297. DERS (Fatır Suresi, 38 - 45) Sünnetullah

38- إِنَّ اللَّهَ عَالِمُ غَيْبِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ “Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir.”Hiçbir şey O’na gizli kalamaz. Dolayısıyla onların hâlleri de O’na gizli değildir.

إِنَّهُ عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ “Elbette O, sinelerde olanları hakkıyla bilendir.”

Ayetin bu kısmı, üstteki hükmün illetini gösterir. Çünkü en gizli şey olan kalplerden geçenleri bilince, diğer şeyleri elbette bilir.

 

39- هُوَ الَّذِي جَعَلَكُمْ خَلَائِفَ فِي الْأَرْضِ “O, sizi yeryüzünde halifeler kıldı.”

O, size yeryüzünde tasarruf yetkisi verdi.

Denildi ki: İnsanların yeryüzüne halife olmaları, birbirlerine halef olmalarını, yani ardı ardına gelmelerini ifade eder.

فَمَن كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ “Artık kim inkar ederse, küfrü kendi aleyhinedir.”

Böyle olunca, artık kim küfrederse, küfür ve küfranının cezası kendinedir.

وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ إِلَّا مَقْتًا “Kâfirlerin küfürleri, Rableri katında kendilerine buğzdan başka bir şey artırmaz”

وَلَا يَزِيدُ الْكَافِرِينَ كُفْرُهُمْ إِلَّا خَسَارًا “Kâfirlerin küfürleri kendilerine zarardan başka bir şey artırmaz.”

Ayetin bu kısmı, önceki cümlede bildirilen hükmün açıklamasıdır.

Ayette, herkes için küfrün iki sonucuna dikkat çekilmiştir:

-Allahın gadabını celbetmek,

-Ahirette hüsran.[1>

 

40- قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ “De ki: Allah’ı bırakıp da çağırmakta olduğunuz şeriklerinizi gördünüz mü?!”

Ayette şeriklerin onlara nispetle “şerikleriniz” şeklinde ifade edilmesi, gerçekte olmayan bu ilahların kendileri tarafından kendilerine musallat kılındıklarına dikkat çeker.[2>

Keza “şerikleriniz” ifadesi, putlar gibi aslında malik oldukları şeyleri ilâh mevkiine getirmelerini de ifade eder.

أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ “Gösterin bana, onlar yeryüzünden neyi yaratmışlardır?”

أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ “Yoksa onlar için gökyüzünde bir ortaklık mı var?”

Yoksa onlar için göklerin yaratılışında Allah ile bir ortaklıkları mı var ki, uluhiyette Allaha şerik olmaya layık oldular?!

أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّنْهُ “Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de ondan bir delil üzere mi bulunuyorlar?”

Veya Biz onlara bir kitap verdik de, o kitap putları şerik yaptığımızı mı söylüyor?! Böylece onlar Kitaba dayanarak kendilerinin Allaha şerik olduğunu iddia ediyorlar?!

Ayetteki “onlar” zamiri müşriklere de raci olabilir. O zaman şu ayetteki gibi bir manayı ifade eder:

“Yoksa biz onlara bir delil indirdik de O’na ortak koşmalarını o mu söylüyor?” (Rum, 35)

بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا “Hayır, doğrusu o zalimler, birbirlerini aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar.”Allahu Teâlâ, kendisi için asla bir şerik olmadığını çeşitli delillerle nazara verdikten sonra, müşrikleri şirke sevkeden durumu anlattı. O da, öncekilerin sonrakileri aldatması veya reislerin etbalarını “bunlar Allah katında şefaatçilerdir, onlara şefaatçi olacaklardır” şeklinde kandırmalarıdır.

 

41- إِنَّ اللَّهَ يُمْسِكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ أَن تَزُولَا “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri zeval bulmaktan tutuyor.”Çünkü, imkân dairesinde olan bir şeyin bulunduğu hâl üzere kalması, ancak onu muhafaza edenle mümkündür.

وَلَئِن زَالَتَا إِنْ أَمْسَكَهُمَا مِنْ أَحَدٍ مِّن بَعْدِهِ “Andolsun ki eğer zeval bulurlarsa, onları O’ndan başka kimse tutamaz.”

إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا “Gerçekten O, Halîm’dir – Ğafur’dur.”

“Neredeyse, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, arz yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacak.” (Meryem, 90) ayetinde nazara verildiği üzere, göklerin ve yerin zeval bulmasını netice verecek nice günahlar olmakla beraber Allahu Teâlânın yine de bunları devam ettirmesi, son derece hilim sahibi ve çokça bağışlayıcı olmasındandır.

