7- لِّلرِّجَالِ نَصيِبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ “Erkekler için ana-baba ve akrabaların geride bıraktıklarından bir hisse vardır.”
Ayette, varis olan kimsenin velev nasibinden yüz çevirse de, hakkının düşmediğine bir delil vardır.
وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالأَقْرَبُونَ “Kadınlar için de ana-baba ve akrabaların geride bıraktıklarından bir hisse vardır.”
مِمَّا قَلَّ مِنْهُ أَوْ كَثُرَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا “Bunlar az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.”
Cahiliye döneminde kadınlar mirastan men edilir, “ancak savaşıp kan akıtan varis olur” denilirdi.
8- وَإِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ أُوْلُواْ الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ فَارْزُقُوهُم مِّنْهُ “Miras paylaşımında akrabalar, yetimler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da mirastan bir şey verin.”
Onlara mirastan verilmesi, gönüllerini hoş etmek içindir ve bir sadakadır.
Bu, mirasçılar için mendub olan bir emirdir, böyle yapmalarının daha iyi olacağı bildirilmiştir. “Buradaki emir vücup içindir” yani “mutlaka uyulması gerekir” diyenler de olmuştur.
وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا “Ve onlara güzel söz söyleyin.”
Bu da onlara dua etmek, mirastan verdiklerini az görmek, verdiklerinde minnet etmemek şeklinde olur.
9- وَلْيَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُواْ مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُواْ عَلَيْهِمْ “Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden korkacak olanlar, (yetimler hakkında da) aynı şekilde korksunlar.”
Bu, ölenin çocuklarına bakan kimselere bir emirdir. Bunlar, kendi vefatları halinde çocuklarına nasıl muamele yapılmasını isterlerse, yanlarındaki yetimlere öyle davranmalı, Allahtan korkarak yetimlere iyi muamelede bulunmalıdırlar.
Veya, ölüm döşeğindeki hastanın yanında olanlara Rabb’lerinden korkmaları için bir hatırlatmadır. Çünkü, gün gelecek, kendileri bu hale düşeceklerdir.
Veya, ölüm döşeğindeki hastanın çocuklarına, kendi çocukları gibiymiş gibi şefkatle davranmak hususunda bir emirdir. Bunlar, hastanın malını evlatlarından men etme gibi bir durum olursa engel olmalı, hastayı böyle hissî hareketlerden alıkoymalıdırlar.
Veya varislere miras taksimi esnasında orda bulunan ihtiyaç sahibi akraba, yetim ve fakirlere şefkatle muamele hususunda bir emirdir. Varisler, kendilerinden sonra evlatları muhtaç bir halde böyle bir miras taksiminde olsalar nasıl olacağını tasavvur etmeli, dolayısıyla miras taksimi esnasında orda bulunan ihtiyaç sahiplerini mahrum, eli boş göndermemelidir.
Ayetin bu hükmü vasiyette bulunan kimselere de bakar. Şöyle ki: Vasiyette bulunan, varisleri düşünmeli ve velev yerinde de olsa vasiyette aşırıya gitmemelidirler. Yani, vasiyet yoluyla mallarının önemli bir kısmını dağıttığında, varislere kayda değer bir şey kalmayacak, bu da onların hakkını vermemek anlamına gelecektir.
فَلْيَتَّقُوا اللّهَ “Böylece Allah’dan korksunlar.”
وَلْيَقُولُواْ قَوْلاً سَدِيدًا “Ve doğru söz söylesinler.”
Cenab-ı Hak ayetin evvelinde korkmayı (haşyeti) emretmişti. Burada son kısmında da korkunun daha ilerisi olan Allahtan sakınmayı (takvayı) emretti. Bunda, mebde ve mühtehayı nazara almak vardır. Çünkü, Allah korkusu olmadan sadece korku böyle durumlarda bir işe yaramaz.
