33. DERS (Bakara Suresi, 282 - 283) Borçlanma Meseleleri

282-  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَاكْتُبُوهُ “Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın.”

Ecel-i müsemma, ayı, günü belli olan süredir. Yoksa “hacdan dönünce” veya “tarladan mahsul alınca” şeklinde olmamalıdır.[1>

 

Böyle borç muamelelerinde yazın. Çünkü yazmak söze nisbetle daha kuvvetlidir ve meydana gelebilecek nizaı defetmeye daha uygundur.

Âlimlerin çoğuna (cumhura) göre, ayetteki emir yazmanın müstehap olduğunu gösterir.

وَلْيَكْتُب بَّيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِ “Bir kâtip aranızda adaletle yazsın.”

Bir kâtip, aranızdaki bu muameleyi artırıp eksiltmeden düzgün bir şekilde yazsın. Bu, aslında borçlu ve alacaklıya bir emirdir.

 

وَلاَ يَأْبَ كَاتِبٌ أَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّهُ فَلْيَكْتُبْ “Kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın.”

Kâtip, Allahın kendisine nasip ettiği yazabilme nimetinin hakkını versin, kitabetiyle insanlara faydalı olmaktan kaçınmasın.

Ayetteki bu ifade tarzı, Karun’a “Allah sana ihsanda bulunduğu gibi sen de ihsanda bulun.” (Kasas, 77) denilmesi türündendir.

 

وَلْيُمْلِلِ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ “Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın.”

وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ “Ve Rabbi olan Allah’tan korksun.”

وَلاَ يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْئًا “Ve borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin.”                                                  ْ فَإن كَانَ الَّذِي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَفِيهًا أَوْ ضَعِيفًا أَوْ لاَ يَسْتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِ  “Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın.”

 

Şayet borçlu kimse kıt akıllı veya çocuk ve yaşlı gibi aklı tam hizmet etmez halde ise, veya dilsiz olmak veya dili bilmemek gibi bir sebeple yazdırabilecek durumda değilse, velisi, vekîli veya mütercim düzgün bir şekilde yazdırsın.

 

وَاسْتَشْهِدُواْ شَهِيدَيْنِ من رِّجَالِكُمْ “Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun.”

“Erkeklerinizden” denilmesi “Müslüman erkeklerden” demektir. Bu ifade, şahitlikte Müslüman olma şartının bir delilidir. Bütün âlimler bu kanaattedirler. Ebu Hanife, kâfirlerin birbirlerine yapacakları şahitliğin kabul edileceğini söyler.

 

فَإِن لَّمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَأَتَانِ مِمَّن تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَاء “Şayet iki erkek yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir erkekle iki kadını (şahit tutun).”

İmam-ı Şafiye göre bu şart, mallarla ilgili durumlarda söz konusudur.

 

Ebu Hanife buna ilave olarak had ve kısas şahitliği dışındaki durumlarda da aynı şartın olduğunu söyler.

أَن تَضِلَّ إْحْدَاهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحْدَاهُمَا الأُخْرَى “Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.”

Ayetin bu kısmı, bir erkeğin yerine neden iki kadın şahit getirildiğinin illetini beyan eder. Bu da, kadınlardaki duygusallık ve zabıtlarının azlığındandır.

 

وَلاَ يَأْبَ الشُّهَدَاء إِذَا مَا دُعُواْ “Şahitler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar.”

وَلاَ تَسْأَمُوْاْ أَن تَكْتُبُوْهُ صَغِيرًا أَو كَبِيرًا إِلَى أَجَلِهِ “Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın.”

“Yazmaktan usanmayın” ifadesi “tembellik etmesinler” anlamındadır. Tembellik, münafıklık alâmetlerindendir.

Bundan dolayı Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

“Mü’min kimse ‘üşendim’ demez.”

 

ذَلِكُمْ أَقْسَطُ عِندَ اللّهِ وَأَقْومُ لِلشَّهَادَةِ وَأَدْنَى أَلاَّ تَرْتَابُوا “Bu, Allah katında

adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir.”

Bu şekilde büyük küçük her borç net bir şekilde yazılınca iki taraf birbirinden şüphelenmez, borcun cinsi, miktarı, süresi, şahitleri ve benzeri durumlar için gönülleri rahat olur.