 

42- وَأَقْسَمُوا بِاللَّهِ جَهْدَ أَيْمَانِهِمْ “Olanca güçleriyle Allah’a şöyle yemin ettiler:”

لَئِن جَاءهُمْ نَذِيرٌ لَّيَكُونُنَّ أَهْدَى مِنْ إِحْدَى الْأُمَمِ “Şayet kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerin herhangi birinden çok daha doğru yolda olacaklar!”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayete göre, Kureyş kavmi Hz. Peygamber daha Peygamber olarak gönderilmezden önce ehl-i kitabın kendilerine gelen peygamberleri yalanladıklarını duyunca şöyle demişlerdi: “Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin! Şayet bize bir peygamber gelirse, onlardan çok daha hidayet üzere olacağız!”

فَلَمَّا جَاءهُمْ نَذِيرٌ مَّا زَادَهُمْ إِلَّا نُفُورًا “Fakat kendilerine bir uyarıcı geldiği zaman, bu onların sırf ürkmelerini artırdı.”Uyarıcı olarak Hz. Peygamber onlara geldiğinde, O uyarıcı veya O’nun gelmesi, ancak onları hakdan uzaklaşmaya itti.

 

43- اسْتِكْبَارًا فِي الْأَرْضِ وَمَكْرَ السَّيِّئِ “Yeryüzünde bir kibirlenme ve kötü bir tuzak için (böyle yaptılar).”

وَلَا يَحِيقُ الْمَكْرُ السَّيِّئُ إِلَّا بِأَهْلِهِ “Hâlbuki kötü tuzak ancak sahibinin başına geçer.”

Kötü tuzak, ancak tuzağı kuranın başına geçer. Nitekim bunlar Bedir savaşında cezalarını buldular.

فَهَلْ يَنظُرُونَ إِلَّا سُنَّتَ الْأَوَّلِينَ “Artık onlar öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar?”

Allahın öncekilerde prensibi, peygamberi yalanlayanları cezalandırmaktır.

فَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّتِ اللِّٰه تَبْد۪يلاًۚ “Sen Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın.”

فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلًا وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلًا “Ve Sen Allah’ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.”Çünkü ceza vermek yerine başka bir uygulama yapmaz. Peygamberi yalanlayanları cezalandırmak yerine başkalarına ceza vermek gibi başka bir prensip de edinmez.

 

44- أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ “Yer yüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olduğuna bakmadılar mı?”

وَكَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً “Hâlbuki onlar, bunlardan daha kuvvetliydiler.”

O Mekke müşrikleri Şam, Yemen ve Irak gibi yerlere gittiklerinde önceki milletlerden kalan harabelere bakıp öncekilerin akıbetini görmediler mi?[3>

وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعْجِزَهُ مِن شَيْءٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ “Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakamaz.”

إِنَّهُ كَانَ عَلِيمًا قَدِيرًا “Çünkü O, Alîm’dir – Kadîr’dir.”

O, bütün her şeyi bilir ve her şeye de gücü yeter.

 

45- وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللَّهُ النَّاسَ بِمَا كَسَبُوا مَا تَرَكَ عَلَى ظَهْرِهَا مِن دَابَّةٍ “Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları günahlar yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı.”

Şayet Allah işledikleri günahlar yüzünden insanları hemen cezalandırsa, onların günahlarının şeametinden yeryüzünde hareket eden bir canlı bile kalmazdı.

Denildi ki: Ayette geçen “canlı”dan murat, insandır. Ayetin devamı da buna işaret eder.

وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إِلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى “Fakat onları belli bir süreye kadar erteler.”

فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ “Nihayet ecelleri gelince (gereğini yapar).”

Bundan murat, kıyamet günüdür.

فَإِنَّ اللَّهَ كَانَ بِعِبَادِهِ بَصِيرًا “Şüphe yok ki Allah, kullarını görendir.”

Onların ne yaptıklarını gördüğü için, onların amellerine göre karşılıklarını verir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:Fatır sûresini kim okusa, sekiz cennet kapısı o kimseyi davet eder, “istediğin kapıdan gir” derler.


[1> Dünyada iman ve İslâm nimetlerinden ve bunların kazandırdığı manevî lezzetlerden, ahirette de cennet ve nimetlerinden mahrum kalmak elbette en büyük bir hüsrandır.

[2> Yani, gerçekte onlar birer ilah değildir. Ama müşrikler bunları Allaha şerik zannetmişler, bu zannın sonucu olarak Allah yerine bunlara tapmışlardır.

[3>Burada söz konusu olan durum, o harabelerden intikalle ve onların nasıl helâk edildikleriyle ilgili haberlerden yola çıkarak ilmen bir kanaate sahip olmalarıdır.

 

Yazar:
Prof.Dr. Şadi Eren
Kategorisi:
35. Fatır
Gönderi tarihi: 15-04-2014
1,054 kez okundu
Block title
Block content