52. DERS (Nisa Suresi, 1 - 6) İnsanlığın Atası

1- أَيُّهَا النَّاسُ “Ey insanlar!”

“Ey insanlar” ifadesi bütün Âdemoğullarına bir hitaptır.

اتَّقُواْ رَبَّكُمُ “Rabbinize karşı gelmekten sakının.”

الَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفْسٍ وَاحِدَةٍ “O ki sizi bir nefisten yarattı.”

وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا “Ve o tek nefisten eşini yarattı.”

Bu konuda iki görüş vardır:

1- Allah Havvayı Âdemin kaburga kemiğinden yarattı.

2- Havvayı da, Âdemi de, sizleri de tek nefisten yarattı.[1>

وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالاً كَثِيرًا وَنِسَاء “İkisinden bir çok erkekler ve kadınlar meydana getirdi.”

وَاتَّقُواْ اللّهَ الَّذِي تَسَاءلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ “Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının.”

Elbette böyle kâhir bir kudrete karşı korkmak, saygı duymak; böyle büyük nimetler sahibine karşı itaat etmek gerekir. Takva ile emredilişin bu kıssaya terettüp ettirilmesinde böyle bir incelik vardır.

Keza, günahlardan kaçınmayı ifade eden takva ile emredilmesi, bundan sonraki ayetlerin muhtevasına da bir işaret gibidir. Çünkü, bu ayetin hemen peşinde kişinin aile fertlerine ve diğer insanlara karşı sorumluluklarına temas edilmektedir.

Burada şu mesaj verilmektedir:

“Allahtan korkun, akrabalık haklarını da gözetin, sıla-i rahimde bulunun, sıla-i rahmi kesmeyin.”

Allahu Teâlâ burada kendisine karşı takvayı emretmesinin hemen peşinde sıla-i rahmi zikrederek, akrabalık haklarının kendisi nezdinde ne derece önemli olduğuna dikkat çekti.

Peygamber efendimiz şöyle der:

“Rahim, arşa bağlıdır. Der ki: Benim hakkımı verene Allah rahmet etsin. Benimle bağını kesenin Allah da bağını kessin!”

إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا “Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.”

 

2- وَآتُواْ الْيَتَامَى أَمْوَالَهُمْ “Yetimlere mallarını verin.”

Burada yetimlere mallarını vermekten murat, büluğa erdiklerinde mallarının kendilerine verilmesidir.

Yetim, babası ölene denir. Her ne kadar kelime anlamı itibariyle küçük veya büyük her babası ölene “yetim” denilebilirse de, örfen bu kelime henüz büluğa ermemiş küçük çocuklar hakkında kullanılır.

Ayette, onlar büluğa erer ermez hemen babalarından kalan mirasın kendilerine verilmesine teşvik vardır. Büluğa erme alâmetleri görülür görülmez, gecikmeden malları onlara verilmelidir.

Sebeb-i Nüzûl

Rivayet edilir ki Gatafan kabilesinden bir adamın yanında, ölen kardeşinin oğlu vardı. Çocuğa babasından büyük bir miras kalmıştı. Çocuk büluğa erdiğinde amcasından malı istedi, ama o malı vermedi. Bunun üzerine, üstteki ayet nazil oldu. Amca, ayeti duyunca “Allaha ve Rasulüne itaat ettik. Böyle bir günahtan Allaha sığınırız” dedi.

وَلاَ تَتَبَدَّلُواْ الْخَبِيثَ بِالطَّيِّبِ “Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin.”

وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ “Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin.”

Yani, kendi helal malınıza, onların size haram olan mallarını karıştırmayın.

Veya “onların malını korumak üzerinize görev iken, o malları kendinize ayırmayın.”

Ayetin manasını ifade babında “onların iyi mallarını kendinize alıp, onların yerine sizin düşük mallarınızdan vermeyin” de denilmiştir.

إِنَّهُ كَانَ حُوبًا كَبِيرًا “Çünkü bu, çok büyük bir vebaldir.”

 

3- وَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تُقْسِطُواْ فِي الْيَتَامَى فَانكِحُواْ مَا طَابَ لَكُم مِّنَ النِّسَاء مَثْنَى وَثُلاَثَ وَرُبَاعَ “Eğer yetim kızlar hakkında adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz.”

فَإِنْ خِفْتُمْ أَلاَّ تَعْدِلُواْ فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ “Eğer adaleti gözetememekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin.”

ذَلِكَ أَدْنَى أَلاَّ تَعُولُوا “Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.”

Yani, yetim kızlarla evlilikte adalet edememekten korkarsanız, hoşunuza giden başkalarıyla evlenin. Çünkü o devirde bazıları malı çok bir yetim kız bulunca, malına konmak için onunla evleniyordu. Hatta bir değil, pek çok yetim kızları bu şekilde nikahlıyor, ama onların hukukuna riayet etmiyordu.

Veya, ayetten şu mana da anlaşılabilir:

Yetimlerin haklarını tam verememekten korktunuzsa, kadınlar arasında tam âdil olamamaktan da korkun, onlardan haklarını verebileceğiniz kadarıyla evlenin.

Çünkü günahtan rahatsızlık duyan birinin, bütün günahlardan rahatsızlık duyması gerekir.

Bu konuda şöyle bir rivayet vardır:

Sebeb-i Nüzûl

Allahu Teâlâ yetimlerin durumuyla ilgili sorumluluğun büyüklüğünü anlatınca, onların velayetini üstlenmek sahabeye ağır geldi. Ama bazıları çok kadınla evlenmek ve onların hukukunu zayi etmekten çekinmiyordu. Bunun üzerine üstteki ayet nazil oldu.