 

أَن تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُدِيرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَلاَّ تَكْتُبُوهَا “Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur.”

 

Peşin alış-verişlerde yazmayabilirsiniz. Çünkü peşin alış-verişte karşılıklı niza ve unutma daha az ihtimallidir.[2>

وَأَشْهِدُوْاْ إِذَا تَبَايَعْتُمْ “Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun.”

Alış-verişlerde şahit de olması ihtiyata daha uygundur.

Bu ayetteki emirler, ekser âlimlere göre vücup değil müstehaplık ifade eder.[3>

 

وَلاَ يُضَآرَّ كَاتِبٌ وَلاَ شَهِيدٌ “Ne kâtip zarar görür, ne de şahit (Kâtip de, şahit de bir zarar görmesin.)

وَإِن تَفْعَلُواْ فَإِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْ “Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur.”

وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun.”

Allahın emir ve yasağına karşı gelmekten sakının.

وَيُعَلِّمُكُمُ اللّهُ “Allah, size öğretiyor.”

Allah size maslahatlarınızı tazammun eden hükümlerini öğretiyor.

وَاللّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”

Bu üç cümlenin her birinde “Allah” lafza-i celâli tekrarlandı, çünkü her bir cümle müstakildir.

 

-Birincisi takvaya teşvik eder.

-İkincisi Allahın nimetlerini vaad eder.

-Üçüncüsü O’nun şanına bir tazimdir.

Bu tekrarın bir sebebi de, bu şekilde sarihan “Allah” demenin tazimde daha etkili olmasındandır.

 

283- وَإِن كُنتُمْ عَلَى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُواْ كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ  “Eğer yolculukta olur ve bir kâtip bulamazsanız, o zaman alınmış bir rehin yeterlidir.”

Kâtip bulamama durumunda bir şeyi rehin olarak tutmak, Mücahid ve Dahhakın zannettiği gibi sefer hâline münhasır değildir, sefer dışında da rehin alınabilir. Çünkü Hz. Peygamber Medine’de bir Yahudi’ye olan borcu karşılığında zırhını rehin olarak bırakmıştı.

 

فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ “Yok eğer birbirinize güveniyorsanız (rehin almayabilirsiniz), ama kendisine güvenilen adam üzerindeki emaneti ödesin.”

Burada borç “emanet” kelimesiyle ifade edilmiştir. Alacaklı kimse rehinden vazgeçmişse, borçlu kimse de bunu su-i istimal etmemeli, borcunu düzgün bir şekilde ödemelidir.

وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ “Ve Rabbi olan Allah’dan korksun.”

وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ “Bir de şahitliği gizlemeyin.”

وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ “Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır.”

Günahın kalbe isnadı, şahitliği gizleme fiilinin kalple ilgili olmasındandır. Bunun bir benzerini “göz zina eder, kulak zina eder” hadisinde görürüz.

Veya bunun kalbe isnadı mübalağa içindir. Çünkü kalp azaların reisidir ve onun fiilleri en büyük fiillerdir.

Sanki şöyle denilmiştir: Günah, onun nefsinde yerleşti ve onun en şerefli parçasını aldı ve bu, onun diğer günahlarının fevkinde oldu.

 

وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ “Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”

Ayetin bu kısmı, bir tehdittir.


[1> Çünkü böyle ifadeler mazbut değildir. Mesela hacdan dönme süresi çok uzayabilir veya o yıl tarladan mahsul alamayabilir.

 

[2> Ayetin ifadesi yazmanın ihtiyata daha uygun olduğunu gösterir. Günümüzde yazar kasa veya fatura sistemi, tarafların ihtilafa düşmemeleri noktasından önemli kolaylık sağlamaktadır.

[3> Yani, alış – verişte iki şahit tutmak ve yazı ile kaydetmek gibi emirler, yapılmasında nice maslahatlar olmakla beraber, farz derecesinde olmayıp yapılmasının daha üstün olmasına delalet ederler.

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
2. Bakara
Gönderi tarihi: 04-03-2011
5,387 kez okundu
Block title
Block content
ahmedi mahmut k... (doğrulanmadı)

ALLAH hepinizden razi olsun

Saban (doğrulanmadı)

Allah siz kardeslerimizden razi olsun cok güzel aciklamlarinizi okudum. Beni bir cok konuda aydinlattiniz Allah da sizleri aydinlatsin.