Cenab-ı Hak, ardından kendi evlatlarına yaptıkları tarzda, şefkatle ve güzel bir edeble yetimlere konuşmalarını emretti.
Ayet, ölüm döşeğinde olan kimseye ise vasiyette aşırıya gitmemeyi, varislerin hakkını zayi etmemeyi, tevbeyi ve kelime-i şehadeti ders verir.
Ayrıca, miras taksimi anında, orada bulunan kimselere güzel bir özür ve iyi bir vaatte bulunulmasını anlatır.
Keza, mirastan yapılacak vasiyetin, servetin üçte birini aşmamasını, varislerin zarar görmemesi gerektiğini anlatır.
10- إِنَّ الَّذِينَ يَأْكُلُونَ أَمْوَالَ الْيَتَامَى ظُلْمًا إِنَّمَا يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا “Zulmen yetimlerin mallarını yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar.”
وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيرًا “Ve ardından cehennem ateşine girerler.”
Yani, bu yaptıkları onları cehennem ateşine sevk eder, bu işin sonu ateş olur. Ebu Hüreyre’nin (r.a.) rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle der:
“Allah bir kısım insanları ağızlarından ateş saçar bir şekilde kabirlerinden kaldırır.”
Denildi ki: “Onlar kimlerdir?”
Hz. Peygamber şöyle dedi:
Allahın şöyle dediğini görmediniz mi? “Zulmen yetimlerin mallarını yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar.”
11- يُوصِيكُمُ اللّهُ فِي أَوْلاَدِكُمْ “Allah size evladınızın miras taksimini şöyle tavsiye ediyor:”
Buradaki tavsiye, Allah’tan bir emir ve ahdi ifade eder.
لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنثَيَيْنِ “Erkeğe, kadının iki katı pay vardır.”
Mirasta, erkeğin kadına üstünlüğü vardır. Bu da, erkeğe kadının iki katı verilmesidir. Ama kadının tamamen mirastan mahrum bırakılması uygun değildir.
فَإِن كُنَّ نِسَاء فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَ “Eğer (hepsi kadın olmak üzere) ikiden fazla iseler, bunlara mirasın üçte ikisi var.”
Varis olacak çocukların hepsi kadın olursa vefat edenin mirasının üçte ikisi onlara verilir.
وَإِن كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُ “Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur.”
وَلأَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ إِن كَانَ لَهُ وَلَدٌ “Eğer ölen, ana- baba ile birlikte çocuk da bırakmışsa, ana- babanın her birine ölenin terekesinden altıda bir vardır.”
“Ana-babası için” denildikten sonra “her birine” denilmesi, her birinin altıda bir hissesi olduğunu bildirmek içindir. Yoksa ikisine altıda bir hisse şeklinde de anlayan olabilirdi. Ayrıca, bir şeyi önce kısaca ifade edip ardından ayrıntıya girmek, manayı te’kid eder.
فَإِن لَّمْ يَكُن لَّهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُ أَبَوَاهُ فَلأُمِّهِ الثُّلُثُ “Eğer ölenin çocuğu yok da, mirasçı olarak ana- babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir.”
فَإِن كَانَ لَهُ إِخْوَةٌ فَلأُمِّهِ السُّدُسُ “Eğer ölenin kardeşleri varsa, terekenin altıda biri ananındır.”
مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِي بِهَا أَوْ دَيْنٍ “Bu paylar, ölenin yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden ya da borcun ödenmesinden sonradır.”
Ayetin bu kısmı, üstte anlatılan bütün miraslarla alakalıdır. Yani, varisler için belirtilen bu miktarlar, mirası bırakan kişinin vasiyeti yerine getirilip, varsa borcu ödendikten sonra geçerlidir.