Keza, bazıları yetimlerin velayet haklarından sakınıyor, ama zinadan sakınmıyorlardı. Onlara şöyle denildi: Yetimlerle ilgili adalet yapmamaktan korkuyorsanız zinadan da korkun. Gayr-i meşru beraberlik yerine, size helâl olanlarla evlenin.

 

4- وَآتُواْ النَّسَاء صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً “Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin.”

Burada hitap evli erkekleredir. “Kadınların velisinedir” de denilmiştir. Çünkü, bazı kimseler, velayeti altında olan kızlar evlendiğinde, onlara verilen mehirleri kendilerine alıyorlardı.

فَإِن طِبْنَ لَكُمْ عَن شَيْءٍ مِّنْهُ نَفْسًا فَكُلُوهُ هَنِيئًا مَّرِيئًا “Eğer onlar gönül rızasıyla size bir şey bağışlarlarsa, onu afiyetle yiyin.”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, bazı insanlar hanımlara mehirlerinden verdiklerinde, onu almaktan kaçınıyor, almayı günah sayıyorlardı. Bunun üzerine, ayet nazil oldu.

 

5- وَلاَ تُؤْتُواْ السُّفَهَاء أَمْوَالَكُمُ الَّتِي جَعَلَ اللّهُ لَكُمْ قِيَاماً “Allah’ın, sizi başına diktiği mallarınızı sefihlere (aklı ermezlere) vermeyin.”

Mal, aslında yetimlere ait olmakla beraber “mallarınızı” denilmesi, yetimlerin malının onların tasarrufunda ve velayetleri altında olması sebebiyledir.

وَارْزُقُوهُمْ فِيهَا “O mallarla onları besleyin.”

وَاكْسُوهُمْ “Ve onları giydirin.”

Ayetin, önceki ayetler ve sonraki ayetlerle gayet uygun bir dizilişi vardır.

Ayetin genel ifadesinden hareketle şöyle bir manaya da dikkat çekilmiştir: Kişinin Allahın ona verdiği malı; malın kıymetini bilmeyen hanımına ve çocuklarına verip de, onların eline bakar hâle gelmesi uygun değildir.

وَقُولُواْ لَهُمْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا  “Ve onlara marûf söz söyleyin.”

Marûf, dinin veya aklın güzel gördüğü şeydir. Bunun mukabili “münker” kelimesidir. Münker de, dinin veya aklın çirkin gördüğü şeydir.

 

6- وَابْتَلُواْ الْيَتَامَى حَتَّىَ إِذَا بَلَغُواْ النِّكَاحَ “Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin.”

Bundan murat, bülüğa ermeleri veya onbeş yaşına gelmeleridir.

Hz. Peygamber şöyle der:

 “Çocuk onbeş yaşına gelince leh ve aleyhine olanlar (sevaplar ve günahlar, haklar ve sorumluluklar) yazılır, had cezaları uygulanır.”

Ayette “evlenme çağına gelince” denilmesi, büluğdan kinayedir. Çünkü bülûğla beraber evlilik çağı gelmiş olur.

فَإِنْ آنَسْتُم مِّنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُواْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ “Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin.”

Ayette, o yetimlerde olgunluk hâli görülmediğinde, malın onlara verilmemesine bir delil vardır.

İmam-ı Azama göre ise, büluğ yaşına yedi yıl ilave edilir ve her ne kadar olgunluk hali görülmese de, malı kendine verilir.

وَلاَ تَأْكُلُوهَا إِسْرَافًا وَبِدَارًا أَن يَكْبَرُواْ “Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar” endişesiyle mallarını israfla ve acele ile yemeyin.”

وَمَن كَانَ غَنِيًّا فَلْيَسْتَعْفِفْ “Zengin olan, tenezzül etmesin.”

وَمَن كَانَ فَقِيرًا فَلْيَأْكُلْ بِالْمَعْرُوفِ “Fakir olan ise, marûf bir şekilde yesin.”

Ayette zengin kimse için “tenezzül etmesin”, fakir kimse için ise “marûf bir şekilde yesin” denilmesi, çocuğun velisinin onun malında bir hakkı olduğuna işaret eder. Bu konuda şöyle rivayet edilir:

Sebeb-i Nüzûl

Adamın biri “ya Rasulallah, evimde bir yetim var. Onun malından yemem uygun olur mu?” diye sordu. Peygamberimiz şöyle cevap verdi: “Onu kendine mal edinmeden veya kendi malını bırakıp onun malını kullanmadan marûf bir şekilde yiyebilirsin”

فَإِذَا دَفَعْتُمْ إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ فَأَشْهِدُواْ عَلَيْهِمْ “Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın.”

Yetimin malı teslim edildiğinde, onların kendilerine ait olan malı aldıkları hususunda şahit tutulması, zan altında kalmaktan kurtarır, düşmanlıkların önünü keser.

وَكَفَى بِاللّهِ حَسِيبًا “Hesap görücü olarak Allah yeter.”

Öyleyse, “size emredilenlere muhalif hareket etmeyin, size bildirilen sınırları aşmayın.”

Doğrusunu en iyi Allah bilir.


[1> Buna kısaca “insanın mahiyeti” diyebiliriz.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
4. Nisa
Gönderi tarihi: 23-09-2011
6,681 kez okundu
Block title
Block content