307. DERS (Saffat Suresi, 114 - 148) Selâm Olsun Enbiyaya

114- وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ “Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.”Her ikisine de nübüvvet ve daha başka dînî ve dünyevî menfaatlerle nimet verdik.

 

115- وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ “Kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.”Onları, Firavunun zorbalığından, suda boğulmaktan kurtardık.

 

116- وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ “Onlara yardım ettik de galip gelenler onlar oldu.”

İlahi yardım ile Firavun ve kavmine karşı galip geldiler.

 

117- وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ “Ve onlara Kitab-ı müstebini verdik.”

O ikisine, beyanında beliğ olan Tevratı verdik.

 

118- وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ “Ve onları sırat-ı müstakime ilettik.”

O ikisini, hakka ve doğru olana ulaştıran yola sevkettik.

 

119- وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ “Ve sonradan gelenler arasında onlara güzel bir nam bıraktık.”

 

120- سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ “Selam olsun Musa ve Harun’a.”

 

121- إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “İşte biz muhsin olanları böyle mükafatlandırırız.”

 

122- إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ “Çünkü o ikisi bizim mü’min kullarımızdandı.”

Bunların misli daha önce geçmişti.

 

123- وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِين “Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendi.”

Hz. İlyas, Hz. Harunun neslinden olup peygamber olarak gönderilmişti.

 

124- إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ “Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’tan korkmaz mısınız?”

Kavmine, “Allahın azabından korkmuyor musunuz?” demişti.

 

125- أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ “Yaratıcıların en güzelini bırakarak Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”Ba’l, Şam bölgesinde Bekk ahalisinin putunun adıdır. Şimdi o beldeye “Ba’lebekk” denilmektedir.

Yani, siz ona mı ibadet ediyor veya ondan mı bir hayır bekliyorsunuz?!

Böyle sormasında, onların yaptığının doğru olmadığını hissettirmek vardır. Zaten sözünün devamında açıktan bunu ifade etmektedir:

 

126- اللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ “Ki O, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allahtır.”

 

127- فَكَذَّبُوهُ “Onu yalanladılar.”

فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ “Bu sebeple onlar (azaba) getirileceklerdir.”

Onlar, azaba getirileceklerdir. Ayette sadece getirileceklerinin söylenip azabın zikredilmemesi, karine ile bunun anlaşılmış olmasındandır.[1>

Veya azabın zikredilmemesi, mutlak söylenen “ihzar” kelimesinin örfen kötü bir şekilde getirilme manasını çağrıştırmasındandır.[2>

 

128- إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ “Ancak Allah’ın ihlaslı kulları müstesna.”

 

129- وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ “Ve sonradan gelenler arasında ona güzel bir nam bıraktık.”

 

130- سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ “Selam olsun İlyâsa.”

 

131- إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ “İşte biz muhsin olanları (iyilik yapanları) böyle mükâfatlandırırız.”

 

132- إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ “Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.”

 

133- وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ “Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendi.”

 

134- إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ “Hani biz onu ve ehlinin tamamını kurtarmıştık.”

 

135- إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ “Geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın dışında.”

 

136- ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ “Sonra diğerlerini helak etmiştik.”

 

137- وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ “Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah onların yurtlarına uğruyorsunuz.”

 

138- وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ “Ve akşam vaktinde de.”

Ve siz ey Mekke ahalisi!Şama ticarete giderken sabah-akşam onların yaşadıkları yerlere uğruyorsunuz. Çünkü Sedom, Şam yolu üzerindedir.

وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ “Hâlâ düşünmez misiniz?”

Aklınız yok mu, ta ki onların harabelerinden ibret alasınız.

 

139- إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ “Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.”

 

140- فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ “Hani O, kaçıp yüklü gemiye binmişti.”Ayetteki “kaçtı” ifadesi, efendisinden kaçan köle için kullanılır. Hz. Yunus da Rabbinden izin gelmeden kavmini terk ettiğinden O’nun hakkında kullanılması güzel olmuştur.

 

141- فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ (Gemidekilerle) kur’a çekti ve kaybedenlerden oldu.”

Kur’ada mağluplardan oldu.Rivayete göre Hz. Yunus kavmine azabı vaat ettikten sonra, Allahın emri gelmeden onların içinden ayrıldı. Bir gemiye bindi, gemi hareket etmedi. Bunun üzerine, “burada efendisinden kaçmış bir köle var, kur’a ile onu belirleyin” dediler. Kur’a, Hz. Yunusa çıktı. Bunun üzerine “efendisinden kaçan köle benim” dedi, kendini denize attı.

