311. DERS (Sad Suresi, 41 - 48) Sabır Kahramanı

41- وَاذْكُرْ عَبْدَنَا أَيُّوبَ “Kulumuz Eyyûb’u da an.”

Hz. Eyyüb, Hz. İshakın torunlarındandır. Hanımı ise, Hz. Yakubun kızıdır.[1>

إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ “Hani o, Rabbine “Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu” diye seslenmişti.”

Hz. Eyyûbun yorgunluk ve azabı şeytana nisbet etmesi şu gibi cihetlerledir:

-Ya şeytanın vesvesesi ile Allahtan böyle bir hâle maruz kamasındandır. Çünkü rivayet edildiğine göre, malının çok olmasıyla ucba girmiş, kendini beğenmişti.

-Veya bir mazlum O’ndan yardım istemiş, ama yardım etmemişti.

-Veya Hz. Eyyübün hayvanları kâfir bir hükümdarın yanında idi. Bu sebeple ona yumuşak davrandı, müdahenede bulundu (alttan aldı), kendisiyle savaşmadı.

-Veya şeytanın “Allah sana yorgunluk ve azap verse yine şükreder misin?” şeklindeki sualine “evet” demesiyle böyle bir imtihana maruz kalmasındandır.

-Veya böyle söylemesi edebe müraat etmek içindir.[2>

-Veya şeytan O’nun etbaına vesvese verdi, onlar da Hz. Eyyûbu inkâr ettiler ve diyarlarından çıkardılar.

-Veya yorgunluk ve azaptan murat şu da olabilir: Şeytan, Hz. Eyyûbun hastalığı hakkında belânın daha da artacağını vesvese yoluyla söylüyor, Allahın rahmetinden ümit kestirmeye çalışıyor, O’nu feryada kışkırtıyordu.

 

42- ارْكُضْ بِرِجْلِكَ “Ayağını yere vur!”

هَذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ “İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su!”

O da ayağıyla yere vurdu, bir su fışkırdı. Kendine denildi ki: Bu, hem kendisiyle yıkanacağın, hem de içeceğin bir sudur. Böylece dışın da için de iyileşecektir.

Denildi ki: Yere vurunca iki ayrı su fışkırdı. Biri sıcak, diğeri soğuk. Sıcak olanla yıkandı, soğuk olandan ise içti.

 

43- وَوَهَبْنَا لَهُ أَهْلَهُ وَمِثْلَهُم مَّعَهُمْ رَحْمَةً مِّنَّا وَذِكْرَى لِأُوْلِي الْأَلْبَابِ “Tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere, biz ona ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik.”Ayrılmalarından sonra ehlini O’nun yanına getirdik.

Veya, ölmelerinden sonra ehlini dirilttik.

Böylece, daha önce kendisine verilenlerin iki katına malik oldu.

Bu olayda akıl sahiplerine, başa gelen musibetlere sabırla ve Allaha sığınmakla mukabelede bulunanlar için, Allahın nasıl genişlik verdiğini gösteren bir hatırlatma vardır.

 

44- وَخُذْ بِيَدِكَ ضِغْثًا فَاضْرِب بِّهِ “Ve (Ona dedik:) Eline bir demet sap al ve onunla vur.”

وَلَا تَحْنَثْ “Yeminini bozma.”

Rivayete göre hanımı bir ihtiyaç için dışarı çıkmış geç gelmişti. Hz. Eyyûb, şayet iyileşirse ona yüz sopa vuracağına yemin etti. Allahu Teâlâ yemini hususunda böyle bir çözüm gösterdi. Bu, had cezalarında geçerli bir ruhsattır.

إِنَّا وَجَدْنَاهُ صَابِرًا ا “Doğrusu biz onu sabırlı bulduk.”