Ayette atfın “ve” ile değil de mubahlık bildiren “veya” ile gelmesi, bunların vücup noktasında eşit olduklarına delalet içindir. Vasiyeti veya varsa borcu ödemek, miras taksiminden önce gelir. Hükümde sonra gelmekle beraber, vasiyetin ayetteki borçtan önce zikredilmesi, varislere zor gelmesi açısından mirasa benzemesi sebebiyledir. Herkes, miras olayında vasiyetle karşılaşabilir, ama borç durumu daha az söz konusudur.
آبَآؤُكُمْ وَأَبناؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً “Babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz.”
Yani, size mirasçı olan usul ve füru’unuzdan (babalarınız gibi sizden önce gelenlerden ve evlatlarınız gibi sizden olanlardan) bugününüzde ve yarınınızda hangisinin size daha faydalı olacağını bilemezsiniz. Öyleyse, onlarla ilgili olarak Allahın size bildirdiklerine uymaya çalışın. Bir kısmını tercih edip bir kısmını mahrum bırakma tarzında hareket etmeyin.
فَرِيضَةً مِّنَ اللّهِ “Bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır.”
إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلِيما حَكِيمًا “Şüphesiz Allah Alîm’dir – Hakîm’dir.”
Allah, kulların maslahatlarını, mertebelerini elbette bilir ve O, farz kıldığı ve takdir ettiği şeylerde hikmet sahibidir.
12- وَلَكُمْ نِصْفُ مَا تَرَكَ أَزْوَاجُكُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّهُنَّ وَلَدٌ “Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir.”
فَإِن كَانَ لَهُنَّ وَلَدٌ فَلَكُمُ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْنَ “Eğer çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir.”
مِن بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصِينَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ “Bu paylaştırma, onların vasiyeti yerine getirildikten veya borcu ödendikten sonradır.”
وَلَهُنَّ الرُّبُعُ مِمَّا تَرَكْتُمْ إِن لَّمْ يَكُن لَّكُمْ وَلَدٌ “Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır.”
فَإِن كَانَ لَكُمْ وَلَدٌ فَلَهُنَّ الثُّمُنُ مِمَّا تَرَكْتُم “Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır.”
مِّن بَعْدِ وَصِيَّةٍ تُوصُونَ بِهَا أَوْ دَيْنٍ “Bu paylaştırma, sizin vasiyetiniz yerine getirildikten ve borcunuz ödendikten sonradır.”
وَإِن كَانَ رَجُلٌ يُورَثُ كَلاَلَةً أَو امْرَأَةٌ وَلَهُ أَخٌ أَوْ أُخْتٌ فَلِكُلِّ وَاحِدٍ مِّنْهُمَا السُّدُسُ “Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan her birinin miras payı terekenin altıda biridir.”
فَإِن كَانُوَاْ أَكْثَرَ مِن ذَلِكَ فَهُمْ شُرَكَاء فِي الثُّلُثِ “Eğer kardeşler birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar.”
بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوصَى بِهَآ أَوْ دَيْنٍ غَيْرَ مُضَآرٍّ “Bu paylaştırma, varislere zarar vermeksizin, yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır.”
وَصِيَّةً مِّنَ اللّهِ “Bunlar, Allahtan bir vasıyettir.”
وَاللّهُ عَلِيمٌ حَلِيمٌ “Allah, Alîm’dir – Halîm’dir.”
13- تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ “İşte bunlar, Allah’ın sınırlarıdır.”
İşte bunlar, yani yetimler, vesayetler ve miraslarla ilgili hükümler, Allahın çerçevesini belirlediği hudutlardır, bunları aşmak caiz değildir.
وَمَن يُطِعِ اللّهَ وَرَسُولَهُ يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا “Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar.”
وَذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ “İşte bu, büyük kurtuluştur.”
14- وَمَن يَعْصِ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا فِيهَا “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder ve Allah’ın koyduğu sınırları aşarsa, onu da ebedî kalacağı cehennem ateşine koyar.”
وَلَهُ عَذَابٌ مُّهِينٌ “Ve onun için zillet verici bir azap vardır.”