 

142- فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ “Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.”

 

143- لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ “Şayet tesbih edenlerden olmasaydı.”

 

144- فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ “İnsanların diriltileceği güne kadar onun karnında kalırdı.”Hz. Yunusun “tesbih edenlerden olması”

-Ömrü boyunca Allahı çokça zikretmesi,

-Balığın karnında “Senden başka ilâh yoktur. Sen Sübhansın (münezzehsin). Ben gerçekten zalimlerden oldum.” (Enbiya, 87) demesi,

-Veya namaz kılanlardan olmasını anlatır.

Ayette, çokça zikretmeye ve Allahın şanına tazimde bulunmaya teşvik vardır. Genişlik zamanında kim Allaha yönelse, darlık anında Allah onun elinden tutar.

 

145- وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ “Derken biz onu hasta bir hâlde sahileattık.”

İçinde bulunduğu balığı, Onu dışarı atmaya sevk ettik. Onu, kendisini örtecek bir ağaç ve bir ot olmayan boş bir alana attık.

Rivayete göre, balık gemi ile beraber yol aldı. Başını yukarı kaldırıyordu, Hz. Yunus da o şekilde nefes alıyor, Allaha tesbih ediyordu. Karaya vardıklarında, balık Hz. Yunusu karnından dışarı attı.

Hz. Yunusun balığın karnında ne kadar kaldığı hakkında ihtilaf vardır. “Bir günün bir kısmı” diyenler olduğu gibi, üç gün, yedi gün, yirmi gün, hatta kırk gün diyen de olmuştur.

Denildiğine göre, bedeni yeni dünyaya gelmiş bebeğin bedeni gibi nazik bir hâle gelmişti.

 

146- وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ “Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.”

Ekseriyetin yorumuna göre, bu bir kabak bitkisiydi, yapraklarıyla Hz.

Yunusu örttü, sineklerden onu korudu. Çünkü kabak bitkisine sinek konmaz.

Hz. Peygambere “ya Rasûlallah, kabağı sevdiğini görüyoruz” denildiğinde “evet, seviyorum. O, kardeşim Yunusun ağacıdır” şeklinde cevap vermesi de bu görüşü teyid eder.

Bununla beraber, incir veya muz olduğunu söyleyenler de olmuştur. Hz. Yunus, ağacın yaprağıyla örtünmüş, altında gölgelenmiş, meyvesinden de yemiştir.

 

147- وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ “Biz onu yüz bin insana peygamber olarak gönderdik.”

“Yüzbin”den murat, terk etmiş olduğu kendi kavmi, yani Ninova halkıdır.

Bu göndermeden murat,

-Önceden onlara gönderilmesi,

-Veya bu olay sonrası ikinci defa yine gönderilmesi,

-Veya başka bir topluluğa gönderilmesi olabilir.

أَوْ يَزِيدُونَ “Veya daha fazlasına.”

Bunları gören kişi “bunlar yüzbin kişi vardır” dediği gibi “hatta daha da fazla” şeklinde de ilâve edebilir. Ayetin bu üslûbundan murat, çok olduklarını anlatmaktır.

 

148- فَآمَنُوا “O zaman ona iman ettiler.”

O’nu tasdîk ettiler.

Veya O’nun yeniden gelmesiyle imanlarını tazelediler.

فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ “Biz de onları bir zamana kadar yaşattık.”

Biz de onları ecel-i müsemmalarına (mukadder olan ecellerine) kadar faydalandırdık.

Bu sûrede Hz. Nûh, Hz. İbrahim ve Hz. Musa’nın kıssalarının sonuç kısmıyla Hz. Lût ve Hz. Yunusun kıssalarının sonuç kısmının aynı olmaması, bu iki Peygamberle büyük şeriat sahibi ulu’l-azm peygamberler arasında bir ayrım olması içindir.

Veya sûrenin sonunda bütün peygamberlere selamın zikredilmesiyle yetinilerek bu ikisinde selâm kısmına yer verilmemiştir.


[1>Yani, peygamberi ve dini yalanlayan bir topluluğun iyi bir yere götürülmeyeceği ortadadır.

[2>Bu kelime, kayıtlı-kelepçeli bir şekilde celb edilmeyi çağrıştırır.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
37. Saffat
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,092 kez okundu
Block title
Block content