Biz O’nu canı, ailesi ve malı hususunda isabet eden musibette sabırlı bulduk. Şeytandan Allaha şikâyetçi olması, bunu ihlâl etmez. Çünkü bu afiyeti temenni etmek ve şifa talep etmek gibi bir sızlanma değildir. Ayrıca, bunu söylemesi, şeytanın kendisini veya din hususunda kavmini fitneye düşürme korkusundan idi.[3>

نِعْمَ الْعَبْدُ “O ne güzel kul!”

إِنَّهُ أَوَّابٌ “Çünkü O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.”

O, her şeyiyle, bütün benliğiyle Allaha yöneliyordu.

 

45- وَاذْكُرْ عِبَادَنَا إبْرَاهِيمَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ أُوْلِي الْأَيْدِي وَالْأَبْصَارِ “Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim’i, İshak’ı ve Yakub’u da an.”

Bunlar tâat hususunda kuvvetli ve dinde basiret sahibi kimselerdi.

Veya bunlar büyük amelleri ve kıymetli ilimleri olan kimselerdi.

Ayette amel yönleri “ulû’l-eyd” (el sahibi) şeklinde ifade edildi. Çünkü amellerin çoğu el ile yapılır.Bilgi yönleri ise “ebsar” (göz sahibi) olmakla anlatıldı. Çünkü bilginin en kuvvetli esası göz ile olur.

Ayette tembel ve cahil olanlara bir tariz vardır. Çünkü onlar kötürüm ve kör olanlar gibidirler.

 

 46- إِنَّا أَخْلَصْنَاهُم بِخَالِصَةٍ ذِكْرَى الدَّارِ “Şüphesiz biz onları, diyarı (ahret diyarını) düşünme özelliği ile seçkin kimseler kıldık.”

Biz onları kendisinde asla bir şaibe olmayacak şekilde halis bir özellikle seçkin kıldık. O da, daima ahireti hatırlamalarıdır. Amelde halis olmalarının sebebi budur. Çünkü onların yaptıkları ve terk ettikleri şeylerde dikkat ettikleri ve bekledikleri şey, Allaha yakınlık ve O’na kavuşmayı elde etmektir. Bu ise, ahirettedir.

Ayette “ahiret diyarı” denilmesi yerine mutlak bir şekilde söylenmesi, hakîki diyarın ahiret olmasındandır. Dünya ise, ona geçmek için bir köprü gibidir.[4>

 

47- وَإِنَّهُمْ عِندَنَا لَمِنَ الْمُصْطَفَيْنَ الْأَخْيَارِ “Şüphesiz onlar, bizim katımızda seçilmiş, hayırlı kimselerdendi.”

 

48- وَاذْكُرْ إِسْمَاعِيلَ وَالْيَسَعَ وَذَا الْكِفْلِ “İsmail’i, Elyasa’yı, Zü’l-Kifl’i de an.”

وَكُلٌّ مِّنْ الْأَخْيَارِ “Onların her biri hayırlı kimselerdendi.”

Hz. İlyas, İsrailoğullarına Elyesa’yı kendi yerine halife olarak bıraktı, sonra Elyesa’ya peygamberlik görevi de verildi.

Zülkifl’in nübüvveti ihtilaflıdır. Kendisine Zülkifl yani “kefil olan, himaye eden” denilmesi, İsrailoğullarından kendisine kaçan yüz tane peygambere kefil olup ölümden kurtarmasından dolayı olduğu söylenir.


 [1> Hz. Yusufun torunu Rahime olduğu da söylenir.

[2> Çünkü hayır ve şer her ikisi de Allahtan olmakla beraber, edeben şer Allaha nisbet edilmez.

[3> Yani şeytan, kavmine “Eyyûb şayet bir Peygamber olsa, hiç Allah peygamberini böyle bir hâle düşürür mü?” gibi vesveseler verdirebilirdi.

[4> Yani, gerçek anlamda kendisinde kalınmaya layık olan yer ahiret olduğundan, ayette ahiret kelimesine lüzum görülmemiştir. Çünkü dünya, ahirete nisbeten gelip geçilen bir han ve köprü mesabesindedir.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
38. Sad
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,051 kez okundu
Block title
Block content