ve güneş seni giydirsinler, seni yalnızlıktan kurtarsınlar.” Onu kuyunun yarısına kadar sarkıttılar, ardından bıraktılar. Kuyunun içinde su vardı, Yusuf suya düştü. Sonra kuyu içinde bir kayaya yöneldi, üzerine çıkıp ağlamaya başladı. O sırada Cebrail geldi, kendisine kurtulacağını ilhamen bildirdi.
Rivayete göre o sırada onyedi yaşında idi.
Denildi ki: Yaşı büluğa yakın idi, Hz. Yahya ve Hz. İsa’ya küçükken vahyedilmesi gibi, O’na da küçükken vahiy geldi.
Anlatılır ki, Hz. İbrahim ateşe atılırken elbisesi çıkarılmış idi, Cebrail (as) O’na cennet ipeğinden bir gömlek getirip giydirdi. Daha sonra Hz. İbrahim bu gömleği oğlu İshaka, o da oğlu Yakuba verdi. Hz. Yakub da bunu Temîme’de Yusuf için hazırlamıştı. İşte Hz. Cebrail bu gömleği çıkarıp Yusufa giydirdi.
إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَذَا وَهُمْ لاَ يَشْعُرُونَ “Biz ona şöyle vahyettik: Hiç şüphesiz onlar farkında olmadıkları bir sırada, sen onlara bu yaptıklarını haber vereceksin.”Onlar Senin Yusuf olduğunun farkında olmadıkları bir zamanda, bu yaptıklarını onlara haber vereceksin.
Onların Yusufu tanımamaları,
-O vakit geldiğinde Hz. Yusufun şanının yüceliği ve onların vehimlerinden çok uzak olmasından,
-Ayrıca aradan uzun zaman geçmesi sebebiyle simasında meydana gelen değişiklikler sebebiyledir.
Ayette anlatılan durum, yıllar sonra Hz. Yusufun huzuruna vardıklarında onlar kendisini tanımadığı hâlde onları tanıması üzerine söyleyeceklerine işarettir.[1>
Hz. Cebrailin Hz. Yusufun akıbeti ile ilgili bu müjdesinde hem kendisine bir ünsiyet vermek, hem de gönlünü ferahlatmak vardır.
Ayete şöyle de mana verilebilir: “Onlar fark etmedikleri halde, biz Yusufa vahyettik, kimsesizlik ve çaresizliğine karşı ünsiyet bahşettik.”
16- وَجَاؤُواْ أَبَاهُمْ عِشَاء يَبْكُونَ “Ve akşam, ağlayarak babalarına geldiler.”
Yalandan ağlayarak babalarının yanına vardılar. Onların ağlamasını işitince korktu, “Yavrularım, ne oldu? Yusuf nerde?” dedi.
17- قَالُواْ يَا أَبَانَا إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ “Dediler: “Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk.”
وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَاعِنَا فَأَكَلَهُ الذِّئْبُ “Yusuf’u da eşyamızın yanınabırakmıştık, kurt onu yedi.”
وَمَا أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لِّنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِقِينَ “Biz doğru da söylesek, sen bize inanacak değilsin.”
Bize su-i zannından ve Yusufa aşırı sevginden dolayı doğru da söylesek bize inanmayacaksın.
18- وَجَآؤُوا عَلَى قَمِيصِهِ بِدَمٍ كَذِبٍ “Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi.”
قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا “Babaları dedi: Hayır, nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir iş yaptırtmış.”
Rivayete göre Yusufla ilgili haberi duyunca O’nun gömleğini istedi. Onu aldı, yüzüne sürdü, ağladı. Öyle ki yüzü gömleğin kanıyla boyandı. Sonra da şöyle dedi: “Ben ömrümde bugünkü gibi halim bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş, ama gömleğini parçalamamış!” Onların yalan söylediklerini anlayıp onlara şöyle dedi:
فَصَبْرٌ جَمِيلٌ “Artık bana düşen, bir sabr-ı cemildir.”
“Artık bana düşen, güzel bir sabırdır.”
“Güzel bir sabırda bulunmak, en güzelidir.”Hadiste sabr-ı cemil şöyle açıklanır: “Sabr-ı cemil, kendisinde halka karşı bir sızlanma olmayan sabırdır.”
وَاللّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ “Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’tır.”
19- وَجَاءتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ “Daha sonra bir kafile geldi, sucularını gönderdiler.”
Bu kervan, Medyen’den Mısıra doğru gidiyordu. Kuyuya yakın bir yere konaklamışlardı. Oraya gelmeleri, Hz. Yusufun kuyuya atılmasından üç gün sonraydı.
فَأَدْلَى دَلْوَهُ “O da vardı, kovasını kuyuya saldı.”
Su doldurmak için kuyuya kovayı bıraktığında Yusuf kovaya tutundu.
قَالَ يَا بُشْرَى هَذَا غُلاَمٌ “Hey, müjde! Bu bir çocuk!” dedi.”
Adam Yusufu görünce “Müjde! Bu bir çocuk!” diye bağırdı.
Bunu kendi kendine söyleyebileceği gibi, kavmine vardığında söylemiş de olabilir.
Denildi ki: Büşra (müjde), bu kişinin efendisinin adı idi. Yusufu kuyudan çıkarmak için yardım talebinde bulunarak ona böyle seslendi.
وَأَسَرُّوهُ بِضَاعَةً “Ve onu satılık bir mal olarak gizlediler.”
“Onu ticarî bir eşya olarak gizlediler.” Bunu yapan sucu ve arkadaşları idi, kervandaki diğer kimselerden gizlediler.
Denildi ki: Durumunu gizlediler ve yol arkadaşlarına şöyle dediler: “Su civarında yaşayanlar, kendileri namına Mısırda Onu satmamız için bize verdiler.”
Denilki ki: Zamir, Yusuf’un kardeşlerinedir. Şöyle ki: Yahuza, her gün Yusufun yanına yemek getirirdi. O gün geldiğinde O’nu kuyuda bulamadı.
400 b Beydâvî Tefsiri
Bunun üzerine biraderlerine haber verdi. Onlar da kervana geldiler ve “bu bizim kölemiz, bizden kaçtı, onu bizden satın alır mısınız?” dediler.
Yusuf ise öldürmelerinden korkarak bir şey demedi.
وَاللّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ “Allah ise onların ne yaptıklarını bilendir.”
Onların sırları, Yusufun kardeşlerinin babalarına ve kardeşlerine yaptıkları Allaha gizli değildir.
20- وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍ “Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar.”
Üstteki anlatıma göre Yusufu satanlar kervandakiler veya kardeşleri olabilir.
وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ الزَّاهِدِينَ “Zaten Ona karşı rağbetsiz idiler.”
Zamir, Yusufun kardeşlerine raci olursa, niçin onu yok bahasına sattıkları zâten bellidir. Şayet zamir kervandakilere raci olursa, şöyle açıklanır: Onlar, Yusufu bulmuşlardı. Bulan kimse, bir şeye kendi öz malı gibi önem vermez gevşek davranır. Ayrıca sahibinin çıkıp geri almasından korkar. Böyle olunca bir an önce satmak ister.
[1> Bu durum, bu sûrenin 89. ayetinde ve devamında anlatılır